12 Nisan 2012 Perşembe

uzun zamandır görüşmediğin geveze dost

Cuma erkenden çıktım ofisten. Boğazında beyazlık görünce cücenin hafiften tırsma durumları ve doktor ziyareti. İyi haber, Arca’yı son gördüğünden beri gelişimini beğendi Bilent amcası. Yeay!!! Zaten girer girmez “ben yemelerimi çok çok yedim, 16 kilo oldum” demişti. Boy da uzamış, 1 metrelik bir cüce var artık bizim evde. Boğazdaki beyazlığı doktor da gördü ama teşhis için boğaz kültürü gerekiyordu. Yaklaşık bir saat, ikna, tehdit, gözyaşı, intikam… her şey yaşandı o laboratuarda. Sonuç? Bir şey yokmuş.Dötümden ter aktı, o da mı çıkmamış tahlilde?


Akşam İlker’i delirttim bir an önce havaalanına gidelim diye. Gaziemir’e yeni AVM açılmış, trafik felç. Hem Cuma hem iş çıkış saati, trafik felç… Gidelim de gidelim. Gittik. İyi ki gitmişiz. Yer hostesi , iç hat uçağımın öne alınmasını önerdi, zira tüm uçuşlar rötarlıydı ve geç kalabilirdim. Bir de Hong Kong uçağımdaki yerimi değiştirmemi önerdi, rahat oturursun dedi. İlerleyen saatlerde iki önerisi için de kulakları çınlayacaktı.

Uçak rötarlı vakit çok. Maaile havaalanında yemek yedik. Arca tüm gün olduğu gibi lokumdu. Gitme saati yaklaştıkça lokum bir avuç isota dönüşmeye başladı hem de en acısından. Biniş kartımı gösterdim, gireceğim, bir patlattı gözyaşı bombasını, duyarsız kalmak imkansız. Üç defa döndüm yarı yoldan, nasıl ağlıyor. O ağlıyor, ben ağlıyorum. Sezercik halt etmiş, acıların çocuğu ile anasının ayrılık sahnesini çekiyoruz sanan gözler etrafta kamera aradı. Dönüş için zulaladığım kitaplardan birini (Allahtan bavula değil, bilgisayar çantasının içine koymuşum) “hoşça kal” hediyesi olarak verince ilgi dağıldı, “babam mumuk’un ikinci kitabı çıkmış, bunu okuyalım” dedi, sakinleşti. Ayrıldık. İlker ve prototipinin el ele arkalarını dönmüş havaalanından çıkarkenki karenin beynimde fotoğrafını çektim, hala gözümü kapatınca görüyorum.

Güya bir saat erkene aldığım uçağım ikinci rötarı yiyince kendi uçağımdan daha geç kalktık.  - Yer hostesi kulak çınlatma Vol.1 !  - İstanbul’a indiğimde yolculuğun başında başladığım kitabı yarılamıştım. “Evrenden torpilim var”. Başıma gelen rötarlardan sonra pek ironik oldu. Bu arada dış hat uçağımdaki yerimi değiştirdim diye arkadaşlarım bana gıcık olmuş. Çok da tın diyesim geldi. İyi işte hepimiz rahat rahat gideceğiz. Basınç sanıyordum. Meğer yolculuğun geri kalanında yer hostesi kulak çınlatma Vol.2’ye benim kulaklarım da dahil olmuş. Biz üç bayanı yan yana almış arkadaşlar, beni başka yere “tekli koltuğa alıyorum” diyerek yazan şaşkın hostes yüzünden hepimiz Çinlilerin yanlarına verilmişiz. Benim terk ettiğim koltuğa korkunç ayak kokulu bir Çinli oturunca bütün yolculuk zehir olmuş arkadaşlara.

Laf aramızda ben çok rahat bir yolculuk geçirdim. Yanımda çok tatlı yaşlı bir hanım vardı eşi ile. Kadın bütün yol uyudu. Beni hiç rahatsız etmedi. Var ya çok pisliğim, yerimi değiştirdim diye bana saydıran arkadaşlarıma, “yaa hiç sorma yanımdaki tombul Çinli teyze horladı, kafasını omzuma koydu, osurdu…” diye salladım. “var ya yerimi değiştiren o yer hostesine çok fena kızdım” nasıl sallıyorum ama… Öyle acındırdım ki kendimi ,üste çıktım, sonunda benim için üzülür oldular. Kötüyüm lan ben harbi kötüyüm.

Hong Kong’un transit yolcu terminalinden başka bir şey görmedim. Feribotla Çin’e geçiyorsun buradan. İzmir’de verdiğim bagajımdan haber alabilecek miyim? İki soyadı başıma ne işler açtı? Hepsi ve daha fazlası…

Ben kızlık soyadımı nüfusa sonradan eklettim. Hayır feminizm değil, babamla iş yapacaktık, İzmir çukurunda kızlık soyadım da olursa iyi olur diye düşündük, değiştirttim. Ama işyerim sadece ilker’in soyadıyla biliyor beni.

Son gün fark ettim ki, pasaportta iki soyadı var, ama bilette tek soyadı. Bileti değiştirmeyiz diyorlar, ay çatlayacağım. Bilmediğim bir ülke… Nasıl anlatacağım derdimi? Evlilik cüzdanı dedi, THY. Evlilik cüzdanı, tek soyadlı eski pasaportlar, kimlik… Ne varsa, koca bir evrak demetiyle çıktım yola. Her şey iyiydi de, Zhuhai’de Çin’e giriş yaparken işler karıştı. Görevli müdürünü çağırdı, sonra başka birini daha çağırdılar. Çince konuşuyorlar, kavga mı ediyorlar, sülaleme mi küfrediyorlar, anlamıyorum. On dakika sonra bana sormak akıllarına geldi. Meğer pasaportta o iki soyadı ayrık yazılmış ama vizede birleştirmişler. Dolayısı ile on üç harfli bir soyadı çıkmış ortaya. Anlattım, Allahtan evlilik cüzdanını çıkarmama gerek kalmadan anladılar.

Gecenin bir vakti otele vardık. Bavula da yaklaşık yirmi dört saat sonra kavuştum, koca gövdesiyle feribotun bagajından görünmeden önce bavulum, yüzlerce alternatif çözümü kafamda derlemiştim. Sahi beni tek oturacaksın vaadiyle kandıran yer hostesi, bavulunu Zhuhai’de alacaksın derken ne kadar doğru söylemiş olabilirdi?

Evrenden torpilim devreye girmeye başladı kanımca, evet kitabı bitirdim ve evet sevdim, yolculuk için doğru seçimmiş.

Unutmadan, cüce benden sonra arabada biraz ağlamış. Sonra evde babasıyla film izleyip uyumuşlar. Bütün gece uyanmamış. Sabah anneannesinin evine gitmiş, evin altını üstüne getirmiş. Torun olarak tepeye çıkma konusunda kimse eline su dökemez veledin! Akşam İlker’le arabayı yıkatmaya götürdüklerinde konuştuk, pek sallamadı beni, salıncakta sallanıyordu. Bir de beni anında satmış, “annem geldikten sonra da seninle uyuyalım babam” demiş İlker’e, eşek herif.

O gün bugündür,

Geceleri çiş kaçırmıyormuş, uyanmıyormuş. Babasına sürekli sarılıyormuş, kocaman öpüyormuş ve annesini kanımca pek özlemiyormuş!

Kendisine en derin teessüflerimi bildirirken önceki postta kurduğum "hani uzun zamandır görmediğin dostunla karşılaşmış gibi olursun" cümlesinin bu posta ne kadar cuk oturduğunu fark ettim. Yok yok bana ara vermek yaramıyor, kısa kısa sık sık yazmalı, ben bile yoruldum:)

1 yorum:

Gulcin dedi ki...

ama boyle uzun uzun okumasi da cok guzel oldu yeliz. donus yolu uzun word de var :)