O nasıl sıcak haftasonuydu öyle.... Günlerdir dışarı çıkmayan Arcayı pazar sabahı sadece kahvaltılık almak için - 9 civarı - Göztepeye çıkardık. Temiz havaya ve pusetine hasretmiş meğer hemencecik uyudu. Sonra babanesi kahvaltıya geldi, yedi arcayı yedi. Geçen gün surat astığı İlknura götürdük öğlen. Pek seviştiler, Arcanın iyi sıhhatte olsunları belli ki gitmişti. Eve geldiğimizde sevilmekten öpülmekten pestili çıkmıştı , napalım oğlum sevgiyle büyüyeceksin, alış bunlara. Son günler hava çok sıcak olunca bir öğle saatlerinde duş aldırıyorum Arcaya, lavabonun altında suyla oynuyoruz, bir de akşam banyo yapıyor. İlknur dönüşü altını temizlerken attım lavabonun altına kendine gelir gibi oldu. Sonra bi süre cıbıl yatak sefası yaparken birden kahkaha attı, İlker salonda duydu, kaptı makineyi tekrar başladık gülmeye...
Ne güzel kameraya çekmiştik ama ben buraya yükleyemedim. Belli bir sürede veya boyutta mı olmalı videolar acaba?
hmm bugün bir pazartesi için güzeldi. Evet iş yoğundu ama eve geldiğimde Arca'nın ilk defa "gel gel" yapmayı öğrendiğini görüdm, koptum gülmekten. Tesadüf de değil hani hep yapıyor. Sol elini - solak olacak sanırım - gel gel deyince yukarıdan aşağıya sallıyor. Ah şu video yükleme işini becerebilirsem ekleyeceğim, tasvir olmuyor. Gece telsizimiz yine bozulunca bu defa servise vermeye karar verdik. İlkerin de işi erken bitmiş, hadi dedi birlikte gidelim. Agorada Tuniş için hediye baktık, Arcaya diş kaşıyıcı aldık, emme saatine daha vakit var deyip bir kahve bile içtik. Arca olmayınca el tutuşabildik, hhhhaaaahhh senelerdir elele gezeriz hiç böyle garipsememiştim. Arcadan başka konularda sohbet ettik, özlemişiz.
Telsiz yok ya önümüzdeki birkaç gece Arcanın odasında uyuyacağım, İlker dün 4 ten sonraki nöbeti devraldı ama uyuyamamış, duyamaz diye, ben yatacağım artık orada.
Bebişimin kokusuyla uyumak iyi gelecek...
13 Temmuz 2009 Pazartesi
12 Temmuz 2009 Pazar
İzmirli olmak
Büyüme atağı sendromunu devam ediyor. Akşam 22 de rüya verdim, sonra 12 de yoklarım dedim, ama uyuyakalmışım 1 buçukta emdik. Sonra ben 4 buçukta kalktığımı hatırlıyorum, uyuklarken emziği Arcaya verince uyuyakaldı ben de yattım, meğer İlker de 3 buçuk civarı aynısını yapmış, gayriihtiyari. Halbuki emzirmek lazımdı. 6 gibi emzirdim, bugün 3 saatlik rutini 2,5 saate düşürmeye karar verdim bakalım işleyecek mi? Ama benim uyku da kaçtı.
Son günlerde bir İzmir - İzmirli olmak trendidir gidiyor. Bunu çok severek okuduğum Yılmaz Özdile borçluyuz bir bakıma. İzmiri gündeme aldı sanki. Yazılarından verdiği start, yazı dizileri ile devam etti. Dün de Hürriyette İzmirli olmayı marka yapanlar haberdi. İzmir marka olur mu diye düşündüm? Neden olmasın?
İzmir Türkiyenin içinden ama çok da uzak bir köşe, ama öyle çiğdem, gevrek, domatla gelen bir farklılıktan öte. Yılmaz Özdilin dediği gibi Türkiyeden sıkılınca İzmire kaçarmış:)
Biz de 2,5 yıl önce temelli kaçmıştık İzmire. 10 yıllık İstanbul macerasının ardından İzmir bana ilaç gibi gelmişti, iş aynı iş, şirket aynı, sadece İzmirden çalışıyordum ama havasından mı suyundan mı bilinmez ama İstanbulun hızından çekilen İzmirli kanım tekrar hızla akar olmuştu sanki. Biraz da İstanbula uzaktan bakmak beni diriltti diyebilirim. İş bakımından iyi mi yaptık kötü mü, bunu zaman gösterecek ama yaşamımız için en iyisi olduğunu düşünüyorum, Arca için de...
"İzmir marka olur mu?" ya gelelim. Hmm biraz çalışmak lazım. Son 10 yıldır sanayi ve iş bakımından İzmirin pek yol katettiği söylenemez. Evet İzmirlide yavaşlık kroniktir, evet yazın kimseleri şehirde bulamazsın, evet herkesler Çeşmeye kaçar filan ama İzmirin açıkça uzak durduğu iktidarın , bilinçli olarak İzmiri emekli şehri olmaya yönlendirmesi de gerçektir.
İzmirin marka olabilmesi için zenginleşmesi şarttır, elindeki imkanlar kullanılmalıdır. Öncelikle liman şehri olma özelliği öne çıkarılmalı, kültür ve sanat etkinlikleri ve imkanları arttırılmalı (ki İzmirli buna bayılacaktır, İzmir Devlet Senfoni Orkestrasının Emil Tabakov şefliğinde Carmina Burana konserini dinlemeye gitmiştik, Sabancı salonunda yapılacaktı ama sanat aşığı İzmirlilere salon dar gelince Fuardaki Atlas Pavyonuna taşınmış.), rahmetli Ahmet Piriştinanın dediği gibi "kongreler ve fuarlar şehri" olmalıdır. Atatürkün bize hediye ettiği kocaman bir fuar alanımız var, değerlendirelim değil mi?
İzmir, kendi doğal güzelliklerinin yanı sıra çevresindeki cevherlerle de kendinden sözettirmeye devam etmeli ama gölgesinde kalmadan. İzmir Türkiyenin batıya açılan penceresi neden olmasın?
Yapmak lazım, etmek lazım biraz hareketlenmek, çalışmak lazım... Ancak böyle İzmir marka olabilir ve geleceğe taşınabilir.
Amanın Arca kalktı yine, ne çabuk, oğlum dur İzmiri marka yapıyorduk:)
Son günlerde bir İzmir - İzmirli olmak trendidir gidiyor. Bunu çok severek okuduğum Yılmaz Özdile borçluyuz bir bakıma. İzmiri gündeme aldı sanki. Yazılarından verdiği start, yazı dizileri ile devam etti. Dün de Hürriyette İzmirli olmayı marka yapanlar haberdi. İzmir marka olur mu diye düşündüm? Neden olmasın?
İzmir Türkiyenin içinden ama çok da uzak bir köşe, ama öyle çiğdem, gevrek, domatla gelen bir farklılıktan öte. Yılmaz Özdilin dediği gibi Türkiyeden sıkılınca İzmire kaçarmış:)
Biz de 2,5 yıl önce temelli kaçmıştık İzmire. 10 yıllık İstanbul macerasının ardından İzmir bana ilaç gibi gelmişti, iş aynı iş, şirket aynı, sadece İzmirden çalışıyordum ama havasından mı suyundan mı bilinmez ama İstanbulun hızından çekilen İzmirli kanım tekrar hızla akar olmuştu sanki. Biraz da İstanbula uzaktan bakmak beni diriltti diyebilirim. İş bakımından iyi mi yaptık kötü mü, bunu zaman gösterecek ama yaşamımız için en iyisi olduğunu düşünüyorum, Arca için de...
"İzmir marka olur mu?" ya gelelim. Hmm biraz çalışmak lazım. Son 10 yıldır sanayi ve iş bakımından İzmirin pek yol katettiği söylenemez. Evet İzmirlide yavaşlık kroniktir, evet yazın kimseleri şehirde bulamazsın, evet herkesler Çeşmeye kaçar filan ama İzmirin açıkça uzak durduğu iktidarın , bilinçli olarak İzmiri emekli şehri olmaya yönlendirmesi de gerçektir.
İzmirin marka olabilmesi için zenginleşmesi şarttır, elindeki imkanlar kullanılmalıdır. Öncelikle liman şehri olma özelliği öne çıkarılmalı, kültür ve sanat etkinlikleri ve imkanları arttırılmalı (ki İzmirli buna bayılacaktır, İzmir Devlet Senfoni Orkestrasının Emil Tabakov şefliğinde Carmina Burana konserini dinlemeye gitmiştik, Sabancı salonunda yapılacaktı ama sanat aşığı İzmirlilere salon dar gelince Fuardaki Atlas Pavyonuna taşınmış.), rahmetli Ahmet Piriştinanın dediği gibi "kongreler ve fuarlar şehri" olmalıdır. Atatürkün bize hediye ettiği kocaman bir fuar alanımız var, değerlendirelim değil mi?
İzmir, kendi doğal güzelliklerinin yanı sıra çevresindeki cevherlerle de kendinden sözettirmeye devam etmeli ama gölgesinde kalmadan. İzmir Türkiyenin batıya açılan penceresi neden olmasın?
Yapmak lazım, etmek lazım biraz hareketlenmek, çalışmak lazım... Ancak böyle İzmir marka olabilir ve geleceğe taşınabilir.
Amanın Arca kalktı yine, ne çabuk, oğlum dur İzmiri marka yapıyorduk:)
11 Temmuz 2009 Cumartesi
hmm büyüme atağı galiba
Yorumlarıyla destek olan, yalnız olmadığımı hissettiren dostlara teşekkürler.
Gece 23 rüya öğününün ardından benim pilim bittiği için resmen sızmışım, 1-1 buçuk arası İlker defalarca uyutmaya çalışmış, olmamış, zaten sesi bana geldi uyandım koştum. Herhalde karnı aç dedik, emdik. Amanın bir koku... Arca sabahtan mutlaka ve gün boyu da birkaç defa kaka yapar, gece ise sadece çiş. İlker konduramamış tabii. Düzenli bebeğin böyle sakıncaları oluyor işte aklına en basit şeyler gelmiyor. Neyse temizlendik üstümüzü değiştirdik, uyuduk bi güzel, 4 te yine kalktık, yine emdik. 7 de uyandığında İlkeri gönderdim yanına, birlikte takılmışlar, 8 e kadar bana müsaade...
Özgüranne bilmediğim bi konuya parmak basmış, bence de olabilir, çünkü Arca 19. haftasında, yani büyüme ataklarının sıklıkla görüldüğü bir haftadayız. Büyüme Atağı ile ilgili Özgürün ilettiği linkleri hemen okudum, paylaşmak isterim.
buradan sonracığıma buradan ve de buradan çok güzel bilgiler edindim. Okudukça Tracy nin benzer konuya değindiğini hatırladım hatta ben bedenen bir büyüme olduğunu sanıyordum meğer yeni yetenekler kazanma ile de sonuçlanıyormuş.
Okuduktan sonra İlkeri aradım, anlattım, nasıl yani olunca dedim ki hani bilgisayar oyunlarındaki level atlama gibi bişey, bu dönem geçince bizim bıdık yeni donanımlara sahip olabilirmiş:)
Bugün nasıl bir sıcaktı, yazlığa gitmek bile istemedi canım, orası da sıcak, sonra yorgunluk... Artık haftaya gideriz. Evden burnumu bile çıkardım bugün. Temizlik yaptım, çamaşır yıkandı, astım topladım. Arca ile oynadık bol bol. Hatta salondaki klimayı hiç açmadım, Arcanın odadaki klimayı açtık, o oynarken ben kitap, gazete, blog okudum; o uyurken temizliğe devam ettim, öğlen saatlerinde lavaboda küçük bir duş aldık, akşamı ettik. Yine gündüz uykuları kısaydı ama en azından yarım saat de olsa uyudu. Yine keyifsizlik var ama olsun artık sebebini biliyorum - tahmin ediyorum ya daha rahatım. En çok bilememek insanı çaresiz bırakıyor. Sürekli soru işaretleri dönüp duruyor. Bir çıkış yolu buldun mu en azından rahatlıyor insan.
Bugün Arcayı köşe yastığı gibi oturttuk, inanılmaz mutlu oldu, kendisini büyük insan gibi hissetti bence, bilmiş bilmiş etrafa baktı, sonra özüne döndü ve önüne destek yaptığımız yastığın tadına baktı.
Artık odasında daha çok vakit geçirmeye çalışıyoruz, haftaiçi yok misafirdi yok Ümit ablaydı derken emmeleri bile salona taşır olmuştuk, sadece uykuya gidiyorduk odasına. Bugün sadece oradaki klimayı çalıştırmayı da fırsat bilerek bütün günü orada geçirdik, emmeler de daha sakindi, oyunlara konsantrasyon daha güçlüydü. Belki başbaşa kalmak iyi geldi ikimize de. İlker bir cumartesi için erken geldi eve, birlikte yıkadık Arcayı, nasıl keyifliydi, sütten bile daha çok sever oldu yıkanmayı.
Bu akşam eskisi gibi sekiz buçukta yattı, bakalım geceyi nasıl geçirecek.
Haftasonunu yarıladık bile. Yarın ola hayrola...
Gece 23 rüya öğününün ardından benim pilim bittiği için resmen sızmışım, 1-1 buçuk arası İlker defalarca uyutmaya çalışmış, olmamış, zaten sesi bana geldi uyandım koştum. Herhalde karnı aç dedik, emdik. Amanın bir koku... Arca sabahtan mutlaka ve gün boyu da birkaç defa kaka yapar, gece ise sadece çiş. İlker konduramamış tabii. Düzenli bebeğin böyle sakıncaları oluyor işte aklına en basit şeyler gelmiyor. Neyse temizlendik üstümüzü değiştirdik, uyuduk bi güzel, 4 te yine kalktık, yine emdik. 7 de uyandığında İlkeri gönderdim yanına, birlikte takılmışlar, 8 e kadar bana müsaade...
Özgüranne bilmediğim bi konuya parmak basmış, bence de olabilir, çünkü Arca 19. haftasında, yani büyüme ataklarının sıklıkla görüldüğü bir haftadayız. Büyüme Atağı ile ilgili Özgürün ilettiği linkleri hemen okudum, paylaşmak isterim.
buradan sonracığıma buradan ve de buradan çok güzel bilgiler edindim. Okudukça Tracy nin benzer konuya değindiğini hatırladım hatta ben bedenen bir büyüme olduğunu sanıyordum meğer yeni yetenekler kazanma ile de sonuçlanıyormuş.
Okuduktan sonra İlkeri aradım, anlattım, nasıl yani olunca dedim ki hani bilgisayar oyunlarındaki level atlama gibi bişey, bu dönem geçince bizim bıdık yeni donanımlara sahip olabilirmiş:)
Bugün nasıl bir sıcaktı, yazlığa gitmek bile istemedi canım, orası da sıcak, sonra yorgunluk... Artık haftaya gideriz. Evden burnumu bile çıkardım bugün. Temizlik yaptım, çamaşır yıkandı, astım topladım. Arca ile oynadık bol bol. Hatta salondaki klimayı hiç açmadım, Arcanın odadaki klimayı açtık, o oynarken ben kitap, gazete, blog okudum; o uyurken temizliğe devam ettim, öğlen saatlerinde lavaboda küçük bir duş aldık, akşamı ettik. Yine gündüz uykuları kısaydı ama en azından yarım saat de olsa uyudu. Yine keyifsizlik var ama olsun artık sebebini biliyorum - tahmin ediyorum ya daha rahatım. En çok bilememek insanı çaresiz bırakıyor. Sürekli soru işaretleri dönüp duruyor. Bir çıkış yolu buldun mu en azından rahatlıyor insan.
Bugün Arcayı köşe yastığı gibi oturttuk, inanılmaz mutlu oldu, kendisini büyük insan gibi hissetti bence, bilmiş bilmiş etrafa baktı, sonra özüne döndü ve önüne destek yaptığımız yastığın tadına baktı.
Artık odasında daha çok vakit geçirmeye çalışıyoruz, haftaiçi yok misafirdi yok Ümit ablaydı derken emmeleri bile salona taşır olmuştuk, sadece uykuya gidiyorduk odasına. Bugün sadece oradaki klimayı çalıştırmayı da fırsat bilerek bütün günü orada geçirdik, emmeler de daha sakindi, oyunlara konsantrasyon daha güçlüydü. Belki başbaşa kalmak iyi geldi ikimize de. İlker bir cumartesi için erken geldi eve, birlikte yıkadık Arcayı, nasıl keyifliydi, sütten bile daha çok sever oldu yıkanmayı.
Bu akşam eskisi gibi sekiz buçukta yattı, bakalım geceyi nasıl geçirecek.
Haftasonunu yarıladık bile. Yarın ola hayrola...
10 Temmuz 2009 Cuma
var bi gariplik
var var. İlker boşver sıcaktandır diyor ama ben biliyrorum..
Son birkaç gündür Sherlock Holmes gibiyim, sürekli nedenlerini araştırıyorum.
Arcadaki gariplikler acayip canımı sıkıyor.
Geçen hafta akşam 6 da uyuyup sabah 5 buçuk gibi (arada 1-2 defa uyandı) uyanması var. Şaşırtıcı!!!
Son birkaç gündür de akşamları bir huzursuzluk bir huysuzluk. Ağlamayan çocuk ağlamaya başladı, hayırdır inşallah. Akşam 5 ten sonra pek uyutmuyoruz ya belki ondandır diyorum, uyutmaya çalışsak bu defa da uyumuyor.
Sabahları uykusu yarım saate düşmüş, öğlenleri ise bazen hiç uyumuyor. 2 de gelince emziriyorum, 3 buçuk gibi uyuyor ama azıcık.
Dün normal düzende 8 gibi uykuya yattı ama nasıl huysuz, birkaç defa uyandı, uyuttuk, yerini değiştirdik filan. Sonra uyudu ama tüm gece boyunca her saat başı uyandı. Hani öyle ağlayarak uyanmadı allahtan, yanına gidince gülücük filan atıyor, oyun istiyor, bacaklarına örttüğüm ince penye pikeyi kafasından geçirmiş kemiriyor halde ilk bulduğumda çok korktum, nefessiz kalacak diye, 1 saat sonra tekrar uyandığında bu defa aynı poziyonda bulunca çok güldüm ama gecenin üçünde insanın oyun oynacak hali olmadığından tekrar uyutmaya çalıştım. Biliyorum ki karnı aç değil, biraz su verdim, hoşuna gitti, altını değiştirdim, çişler dolmuş diye, hani sıcaktandır desem mümkün değil, klima çalışıyor odada. Bulamadım sebebi bir türlü. Artık sabah 6 da pilim bitmişti, İlkeri kaldırdım, 7 ye kadar uyudum. Ama yolda nerdeyse uyuyacaktım, işteyken akşamdan kalmış gibiydim. Eve geldim, kendimi uyumaya programlamıştım aslında ama ablam uğramak istedi, iyi güzel, Arcayla takıldılar sonra İlknur aradı, çok özlemiş, iyi çabuk gel dedim. Saat üç buçuk oldu yok, aradım başka bir yere uğramış, o zaman 5 te gel, Arca uyuyacak dedim. Ümit abla Arcayı uyuturken ben de yattım, tam daldım zır 4te geldi, iyi bari Arca uyanıncaya kadar otururuz dedim ama yok ses, yok telefon derken Arca da 10 dk sonra uyandı. Nasıl keyifsiz, mutsuz uyumadı da bi daha, halasına gülücük de yapmadı. Ben yokken de ancak yarımşar saatten 2 defa uyumuş yani hepten uykusuz. İlknur Arcanın suratsızlığına dayanamadı, gitti, İlker geç geleceğini söyledi, kaldık başbaşa...
Gözünden uyku akıyor ama uyumamak için direniyor, emmiyor da, sürekli ağlama, allahım kolik geri mi geldi kabusları!!! Birlikte yemek yaptık, çamaşır yıkadık filan sürekli mızırdanma!! Bir ara banyoda keyiflendi, bir de çıplak çıplak yatakta yuvarlanırken iyiydi, bu tatlı anların dışında sürekli ağladı. Galiba ben de çok yorgun ve uykusuz olduğum için tahammülsüzdüm, bilemiyorum. İlker geldi, biraz oyalamaya çalıştı, yine emzirmeye çalıştım, yaygaranın ardından uykuya daldı.
Niye böyle bilmiyorum, o melek gitti, yerine huysuz bir velet geldi. Ben azalan gündüz uykularından şüpheleniyorum zira sıcağa karşı her türlü önlemimiz tamam (klima, banyo...) Belki az emdiğinden çabuk acıkıyordur, belki komşu kızı Cansu nun yaygaralarına özenmiştir, belki sadece huy değiştiriyordur....
hah uyandı işte yine, 23 rüya öğününü bile beklemedi, bakalım bu gece nasıl geçecek!!!
Son birkaç gündür Sherlock Holmes gibiyim, sürekli nedenlerini araştırıyorum.
Arcadaki gariplikler acayip canımı sıkıyor.
Geçen hafta akşam 6 da uyuyup sabah 5 buçuk gibi (arada 1-2 defa uyandı) uyanması var. Şaşırtıcı!!!
Son birkaç gündür de akşamları bir huzursuzluk bir huysuzluk. Ağlamayan çocuk ağlamaya başladı, hayırdır inşallah. Akşam 5 ten sonra pek uyutmuyoruz ya belki ondandır diyorum, uyutmaya çalışsak bu defa da uyumuyor.
Sabahları uykusu yarım saate düşmüş, öğlenleri ise bazen hiç uyumuyor. 2 de gelince emziriyorum, 3 buçuk gibi uyuyor ama azıcık.
Dün normal düzende 8 gibi uykuya yattı ama nasıl huysuz, birkaç defa uyandı, uyuttuk, yerini değiştirdik filan. Sonra uyudu ama tüm gece boyunca her saat başı uyandı. Hani öyle ağlayarak uyanmadı allahtan, yanına gidince gülücük filan atıyor, oyun istiyor, bacaklarına örttüğüm ince penye pikeyi kafasından geçirmiş kemiriyor halde ilk bulduğumda çok korktum, nefessiz kalacak diye, 1 saat sonra tekrar uyandığında bu defa aynı poziyonda bulunca çok güldüm ama gecenin üçünde insanın oyun oynacak hali olmadığından tekrar uyutmaya çalıştım. Biliyorum ki karnı aç değil, biraz su verdim, hoşuna gitti, altını değiştirdim, çişler dolmuş diye, hani sıcaktandır desem mümkün değil, klima çalışıyor odada. Bulamadım sebebi bir türlü. Artık sabah 6 da pilim bitmişti, İlkeri kaldırdım, 7 ye kadar uyudum. Ama yolda nerdeyse uyuyacaktım, işteyken akşamdan kalmış gibiydim. Eve geldim, kendimi uyumaya programlamıştım aslında ama ablam uğramak istedi, iyi güzel, Arcayla takıldılar sonra İlknur aradı, çok özlemiş, iyi çabuk gel dedim. Saat üç buçuk oldu yok, aradım başka bir yere uğramış, o zaman 5 te gel, Arca uyuyacak dedim. Ümit abla Arcayı uyuturken ben de yattım, tam daldım zır 4te geldi, iyi bari Arca uyanıncaya kadar otururuz dedim ama yok ses, yok telefon derken Arca da 10 dk sonra uyandı. Nasıl keyifsiz, mutsuz uyumadı da bi daha, halasına gülücük de yapmadı. Ben yokken de ancak yarımşar saatten 2 defa uyumuş yani hepten uykusuz. İlknur Arcanın suratsızlığına dayanamadı, gitti, İlker geç geleceğini söyledi, kaldık başbaşa...
Gözünden uyku akıyor ama uyumamak için direniyor, emmiyor da, sürekli ağlama, allahım kolik geri mi geldi kabusları!!! Birlikte yemek yaptık, çamaşır yıkadık filan sürekli mızırdanma!! Bir ara banyoda keyiflendi, bir de çıplak çıplak yatakta yuvarlanırken iyiydi, bu tatlı anların dışında sürekli ağladı. Galiba ben de çok yorgun ve uykusuz olduğum için tahammülsüzdüm, bilemiyorum. İlker geldi, biraz oyalamaya çalıştı, yine emzirmeye çalıştım, yaygaranın ardından uykuya daldı.
Niye böyle bilmiyorum, o melek gitti, yerine huysuz bir velet geldi. Ben azalan gündüz uykularından şüpheleniyorum zira sıcağa karşı her türlü önlemimiz tamam (klima, banyo...) Belki az emdiğinden çabuk acıkıyordur, belki komşu kızı Cansu nun yaygaralarına özenmiştir, belki sadece huy değiştiriyordur....
hah uyandı işte yine, 23 rüya öğününü bile beklemedi, bakalım bu gece nasıl geçecek!!!
9 Temmuz 2009 Perşembe
ne var ne yok???
- havalar çoook sıcak... ve ben klimacı olmama rağmen hiç hazzetmiyorum aletten. Ofiste arabada bile pencere açıyorum klima yerine o derece yani. Eve alınmasına da şiddetle karşıydım, ama işin içine Arca girince mecburen şirketten taktırdım. Yine de sadece Arca uyurken açıyordum. Klima kavramı hayatımdan o kadar uzak ki geçen akşam Arca yine emmemekte direnince aklıma bile gelmedi açmak. Nerdeyse balkonda emzirecektim. Sonra dank etti de, odayı soğuttum, ışıkları iyice kıstım da öyle emebildi. Zaten konsantrasyon bozukluğu var memeye karşı bi de sıcak acayip yoruyor miniği, hep ter içinde. Bu ay kilo alım hızımızın düşeceği konusunda telkin ediyorum kendimi. Bu tabii benim için kolay değil, ne de olsa tombik bebek delisiyim ben. O şiştikçe ben tatmin oluyorum, sanırım ben ağzına yemek tıkayan annelerden olucam, allahım sen koru çocuğumu benden. Annemin hep kızdığım huyları bunlar aah ah:)
- kuzu elayı rüyamda gördüm geçen gece. benim kucağımda Arca, yanımıza geliyor, şimdiki hali, başlıyor konuşmaya, konuştukça büyüyor, kocaman kız oluyor, sonra annesi geliyor. Büyümesini yadırgamıyorum da konuşmasını yadırgıyorum, rüya işte, annesine ne güzel hemen konuşmaya başlamış filan diyorum, Arcayı sevip gidiyorlar.
- Bu aralar kendimi montofon ineği gibi hissediyorum, sabah kalk Arcayı emzir, emmesin kalanı sağ, işe git, orada sağ, eve gel, memeler şişsin, Arca sıcaktan az emsin, tekrar kalanı sağ... hayatım böyle geçip gidiyor..
- Arcanın fotoğrafların takmış durumdayım. Gülmüyor!!!! Suratında her daim bir kadir abi pozu asla silinmiyor. Kamerayı gördü mü surat beş karış!! 1 saniye önce gülen bebek deklanjöre basmayı bile beklemiyor. Nitekim bu durum blogger dostlarımın ve Arcayı facebook tan takip eden arkadaşların bile dikkatini çekmiş durumda. Blogtaki tüm fotoların suratsız olduğunu farkettim geçenlerde. Bugünümü Arcanın gülümseyen fotoraflarına ayırdım, canım çıktı, nöbeti ilker devraldı, birkaç kare de o yakalamaya çalıştı. Birkaç tane de eskilerden buldum, Allahım ne zormuş...
evet dostlar buyrun burdan yakın...
(hülyacım senin tulum acayip rahat, bak bu 2 foto yazlıkta çekildi, serin ya oralar bu tulum hep üstünde akşamları, sevgiler...)
- kuzu elayı rüyamda gördüm geçen gece. benim kucağımda Arca, yanımıza geliyor, şimdiki hali, başlıyor konuşmaya, konuştukça büyüyor, kocaman kız oluyor, sonra annesi geliyor. Büyümesini yadırgamıyorum da konuşmasını yadırgıyorum, rüya işte, annesine ne güzel hemen konuşmaya başlamış filan diyorum, Arcayı sevip gidiyorlar.
- Bu aralar kendimi montofon ineği gibi hissediyorum, sabah kalk Arcayı emzir, emmesin kalanı sağ, işe git, orada sağ, eve gel, memeler şişsin, Arca sıcaktan az emsin, tekrar kalanı sağ... hayatım böyle geçip gidiyor..
- Arcanın fotoğrafların takmış durumdayım. Gülmüyor!!!! Suratında her daim bir kadir abi pozu asla silinmiyor. Kamerayı gördü mü surat beş karış!! 1 saniye önce gülen bebek deklanjöre basmayı bile beklemiyor. Nitekim bu durum blogger dostlarımın ve Arcayı facebook tan takip eden arkadaşların bile dikkatini çekmiş durumda. Blogtaki tüm fotoların suratsız olduğunu farkettim geçenlerde. Bugünümü Arcanın gülümseyen fotoraflarına ayırdım, canım çıktı, nöbeti ilker devraldı, birkaç kare de o yakalamaya çalıştı. Birkaç tane de eskilerden buldum, Allahım ne zormuş...
evet dostlar buyrun burdan yakın...
(hülyacım senin tulum acayip rahat, bak bu 2 foto yazlıkta çekildi, serin ya oralar bu tulum hep üstünde akşamları, sevgiler...)
7 Temmuz 2009 Salı
Ben Kimim, Neden Yazıyorum: Soru: Nasıl Bir Blogcusunuz? Mimi...
Özgürün bloğunda okuduydum geçenlerde, bu blog işine nasıl başlamışız, yazmak isteyen beri gelsin demiş. Ben de onu okurken kendimi düşündüm, sonra düşündüklerimi yazayım bari dedim.
Nasil Basladim?
hhaa kimse bilmez ben eski blogcuyum.
Yıl 2005. İstanbulda yaşıyoruz. İlker askerde. Askerde dediğim de Maslakta, haftasonları evde. Neyse birgün yemek tarifi ararken Portakal Ağacını gördüm. Blog denen şeyden haberim yoktu, bi baktım kadınlar yemek tarifi filan veriyor. Aaa ne güzel dedim, ben de yapıcam, zaten kendime uğraş arıyorum, zaten yemek yapmaya bayılıyorum, neden olmasın. Ama bloggerdan değil de blogcudan üye oldum. Şablonlarını beğenmedim, kendim sayfa düzeni yarattım. Her gece uğraşıyordum, sonunda Café Bon Appetit oldum. türlü yemek tarifleri uydurup buradan hikayeler eşliğinde yayınlıyordum. Huysuzu, Yeşimi, Tijen hanımı, aslıyı o günlerden takip ederim.
Sonra blogcunun teknik sınırlarından sıkıldım, bir gün dellendim, dükkanı kapattım blogger da dükkan açtım.
Neden Yaziyorum? paylaşmak için, rahatlamak için, öğrenmek, öğrendiklerimi aktarmak için, haberdar olmak için, unutmamak için, unutturmamak için, Arcanın yıllar sonra okuması için, keyif için
Yazmaya Zamanim Var Mi? yok ama yaratıyorum.
Iddali miyim? hem de hiç!!! otobanın orta şerit insanıyım ben, iddia filan tarzım değil
Neden günün çorbası? hem yemekle haşır neşirliğimden hem de hergün bir tas çorba içmezsem - yaz günleri de dahil - rahat edemem ben, illa ki çorba olacak, tek çorbayla bile karnımı doyurabilirim. Hergün de ayrı bir çorba neden olmasın:) 2008 ocakta başlamışım bloggerda, daha çok günlük yazılar yazmaya, konu mutfak, müzik, kitap, sinema olmuş... bebek kararı da aynı zamana rastlar, sonra temmuzda Arcanın aramıza katılmasının haberi ile blog anne günlüğüne döndü. huysuz, yeşim, simge, mukaddes, zeren, ruhdağı ile başlayan dostluklarım, anne blogger lar özlem, özgür, kiraz, kuzunun annesi, hülya, mummy, tekir, günebakan, enne... ile devam etmekte.
Ben Kimim? hmmm bak bu zor yani bölünmüşlük diyelim, eş, anne, sevgili, çalışan kadın... hepsinden biraz biraz...
Neden Blog Okuyorum? seviyorum, zevk alıyorum, öğreniyorum, aslında neden yazıyorum ile aynı sebepler...
Nasil Basladim?
hhaa kimse bilmez ben eski blogcuyum.
Yıl 2005. İstanbulda yaşıyoruz. İlker askerde. Askerde dediğim de Maslakta, haftasonları evde. Neyse birgün yemek tarifi ararken Portakal Ağacını gördüm. Blog denen şeyden haberim yoktu, bi baktım kadınlar yemek tarifi filan veriyor. Aaa ne güzel dedim, ben de yapıcam, zaten kendime uğraş arıyorum, zaten yemek yapmaya bayılıyorum, neden olmasın. Ama bloggerdan değil de blogcudan üye oldum. Şablonlarını beğenmedim, kendim sayfa düzeni yarattım. Her gece uğraşıyordum, sonunda Café Bon Appetit oldum. türlü yemek tarifleri uydurup buradan hikayeler eşliğinde yayınlıyordum. Huysuzu, Yeşimi, Tijen hanımı, aslıyı o günlerden takip ederim.
Sonra blogcunun teknik sınırlarından sıkıldım, bir gün dellendim, dükkanı kapattım blogger da dükkan açtım.
Neden Yaziyorum? paylaşmak için, rahatlamak için, öğrenmek, öğrendiklerimi aktarmak için, haberdar olmak için, unutmamak için, unutturmamak için, Arcanın yıllar sonra okuması için, keyif için
Yazmaya Zamanim Var Mi? yok ama yaratıyorum.
Iddali miyim? hem de hiç!!! otobanın orta şerit insanıyım ben, iddia filan tarzım değil
Neden günün çorbası? hem yemekle haşır neşirliğimden hem de hergün bir tas çorba içmezsem - yaz günleri de dahil - rahat edemem ben, illa ki çorba olacak, tek çorbayla bile karnımı doyurabilirim. Hergün de ayrı bir çorba neden olmasın:) 2008 ocakta başlamışım bloggerda, daha çok günlük yazılar yazmaya, konu mutfak, müzik, kitap, sinema olmuş... bebek kararı da aynı zamana rastlar, sonra temmuzda Arcanın aramıza katılmasının haberi ile blog anne günlüğüne döndü. huysuz, yeşim, simge, mukaddes, zeren, ruhdağı ile başlayan dostluklarım, anne blogger lar özlem, özgür, kiraz, kuzunun annesi, hülya, mummy, tekir, günebakan, enne... ile devam etmekte.
Ben Kimim? hmmm bak bu zor yani bölünmüşlük diyelim, eş, anne, sevgili, çalışan kadın... hepsinden biraz biraz...
Neden Blog Okuyorum? seviyorum, zevk alıyorum, öğreniyorum, aslında neden yazıyorum ile aynı sebepler...
2 Temmuz 2009 Perşembe
ah o gemide ben de olsaydım
bazen gemilere binip alıp başımı gidesim geliyor. Pazartesi izin aldımdı ne güzel geçti haftasonu... yazlıkta annem arcayla ilgilenirken serin sulara daldık sonra zühre ablamla sohbetlere... Arcanın düzeni bozulmadı diye sevinirken salı günü yapılan aşı herşeyi bozdu. Arca sabahları 1,5 - 2 saat nefis bir uyku uyur. Salı günü ben işten gelesiye kadar hiç uyumamış, yani 2 uyku atlanmış. Eve girmeden sağlık ocağına aşı yaptırmaya gittik. Pnömokok ve karma aşılarını yaptılar. Arca yaygarayı bastı. Ben Arcanın uzun süredir ağlamasını duymamışım fena oldum. Hemen emzirdik oracıkta sakinleşsin diye. Eve geldik, calpol şurubunu içirdik. 1 saat kadar uyudu, sonra uyanınca emdi ve 5 buçuk gibi yine uyudu. Haftalardır Arcayı 5 gibi emdikten sonra uyutmuyoruz, banyonun ardından tekrar emip en geç 8 buçuk gibi yatağa... yapıyorduk. salı günü 5 buçukta uyudu, hem de 2 saat... haliyle gece geç yattı ve bütün gece 4-5 defa uyandı. Sabah hayalet gibiydim. Hemen her sabah olduğu gibi kalkınca giyin, kahvaltı hazırlığı yap, Arcayı emzir, az emsin, kalanı sağ, buzluktan süt çıkar, pompa teçhizatını sterilize et, çantayı hazırla ve çık durumlarını yaşadık, ben bu hareketin ardından arabaya bindiğimde resmen bitmiş oluyorum. Arca sabah az emince 11 öğününü 10 buçukta almakta ısrar etmiş dolayısıyla 1 buçuk gibi acıkmış ve yaygarayı basmış, ayrıca dün yine ben gelinceye kadar uyumamış, aksi gibi 10 dakika gecikeceğim tuttu. Yani tam şenlik. Bir de acayip huysuz bu aralar. Aşıdan olabilir diyoruz, 1-2 gün dahatakip edeceğiz yada Arca huy değiştiriyor. Veya en kötüsü diş çıkarıyor. İlker 4 buçuk aylıkken çıkarmış, yani genlerde böyle bi durum sözkonusu. Ama huysuzluktan başka ne gibi belirtiler olur diş çıkarmayla ilgili acaba?
fena fena... ben sakin bebişimi geri istiyorum, o eski günlerdeki gibi huysuzluklar geri gelmesin.
1 Temmuz 2009 Çarşamba
mim mim mim
çok seviyorum bu mimleri, hem yazmayı hem okumayı, teşekkürler özgür...
Kullandığım parfüm; lacoste pink
Kullandığım Krem; clinique
En son okuduğum 3 kitap;
Masumiyet Müzesi (orhan pamuk)
Veda (ayşe kulin)
umut (ayşe kulin) böyle bi yazara taktım mı gidiyor işte
Son aldığım 3 ürün;
indirimden etek ve pantolon - duruya doğumgünü hediyesi
Seyrettiğim 3 dizi;
Mentalist, Criminal Minds, Private Practice
ben de ;
tunanın hülyasını
ruhdağını
tekiri mimliyorum
Kullandığım parfüm; lacoste pink
Kullandığım Krem; clinique
En son okuduğum 3 kitap;
Masumiyet Müzesi (orhan pamuk)
Veda (ayşe kulin)
umut (ayşe kulin) böyle bi yazara taktım mı gidiyor işte
Son aldığım 3 ürün;
indirimden etek ve pantolon - duruya doğumgünü hediyesi
Seyrettiğim 3 dizi;
Mentalist, Criminal Minds, Private Practice
ben de ;
tunanın hülyasını
ruhdağını
tekiri mimliyorum
27 Haziran 2009 Cumartesi
4. ay Kontrolü ve daha neler
Çarşamba İstanbuldaydım, İŞ!! stratejik planlar filan... en fenası hem sabah hem de akşam uçak rötarıydı. Özellikle akşam feciydi. 2 defa süt sağabildim, buzdolabına attım ama benim termos çanta 4 saat koruyabiliyor, ucu ucuna buzluğa koymaya yetiştirebildim. Arca uyumuştu ben geldiğimde, rüya öğününde buluştuk. O uyurken komşuya kaçtık. Annem ahşap boyama tepsiler yapıp satıyor, bparasını gittiğin kursun yardıma muhtaç kız öğrencilerine veriyor. Yol parası, kılık kıyafet olsun diye. Bende tepsi çok olunca son aldığımı Nazlıya hediye ettim, çok beğendiler.
Perşembe doktor kontrolü...
kilo : 8430 gr
Boy : 64 cm
başçevresi : 44 cm
Evet biraz şişkoyuz... Doktor vücudundaki deri artık kilolara yetmeyecek deri değiştireceksin dedi Arcaya.
Sonra anne sütü rezervlerini sordu, dedik ki var, kenarda duruyor, hergün biberondan aldığını işte sağdıklarımla tamamlıyoruz. O zaman rezervleriniz, sütünüz azaldığı zaman ek gıdalara geçelim, şimdilik bozmayalım. Hmm biraz heyecanlıydık yani meyva filan tattıralım istiyorduk ama bi süre daha süt göbeğine devam.
elleryle birşeyler yakalıyor mu...
ellerini önünde kavuşturuyor mu
uzanıyor mu
gülüyor mu
ses çıkarıyor mu
farklı tepkiler veriyor mu
üstündekileri çekiştiriyor mu
herşeyi ağzına götürüyor mu
.....
hepsine kocaman evet. Tamam o zaman gelişim testinden geçti!!!
beslenme durumları soruldu, düzenli olması iyi, öyle geceleri çok beslemeye gerek yok, o açlıktan uyanmıyordur, alışkanlıktır dendi. Bundan sonra 8 yerine 6 öğüne kayacak, tamam!!!
Diş mineleri için (tabii ki dişi yok daha:))) suyuna florür tableti atılacak ve su artık biberondan verilecek. (ben hiç biberonla bişey içirmemiştim, pek acemilik çektim:))
Denize girebilir, hava akımlarından koruyun, havuza da erken saatlerde sokun ama çocuk havuzunda sakınca yok tabii.
Rotavirüs aşımızı olduk, vitaminler yazıldı, bi sonraki randevu alındı.
Kısacası bizim velet iyi, sağlıklı, dombili, keyifli...
Derken gece uyutmakta zorlanınca şom ağzımı açtım yine diye kendime kızdım.
Çok çok yoğun bir cumanın ardından sızlayan sişimi dişçiye götürdük. Hep bu emzirme dönemlerinde diş kayuıplanı duymuştum bi de apse yapmasın antibiyotikle uğraşmayayım dedim. Dişçi İbrahim amca "ya senin ağzın hayatımda gördüğüm en iyi ağızlarda biri nasıl çürüğün var hayret" dedi, nitekim bişey yokmuş, yani dolgu yapacak kadar beter diilmiş. Ama dişlerime eski önemi göstemediğimi çaktı. Gerçekten kendimden uzaklaştım 4 aydır. Dolgu İlkere kısmetmiş:) Sonra Alsancakta gezdik biraz. İlker Gazi İlkokulunun önündeki banklarda muhteşem bir lezzetle tanıştırdı beni. Cheesebrowni. Paket yaptırmıştık, dayanamayıp oracıkta yedik. Hani nefis, lezzetli gibi sıfatlar sönük kalıyor, anlatmaya kelimeler yetmez. Bu kadar olmaz ki kardeşim. Akşam Zeyneplere götüreceğimiz parçalardan biraz eve ayırdım itiraf ediyorum. Hatta uzun bir uykuya yatırma sürecinin ödülü olarak az önce bir dilim mideye indi. Dün akşam evlenmelerine vesile olduğumuz arkadaşlarımız Tufan ve Zeynepte yemeğe davetliydik. İlk defa Arcayı böyle bir olaya dahil ettik ve akşam uykusuna kendi yatağından başka bir yerde yatırdık. Uyutma kısmı çok sorunlu diildi de zırt pırt uyandı, yerini yadırgadı, 12 gibi kaptık eve getirdik cüceyi.
Az önce misler gibi giyinmiş, karnımız doyurmuş olarak sakin AVM ziyareti yapacakken asansörün bozulduğunu uzun süre de tamir olmayacağını öğrenince gitmekten vazgeçtik. Malum 8. kat ve Arca 8 kilodan fazla, İlker bile zor taşıyor ben ölürdüm herhalde:)
Pazartesi izin aldım, yazlığa gidiyoruz, Zühre ablamla da fazla vakit geçirememiştik geçen hafta, hem bu hafta ablamlar olmayacağı için daha sakin, Arcayı yine havuza sokar, güneşlendiririz.
Herkese iyi haftasonları, hayırlı işler, bol güneşler...
Perşembe doktor kontrolü...
kilo : 8430 gr
Boy : 64 cm
başçevresi : 44 cm
Evet biraz şişkoyuz... Doktor vücudundaki deri artık kilolara yetmeyecek deri değiştireceksin dedi Arcaya.
Sonra anne sütü rezervlerini sordu, dedik ki var, kenarda duruyor, hergün biberondan aldığını işte sağdıklarımla tamamlıyoruz. O zaman rezervleriniz, sütünüz azaldığı zaman ek gıdalara geçelim, şimdilik bozmayalım. Hmm biraz heyecanlıydık yani meyva filan tattıralım istiyorduk ama bi süre daha süt göbeğine devam.
elleryle birşeyler yakalıyor mu...
ellerini önünde kavuşturuyor mu
uzanıyor mu
gülüyor mu
ses çıkarıyor mu
farklı tepkiler veriyor mu
üstündekileri çekiştiriyor mu
herşeyi ağzına götürüyor mu
.....
hepsine kocaman evet. Tamam o zaman gelişim testinden geçti!!!
beslenme durumları soruldu, düzenli olması iyi, öyle geceleri çok beslemeye gerek yok, o açlıktan uyanmıyordur, alışkanlıktır dendi. Bundan sonra 8 yerine 6 öğüne kayacak, tamam!!!
Diş mineleri için (tabii ki dişi yok daha:))) suyuna florür tableti atılacak ve su artık biberondan verilecek. (ben hiç biberonla bişey içirmemiştim, pek acemilik çektim:))
Denize girebilir, hava akımlarından koruyun, havuza da erken saatlerde sokun ama çocuk havuzunda sakınca yok tabii.
Rotavirüs aşımızı olduk, vitaminler yazıldı, bi sonraki randevu alındı.
Kısacası bizim velet iyi, sağlıklı, dombili, keyifli...
Derken gece uyutmakta zorlanınca şom ağzımı açtım yine diye kendime kızdım.
Çok çok yoğun bir cumanın ardından sızlayan sişimi dişçiye götürdük. Hep bu emzirme dönemlerinde diş kayuıplanı duymuştum bi de apse yapmasın antibiyotikle uğraşmayayım dedim. Dişçi İbrahim amca "ya senin ağzın hayatımda gördüğüm en iyi ağızlarda biri nasıl çürüğün var hayret" dedi, nitekim bişey yokmuş, yani dolgu yapacak kadar beter diilmiş. Ama dişlerime eski önemi göstemediğimi çaktı. Gerçekten kendimden uzaklaştım 4 aydır. Dolgu İlkere kısmetmiş:) Sonra Alsancakta gezdik biraz. İlker Gazi İlkokulunun önündeki banklarda muhteşem bir lezzetle tanıştırdı beni. Cheesebrowni. Paket yaptırmıştık, dayanamayıp oracıkta yedik. Hani nefis, lezzetli gibi sıfatlar sönük kalıyor, anlatmaya kelimeler yetmez. Bu kadar olmaz ki kardeşim. Akşam Zeyneplere götüreceğimiz parçalardan biraz eve ayırdım itiraf ediyorum. Hatta uzun bir uykuya yatırma sürecinin ödülü olarak az önce bir dilim mideye indi. Dün akşam evlenmelerine vesile olduğumuz arkadaşlarımız Tufan ve Zeynepte yemeğe davetliydik. İlk defa Arcayı böyle bir olaya dahil ettik ve akşam uykusuna kendi yatağından başka bir yerde yatırdık. Uyutma kısmı çok sorunlu diildi de zırt pırt uyandı, yerini yadırgadı, 12 gibi kaptık eve getirdik cüceyi.
Az önce misler gibi giyinmiş, karnımız doyurmuş olarak sakin AVM ziyareti yapacakken asansörün bozulduğunu uzun süre de tamir olmayacağını öğrenince gitmekten vazgeçtik. Malum 8. kat ve Arca 8 kilodan fazla, İlker bile zor taşıyor ben ölürdüm herhalde:)
Pazartesi izin aldım, yazlığa gidiyoruz, Zühre ablamla da fazla vakit geçirememiştik geçen hafta, hem bu hafta ablamlar olmayacağı için daha sakin, Arcayı yine havuza sokar, güneşlendiririz.
Herkese iyi haftasonları, hayırlı işler, bol güneşler...
26 Haziran 2009 Cuma
Micheal Jackson ölmüş
son yıllardaki garip davranışları bir yana ben onu çocukluğumun ve ilk gençlik yıllarımın Micheal Jackson'ı olarak hatırlıyorum hep. Çok severdim, o yıllarda klipi çıkacak diye TV ye kenetlendiğimi, danslarını pür dikkat izlediğimi hatırlıyorum. özel bir kişiydi, yıllar sonra Arca bu sayfaları okursa diye not düşmek istedim, toprağı bol olsun...
23 Haziran 2009 Salı
Haftasonundan kareler...
Haftasonu yine ne hareketliydi öyle, çarşambadan hareket başladı.
İlker bilgisayarını formatlatırken baktım iyice gecikecek, formatlayan şahıs Orçun ve eşini de yemeğe çağırdım, hadi dedim evde yapın! Oh ne güzel sohbet ettik, Arcayla oynadılar İlker de uyumadan gördü bebişi. Hem Gülün eli sakatlandğı için yemek yapamıyormuş, hayır duası aldık:)
Perşembe annemler yazlıktan geldi, hadi dedik gelin yemeğe. Tabii Arcayla daha çok vakit geçirecekler, canlarına minnet. Bu arada öğlen dellendim gittim kuaföre kestirdim saçları!! yok böyle olmuyor acayip dökülüyor bari görüntüyü kurtaralım dedim. Ben genelde "aman 2 parmak kes, ay çok kestin"cilerden olduğum için bizim kuaförün makası titredi. Baktım ı-ıh az oldu, biraz daha biraz daha sonunda "aa elini korkak alıştırma vur makası" dedim ve Liseden beri kat kesime alışmış saçlar küt oldu, hoşuma gitti, FÖNLÜYKEN!! bir yıkadım bonus kafa!!! ama olsun sevdim ben, sevimli oldu. Arca da sevdi, sürekli çekiştiriyor. Telefonda saç kestirdiğimi duyan İlkerin yüreğine iniyordu ama görünce o da sevdi.
Cuma pompamın tüm teçhizatını alıp da motorunu almayınca memeler davul oldu, ağrı yaptı, ateş yaptı. Arca pompası anneyi sağınca rahatladık. Annemler yazlığa gitmeden önce Arcanın 2 aylıkken oluncaya kadar kullandığı beşiği yazlığa götürdüler, artık Arcanın orada da yatağı var. Haftasonu yazlık yapacağız ya bikinilerimi denedim, Banu Alkan formundaki memelerim eski bikinilerden fışkırınca bir telaş aldı beni. Ne fazla gezmeye vaktim ne de 1 sezon giyeceğim bikiniye yüz küsür tl verecek param var. O halde Boynere, T-boxlara. 36 ytl ye hem bikini hem de lopez pantolon almış oldum (3 al - 2 ödeden :)
Bu haftanın hadisesi teyzemin kızı Zühre ablamla Nilin İzmire gelişiydi ama direkt Özdereye yazlığa geçtiler, onları görmek haftasonuna kaldı. Bu sebepten İlker annemlerle cumadan yazlığa git dedi ama hem ilkersiz içime sinmedi hem de bi dolu hediye almam gerekti. Çünkü genelde anne-babaya hediye işini üstlenen ablam yazlıkta olduğundan bu defa babalar günü hediyesi bana düştü. Sonra Duru cücesinin haftasonu yaşgünü var, yani işim çoktu.
Cumartesi niyetim Arcanın sabah uykusundan sonra hemen AVM lerin açılışına yetişmek ve sakinken alışverişleri bitirmekti ama Arcanın 2 saatten fazla uyuyası geldi. O uyurken İlkerin annesi geldi, ben ütüleri kolayladım, o facebooka Arcanın resimlerini attı. Arca uyanınca babanesiyle hasret giderdiler. Ben o arada yazlığa götüreceklerimi hazırladım. Zır kapı!!! Duru için ısmarladığım hediye gelmiş. Aylar önce Özlem buradan bir hediye tavsiye etmiş, ben de aklımın bi köşesine kazımıştım. Duru kitap okumayı o kadar seviyor ki, kitapkurdu seçtiler onu okulda, kitaba çok sevinir diye düşündüm. Özlemin tavsiye ettiği sitede çocuk, kitabın kahramanı oluyor. İki arkadaşını ve kahramanın ismini bir de resmini verdin mi kitabı o şekilde basıyorlar. Aslında İzmirde birkaç yayınevinden direkt alabiliyorsun ama Alsancaka inmeye vakit olmayacağı için kargo istedim ve yetişmesine acayip sevindim. Duru da kitaba:) Hatta böyle ince bir hediye olduğu için ablam gözyaşlarını tutamadı, anne yüreği... Teşekkürler Özlem.
Agorada Umut ve Nazlıya rastladık, Cansuyu evde bırakmışlar. Arcayla takıldığımızı görünce içlerine sinmedi, biz de bebişimizi alalım oldular, nitekim sonradan alıp devam etmişler alışverişe. Biz de bu defa Arcayı Joker mağazasının emzirme odasında emzirdik. Ama öyle alt değiştirme falan yapamıyorsun, sadece sandalye koymuşlar, emziriyorsun. Sonra emzirdiğim saati unutmuşum, eve geldiğimizde Arca uyudu, kalksın da gidelim yazlığa dedik. Uyandı, eşyaları arabaya koyduk, Arcayı yerleştirdik, ama Arca mızıklıyor, halbuki arabayla seyahati çok sever, anlamadık. Sonra jeton düştü, emzirmeden çıkmışız, hadi tekrar eve emdik, çıktık:)
Mağazaları gezerken Duruya LCW den çok cici bir elbise bulmuştum dayanamadım Nile de aldım, kızılay dağıtmış gibi oldu:) Eski günleri hatırladım, bayramlarda ben ablam zühre abla hep benzer giyinirdik. Nil tam bir çitlenbik, bıcır bıcır ama biraz cadılık var. 3 ay önce geldiklerinde Zühre ablam Arcayı sevememişti zira Nil çığlığı basıyordu. Ama bu defa hepimizi şaşırttı. Olgunlaşmış. Aynı olgunluğu Durudan göremedik maalesef. Duru 7 yıl boyunca ananeler, biz ve kendi evinin tek prensesi oldu. İlkere aşıktı, İlkerin de onun için yapmadığı kalmazdı. Bebek düşünmemin önemli sebeplerinden biri de İlkerle Durunun güzel ilişkisiydi. Ama sonra herşey değişti, Arca geldi. Çok sevdiği herkesi onunla paylaşmak zorunda ve gıcık oluyor. Elimizden gelen ilgiyi gösteriyoruz ama yine de Arca ilginin çoğunu kapıyor. Ne kadar Arca ile olan aktivitelerin tümüne Duruyu katsak da bu haftasonu da Arcaya olan mesafesini korudu. (ha bu arada Aslan oyuncağı da yanmıza aldık iyi ki de almışız, pek seviştiler, aşklarını pekiştirdiler- bkz. aşağıdaki foto)
Durunun yaşgünü partisi ve pazar babalar günü mangalı çok neşeli geçti. Babama hediye bulmak zor ama pijamaya ihtiyacı varmış, bu defa tutturduk:) Bir ara teyzemin 3 annemin 2 torunu biraraya geldi, boy boy 5 velet çok sevimliydi ama gürültülü!!!
Arca da bir ilke imza attı bu hafta. Şişme havuzda 10 dakika yüzdü, hiç sesi çıkmadı, keyif yaptı. Haftasonunun genelinde ağırbaşlı takıldı, sevenlere asabiyet yapmadı, uykularını, beslenmelerini şaşmadı, akşam dönerken müthiş trafik yoğunluğuna aldırmadan ana kucağında uyudu.
BU HAFTADAN KARELER:
"Ben gezdirin köleler yoksa tepelerim sizi" pozu:
"küçük budha" veya "toranaga" ve annenin "Banu Alkan" pozu:
İlker bilgisayarını formatlatırken baktım iyice gecikecek, formatlayan şahıs Orçun ve eşini de yemeğe çağırdım, hadi dedim evde yapın! Oh ne güzel sohbet ettik, Arcayla oynadılar İlker de uyumadan gördü bebişi. Hem Gülün eli sakatlandğı için yemek yapamıyormuş, hayır duası aldık:)
Perşembe annemler yazlıktan geldi, hadi dedik gelin yemeğe. Tabii Arcayla daha çok vakit geçirecekler, canlarına minnet. Bu arada öğlen dellendim gittim kuaföre kestirdim saçları!! yok böyle olmuyor acayip dökülüyor bari görüntüyü kurtaralım dedim. Ben genelde "aman 2 parmak kes, ay çok kestin"cilerden olduğum için bizim kuaförün makası titredi. Baktım ı-ıh az oldu, biraz daha biraz daha sonunda "aa elini korkak alıştırma vur makası" dedim ve Liseden beri kat kesime alışmış saçlar küt oldu, hoşuma gitti, FÖNLÜYKEN!! bir yıkadım bonus kafa!!! ama olsun sevdim ben, sevimli oldu. Arca da sevdi, sürekli çekiştiriyor. Telefonda saç kestirdiğimi duyan İlkerin yüreğine iniyordu ama görünce o da sevdi.
Cuma pompamın tüm teçhizatını alıp da motorunu almayınca memeler davul oldu, ağrı yaptı, ateş yaptı. Arca pompası anneyi sağınca rahatladık. Annemler yazlığa gitmeden önce Arcanın 2 aylıkken oluncaya kadar kullandığı beşiği yazlığa götürdüler, artık Arcanın orada da yatağı var. Haftasonu yazlık yapacağız ya bikinilerimi denedim, Banu Alkan formundaki memelerim eski bikinilerden fışkırınca bir telaş aldı beni. Ne fazla gezmeye vaktim ne de 1 sezon giyeceğim bikiniye yüz küsür tl verecek param var. O halde Boynere, T-boxlara. 36 ytl ye hem bikini hem de lopez pantolon almış oldum (3 al - 2 ödeden :)
Bu haftanın hadisesi teyzemin kızı Zühre ablamla Nilin İzmire gelişiydi ama direkt Özdereye yazlığa geçtiler, onları görmek haftasonuna kaldı. Bu sebepten İlker annemlerle cumadan yazlığa git dedi ama hem ilkersiz içime sinmedi hem de bi dolu hediye almam gerekti. Çünkü genelde anne-babaya hediye işini üstlenen ablam yazlıkta olduğundan bu defa babalar günü hediyesi bana düştü. Sonra Duru cücesinin haftasonu yaşgünü var, yani işim çoktu.
Cumartesi niyetim Arcanın sabah uykusundan sonra hemen AVM lerin açılışına yetişmek ve sakinken alışverişleri bitirmekti ama Arcanın 2 saatten fazla uyuyası geldi. O uyurken İlkerin annesi geldi, ben ütüleri kolayladım, o facebooka Arcanın resimlerini attı. Arca uyanınca babanesiyle hasret giderdiler. Ben o arada yazlığa götüreceklerimi hazırladım. Zır kapı!!! Duru için ısmarladığım hediye gelmiş. Aylar önce Özlem buradan bir hediye tavsiye etmiş, ben de aklımın bi köşesine kazımıştım. Duru kitap okumayı o kadar seviyor ki, kitapkurdu seçtiler onu okulda, kitaba çok sevinir diye düşündüm. Özlemin tavsiye ettiği sitede çocuk, kitabın kahramanı oluyor. İki arkadaşını ve kahramanın ismini bir de resmini verdin mi kitabı o şekilde basıyorlar. Aslında İzmirde birkaç yayınevinden direkt alabiliyorsun ama Alsancaka inmeye vakit olmayacağı için kargo istedim ve yetişmesine acayip sevindim. Duru da kitaba:) Hatta böyle ince bir hediye olduğu için ablam gözyaşlarını tutamadı, anne yüreği... Teşekkürler Özlem.
Agorada Umut ve Nazlıya rastladık, Cansuyu evde bırakmışlar. Arcayla takıldığımızı görünce içlerine sinmedi, biz de bebişimizi alalım oldular, nitekim sonradan alıp devam etmişler alışverişe. Biz de bu defa Arcayı Joker mağazasının emzirme odasında emzirdik. Ama öyle alt değiştirme falan yapamıyorsun, sadece sandalye koymuşlar, emziriyorsun. Sonra emzirdiğim saati unutmuşum, eve geldiğimizde Arca uyudu, kalksın da gidelim yazlığa dedik. Uyandı, eşyaları arabaya koyduk, Arcayı yerleştirdik, ama Arca mızıklıyor, halbuki arabayla seyahati çok sever, anlamadık. Sonra jeton düştü, emzirmeden çıkmışız, hadi tekrar eve emdik, çıktık:)
Mağazaları gezerken Duruya LCW den çok cici bir elbise bulmuştum dayanamadım Nile de aldım, kızılay dağıtmış gibi oldu:) Eski günleri hatırladım, bayramlarda ben ablam zühre abla hep benzer giyinirdik. Nil tam bir çitlenbik, bıcır bıcır ama biraz cadılık var. 3 ay önce geldiklerinde Zühre ablam Arcayı sevememişti zira Nil çığlığı basıyordu. Ama bu defa hepimizi şaşırttı. Olgunlaşmış. Aynı olgunluğu Durudan göremedik maalesef. Duru 7 yıl boyunca ananeler, biz ve kendi evinin tek prensesi oldu. İlkere aşıktı, İlkerin de onun için yapmadığı kalmazdı. Bebek düşünmemin önemli sebeplerinden biri de İlkerle Durunun güzel ilişkisiydi. Ama sonra herşey değişti, Arca geldi. Çok sevdiği herkesi onunla paylaşmak zorunda ve gıcık oluyor. Elimizden gelen ilgiyi gösteriyoruz ama yine de Arca ilginin çoğunu kapıyor. Ne kadar Arca ile olan aktivitelerin tümüne Duruyu katsak da bu haftasonu da Arcaya olan mesafesini korudu. (ha bu arada Aslan oyuncağı da yanmıza aldık iyi ki de almışız, pek seviştiler, aşklarını pekiştirdiler- bkz. aşağıdaki foto)
Durunun yaşgünü partisi ve pazar babalar günü mangalı çok neşeli geçti. Babama hediye bulmak zor ama pijamaya ihtiyacı varmış, bu defa tutturduk:) Bir ara teyzemin 3 annemin 2 torunu biraraya geldi, boy boy 5 velet çok sevimliydi ama gürültülü!!!
Arca da bir ilke imza attı bu hafta. Şişme havuzda 10 dakika yüzdü, hiç sesi çıkmadı, keyif yaptı. Haftasonunun genelinde ağırbaşlı takıldı, sevenlere asabiyet yapmadı, uykularını, beslenmelerini şaşmadı, akşam dönerken müthiş trafik yoğunluğuna aldırmadan ana kucağında uyudu.
BU HAFTADAN KARELER:
"Ben gezdirin köleler yoksa tepelerim sizi" pozu:
"küçük budha" veya "toranaga" ve annenin "Banu Alkan" pozu:
20 Haziran 2009 Cumartesi
Arca napıyor??
Arca bu aralar...
-çığlık atmaya başladı. babasının "geliyorum geliyorum" ve de "göbüşünü yiyim mi/popoyu ısırıyim mi" oyunları sırasında heyecanlanıp çıkardığı seslerin eğlenceli olduğunu keşfetti ve artık sürekli çığlık atıyor. tabii durduk yere diil. işte konuşursan filan eskiden gülümserdi, ağır takılıyordu bazen de kahkaha ile tepki veriyordu şimdi direkt çığlık atıyor.
- konuşuyor... ne dediğini anlamıyorsun ama sürekli bir gevezelik peşinde. mimikleri ile birşeyler anlatıyor. bu konuşmaların sorumlusu Ümit abla. Biz de karı koca acayip gevezeyiz de arada Arcayı rahat bırakıyoruz, özellikle oyun halısında... Ama Ümit abladan orada bile rahat yok, oyun halısında bile çocukla konuşuyor. Haliyle Arcanın 5 aylıkken filan konuşacağını ve kafamızı şişireceğini tahmin ediyoruz.
- İlgi dağınıklığı yaşıyor... Daha doğrusu etraf fazlasıyla ilgisini çektiği için konsantrasyon sorunumuz var. Özellikle memede. Az beslendiğinden şüpheleniyorum. Memeyle oynayıp 2 frıt çektikten sonra itiyor. Nimet o evladım, ne zorluklarla süt yapıyoruz sana diyorum, bana mısın demiyor. Napiyim depodan kullansın.
- İşe gitmeme alıştı gibi... Hatta geçen cuma klima montajı yüzünden evdeydim, senin ne işin var evde bakışı attı. Eve döndüğümde trip yapmıyor en azından.
- Anne-baba olayını kavradı... Sabahları yatak keyfi yaparken İlkerle yanına gidiyoruz, bizi bir arada görmekten acayip mutlu. Bir bana bir İlkere bakıp gülüyor, hani hiç ayrılmayın ne birbirinizden ne benden bakışı var yüzünde...
- Herşeyi yiyor.. Eline geçirdiği herşey, birşey geçiremezse eller hep ağzında. Ağzıyla tanıyormuş nesneleri, doğal karşılıyoruz ama görüntü çok komik. Hele ellerini emerken o kadar keyifli ki bi defasında ben de ellerini ağzıma soktum bilmediğim bir tat mı var diye:)
- sosyal bir çocuk olmaya aday... Arca tanımadığı insanlar sokaktaysa sert erkek bakışı yapıyor, eve gelenlere gülüyordu. Ümit ablayla parka gittiklerinde herkese gülücükler atıyormuş. bugün ilk yaşgünü partisine katılıyor, parkta. artık ne kadar anlarsa:)
- Sonunda aslanı ele geçirdi... Oyun halısını aldığımız ilk günden beri aralarında anlaşılmaz bir bağ kurduğu aslanı sonunda eline aldı ve resmen yedi!!!
-Pusette uyumuyor.. bizim puset anakucağı olduğu için ilk zamanlar daha asansörde uyurkalırdı.Şimdi etrafı incelemekten bi türlü uyumuyor, ağlamadığı sürece şikayetimiz yok:)
- banyo manyağı oldu.. artık akşamları mutlaka bir banyo yapıyoruz. eskiden pek üşenirdik yaptırmaya. hem artık daha pratikleştik, hem her akşam başını yıkamıyoruz - daha kolay oluyor, hem de Arca müthiş rahatlıyor. velet resmen seviniyor banyo yapacak diye.
- büyükleri ziyaret etti... İlkerin annesinin fakülteden çok sevdiği hocası ve eşine İlker anane-dede der. Yaşlı olduklarından gelmeleri pek zor oluyor, biz de kaptık Arcayı götürdük onlara. Aman ne sevindiler, Arcayı çok sevdiler, Arca da onları.
- Ziyaretçileri çoktu... Yurttan Emel - aynı zamanda İlkerin sınıf arkadaşı - geçen hafta İzmire gelecekmiş, uğrayayım mı dedi aman ne sevindik. Şansına Forumdaymış, iş çıkışı aldım, birlikte eve gittik. Arcanın ilk masal kitabını hediye etti. Oynadılar, coştular, İstanbul tayfasından ilk Emel gördü Arcayı, Elvan pek kıskanıyor:) ama en sevdiği teyzesi Elvan olacak, kesin:) Sonra pazar günü Tuba geldi, pek seviştiler Arcayla... Teyzelerimize gülücükler, amcalara pek yüz vermiyoruz ama:) Tubayı Emeli görünce İstanbul yapasım geldi. İş için olacak mecbur ama Arcasız gece kalmam mümkün değil, kızları göremeden döneceğim kesin, belki bi cesaret Arcayla olur mu acaba? hem belkim İstanbul ikametli bloggerlarla da buluşma ayarlarız:)
-çığlık atmaya başladı. babasının "geliyorum geliyorum" ve de "göbüşünü yiyim mi/popoyu ısırıyim mi" oyunları sırasında heyecanlanıp çıkardığı seslerin eğlenceli olduğunu keşfetti ve artık sürekli çığlık atıyor. tabii durduk yere diil. işte konuşursan filan eskiden gülümserdi, ağır takılıyordu bazen de kahkaha ile tepki veriyordu şimdi direkt çığlık atıyor.
- konuşuyor... ne dediğini anlamıyorsun ama sürekli bir gevezelik peşinde. mimikleri ile birşeyler anlatıyor. bu konuşmaların sorumlusu Ümit abla. Biz de karı koca acayip gevezeyiz de arada Arcayı rahat bırakıyoruz, özellikle oyun halısında... Ama Ümit abladan orada bile rahat yok, oyun halısında bile çocukla konuşuyor. Haliyle Arcanın 5 aylıkken filan konuşacağını ve kafamızı şişireceğini tahmin ediyoruz.
- İlgi dağınıklığı yaşıyor... Daha doğrusu etraf fazlasıyla ilgisini çektiği için konsantrasyon sorunumuz var. Özellikle memede. Az beslendiğinden şüpheleniyorum. Memeyle oynayıp 2 frıt çektikten sonra itiyor. Nimet o evladım, ne zorluklarla süt yapıyoruz sana diyorum, bana mısın demiyor. Napiyim depodan kullansın.
- İşe gitmeme alıştı gibi... Hatta geçen cuma klima montajı yüzünden evdeydim, senin ne işin var evde bakışı attı. Eve döndüğümde trip yapmıyor en azından.
- Anne-baba olayını kavradı... Sabahları yatak keyfi yaparken İlkerle yanına gidiyoruz, bizi bir arada görmekten acayip mutlu. Bir bana bir İlkere bakıp gülüyor, hani hiç ayrılmayın ne birbirinizden ne benden bakışı var yüzünde...
- Herşeyi yiyor.. Eline geçirdiği herşey, birşey geçiremezse eller hep ağzında. Ağzıyla tanıyormuş nesneleri, doğal karşılıyoruz ama görüntü çok komik. Hele ellerini emerken o kadar keyifli ki bi defasında ben de ellerini ağzıma soktum bilmediğim bir tat mı var diye:)
- sosyal bir çocuk olmaya aday... Arca tanımadığı insanlar sokaktaysa sert erkek bakışı yapıyor, eve gelenlere gülüyordu. Ümit ablayla parka gittiklerinde herkese gülücükler atıyormuş. bugün ilk yaşgünü partisine katılıyor, parkta. artık ne kadar anlarsa:)
- Sonunda aslanı ele geçirdi... Oyun halısını aldığımız ilk günden beri aralarında anlaşılmaz bir bağ kurduğu aslanı sonunda eline aldı ve resmen yedi!!!
-Pusette uyumuyor.. bizim puset anakucağı olduğu için ilk zamanlar daha asansörde uyurkalırdı.Şimdi etrafı incelemekten bi türlü uyumuyor, ağlamadığı sürece şikayetimiz yok:)
- banyo manyağı oldu.. artık akşamları mutlaka bir banyo yapıyoruz. eskiden pek üşenirdik yaptırmaya. hem artık daha pratikleştik, hem her akşam başını yıkamıyoruz - daha kolay oluyor, hem de Arca müthiş rahatlıyor. velet resmen seviniyor banyo yapacak diye.
- büyükleri ziyaret etti... İlkerin annesinin fakülteden çok sevdiği hocası ve eşine İlker anane-dede der. Yaşlı olduklarından gelmeleri pek zor oluyor, biz de kaptık Arcayı götürdük onlara. Aman ne sevindiler, Arcayı çok sevdiler, Arca da onları.
- Ziyaretçileri çoktu... Yurttan Emel - aynı zamanda İlkerin sınıf arkadaşı - geçen hafta İzmire gelecekmiş, uğrayayım mı dedi aman ne sevindik. Şansına Forumdaymış, iş çıkışı aldım, birlikte eve gittik. Arcanın ilk masal kitabını hediye etti. Oynadılar, coştular, İstanbul tayfasından ilk Emel gördü Arcayı, Elvan pek kıskanıyor:) ama en sevdiği teyzesi Elvan olacak, kesin:) Sonra pazar günü Tuba geldi, pek seviştiler Arcayla... Teyzelerimize gülücükler, amcalara pek yüz vermiyoruz ama:) Tubayı Emeli görünce İstanbul yapasım geldi. İş için olacak mecbur ama Arcasız gece kalmam mümkün değil, kızları göremeden döneceğim kesin, belki bi cesaret Arcayla olur mu acaba? hem belkim İstanbul ikametli bloggerlarla da buluşma ayarlarız:)
17 Haziran 2009 Çarşamba
Düzen ?? :)
k.s.i.d. geçen postun yorumunda düzeni nasıl oturttuğumuzu sormuştu. Öncelikle 3,5 aylık deneyimimle ahkam kesmek hiç haddim değil, ayrıca hala uyku sorunumuz devam ediyor, yani öyle saat gibi bir düzen yok ama sadece yaşadıklarımı kısaca paylaşmak istedim. Kıssadan hisse... Ben benden önce bebek sahibi olmuş tecrübeli annelerin deneyimlerinden çok faydalandım, belki bizim yaşadıklarımız da birilerine ilham kaynağı olur.
Temel olarak Tracy teyzemizin yazdıklarından çok faydalandık, sağolsun epey yardımcı oldu. En azından düzenin bebekler için önemini anlamamızı sağladı.
Aslında ben her bebeğin bir karakter ile doğduğuna inanıyorum. Arca kesinlikle melek yada kitap bebek karakterinde doğmadı. Ama huysuz yada nazlı da değildi. Bizce hareketliydi. İlk günler sarılığın etkisi ile uyuma eğilimindeyken sürekli zorla uyandırıp emzirdik, hastaneye yatmadan ama uzun sürede atlattı sarılığı. Ama acayip azimliydi. Özellikle emme konusunda. Tamam ben de emziricem, mama vermicem diye acayip kastım ama Arca da iştahıyla bana bu konuda çok yardım etti. İlk ay öncelik hep beslenmedeydi, Arca azmiyle paçayı kurtardı. Sonra her akşam 6-9 arası kesinlikle tükenmeyen ağlama krizleri tam da doktorun dediği gibi 6. haftadan sonra yavaşlamaya başladı. Biz bu dönemi elektrik süpürgesi ve saç kurutma makinası ile atlattık. Kaka çiş sorunu hemen hemen hiç olmadı.
İlk iki hafta anneler hiç yalnız bırakmadılar, gece kaldılar ama sonunda biz bu işi kendimiz kıvırmalıyız diye kendilerini azadettik. Kaldık Arca ile başbaşa... Aslında ilk günden 3 saatte bir emme, bebeği memede 10 dk dan fazla bırakmama gibi kurallarımızı koymaya başlamıştık ama gelen giden akıl veren fazla olunca uygulamada zorluklar yaşanıyor.
Şimdi dönüp geriye bakıyorum da en önemli sorunumuz uykuydu. Hala da öyle... Arcayı uyutmak o kadar zor ki... Bir ara kucağımda poposunu yada sırtını pışpışlayarak uyutma yöntemi çok işe yaramıştı. Ama Arca 8 kiloyu geçti ve havalar epey ısındı, birbirimize yapışmaya başlayınca, artık yatakta uyumayı öğrenmenin zamanı geldi dedik ve çalışmalara başladık. Uyku sinyallerini alınca (kulağını kaşıma, gözünü ovuşturma, parmak emme ve esneme...) Arcayı alıp yatağa koyuyoruz. Dandini en sevdiği ninni... Etkili! ama en az yarım saat 20 defa filan SABIRLA o malum dörtlüğü söylemeniz ve söylerken sırtını veya poposunu yattığı yerden pışpışlamanız gerekiyor. Özellikle benim gibi iğrenç bir sesiniz varsa bebişin uyuyacağı varsa da uyumuyor:)yok yok uyuyor ama sanırım artık o sesi duymamak için uyuyor. Bazı günler Arcayı uyuturken resmen yorgun düşüyorum ve İlker o güzel sesiyle - hakketten acayip güzeldir sesi - kontrolü ele alıyor. Aynı sıkıntı gündüz uykularında da var. Ümit abla bile uyutmakta acayip zorlanıyor. Ama uyku saatleri az çok düzenli denebilir. Sabahları en az 1,5 saatlik bir uykusu var, sonraki beslenmelerinin ardından oyun oynayıp 40 dakika - 1 saatlik uykuları -eğer canı isterse- uyuyor. Gerçekten Arcayı istemezse uyutamıyorsunuz, bazen gözünden uyku aksın uyumayacaksa ı-ıh. Akşam uykuya dalma saatleri değişiklik gösteriyor. Kimi geceler saat 10 olmuş ve Arcayı cin gibi bulabilirsiniz. Sanıyorum Arcanın bir ritüele ihtiyacı var. Bir süre 5 te emdikten sonra uyutmamaya, 7 gibi banyo ve 7 buçuk gibi yatak ritüeline alıştırmaya çalışacağım. Sonra 10 ve 12 de rüya öğünleri ile midesini doldurup uzun gece uykusuna hazırlamayı planlıyorum. Dün yaptık ama gece yine 3 defa kalktı!! Benim uyku ile ilgili en önemli sıkıntılarımdan biri bu gece kalkmaları oldu. Arca biraz fazla düzene alıştı galiba, düzenden ayırmak zor oluyor. Örneğin ilk zamanlar gece 1 - 4 - 7 uyanışları olurdu. Şimdi rüya öğünleri ile aradaki en azından 1 uyanmasını iptal etmeye çalışıyorum. Emme ihtiyacı olmasa da mutlaka 1-2 gibi kalkıyor. Pışpışla tekrar uyutmak zorunda kalıyorum ama ben kalkmış oluyorum:(
Kısacası düzen oturtmak çok güzel ama kolay değil. Öncelikle bebeği çok iyi tanımak ve verdiği sinyalleri almak gerekiyor. Ama Arca gibi örneklerde sinyallerin işe yaramadığı da oluyor:) Sonra mutlaka düzene oturması için sabretmek!!! dediğim gibi bizim öyle sakin bir hayatımız yok Arcayla, hep sohbet hep oyun istiyor, uykuya direniyor. Ama kesinlikle hırçınlıkları, sebepsiz ağlamaları yok. Bu da ne kadar yorulsak da bizi çaresiz bırakmıyor. Biliyoruz ki uyuyacak, sadece biraz sabır...
10 Haziran 2009 Çarşamba
son günler böyle...
kriz ortamında şirketteki durumlar kötü olmasına rağmen benim pozisyonumdaki gibi geleceğe yönelik çalışmalar yapıyorsanız işler hiç öyle kriz var oturuyoruz şeklinde olmuyor. Pazartesi günü İstanbul seyahati teğet geçti. İyi ki gitmemişim, gereksiz bir toplantı olmuş. Ama genel müdürün ricasıyla 2 saat geç çıktım, Arca stoktan içti yine sütleri. Bebişimi nasıl özlemişim, hem dipdibe haftasonunun ardından pazartesi hem de 2 saat mesai. Bi taraftan mıçarım oturayım evimde bi taraftan yok olmaz çalışmak lazım halleri. bu ikilem hiç bitmeyecek gibi. ama şimdilik iyi kıvırıyoruz, bunda arcanın uyumlu bir velet olmasının etkisi büyük.
arca ilk zamanlar gündüz uykuya direnmeleri, kolik krizleri vs ile zorlamıştı bizi. Pek öyle düzenli bir bebek değildi. Hatta Tracy Hogg un bebek karakterleri içinde hareketli bebek sınıfına giriyordu. Ayakları hiç durmuyor, eller kollar uykuda yüzüne çarpıp uyandırıyor, üstünü sürekli açıyor, uykuya zor dalıyor, kısacası beni acayip yoruyordu. Tek çekilebilir tarafı gereksiz ağlamıyordu, ağlıyorsa bulmaca çözer gibi sıkıntısını bulup çözmeye çalışıyorduk. Ama bize düzen gerekiyordu, çünkü ben çalışacaktım! Emdiği saat , uykusu düzenli olmalıydı, yani kitap bebeğe ihtiyacımız vardı. Üstelik ben Tracy nin "bebekler düzen sever" görüşüne sonuna kadar katılıyorum. Bebek kendini güvende hissetmek için bir sonraki adımı bilmek ister. Daha birkaç haftalıkken Arcayı düzene sokmaya çalıştık, insanlar alay ediyordu, gak deyince meme guk deyince meme vermek lazım bebelere, böyle askeri sistem olmaz diyorlardı. "Daha küçük ayakta sallayıver uyusun"," yok daha küçük yanınızdan ayırmayın", "daha küçük 1 saat memede kalması lazım " (tabii memeler haşat kimsenin salladığı yok).... Gerçekten 2 ay düzen oturtmaya çalışmakla geçti. Özellikle annelere teşekkür edip bundan sonrasını biz halledeceğiz dediğimiz 2. haftadan itibaren yerlerde tepine tepine ağladığımı hatırlıyorum. Şimdi düzen oturdu (burda kulak çekilp tüh tüh maşşallah deniyor) gibi.
Bazen saati unutuyorum Arca mızıldanmaya başlıyor, bi bakıyorum emmenin üsütnden 3 saat geçmiş. Sabah hep 6 buçuk 7 gibi kalktığından artık saat kurmaz olduk. Sadece bu düzenimizin bozulmamasına duacıyız.
Haftasonu düğün vardı, tanıştırdığımız arkadaşlarımız evlendi. Siyah elbisenin hatrına epey ince göründüğümden türlü iltifatlar aldım, halbuki hala verilmesi gereken 4 kilom var. İlk defa 5 saat kadar emme ve sağma olmayınca göğüsler inanılmaz şişt ve ağrıdı!! Sonra pazar günü 6 haftalık bebekleri olan komşularımızla dışarı çıktık. İşte tam bu noktada Arcanın düzenli oluşuna dua ettim. Bebişin kaka yapma sorunu var, fitil kullanıyorlar, ayrıca uyanık olduğu zamanlar ya emiyor yada ağlıyor. 2 gibi çıkacaktık 4'te hala evdeydik, 2 defa çıkmaya teşebbüs edip çığlıklara yenip düşüp emzirdiler. Sonra gittiğimiz yerde de uyanmasın diye gözünün içine baktılar. Bu süre zarfında Arcayı hazırlamıştık, oynuyorduk, çıkabiliriz haberini alır almaz 5 dakika içinde aşağıdaydık, sonrasında da uyumadı ama öyle etrafa bakındı. Bir ara Cansu yaygarayı basınca bizimki de ağladı ama meğer emme saati gelmiş... Arcaya dedik ki çek Cansuyu kenara konuş, böyle ağlayarak olmaz de!! Tabii dışarıda feci bir zaman geçirince dediler hadi biz bunu evde uyuturuz, çaya gelin. Arcayı emzirip uyuttuk, telsizi aldık indik aşağıya, Cansu yine yaygara... ben aldım olmadı, İlker olmadı, sonunda yine emzirip uyutabildiler, 1 saat kadar sohbet edebildik. Dediler ki hadi çocukları değişelim:) Halbuki biz onlara daha doğumdan önce Tracy Hogg hediye etmiş, çok yararını gördüğümüzü söylemiştik ama yeni okumaya başlamışlar. Gece ciddi badire atlattık ama... Tam 12 de İlkere dedim kalk, Arcanın son rüya öğününü vereyim. Tam kapıya geldik, anahtar aşağıda kalmış, o anda Arca uyandı başladı ağlamaya. İlker indi ama anahtarı bulamıyorlar, ben telsizden Arcayı sakinleştirmeye çalışıyorum, çaresizlik... 5 dakika sonra kucağa aldım, sakinleştik ama o 5 dakika yarım saat gibi geldi.
İşte son günler böyle...
arca ilk zamanlar gündüz uykuya direnmeleri, kolik krizleri vs ile zorlamıştı bizi. Pek öyle düzenli bir bebek değildi. Hatta Tracy Hogg un bebek karakterleri içinde hareketli bebek sınıfına giriyordu. Ayakları hiç durmuyor, eller kollar uykuda yüzüne çarpıp uyandırıyor, üstünü sürekli açıyor, uykuya zor dalıyor, kısacası beni acayip yoruyordu. Tek çekilebilir tarafı gereksiz ağlamıyordu, ağlıyorsa bulmaca çözer gibi sıkıntısını bulup çözmeye çalışıyorduk. Ama bize düzen gerekiyordu, çünkü ben çalışacaktım! Emdiği saat , uykusu düzenli olmalıydı, yani kitap bebeğe ihtiyacımız vardı. Üstelik ben Tracy nin "bebekler düzen sever" görüşüne sonuna kadar katılıyorum. Bebek kendini güvende hissetmek için bir sonraki adımı bilmek ister. Daha birkaç haftalıkken Arcayı düzene sokmaya çalıştık, insanlar alay ediyordu, gak deyince meme guk deyince meme vermek lazım bebelere, böyle askeri sistem olmaz diyorlardı. "Daha küçük ayakta sallayıver uyusun"," yok daha küçük yanınızdan ayırmayın", "daha küçük 1 saat memede kalması lazım " (tabii memeler haşat kimsenin salladığı yok).... Gerçekten 2 ay düzen oturtmaya çalışmakla geçti. Özellikle annelere teşekkür edip bundan sonrasını biz halledeceğiz dediğimiz 2. haftadan itibaren yerlerde tepine tepine ağladığımı hatırlıyorum. Şimdi düzen oturdu (burda kulak çekilp tüh tüh maşşallah deniyor) gibi.
Bazen saati unutuyorum Arca mızıldanmaya başlıyor, bi bakıyorum emmenin üsütnden 3 saat geçmiş. Sabah hep 6 buçuk 7 gibi kalktığından artık saat kurmaz olduk. Sadece bu düzenimizin bozulmamasına duacıyız.
Haftasonu düğün vardı, tanıştırdığımız arkadaşlarımız evlendi. Siyah elbisenin hatrına epey ince göründüğümden türlü iltifatlar aldım, halbuki hala verilmesi gereken 4 kilom var. İlk defa 5 saat kadar emme ve sağma olmayınca göğüsler inanılmaz şişt ve ağrıdı!! Sonra pazar günü 6 haftalık bebekleri olan komşularımızla dışarı çıktık. İşte tam bu noktada Arcanın düzenli oluşuna dua ettim. Bebişin kaka yapma sorunu var, fitil kullanıyorlar, ayrıca uyanık olduğu zamanlar ya emiyor yada ağlıyor. 2 gibi çıkacaktık 4'te hala evdeydik, 2 defa çıkmaya teşebbüs edip çığlıklara yenip düşüp emzirdiler. Sonra gittiğimiz yerde de uyanmasın diye gözünün içine baktılar. Bu süre zarfında Arcayı hazırlamıştık, oynuyorduk, çıkabiliriz haberini alır almaz 5 dakika içinde aşağıdaydık, sonrasında da uyumadı ama öyle etrafa bakındı. Bir ara Cansu yaygarayı basınca bizimki de ağladı ama meğer emme saati gelmiş... Arcaya dedik ki çek Cansuyu kenara konuş, böyle ağlayarak olmaz de!! Tabii dışarıda feci bir zaman geçirince dediler hadi biz bunu evde uyuturuz, çaya gelin. Arcayı emzirip uyuttuk, telsizi aldık indik aşağıya, Cansu yine yaygara... ben aldım olmadı, İlker olmadı, sonunda yine emzirip uyutabildiler, 1 saat kadar sohbet edebildik. Dediler ki hadi çocukları değişelim:) Halbuki biz onlara daha doğumdan önce Tracy Hogg hediye etmiş, çok yararını gördüğümüzü söylemiştik ama yeni okumaya başlamışlar. Gece ciddi badire atlattık ama... Tam 12 de İlkere dedim kalk, Arcanın son rüya öğününü vereyim. Tam kapıya geldik, anahtar aşağıda kalmış, o anda Arca uyandı başladı ağlamaya. İlker indi ama anahtarı bulamıyorlar, ben telsizden Arcayı sakinleştirmeye çalışıyorum, çaresizlik... 5 dakika sonra kucağa aldım, sakinleştik ama o 5 dakika yarım saat gibi geldi.
İşte son günler böyle...
5 Haziran 2009 Cuma
Mim - Baby Shopping
Sevgili kuzucuğumun sevgili annesi baby shopping mimlemesi yapmış bize. Konu güzel... Efendim benim İlker, tekstil mühendisi olmasından kalan alışkanlıktan alışverişi çok sever. Benim alışverişe giderken mutlaka yanıma aldığım yegane arkadaşımdır:) Geçenlerde biz de bu bebiş kıyafetleri konusunda kendisi ile istişarelerde bulunuyorduk:)
Hemen sıralayalım:
NEXT : biz bu mağazaya hastayız. İlk tanışmamız alt üst takımlardan gına gelip tulum aradığımız dönemde oldu. İlker üçlü bir tulum set almıştı, hastası olduk, giy çıkar, yıka ütüle sadece onları giydik. Son olarak kısa tulumlarından aldık, memnunuz. Tulumlar 13 tl, body ler 6 tl ye geliyor ki benzerlerinden çok daha hesaplı. M&S e baktıydım, nerdeyse 2 katıydı fiyatlar. Kalıpları Arcaya iyi geliyor. Bir de Agora AVM deki çalışanlarını seviyoruz. Arca pusetinde uyur halde içeri girdiğimizde müziğin bile sesini kıstılar, çok ince bir davranıştı. Aynı gün şimdi adını hatırlamadığım başka bir mağazada uyuyan çocuğun üzerine atlayıp ay ne şirin diye saldırmış uyandırmışlardı!!
Aziz Bebe: ÇOK KÖTÜ!! Hediye bir tulum gelmişti, 6 aylık için olan tulum 2 aylık Arcaya boydan kastı - ki Arca uzun bir velet değil - ayrıca enden o kadar genişti ki Arca küçük bir yarasaya benzedi. Tabii bi daha o tulum giyilmedi. İlginç bir genişlik var kalıplarında. Başka bir hediye set olan alt üst takımını kullandık, ama öyle aman aman değil hani. Fiyatlarını hiç biilmiyorum.
Sobee : Bir hediye ve değiştirme kartı gelince, mağazaya gittik. Bir salopetin 50 tl olduğunu görünce şok oldum. Öyle aman aman bir kalite de yok ama fiyatlar uçmuş. Bebekte çok cici biciye karşı ve sadelikten yana olduğum için bana uymadı. Kalıplar da biraz küçük sanırım Arcaya ancak 6-9 aylık bir salopet ayarlayabildik. Ama Göztepedeki mağazanın çalışanları çok tatlıydı, ablaları sevdik, onlar da Arcayı:)
Ufaklık : buradan bize çok hediye geldi. genelde body tarzı şeyler ve fena değil.
Mini damla: yine hediye olarak çok geldi, ama boydan kısa gibi, en rahat geliyor, alttan kasıyor ciciler... Ama kumaş kalitesi çok iyi.
Disney: bundan bir tulum bir de body gelmişti, Tigerlı, çok rahat kullandık.
Banjo: Organik hastane çıkış setini İlkerin annesi hediye getirmişti. En severek kullandığımız alt-üst takım oldu. Arca ilk zamanlar pek minik olduğundan epey de giydi. Kumaşı çok kaliteli, fiyatlarını bilmiyorum maalesef.
Mothercare: Tunanın Hülyası Arcaya tulum hediye etmişti buradan, çok severek giyiyoruz:) yumuşacık, rahat.
Baby GAP: sevimlilik top yapmış ama fiyatlar el yakıyor. Yok yanına yanaşılmaz. Allahtan Tuba teyzemiz GAP te çalşıyor da arada nasipleniyoruz.
B&G: bu mağazada tulum yok!! Bebek mağazası tulum satmıyor, biz de artık buraya uğramıyoruz:)
M&S : Arada sırada girip, şöyle bir bakıp, çıkıyorum. Gereksiz pahalı bi yer.
Chicco: bir yenidoğan body si hediye gelmişti, çok kaliteliydi, severek giydik. Bir de önlükleri güzel. Arkadan cırt cırtlı olması tak çıkarda rahatlık sağlıyor. Fiyat ? bilemiyciim.
Bize ciciler 90% hediye geldiği için fiyat yorumlarında zorlandım açıkçası. Sadece Next'ten alışveriş eder olduk son zamanlarda. Bu durumda Next'i tek geçiyoruz özetle. Bir de adı sanı duyulmamış mağazalara da göz atmak denemek faydalı olabilir. Kemeraltından aldığım bir penye yelek vardı, sonrasında yine bir boy büyüğünü aldım. Çok kaliteli çıktı. Markası Bebece. Bir de Ümit Ablanın tanıdığının Göztepede bir mağazası var, Panda, bu yeleğin büyüğünü ordan buldum, 5 tl!! çok cici şeyler var, henüz pek alışveriş fırsatım olmadı ama değerlendirilebilir.
fikir alışverişi faydalı, herkeslerin cevabını heyecanla bekliyorum, kuzucuğumun tatlı annesine teşekkür ediyorum.
Hemen sıralayalım:
NEXT : biz bu mağazaya hastayız. İlk tanışmamız alt üst takımlardan gına gelip tulum aradığımız dönemde oldu. İlker üçlü bir tulum set almıştı, hastası olduk, giy çıkar, yıka ütüle sadece onları giydik. Son olarak kısa tulumlarından aldık, memnunuz. Tulumlar 13 tl, body ler 6 tl ye geliyor ki benzerlerinden çok daha hesaplı. M&S e baktıydım, nerdeyse 2 katıydı fiyatlar. Kalıpları Arcaya iyi geliyor. Bir de Agora AVM deki çalışanlarını seviyoruz. Arca pusetinde uyur halde içeri girdiğimizde müziğin bile sesini kıstılar, çok ince bir davranıştı. Aynı gün şimdi adını hatırlamadığım başka bir mağazada uyuyan çocuğun üzerine atlayıp ay ne şirin diye saldırmış uyandırmışlardı!!
Aziz Bebe: ÇOK KÖTÜ!! Hediye bir tulum gelmişti, 6 aylık için olan tulum 2 aylık Arcaya boydan kastı - ki Arca uzun bir velet değil - ayrıca enden o kadar genişti ki Arca küçük bir yarasaya benzedi. Tabii bi daha o tulum giyilmedi. İlginç bir genişlik var kalıplarında. Başka bir hediye set olan alt üst takımını kullandık, ama öyle aman aman değil hani. Fiyatlarını hiç biilmiyorum.
Sobee : Bir hediye ve değiştirme kartı gelince, mağazaya gittik. Bir salopetin 50 tl olduğunu görünce şok oldum. Öyle aman aman bir kalite de yok ama fiyatlar uçmuş. Bebekte çok cici biciye karşı ve sadelikten yana olduğum için bana uymadı. Kalıplar da biraz küçük sanırım Arcaya ancak 6-9 aylık bir salopet ayarlayabildik. Ama Göztepedeki mağazanın çalışanları çok tatlıydı, ablaları sevdik, onlar da Arcayı:)
Ufaklık : buradan bize çok hediye geldi. genelde body tarzı şeyler ve fena değil.
Mini damla: yine hediye olarak çok geldi, ama boydan kısa gibi, en rahat geliyor, alttan kasıyor ciciler... Ama kumaş kalitesi çok iyi.
Disney: bundan bir tulum bir de body gelmişti, Tigerlı, çok rahat kullandık.
Banjo: Organik hastane çıkış setini İlkerin annesi hediye getirmişti. En severek kullandığımız alt-üst takım oldu. Arca ilk zamanlar pek minik olduğundan epey de giydi. Kumaşı çok kaliteli, fiyatlarını bilmiyorum maalesef.
Mothercare: Tunanın Hülyası Arcaya tulum hediye etmişti buradan, çok severek giyiyoruz:) yumuşacık, rahat.
Baby GAP: sevimlilik top yapmış ama fiyatlar el yakıyor. Yok yanına yanaşılmaz. Allahtan Tuba teyzemiz GAP te çalşıyor da arada nasipleniyoruz.
B&G: bu mağazada tulum yok!! Bebek mağazası tulum satmıyor, biz de artık buraya uğramıyoruz:)
M&S : Arada sırada girip, şöyle bir bakıp, çıkıyorum. Gereksiz pahalı bi yer.
Chicco: bir yenidoğan body si hediye gelmişti, çok kaliteliydi, severek giydik. Bir de önlükleri güzel. Arkadan cırt cırtlı olması tak çıkarda rahatlık sağlıyor. Fiyat ? bilemiyciim.
Bize ciciler 90% hediye geldiği için fiyat yorumlarında zorlandım açıkçası. Sadece Next'ten alışveriş eder olduk son zamanlarda. Bu durumda Next'i tek geçiyoruz özetle. Bir de adı sanı duyulmamış mağazalara da göz atmak denemek faydalı olabilir. Kemeraltından aldığım bir penye yelek vardı, sonrasında yine bir boy büyüğünü aldım. Çok kaliteli çıktı. Markası Bebece. Bir de Ümit Ablanın tanıdığının Göztepede bir mağazası var, Panda, bu yeleğin büyüğünü ordan buldum, 5 tl!! çok cici şeyler var, henüz pek alışveriş fırsatım olmadı ama değerlendirilebilir.
fikir alışverişi faydalı, herkeslerin cevabını heyecanla bekliyorum, kuzucuğumun tatlı annesine teşekkür ediyorum.
3 Haziran 2009 Çarşamba
süt mafyası şekil değiştirdi
İlk zamanlar "aman sütün geliyor mu?" "emiyor mu?" "sütün yetiyor mu?" mafyaları lohusaların başına belaydı, hemen hemen hepimizin başına benzer şeyler geldi. Hatta hiç unutmam bizim velet daha 15 günlüktü, açlıktan bi kere bile ağlamamış ve doktor anne sütüyle devam kararı almışken mevlüte gelen teyzeler nerdeyse milupa aldırtacaklardı da basmıştım yaygarayı!!
şimdi işler değişti. İşe başlamadan önce son 1 ay biraz süt sağıp biriktirmiştim. Ayrıca Arcanın tam kuşluk vakti öğününde işteyken pompayla çekiyorum. Geçen hafta 200 cc ler çekebiliyorken bu hafta 160-170 cc lere kadar düştüğü oldu. Bu durum işyerindeki arkadaştan mutfak sorumlumuza ve hatta Ümit ablaya kadar herkesin ilgisi dahilinde.
Sütü sağıp buzdolabına koyuyorum, öğlen yemek yerken mutfaktaki bayan "aa yeliz hanım sütünüz mü çekiliyor? 2 kap dolardı, dolmamış???" "ya evet dolmadı napalım, belki yarın dolar"
Eve gidiyorum Arcayı emziriyorum, çantadan sütleri çıkarıyorum, tarih atıyorum, hop Ümit abla "Ay yeliz senin süt azalıyor galiba bugün 165 cc çıkmış, Arca 180 cc götürüyor valla, napıcaz?"
Haydaaa "napalım Ümit abla 1 öğününü 5-10 cc az yesin, daha çabuk acıksın, ben gelince benden emer eksiğini"
kısacası üzerimde ilginç bir baskı, herkesin gözü biberonlarda, kaç cc çıkmış, Arcaya yeter miymiş, eyvahlar olsun sütüm mü çekiliyor??? Yok yok süt mafyasının türlü çeşidi varmış, sütün gelse de, yetse de, veleti şişirse de tatmin yok yola devam, bu defa da işe başlandı, memelere etkisi noldu mafyası işe başladı. hadi sonumuz hayır ola...
şimdi işler değişti. İşe başlamadan önce son 1 ay biraz süt sağıp biriktirmiştim. Ayrıca Arcanın tam kuşluk vakti öğününde işteyken pompayla çekiyorum. Geçen hafta 200 cc ler çekebiliyorken bu hafta 160-170 cc lere kadar düştüğü oldu. Bu durum işyerindeki arkadaştan mutfak sorumlumuza ve hatta Ümit ablaya kadar herkesin ilgisi dahilinde.
Sütü sağıp buzdolabına koyuyorum, öğlen yemek yerken mutfaktaki bayan "aa yeliz hanım sütünüz mü çekiliyor? 2 kap dolardı, dolmamış???" "ya evet dolmadı napalım, belki yarın dolar"
Eve gidiyorum Arcayı emziriyorum, çantadan sütleri çıkarıyorum, tarih atıyorum, hop Ümit abla "Ay yeliz senin süt azalıyor galiba bugün 165 cc çıkmış, Arca 180 cc götürüyor valla, napıcaz?"
Haydaaa "napalım Ümit abla 1 öğününü 5-10 cc az yesin, daha çabuk acıksın, ben gelince benden emer eksiğini"
kısacası üzerimde ilginç bir baskı, herkesin gözü biberonlarda, kaç cc çıkmış, Arcaya yeter miymiş, eyvahlar olsun sütüm mü çekiliyor??? Yok yok süt mafyasının türlü çeşidi varmış, sütün gelse de, yetse de, veleti şişirse de tatmin yok yola devam, bu defa da işe başlandı, memelere etkisi noldu mafyası işe başladı. hadi sonumuz hayır ola...
1 Haziran 2009 Pazartesi
haftasonu
pazartesiler fena... daha doğrusu haftasonu arcayla dolu dolu olduğu için haftanın ilk iş günü koyuyor.
Cumartesi bütün günü başbaşa evde geçirdik. Aslında dışarı çıkıp bi dolu işimi halletmem gerekiyordu ama yok halası geldi yok ben yorgun hissettim derken kaldı. Bütün gün evde sohbet ettik, ev işi yaptık, yedik birbirimizi. Ya bu çalışan annelerin dediği "kaliteli zaman geçirmek" mi? bilemiyorum ama halası gelecek diye uyutmadığım ve babası da geç geldiği için bebişim akşam huzursuzdu ben de gergin. Zor uyuduk, üstüne bir de telsizimiz bozuldu. Yani bence pilleri bitmişti sadece ama link ışığı kırmızıya dönünce bozulduğuna ikna oldum. İlker dedi ki gece uyandığını duyarız, nah duyarız, ikimiz de acayip derin uyuyoruz!! yer yatağını Arcanın odasına taşıdık, gece orda yattım. Ay özlemişim aynı havayı solumayı. 1 aydan fazla oldu, Arca bizim odada yatmayalı. Uykusunda ne mis kokarmış meğer. Hayatımın en güzel uykusuydu, pazar İlkerin sabahın köründe şantiyeye gitmesini fırsat bilerek, işe geldiğimde kaçırdığım sabah uykularını uyuduk birlikte. ben yer yatağındayım tabii beni görmüyor, uyanmış balık dönencesiyle sohbet ediyor, komando sürünüşü ile çıktım odadan, kahvaltı hazırladım. İlker sıcak gevreklerle geldiğinde çay demlenmiş Arca iyice uyanmış, emmekteydik. Ben kahvaltı hazırlığına devam ederken İlker gaz ve kaka olayına girdi. Hepberaber kahvaltı ettik. Arca misler gibi uyudu yine, tam gazete keyfi yapacağız, İlkerin yine gitmesi gerekti. Ben de etrafı topladım, derken Arca uyandı, evi ufaktan temizledik bile. İlker gelirken Gül ve Orçunu getirdi. Nerdeyse 1 aydır Arcayı görmemişlerdi. Çıldırdılar... Çocuk özlemi sardı kendilerini:) Bu defa misafir gelecek diye Arcayı uyutmazlık etmedim. Zaman da dar değildi, güzel güzel uykusunu aldı. Bundan sonra böyle yapıcam valla. Zaten gündüzleri öyle uzun uzun uyumuyor. İlkerle Orçun dışarı çıkınca biz de Gülle Arcanın uyanmasını bekledik sonra toplandık Agora AVM ye gittik. Telsizin pil sorunuymuş meğer, haloldu:( bi daha bebişimle uyuyamadık birlikte:( Bu hafta Zeyneple Tufanın düğünü var, Gülün elbise alması gerekti. Nerdeyse 1 yıldır ilk defa doğru düzgün mağaza gezdim. Çok güzel ciciler var ve benim verebileceğimi düşündüğüm 3 kilo fazlam. Bu sebepten elim ciclere gidiyor geri çekiyorum. Bu yaz böyle geçecek gibi... yada sonradan daraltılabilecek elbise vs alınabilir. Şimdilik sadece 2 beden büyümüş göğüslerime ucuz t-shirt ler alıyorum, eskiler giyilmiyor, iyi bişey alırsam seneye giyebilir miyim? muamma... gezmek iyi geldi de, Arcanın uyku saatini kaçırmışız dönerken çok mızmızlandı. İyi ki Gül vardı ben tek başıma hem trafik hem Arca ağlatırdım valla çocuğu.
Arca uyuyunca İlkerle balkonda sohbet ettik, özlemişiz başbaşa kalmayı. Benim işyeri sakat. Şerefsizin biri var, güvenmiyorum ve işlerimin hiçbirini ona bırakmadım. İşimin önemli kısmını bıraktığım arkadaşa "bak sen de iyi kıvırıyorsun Genel müdüre söyleyelim, sen yap bundan sonra, Yelizi boşver" gibi laflar etmiş. SALAK!! sen yapamazsın- o yapabilir diye ona devrettim zaten!! Bu benim bildiğim kısım, kimbilir arkamda ne işler çeviriyor daha. O iyi arkadaşımın da başka bir firmaya transferi söz konusu... üzülüyorum müteffikim gidecek diye... ama hayat bu... Her bölgeden işten çıkarmalar başlayacakmış. Bazı bölgelerden kendi isteğiyle ayrılmalar başladı, izin ve fazla mesailerin hızlıca tüketilmesine yönlendiriliyoruz, kötü duyumlar alıyoruz... kısacası iç sıkıntısı... İşler fena, Arcadan ayrılmak fena...
Yemin ederim anlıyor gideceğimi, sabah şekeri oğlum bugün gideceğimi anlayınca astı suratını. Sonra eve geldiğimde hemen emmesine rağmen hiç benden yana bakmadı, resmen trip atıyor. Nasıl koyuyor anlatamam. Neyse... keyiflenmek için Arcanın bir fotosunu koyalım, neşemizi bulalım.
Not: babamız I love mummy tulumuna gıcık olduğu için arada I love daddy tulumumuzu giydiriyoruz, aman kıskançlık olmasın:)
Cumartesi bütün günü başbaşa evde geçirdik. Aslında dışarı çıkıp bi dolu işimi halletmem gerekiyordu ama yok halası geldi yok ben yorgun hissettim derken kaldı. Bütün gün evde sohbet ettik, ev işi yaptık, yedik birbirimizi. Ya bu çalışan annelerin dediği "kaliteli zaman geçirmek" mi? bilemiyorum ama halası gelecek diye uyutmadığım ve babası da geç geldiği için bebişim akşam huzursuzdu ben de gergin. Zor uyuduk, üstüne bir de telsizimiz bozuldu. Yani bence pilleri bitmişti sadece ama link ışığı kırmızıya dönünce bozulduğuna ikna oldum. İlker dedi ki gece uyandığını duyarız, nah duyarız, ikimiz de acayip derin uyuyoruz!! yer yatağını Arcanın odasına taşıdık, gece orda yattım. Ay özlemişim aynı havayı solumayı. 1 aydan fazla oldu, Arca bizim odada yatmayalı. Uykusunda ne mis kokarmış meğer. Hayatımın en güzel uykusuydu, pazar İlkerin sabahın köründe şantiyeye gitmesini fırsat bilerek, işe geldiğimde kaçırdığım sabah uykularını uyuduk birlikte. ben yer yatağındayım tabii beni görmüyor, uyanmış balık dönencesiyle sohbet ediyor, komando sürünüşü ile çıktım odadan, kahvaltı hazırladım. İlker sıcak gevreklerle geldiğinde çay demlenmiş Arca iyice uyanmış, emmekteydik. Ben kahvaltı hazırlığına devam ederken İlker gaz ve kaka olayına girdi. Hepberaber kahvaltı ettik. Arca misler gibi uyudu yine, tam gazete keyfi yapacağız, İlkerin yine gitmesi gerekti. Ben de etrafı topladım, derken Arca uyandı, evi ufaktan temizledik bile. İlker gelirken Gül ve Orçunu getirdi. Nerdeyse 1 aydır Arcayı görmemişlerdi. Çıldırdılar... Çocuk özlemi sardı kendilerini:) Bu defa misafir gelecek diye Arcayı uyutmazlık etmedim. Zaman da dar değildi, güzel güzel uykusunu aldı. Bundan sonra böyle yapıcam valla. Zaten gündüzleri öyle uzun uzun uyumuyor. İlkerle Orçun dışarı çıkınca biz de Gülle Arcanın uyanmasını bekledik sonra toplandık Agora AVM ye gittik. Telsizin pil sorunuymuş meğer, haloldu:( bi daha bebişimle uyuyamadık birlikte:( Bu hafta Zeyneple Tufanın düğünü var, Gülün elbise alması gerekti. Nerdeyse 1 yıldır ilk defa doğru düzgün mağaza gezdim. Çok güzel ciciler var ve benim verebileceğimi düşündüğüm 3 kilo fazlam. Bu sebepten elim ciclere gidiyor geri çekiyorum. Bu yaz böyle geçecek gibi... yada sonradan daraltılabilecek elbise vs alınabilir. Şimdilik sadece 2 beden büyümüş göğüslerime ucuz t-shirt ler alıyorum, eskiler giyilmiyor, iyi bişey alırsam seneye giyebilir miyim? muamma... gezmek iyi geldi de, Arcanın uyku saatini kaçırmışız dönerken çok mızmızlandı. İyi ki Gül vardı ben tek başıma hem trafik hem Arca ağlatırdım valla çocuğu.
Arca uyuyunca İlkerle balkonda sohbet ettik, özlemişiz başbaşa kalmayı. Benim işyeri sakat. Şerefsizin biri var, güvenmiyorum ve işlerimin hiçbirini ona bırakmadım. İşimin önemli kısmını bıraktığım arkadaşa "bak sen de iyi kıvırıyorsun Genel müdüre söyleyelim, sen yap bundan sonra, Yelizi boşver" gibi laflar etmiş. SALAK!! sen yapamazsın- o yapabilir diye ona devrettim zaten!! Bu benim bildiğim kısım, kimbilir arkamda ne işler çeviriyor daha. O iyi arkadaşımın da başka bir firmaya transferi söz konusu... üzülüyorum müteffikim gidecek diye... ama hayat bu... Her bölgeden işten çıkarmalar başlayacakmış. Bazı bölgelerden kendi isteğiyle ayrılmalar başladı, izin ve fazla mesailerin hızlıca tüketilmesine yönlendiriliyoruz, kötü duyumlar alıyoruz... kısacası iç sıkıntısı... İşler fena, Arcadan ayrılmak fena...
Yemin ederim anlıyor gideceğimi, sabah şekeri oğlum bugün gideceğimi anlayınca astı suratını. Sonra eve geldiğimde hemen emmesine rağmen hiç benden yana bakmadı, resmen trip atıyor. Nasıl koyuyor anlatamam. Neyse... keyiflenmek için Arcanın bir fotosunu koyalım, neşemizi bulalım.
Not: babamız I love mummy tulumuna gıcık olduğu için arada I love daddy tulumumuzu giydiriyoruz, aman kıskançlık olmasın:)
27 Mayıs 2009 Çarşamba
İşbaşı yaptım
Dün itibariyle işe başladım. Arcayı programladık, 07:30 da kaldırdık. emdi ama çok değil, kalanı sağdım. Arabasız olduğum için 14:00 öğününe yetişemeyeceğimi düşüdüğümden buzluktan fazladan süt çıkardık. Ama biz sanıyoruz ki Arca 100 cc filan içiyordur. Neyse ofise İlker bıraktı beni, önce genel müdürle konuştum, sonra işleri paylaştırdığım 3-4 arkadaşla, en son da çıkmadan Korelilere mail attım, haberiniz ola sahalara döndüm şeklinde. Tam Arcanın emeceği 11:00 gibi çıktım eğitim odasına sağacağım sütü, amanın o da ne 200 cc çıktı!! Ben tabii Arcadan fırsat bulduğumda azar azar sağıyordum taş çatlasın 100 cc çıkıyordu 2 memeden. Allahtan bir kap fazladan götürmüşüm. Hemen Ümit ablayı aradım, bizimki çok içiyormuş, çıkardığımız sütler yetmeyecek, mızırdanır haberin olsun diye. en az 150 cc içen bebeğe 85 cc dayamışız, yazık aç kaldı tabii. Ben koşar adım yetişmeye çalıştım ama biraz daha biberondan aldı, açlıktan uyuyamamış ama hiç de hırçınlık yapmamış, anlayış göstermiş:) Sağdığımızdan biraz daha verince biraz uyudu, ben de tabii. Akşam biraz geç uyudu yine 07:30 a programladık kendisini, bugün 170 cc çözdürdük, 20 sini bırakmış. Bugün araba işi olunca 14 öğününe yetiştim. Napalım alışacak.
Ya ben? Dün 3-4 defa aradım evi, gözüm arkada değil kesinlikle sadece Arcadan haber alasım var. Gözümün önünde ağzını kocaman açarak gülüşü... hiç gitmiyor. Son bir aydır maillerimi evden takip ettiğim için bir mail yığılması da yaşamadığımdan ilk günüm sakin ama Arcayı çok özleyerek geçti. Bugünse geldiğimi haber alanlar sayesinde epey yoğundum. Yine süt sağdım, umarım hergün eksiksiz sağabilirim. Yine gözümün önünde Arca ve gülüşü ama biraz daha alıştım. Sendromu atlatmama yarım günün faydası oluyor, bu gerçek! Sonra içim rahat, bebişimin evinde Ümit teyzesiyle mutlu olduğunu biliyorum, yani kısacası bunlar hep telkin sözleri ama hayat devam ediyor.
Annem çalışmadığı için ablamla bana tek konuda söz verdirmişti, eşlerimizin durumu ne kadar iyi olursa olsun mutlaka çalışacaktık!Bu içime o kadar işlemiş ki aksini hiç düşünmedim, okulu bitirdiğimden beri de çalışıyorum. Hatta ilk hamilelik haberini genel müdüre verdiğimde işi bırakacak mısın diye sordu, çok garipsemiştim. Hamileyken de işe dönmeye kararlıydım. Arca doğup da hayat onun etrafında dönmeye başladığında bırakma fikri çok koydu, üstelik işe dönmekle ilgili hiç şüphesi olmayan ben bile soru işaretleriyle doldum bir süre. Hani insan en azından kreşe kadar çalışmama lüksü olsun istiyor. Ama ömrünün sonuna kadar evde oturamayacak isen ha 3 aylık olmuş, ha 3 yaşında, illa ki o ayrılık sendromunu yaşayacaksın. Bari erkenden olsun diye telkin ediyorum kendimi. Biliyorum ki durumumuz süper olsa da, Arcayla 3 yılımı geçireyim de desem eninde sonunda kanıma işlemiş çalışma ortamından kendimi soyutlamak uzun vadede beni mutlu etmeyecek, işimi bıraktığım için pişmanlık duyacağım. İşte böyle... Çalışan anne Yeliz yeni düzene ayak uydurma telaşında... Arca durumdan haberdar gibi, bana arada trip atıyor ama çok sürmüyor, ne de olsa memeler bende, tamamen çıkar ilişkisi:) Dün gece geç uyuyunca ve yatağına gidesiye kadar da gülücüklerin ardı arkası kesilmeyince fena oldum, bizi özledi daha mı çok vakit geçirmeye çalışıyor diye şüphelendim. Neyse ki bugün yine 9 da uyku faslı başladı, inşallah bu yeni düzen Arcanınkini pek etkilemeden geçer.
Ya ben? Dün 3-4 defa aradım evi, gözüm arkada değil kesinlikle sadece Arcadan haber alasım var. Gözümün önünde ağzını kocaman açarak gülüşü... hiç gitmiyor. Son bir aydır maillerimi evden takip ettiğim için bir mail yığılması da yaşamadığımdan ilk günüm sakin ama Arcayı çok özleyerek geçti. Bugünse geldiğimi haber alanlar sayesinde epey yoğundum. Yine süt sağdım, umarım hergün eksiksiz sağabilirim. Yine gözümün önünde Arca ve gülüşü ama biraz daha alıştım. Sendromu atlatmama yarım günün faydası oluyor, bu gerçek! Sonra içim rahat, bebişimin evinde Ümit teyzesiyle mutlu olduğunu biliyorum, yani kısacası bunlar hep telkin sözleri ama hayat devam ediyor.
Annem çalışmadığı için ablamla bana tek konuda söz verdirmişti, eşlerimizin durumu ne kadar iyi olursa olsun mutlaka çalışacaktık!Bu içime o kadar işlemiş ki aksini hiç düşünmedim, okulu bitirdiğimden beri de çalışıyorum. Hatta ilk hamilelik haberini genel müdüre verdiğimde işi bırakacak mısın diye sordu, çok garipsemiştim. Hamileyken de işe dönmeye kararlıydım. Arca doğup da hayat onun etrafında dönmeye başladığında bırakma fikri çok koydu, üstelik işe dönmekle ilgili hiç şüphesi olmayan ben bile soru işaretleriyle doldum bir süre. Hani insan en azından kreşe kadar çalışmama lüksü olsun istiyor. Ama ömrünün sonuna kadar evde oturamayacak isen ha 3 aylık olmuş, ha 3 yaşında, illa ki o ayrılık sendromunu yaşayacaksın. Bari erkenden olsun diye telkin ediyorum kendimi. Biliyorum ki durumumuz süper olsa da, Arcayla 3 yılımı geçireyim de desem eninde sonunda kanıma işlemiş çalışma ortamından kendimi soyutlamak uzun vadede beni mutlu etmeyecek, işimi bıraktığım için pişmanlık duyacağım. İşte böyle... Çalışan anne Yeliz yeni düzene ayak uydurma telaşında... Arca durumdan haberdar gibi, bana arada trip atıyor ama çok sürmüyor, ne de olsa memeler bende, tamamen çıkar ilişkisi:) Dün gece geç uyuyunca ve yatağına gidesiye kadar da gülücüklerin ardı arkası kesilmeyince fena oldum, bizi özledi daha mı çok vakit geçirmeye çalışıyor diye şüphelendim. Neyse ki bugün yine 9 da uyku faslı başladı, inşallah bu yeni düzen Arcanınkini pek etkilemeden geçer.
25 Mayıs 2009 Pazartesi
3. ay kontrolü
İlkerin şantiye fıskiyelerinin boruları patlayınca ve benim araba da henüz servisten çıkmayınca Ümit ablayla ve de taksiyle gittik kontrolümüze.
Bir soyduk ki Arcayı, bam!! yemyeşil bir kaka, sabahtan beri 2 kaka yaptı ama normaldi, nasıl oldu bu??? Doktor da gördü, ishal durumları var galiba dedi. Dün gece çığlıklar içinde uyanınca üstündekileri azaltmıştım, üşüttü mü acaba oldum, bir takip edelim konuşalım tekrar diye anlaştık. Bu kötü haber...
Sonra doktor amcamız "akşam babanız size bi kutu çikolata getirsin" dedi. Bizim düdük 7070 gr olmuş.Standartı 5,5 kilo:) Anne sütü ile alınmış kilolar olduğu için müdahale yok!!! Ne yapıyorsanız aynen devam dedi. Çalışmaya başlandığında - benim gibi parttime bile olsa - stres sebebi ile sütün azalması gerçeğine hazırlıklı olmamız için uyardı. Eğer kilo alım hızında ufaktan azalma olursa önümüzdeki ay azar azar birşeyler tattırmaya başlayabiliriz. Hız aynı şekilde devam ederse dokunmadan süte devam. Ama boyumuz kilo kadar acayip artış göstermemiş - 60,5 cm. Ortalamayı yakalamışız.
Klima taktırmayı düşünüyoruz???... evet olabilir ama yatağa direkt üflemeyecek.
TV ye ilgi duymaya başladı, kıl oluyoruz???... Hayatımızdan çıkaramayız, dozunu ayarlayacağız, bütün gün TV başında durmayacak, sizinle iletişim halinde iken TV açık olsa da onu çok etkilemez.
Kalça ultrasonuna hala ihtiyaç görmüyorum, önümüzdeki ay tekrar kontrol eder bakarız.
Uzun gece uykuları 1-2 hafta sonra uzamaya başlayabilir.(bu aralar acıkmasa da aynı saatte kalkma alışkanlığı başladı da)
Birşeyleri kavramaya başlaması biraz zaman alabilir.
Emme süreleri 3 saat, ara sıra 4 saati zorluyoruz, dayanabiliyor. Geceler biraz daha uzun, 4,5 saat bile oluyor kimi zaman.
.....
İşte böyle... Şimdilik herşey normal görünüyor.
Yarın işbaşı, bakalım yeni düzenimize nasıl adapte olacağız?
22 Mayıs 2009 Cuma
süt izni TAMAM:)
Haftaya salı işe başlıyorum:(
Birkaç hafta önce genel müdür bizi ziyaret ettiğinde süt izni konusunda alternatiflerinizi sunun, karar verelim demişti. ben de bir heveslendim ki sormayın. Bizim şirkette şöyle uygulanıyor : önümüzdeki 39 hafta boyunca günde 1,5 saat veya haftada 1 gün izin. Ama bu olay benim işime gelmez, çünkü Arcanın en az 3 öğününü benden almaması anlamına gelir ki benim en çok kafama taktığım konu bu!!!
İlkerle kafa kafaya verdik, bir durum değerlendirmesi yaptık. Öncelikle Arcaya tam olarak ne kadar anne sütü vermek istiyoruz? 6 ay sadece anne sütü alsın , sonrası Arcanın keyfine kalmış, ister geceleri takılsın memede, ister hiç almasın ama önemli olan ilk 6 ay! İşe başladıktan sonra bebeğini 1 yıl emziren çok güzel tecrübeler var ama sürekli süt sağmanın ve emzirmenin azalmasının sütü azalttığı da gerçek, - doktor bile hazırlıklı olun dedi - yani Arcanın 6 aydan daha az süt alması olası!!! Bu fikir beni inanılmaz geriyordu, çünkü ben şu "sütü yarıyor" dediklerindenim. Arca çok iri bir bebek olarak doğmadı ama şu anda nerdeyse 7 kilo, hani şimdiye kadar mama takviyesi gerekseydi bu kadar takmazdım bu işe başlama olayına ama bizim koşullarımızda sadece emzirmeye devam etme şansı varken göz göre göre bunu yitirmek istemiyorum. Süt sağma işleri de istediğim gibi gitmedi açıkçası, sadece 20 kap doldurabildim, bunların da kimisi 90-100 cc ama kimisi sadece 50-60 cc!
Neyse gelelim alternatiflere... Önce işleri evden mi takip etsem dedik. Aralarda emzireceğim. Bu biraz detaylı düşününce pek iyi görünmedi, home office fikri güzel ama Arca etrafta oldukça işe konsantre olmak çok zor.
Birleştirip de işe geç başlama derdinde değilim, zaten bizim şirkette böylesi hiç yapılmadı, iyi gözle bakılmaz. Herkes ağzımın içine bakıyor, 8 hafta daha yokum ben kardeşim diyene tekmeyi basarlar. Aynı şey ücretsiz izin için de geçerli, dahası para lazım ne ücretsizi!!!
Sonra aklıma geldi. Ya ben 39 hafta boyunca hergün 1,5 saat erken çıkacağıma 13 hafta boyunca 4,5 saat erken çıkayım!!! Böylece sabah 7:30 gibi Arca emer, ben kaçar, sonra 11 gibi öğününü biberondan alır, ben de 13:30 gibi çıkar, 14:00 öğününe taze memeyi yetiştiririm. Arca 13 hafta sonunda 6 ayını doldurmuş olacak. Diğer taraftan bu benim psikolojime de hizmet eden bir fikir. Bir anda tam günle işe başlamaktansa 3 aylık bir geçiş dönemi yaşarım, hem bebişi güzel güzel emziririm hem de öğleden sonralarımı onunla geçiririm. Hemen bu fikri döktüm yazıya, genel müdüre. O kadar eminim ki kabul edeceğine, rahatım, kendimi de bir güzel şartladım, böylece de işe dönüş sendromunu hafiften atlatıyorum. Ümit ablayla biberondan verme olayını da denedik, bir öğününü böyle verdik. Sonra maillerimi kontrol ettim yine, cevap gelmiş, günde 1,5 saat olarak kullanın demiş!!! Nasıl sinirlendim, gözüm döndü. Ya mübarek zaten böyle oluyor bu izin işi, niye alternatif sun dedin o zaman!! niye heveslendirdin! İlk sinir geçtikten sonra bu defa benim kafama dank etti, bütün gün bebişi göremeyeceğim. Başladım ağlamaya tutamıyorum kendimi. Ümit abla bi yandan, İlkerin annesi bi yandan zor sakinleştirdiler ama geçmedi bi türlü. Bu şekilde arayıp da konuşmak daha da zorlaştıracak, dedim ben bekleyeyim sabah konuşurum. Bir yandan İlker aldı beni karşısına "ya nolucak, şimdiye kadar anne sütü aldı, bundan sonra günde 1-2 öğün mama alsın nolucak" konuşmasını tekrarladı. Sakinleştim.
Bizim genel müdür meseleyi muhasebe müdürü ile konuşarak karar vermiş. (bizde muhasebe md, insan kaynakları gibi de çalışıyor) Fatma hatunu aradım, ya gülüm siz niye böyle karar verdiniz bu benim işime gelmez dedim. Meğer benim alternatifi çok incelememişler. Böyle böyle böyle ... anlattım, bak sen de 2 çocuk emzirdin bilirsin bu durumları ayakları yaptım, hesap kitap, hak verdi. Bizim genel müdür bekar çocuksuz, bilmiyor tabi bu işleri. Konuşmuşlar detayları, tamam dedi, senin iş oldu!!! Amanın havalara uçtum. Öyle sevindim ki - eşeğini yeniden bulan hoca misali !!! Bebişin 6 ay tam olarak anne sütü ile devam etmesi için bir engeli aşmış olduk. Artık memelere kuvvet!
Bu hadiseden çıkaracağım dersler:
1. Sana mükemmel gelen çözüm herkes için mükemmel olmayabilir gerçeğini kabul et!
2. Kendini kendi bulduğun çözüme odaklayıp şartlamayacaksın, hayal kırıklığına uğrayabilirsin.
3. Ağlayarak işler hallolmuyor.
4. Tatlı dille insanlara istediği yaptırabilirsin - yeter ki talebin mantıklı olsun.
Gevşedim rahatladım artık gönül rahatlığı ile işe dönebilirim...
Birkaç hafta önce genel müdür bizi ziyaret ettiğinde süt izni konusunda alternatiflerinizi sunun, karar verelim demişti. ben de bir heveslendim ki sormayın. Bizim şirkette şöyle uygulanıyor : önümüzdeki 39 hafta boyunca günde 1,5 saat veya haftada 1 gün izin. Ama bu olay benim işime gelmez, çünkü Arcanın en az 3 öğününü benden almaması anlamına gelir ki benim en çok kafama taktığım konu bu!!!
İlkerle kafa kafaya verdik, bir durum değerlendirmesi yaptık. Öncelikle Arcaya tam olarak ne kadar anne sütü vermek istiyoruz? 6 ay sadece anne sütü alsın , sonrası Arcanın keyfine kalmış, ister geceleri takılsın memede, ister hiç almasın ama önemli olan ilk 6 ay! İşe başladıktan sonra bebeğini 1 yıl emziren çok güzel tecrübeler var ama sürekli süt sağmanın ve emzirmenin azalmasının sütü azalttığı da gerçek, - doktor bile hazırlıklı olun dedi - yani Arcanın 6 aydan daha az süt alması olası!!! Bu fikir beni inanılmaz geriyordu, çünkü ben şu "sütü yarıyor" dediklerindenim. Arca çok iri bir bebek olarak doğmadı ama şu anda nerdeyse 7 kilo, hani şimdiye kadar mama takviyesi gerekseydi bu kadar takmazdım bu işe başlama olayına ama bizim koşullarımızda sadece emzirmeye devam etme şansı varken göz göre göre bunu yitirmek istemiyorum. Süt sağma işleri de istediğim gibi gitmedi açıkçası, sadece 20 kap doldurabildim, bunların da kimisi 90-100 cc ama kimisi sadece 50-60 cc!
Neyse gelelim alternatiflere... Önce işleri evden mi takip etsem dedik. Aralarda emzireceğim. Bu biraz detaylı düşününce pek iyi görünmedi, home office fikri güzel ama Arca etrafta oldukça işe konsantre olmak çok zor.
Birleştirip de işe geç başlama derdinde değilim, zaten bizim şirkette böylesi hiç yapılmadı, iyi gözle bakılmaz. Herkes ağzımın içine bakıyor, 8 hafta daha yokum ben kardeşim diyene tekmeyi basarlar. Aynı şey ücretsiz izin için de geçerli, dahası para lazım ne ücretsizi!!!
Sonra aklıma geldi. Ya ben 39 hafta boyunca hergün 1,5 saat erken çıkacağıma 13 hafta boyunca 4,5 saat erken çıkayım!!! Böylece sabah 7:30 gibi Arca emer, ben kaçar, sonra 11 gibi öğününü biberondan alır, ben de 13:30 gibi çıkar, 14:00 öğününe taze memeyi yetiştiririm. Arca 13 hafta sonunda 6 ayını doldurmuş olacak. Diğer taraftan bu benim psikolojime de hizmet eden bir fikir. Bir anda tam günle işe başlamaktansa 3 aylık bir geçiş dönemi yaşarım, hem bebişi güzel güzel emziririm hem de öğleden sonralarımı onunla geçiririm. Hemen bu fikri döktüm yazıya, genel müdüre. O kadar eminim ki kabul edeceğine, rahatım, kendimi de bir güzel şartladım, böylece de işe dönüş sendromunu hafiften atlatıyorum. Ümit ablayla biberondan verme olayını da denedik, bir öğününü böyle verdik. Sonra maillerimi kontrol ettim yine, cevap gelmiş, günde 1,5 saat olarak kullanın demiş!!! Nasıl sinirlendim, gözüm döndü. Ya mübarek zaten böyle oluyor bu izin işi, niye alternatif sun dedin o zaman!! niye heveslendirdin! İlk sinir geçtikten sonra bu defa benim kafama dank etti, bütün gün bebişi göremeyeceğim. Başladım ağlamaya tutamıyorum kendimi. Ümit abla bi yandan, İlkerin annesi bi yandan zor sakinleştirdiler ama geçmedi bi türlü. Bu şekilde arayıp da konuşmak daha da zorlaştıracak, dedim ben bekleyeyim sabah konuşurum. Bir yandan İlker aldı beni karşısına "ya nolucak, şimdiye kadar anne sütü aldı, bundan sonra günde 1-2 öğün mama alsın nolucak" konuşmasını tekrarladı. Sakinleştim.
Bizim genel müdür meseleyi muhasebe müdürü ile konuşarak karar vermiş. (bizde muhasebe md, insan kaynakları gibi de çalışıyor) Fatma hatunu aradım, ya gülüm siz niye böyle karar verdiniz bu benim işime gelmez dedim. Meğer benim alternatifi çok incelememişler. Böyle böyle böyle ... anlattım, bak sen de 2 çocuk emzirdin bilirsin bu durumları ayakları yaptım, hesap kitap, hak verdi. Bizim genel müdür bekar çocuksuz, bilmiyor tabi bu işleri. Konuşmuşlar detayları, tamam dedi, senin iş oldu!!! Amanın havalara uçtum. Öyle sevindim ki - eşeğini yeniden bulan hoca misali !!! Bebişin 6 ay tam olarak anne sütü ile devam etmesi için bir engeli aşmış olduk. Artık memelere kuvvet!
Bu hadiseden çıkaracağım dersler:
1. Sana mükemmel gelen çözüm herkes için mükemmel olmayabilir gerçeğini kabul et!
2. Kendini kendi bulduğun çözüme odaklayıp şartlamayacaksın, hayal kırıklığına uğrayabilirsin.
3. Ağlayarak işler hallolmuyor.
4. Tatlı dille insanlara istediği yaptırabilirsin - yeter ki talebin mantıklı olsun.
Gevşedim rahatladım artık gönül rahatlığı ile işe dönebilirim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)