13 Nisan 2015 Pazartesi

Fellini mi izleyeceğim sandınız? #2015te15film

Oradan entel dantel takılıyormuş izlenimi veriyorsam, bu durum tamamiyle bir yanılsamadır. Daha önce hiç izlemediğim filmler izleyeceğim derken bir Fellini, bir Almodovar izleyip yorumlayacağımı, bir festival filmi önereceğimi iddia etmedim.
Zaten Fellini için İlker hala yeterli olgunluğa ulaşamadığımızı iddia ettiğinden o koleksiyona dokunmak zinhar yasak! Bir an evvel Fellini olgunluğuna erişsek diyorum (Acun’un yarışmalarını izleyerek nasıl erişeceksek?), DVD player’ların ve DVD’lerin sonu VHS videolar gibi olacak, biz izleyemediğimizle kalacağız bu gidişle.
Neyse…
Bizim evin okumazmuhteremi çok iyi bir edebiyat izleyicisi olduğu için arşivimizin büyük çoğunluğu edebiyat uyarlamalarıdır. Ama bir kitabı okumadan önce mümkünse filmi izlenmeli. Daha doğrusu bir eser ya okunmalı ya izlenmeli. Bugüne kadar henüz okuyup üzerine izlediğim filmini beğendiğim bir eserle karşılaşmadım. (Aynı anlama gelen en az beş cümle kurma konusundaki manasız çabama burada bir alkış deyip geçiyorum.) Diğer taraftan önce filmini izlediysem de o kitabı okumuyorum. Niye? Bilmiyorum vallahi, yani zaman kaybı olarak mı görüyorum, artık sükut-u hayal içinde kalırım mı diyorum bilmiyorum.

İki yıl kadar önceydi. Bilimkurgu/macera bir best seller aldım, Açlık Oyunları. Yaz aylarıydı, elimden bırakmamacasına bir iki gün içinde yalayıp yutmuştum. Zihnimde castingi tamamlayıp filmini çekmiş, kendimi zihnimin derinliklerinde bir yönetmen gibi hissetmiştim. Sahi her okur bir nevi yönetmen değil midir? Okuduğunun filmini çekmez mi zihninde? Belki de bundan sebep, sonradan çekilmişleri beğenmez, burun kıvırır. Eh insanın işiyle bir muhabbeti olacak, sevecek ortaya çıkardığı ürünü. Açlık Oyunları kitabının filmini de okuduktan sonra duydum ama korkumdan yanaşmadım.
Aradan birkaç yıl ve bir çok kitap geçti. Ben kitabın devamını okumayı hep erteledim. Derken bir gün Arca ile kütüphaneye gittik ve serinin ikinci kitabı raftan "al beni" dedi, dayanamadım. Böyle kitaplar derhal okunmak ister, bekletilemez. Tabii ki yine heyecanla okuyup bitirdim. Ama artık sonunu beklemeye mecalim kalmamıştı, pes edecek, filmleri izleyecektim.
İzledim. İzlemez olaydım. Çok kötü olduğundan değil, sıradan bir bilimkurgu/macera filmi olduğundan aslında. Sıradan olmamalıydı.
Açlık oyunları, evet, sıradan bir macera/distopya/bilimkurgu gibi başlıyor ama altında çok ciddi mesajlar, günümüz yozlaşmasına çok iyi göndermeler yapıyor. Zaten yazar da bu hikayenin ilhamını bir yandan Irak savaşı sürerken diğer yanda insanların manaklar gibi reality show’larda kendini kaybetmesinden, duyarsızlaşmasından almış.
Capitol tüm sermayeyi elinde tutan süper güç ülkeler ve mıntıkalar da var olma mücadelesi veren üçüncü dünya ülkelerinden başka bir şey değil. Bilimkurgu bir hikayeyi bu kadar iyi yapan da zaten bu gerçekliğe yakınlığı ve gelecekten bahsetmesine rağmen güncelliği ve evrenselliği. Bir de okuyanların dikkatini çekti mi bilmem ama benzerlerinin aksine kadınlar bu kitapta çok önde. Ayaklanmaların komutanı onlar, 13. Mıntıkanın başkanı kadın. Devrimin öncüsü hep kadınlar. Kısacası bu seriyi sevmem için her unsur mevcut, yazar bana özel bir menü hazırlamış sanki…
Ama filmler? Hayır!
İlk iki kitaba ait filmlerde ne kadar hayal kırıklığına uğradıysam da, yine de üçüncü kitabı okumadan önce filmini izlemeye karar vermiştim. Kader bana çok pis oyun oynadı ama n’aber!? Film kültürüm yok tabii nereden bileceğim, meğer bunlar üçüncü kitabı ikiye bölmüşler! Pislikler! Sen misin hazıra konacağım diye sevinen! Al işte. Filmin çıkmasını bekleyeceğime kitabı okurum daha iyi dedim ve son kitabı da bitirdim OH!! Daha da filmini izlemem. Yazık lan o kadar ünlü oyuncuya, yazık! O paralara yazık!
Şimdi "kitabı okudun, tarafsız olamıyorsun" diye düşünenler olabilir, eyvallah. Ama ilk filmi İlker’e de izlettim. Çok ama çok sıradan buldu. Yani film uyarlamasını sıradan bulmak için kitabı okumana gerek yok, bir de kitabı okuduysan zaten için kan ağlıyor. Uzun lafın kısası, oku bacım, seriyi oku, boşuna izlemeye kasma.
Not: Bu arada, aradan iki kitap daha okumuş oldum bu sayede. 15 film izler miyim bilmem ama bu hızla 50 kitap okurmuşum gibi geliyor:)

6 yorum:

Adsız dedi ki...

-neslihan-

Bu konuda tamamen sizinle ayni fikirdeyim. Ben de Açlik oyunlari serisinin 3 kitabini da bir solukta okudum. Kurgusuna, anlatilis tarzina, cumlelerin arkasına ozenle saklanmis mesajlara BAYILDIM!
Sonra sirf meraktan filmini izledim; benim icin hayal kırıklığından öteye gidemedi. ��

Adsız dedi ki...

Açlık oyunları serisini ben de çıtır çerez gibi okumuştum. Filmlere gelince, sinemada izlemeye değmez evet ( kaldı ki iki çocukla nereye gidiyorum :) ) ama survivor yerine akşamları açılabilir, izlenebilir geliyor benim gibi aksiyon sever bünyeler için. Kitabını okuyup filmini de sevdiğim tek kitap var- hatta bir seri: Lord of the Rings. Evet, kitap dışı eklemeler vardı ama tam anlamıyla beklediğim gibiydi. Tabii bunda Peter Jackson'ın da bir yüzüklerin efendisi hayranı olmasının payı büyük. Kitap ve film karşılaştırmalarında en kötü bulduğum ise Harry Potter'ın ilk filmiydi. Best seller olmuş, zaten acaip bir hayran kitlesi olan kitaba böyle dandik bir film nasıl çektiklerini anlamamıştım doğrusu. Bu arada buranın konusu değil ama senin gazına gelip fitchallange olayına girdim, 10 dk. victoria secret workout sonrası bugün her yerim ağrıyor ;) Durmak yok, yola devam...
( asli@b )

okuyanguzel dedi ki...

Kesinlikle haklısın tüm kitap ve film uyarlamalarında bu böyle oluyor. Yüzüklerin Efendisi filmleri çok iyiydi ama yine de Orta Dünya'yı, insanların açgözlülüğünü v.s. çok iyi anlatamıyordu. Ben Açlık Oyunları serisini bir çırpıda okuyup bitirmiş ve bayılmıştım. Filmlerini de görmek istiyor ama beklentimi zaten düşük tutuyordum. O yüzden de beklediğimi buldum filmlerde. Sıradan bir bilimkurgu. Her zaman kitaplarını okurum filmleri izlemeden önce. Filmlerini de bazen izlerim.

Biz kitapseverlerin kaderi bu. Bizim hayalgücümüz daha güzel. :))

Öykücü dedi ki...

Ben kitaplara öldüm bittim ama herkesin aksine filmleri de çok beğendim.Katnis Pirim'in yerine seçildiğinde de, herkes onu öldürülme pahasına alaycı kuş selamıyla selamlarken de, elbisesi ateşlerle yanmaya başladığında da ben çok heyecanlandım.Sinemada ağlamaktan bir hal oldum.Kitabın ruhunu yakalamayı başarmış olduklarını düşünüyorum.Benim gözümde canlandırdığımdan çok farklı değildi izlediklerim.

Özellikle o kıyafetlerin görsel bir şölen olduğunu düşünüyorum.Lenny Kravitz için bile izlenir filmler.

Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Ben henüz Açlık Oyunları olayına giremedim. Fakat pek çok açıdan benzer olduğu iddia edilen Uyumsuz ve Kuralsız filmlerini seyrettim. Sıradan bilim kurgu filmleri olmalarına rağmen, ben sevdim. Geleceğe Dönüş serisi gibi bir fikir veriyor ilerisi için. Bir de güzel vakit geçiyor. Karalamıştım birkaç kelam hatta:

https://tarcinvezeytin.wordpress.com/2015/03/30/uyumsuz-ve-kuralsiz/

Zamanında TRT2'de cumartesi akşamları edebiyat kuşağı olurdu. Kitap uyarlamalarının gelende iki versiyonunu ardı ardına yayınlarlardı. Anna Karenina mesela. Bir Amerikan bir de Rus versiyonu seyretmiştim. Kitabı da sayarsak 3 farklı anlatım. Ne kadar zevkliydi.

Ben severim uyarlamaları. Başka bir bakış açısı görüyor insan. Hem de eğlenceli bir durum aslında kendi hayal gücün ile karşılaştırmak ve kitapta olup, filmde olmayanları tekrar düşünmek, anımsamak.

Gokyuzu99 dedi ki...

Sanırım en iyi uyarlamalardan bizi Harry Potter'lar... Yazar oyuncuları bile bizzat kendi seçti ve evet, ilk filmin fragmanlarını seyrederken kim kimdir çok net anlaşılıyordu. Yine de uyarlama sonuçta... Filme sığdırmak için kesip biçiyorlar işte... Okurum kardeşim, yok okumaya hafif diyorsam o zaman filmi çıkınca izlerim... :))))