domuz gribi vakasının bu kadar yakınımızda olduğundan habersiz harika bir haftasonu geçirdik.
cuma uykusuna bile yetişemediğim Arca da beni özlemiş olacak cumartesi sabah memeee diye bağırarak uyandı. Sabahın 7 sinde kalktık ama toparlanmak 2 saatten fazla aldı, amaç Hülya ile erkenden buluşup miniklerin sabah uykusunu arabada aldırmaktı ama Arcanın erkenden uyuyacağı tuttu. Hülya aradığında hala uyuyordu. Apar topar çıktık, bu defa da Hülya ile buluşmak zaman aldı. Hülyanın eşi İlker gibi ben yön ve araba kullanma özürlülüğüme alışkın değil, umarım normal karşılamıştır. Sıcak gevrekleri kapıp yola çıktık, Arca bir defa da yolda uyudu, sonra Hülya teyzesinin elinden yoğurt yedi. Kampüse girip Hayatın yönlendirmesi ile lojmanları bulduk. Ela uyumamış olmasına rağmen çok keyifliydi. Arca beni resmen utandırdı, gören de çocuğa oyuncak almadığımızı sanır. Küçük Budha gibi oturdu yere, Elanın bütün oyuncaklarına saldırdı. İki eliyle küpleri tutarken ağzıyla başka bir oyuncağın tadına baktı!! Arca airbagli poposunun üzerinde gitmekten başka bir lokasyon değişikliği yapamadığı için Ela ve Tuna her düştüğünde "ay ay ay" demekten, minikleri daha da korkutmaktan bir hal oldum. Bünye alışkın değil tabii hareketli bebeğe:)Hayatın elmalı muffininin kokusu hala burnumda, nefisti:) Yarısını Arca götürdü zaten.
Bi gazla çıktık, Alaçatı pazarına... İlker duyunca şok oldu, nasıl cesaret diye:) Yani benim gibi şoförle o kadar yol yapmak!!! hem de 3 bebeyle:)) Pusetleri sığdırmak en zoruydu, 3 defa sığdırmaya çalıştım, üçünde de farklı tıkıştırma tasarımları geliştirdim:) oflaya oflaya:) ama oldu, alışverişimizi yaptık, bebeleri besledik, kumrularımızı yedik, Alaçatı turumuzu attık, herşey süperdi. Arca genelde uyudu. Temiz hava çarptı herhalde. Hayatları eve bırakıp eve dönerken bile biraz kestirdi. Tuna çoook tatlıydı, Ela çoook güzeldi, hediyemiz ise tam alsak mı dediğimizdendi. Arca hala oynuyor:)
Akşama evde Arcanın misafirleri vardı. Bol bol öpüldü, koklandı, mıncıklandı, özlenmiş kendileri. Uyutması zor oldu ama güzel uyudu (burada dilimi ısırmam lazım). Biz de erkekler oyun oynarken dedikodu yaptık, çay bi taraftan biz bi taraftan kaynattık:) O kadar yorgunluğun üstüne iyi geldi. Geç yattık haliyle... Pazar günü Arcaya nöbetleşe baktık. Sabah ben kahvaltısını yaptırdıktan sonra İlker uyandı ve Arcayı devraldı, uyuttu. Ben de uyudum, sonra kahvaltı. Sonra İlker ve Arac uyudu, ben yemek yaptım...vs ...vs... Halbuki planlarımız vardı, hava güzeldi ama cumartesinin uykusuzluğu ağır bastı, çıkmadık. Akşam İlknurlar uğradı, tabii ki Arca için, ama Arca cücesi yine beni rezil etti. Daha 2 saat önce muz, siyah üzüm ve emmekten oluşan ara öğününü almamış gibi tavuk çorbasına bir saldırışı vardı, gören annesi bu çocuğu aç bırakıyor diyecek!!
Banyo yaptırdık Arcaya, çocukluğumuzun pazar akşamlarını yadettik. Hani herkes haftada bir yıkanırdı, ertesi gün okul için hazırlanılırdı. Çamaşırlar yıkanır, anne önlüğü ütüler, ödevler yapılır, banyodan sonra erkenden yatılırdı. Güzel günlerdi...
Arca erkenden yatınca bizim de bütün gün uyumaktan uykumuz olmayınca, Arca doğduğundan beri ilk defa DVD izlemeye karar verdik. Zor bir seçimin ardından "Vicky, Christina, Barcelona" da karar kılındı. Kestaneler çizildi, ocağa dizildi, çay demlendi. Aylardır ilk defa keyif yapıldı. Özlemişim..
Arca gece bu keyfi burnumuzdan getirdi. Sık sık uyandı, uzun süre uyumadı.
Hayat ara sıra oyuncakları değiş tokuş edelim diye öneride bulunmuştu, bir an o uslu ela ile arcayı mı değiş tokuş etsek diye düşünmedim değil!!!
Şu güzelliğe bakar mısınız?
16 Kasım 2009 Pazartesi
iş arkadaşım domuz gribi
Cuma İstanbuldaydım. Bu defaki renkli karelere sahne olmadı. Sabiha Gökçenin tüm terminalleri değişmiş, tek heyecan buydu:) Dönüşü de erken uçağa alamayınca Arca ile yapamadığım birşeye vakit ayırabildim, kitap okumak. Eve geldiğimde miniğim çoktan uyumuştu, emdik uyurken mis kokuyordu.
Bugün ofise geldim, bölge müdürü Sezerin çocuğu domuz gribi olmuş dedi!!! Ufaklık 3 yaşında, kreşe gidiyor, cuma sabaha karşı ateşlenmiş, cumartesi düşmeyince test yaptırmışlar, pozitif!! Konuştuk, şimdi iyi diyor ateş biraz düşmüş ama kendisi de - şimdilik - hasta olmamasına rağmen bu hafta ofise gelmeyecek. Bu kararını çok destekledim, hepimizin çocuğu var, illa ki bulaşabilir. İlk şoku atlatmışlar ama test pozitif çıkınca konduramamışlar, inanamamışlar, şok olmuşlar!! Doktor - bizim de Arcayı götürdüğümüz aynı dokktor - dinlenmek, evden çıkmamak, vitamin takviyesi haricinde ilaç vermemiş.
Hastanelere gitmek de çok doğru değil, heryer virüs kaynıyor. Metanetli olmak lazım. Ama insanın çocuğu olduğu zaman bambaşka bir ruh hali... Gerginlik korku...
umarım bu kadarla geçer ve biter.
Bugün ofise geldim, bölge müdürü Sezerin çocuğu domuz gribi olmuş dedi!!! Ufaklık 3 yaşında, kreşe gidiyor, cuma sabaha karşı ateşlenmiş, cumartesi düşmeyince test yaptırmışlar, pozitif!! Konuştuk, şimdi iyi diyor ateş biraz düşmüş ama kendisi de - şimdilik - hasta olmamasına rağmen bu hafta ofise gelmeyecek. Bu kararını çok destekledim, hepimizin çocuğu var, illa ki bulaşabilir. İlk şoku atlatmışlar ama test pozitif çıkınca konduramamışlar, inanamamışlar, şok olmuşlar!! Doktor - bizim de Arcayı götürdüğümüz aynı dokktor - dinlenmek, evden çıkmamak, vitamin takviyesi haricinde ilaç vermemiş.
Hastanelere gitmek de çok doğru değil, heryer virüs kaynıyor. Metanetli olmak lazım. Ama insanın çocuğu olduğu zaman bambaşka bir ruh hali... Gerginlik korku...
umarım bu kadarla geçer ve biter.
10 Kasım 2009 Salı
Atatürk'ün Bursa Nutku - Şubat 1933
Bursa Ulu cami önünde Ezan'ın Türkçe okunmasına başkaldıran 100 kadar gerici tutuklanır. Olayı duyunca, daha birkaç gün önce ayrıldığı Bursa'ya dönen Atatürk'e; "Bursa gençliği olayı bastıracaktı. Polis ve adliyeye olan güven nedeniyle, karışmadı ",denilince Atatürk bu konuşmayı yapar:
"Türk genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: "Demek adliyeyi de Islah etmek, rejime göre düzenlemek lazım" Onu hapse atacaklar. kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa'ya, Meclis'e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!" İste benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!"
"Türk genci, devrimlerin ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve devrimleri benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: "Demek adliyeyi de Islah etmek, rejime göre düzenlemek lazım" Onu hapse atacaklar. kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana, İsmet Paşa'ya, Meclis'e telgraflar yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir!" İste benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!"
5 Kasım 2009 Perşembe
yaş 35 yolun yarısı
Dün ablamın doğum günüydü...
yaş 35 yolun yarısı...
telefonda "kızım senin artık bi ayağın çukurda" diye dalgamı geçtim. Ben körpeyim ya:))
O kendini hala 24 civarı hissediyormuş, ne isabet ben de taş çatlasın 20!!
zaten annemlerde buluştuk mu yine evin kızlarıyız, sanki evlenmemiş o minikler bizim değil.. kocaları hiç sayma..
Harikadır benim ablam yaa..
Hayatımızın ilk yılları pek sevişmezdik. Ben küçük olmama rağmen onu acayip kıskanırdım. Ailede kendimi bildim bileli ablamın doğduğundaki güzelliği, tombulluğu, sevimliliği, büyüdükçe usluluğu, terbiyesinin konuşulması, prenses edasıyla salınır olması acayip sinirlerimi bozuyordu!! Ben onun gibi tombul bi bebek değildim, sonra saçlarım kuş yuvası vaziyetinde, sürekli ağlayan yara bere içinde babasıyla aynı vakit sokaktan eve giren bir velettim. O o kadar evcimendi ki arkadaşlarım bir ablam olduğunu bile bilmezdi. Kıl olurdum ablama o yıllarda! Zaten aşağıdaki bale tütülü fotorafımızda pek sevişken olmadığımız aramızdaki mesafeden belli!
Aradan yıllar geçti ben 12-13 yaşlarında, ablam 16-17, ben büyüklük taslıyorum, büyük de gösterdiğimden ablamın arkadaşlarıyla takılmaya çalışıyorum, hatta abla filan demeyi redediyorum, gizli gizli kıyafetlerini giyiyorum, bu sefer o bana kıl:))) Ablam öğretmen oldu ben İstanbula üniversiteye gittim, olanlar oldu. Biz kanka olduk! Ayrılıp da birbirimizi özlememiz mi gerekiyormuş? O yıllar harika ikiliydik, annemler yazlığa gittiğinde evin temizlik, bulaşığı onda, yemek işleri bendeydi. Annem ikiniz bir kadın edersiniz siz ancak derdi. O evlendi ben bir süreliğine İzmire döndüm, çalışıyorum, bizim için birbirimizden başkası yok. Sürekli birlikte takılıyoruz. O birbirimize gıcık olduğumuz ilk gençlik dönemlerimizde bile hatırladığm öyle güzel şeyler de var ki, bana makyaj yapmayı öğretişi, sigara kaçamaklarımız, üniversite tercihlerimde bana yol gösterişi (ki sayesinde İstanbula gitmişimdir), araba kullanmama tahammül edişi, diyet cola + sigara eşliğindeki sohbetlerimiz, üniversite yıllarımda bana hariçten harçlık göndermeleri, sürekli üstüme başıma birşeyler alması, sorgusuz sualsiz hep benden taraf olması, onu bunu çekiştirmelerimiz... İnsanın taban tabana karakter zıtlığı bulunan birisiyle bu kadar iyi anlaşabilmesinin sebebi ne olabilir? Biz kardeş olmasaydık bu kadar iyi anlaşabilir miydik? Kardeşlik güzel şey...
not1: bu yazının bir kısmını 3 yıl önce eski bloğumdan arakladım, acayip tembelim bu aralar...
not2: fotolara bi daha bakınca farkettim ki ablam hakikatten hanım hanım bi kız çocuğu bense tam bir cadıyım! o ilk fotografın çekildiği zamanı hatırlıyorum, teyzeme gideceğiz diye kandırılıp 3 gün tarak girmemiş saçlarım taranabilmişti. Tütülü fotografın çekildiği gün makyaj yaptırmayacağım diye yaygarayı basmıştım, annem de beni palyaçoya çevirmiş!! Tüm bu şirretlikleri yaparken ben, ablam sakin sessiz otururdu.
yaş 35 yolun yarısı...
telefonda "kızım senin artık bi ayağın çukurda" diye dalgamı geçtim. Ben körpeyim ya:))
O kendini hala 24 civarı hissediyormuş, ne isabet ben de taş çatlasın 20!!
zaten annemlerde buluştuk mu yine evin kızlarıyız, sanki evlenmemiş o minikler bizim değil.. kocaları hiç sayma..
Harikadır benim ablam yaa..
Hayatımızın ilk yılları pek sevişmezdik. Ben küçük olmama rağmen onu acayip kıskanırdım. Ailede kendimi bildim bileli ablamın doğduğundaki güzelliği, tombulluğu, sevimliliği, büyüdükçe usluluğu, terbiyesinin konuşulması, prenses edasıyla salınır olması acayip sinirlerimi bozuyordu!! Ben onun gibi tombul bi bebek değildim, sonra saçlarım kuş yuvası vaziyetinde, sürekli ağlayan yara bere içinde babasıyla aynı vakit sokaktan eve giren bir velettim. O o kadar evcimendi ki arkadaşlarım bir ablam olduğunu bile bilmezdi. Kıl olurdum ablama o yıllarda! Zaten aşağıdaki bale tütülü fotorafımızda pek sevişken olmadığımız aramızdaki mesafeden belli!
Aradan yıllar geçti ben 12-13 yaşlarında, ablam 16-17, ben büyüklük taslıyorum, büyük de gösterdiğimden ablamın arkadaşlarıyla takılmaya çalışıyorum, hatta abla filan demeyi redediyorum, gizli gizli kıyafetlerini giyiyorum, bu sefer o bana kıl:))) Ablam öğretmen oldu ben İstanbula üniversiteye gittim, olanlar oldu. Biz kanka olduk! Ayrılıp da birbirimizi özlememiz mi gerekiyormuş? O yıllar harika ikiliydik, annemler yazlığa gittiğinde evin temizlik, bulaşığı onda, yemek işleri bendeydi. Annem ikiniz bir kadın edersiniz siz ancak derdi. O evlendi ben bir süreliğine İzmire döndüm, çalışıyorum, bizim için birbirimizden başkası yok. Sürekli birlikte takılıyoruz. O birbirimize gıcık olduğumuz ilk gençlik dönemlerimizde bile hatırladığm öyle güzel şeyler de var ki, bana makyaj yapmayı öğretişi, sigara kaçamaklarımız, üniversite tercihlerimde bana yol gösterişi (ki sayesinde İstanbula gitmişimdir), araba kullanmama tahammül edişi, diyet cola + sigara eşliğindeki sohbetlerimiz, üniversite yıllarımda bana hariçten harçlık göndermeleri, sürekli üstüme başıma birşeyler alması, sorgusuz sualsiz hep benden taraf olması, onu bunu çekiştirmelerimiz... İnsanın taban tabana karakter zıtlığı bulunan birisiyle bu kadar iyi anlaşabilmesinin sebebi ne olabilir? Biz kardeş olmasaydık bu kadar iyi anlaşabilir miydik? Kardeşlik güzel şey...
not1: bu yazının bir kısmını 3 yıl önce eski bloğumdan arakladım, acayip tembelim bu aralar...
not2: fotolara bi daha bakınca farkettim ki ablam hakikatten hanım hanım bi kız çocuğu bense tam bir cadıyım! o ilk fotografın çekildiği zamanı hatırlıyorum, teyzeme gideceğiz diye kandırılıp 3 gün tarak girmemiş saçlarım taranabilmişti. Tütülü fotografın çekildiği gün makyaj yaptırmayacağım diye yaygarayı basmıştım, annem de beni palyaçoya çevirmiş!! Tüm bu şirretlikleri yaparken ben, ablam sakin sessiz otururdu.
Salı - 24 saat
05:15 uyandım, Arca gece hiç uyanmamış ne ala ne ala:) giyindim, hazırlandım. Dosyalar tamam, süt pompası, tamam, uçuş kartları tamam, şemsiye, kimlik, makyaj malzemeleri, tamam tamam TAMAAAAM:)
05:30 Arca cücesi uyurken emzirdim, kokladım, sanki gideceğimi anlamış gibi uyandı, pışpışladım yatakta, uyur gibi oldu, kapıdan çıkarken yine mızıldadı. İlker kalktı, ben çıktım.
05:40 hava karanlık, dolunay parçalı bulutların arasından parlıyor… doğalgaz kazılarından çamur olmuş sokakta arabaya ulaştım ve havaalanına gittim.
06:10 illa ki aksilik olacak ya dış hatlar terminalinin otoparkına girmeme ramak kala uyanıp geri döndüm. Arabayı park ettim.
06:15 “uçağa gidiniz” yazısı ekranda. İlkere “rötar yok, ben biniyorum” mesajı… Amanın kitap unutmuşum. Of ki ne of!! Kitapsız yolculuk salçasız yemeğe benzer!! Napalım “THY nin dergisini okuruz, dönüşte dergi alırız” tesellisi…
07:00 hava aydınlanmış ve güneşli… aa yanımda kimse yok galiba, iyi sorun yok, kemerimi bağlayayım bari artık. Dergide Elif bebek – Türkiyenin oyuncak bebeği yazısını okurken, 2 kişi tepe dikildi, hadi kemer açmayayım dedim, olcak gibi değil, bi saniye kemeri açıp ayağa kalkıyım dedim. Adam “aa Yeliz “ dedi. Baktım, tanıyamadım, ne ayıp, “İzzet ben”, aaa İzzet abiii tesadüfe bak. Bizim yazlık komşumuz, herhalde 5 yaşımdan beri tanırım. Daha çok kuzen Zühre ile ablamın arkadaşı ama ben de çok severdim. Aman bi sohbet bi sohbet… Arca doğduğu günlerde evlenmişti, hatta daha önce evlenecekti de bi şekilde düğün iptal oldu sonra tekrar karar verdiler… Yani ilginç bir hikaye. Neyse hayatından mutluymuş, bebek filan düşünüyorlarmış, nasıl geçti yolculuk anlamadım. Bebekten girdik, yazlığı deştik, anneler, teyzemler, Zühre, ablam derken domuz gribinden çıktık. Etrafımızda aksıran tıksıranlardan acayip tırstık. Tam inicez uçaktan amanın 3-5 tip maske takmış, haydaaa…
08:00 İstanbul güneşli, ama yukarılardaki bulutlar pek fenaydı, her an yağmur bastırabilir. WC de makyaj, toparlanma ve domuz gribi tırsıklığından metrodan vazgeçiş - taksiye biniş. Halbuki o saatte Mertere gitmenin en harika yolu metrodur, oooh hızlıca, trafik yok ama kıllandım bi defa, ııı-ııh binmeyeceğim.
08:40 Ofise varış, hemen WC ye gitmece kimselerle merhabalaşmadan ufak çapta dezenfekte. Arkadaşlarla sohbet. Merterdeki ofise en son hamileyken gitmiştim, epey zaman geçmiş. Arkadaşın arkadaşı – hem de evhanımı yani öyle dışarılarda dolaşan biri değil – 4 gün hastanede domuz gribi tedavisi görmüş. Sonra toplantıya birlikte katılacağım arkadaş karşıdan geldi, Korelileri beklerken onunla da sohbet… onun da eşinin 2 yeğeni (2 ve 5 yaşlarında) evde domuz gribi tedavisi görüyorlarmış. İçim daraldı.
09:30 Koreli teşrif etti, gereksiz sevgi gösterisi öpücem abla tavırları. Aman dedim H1N1 virüsü!! Yok dedi biz sarımsak yiyoruz, bizde olmaz:) O sarımsak domuz gribine yarar mı bilmem ama leş gibi kokutuyor orası kesin!!
09:40 toplantı.. aynı muhabbetler… marketing … marketing…
11:30 toplantı bitti, Koreli posta. Toplantıya beraber katıldığım Sinem öğlen çıkacakmış aman beni de Taksime atıver dedim, 1 saat sonrasına sözleştik, diğer toplantıya girdim.
12:30 benim uzun uzadıya katılmama pek gerek olmayan toplantıdan Sinemin beni kapması ile ofisten çıkış. Hava güneşli hatta ısıtıyor… Tazecik....
12:50 Taksime varış ve taksiye binerek Cevahir AVM ye gidiş
13:05 Next mağazasındayım!! İzmirde Next mağazaları kapandı. Malum biz de Arcaya hep oranın ucuzluğundan ciciler aldık, hatta tulum kalıpları o kadar uygun ki ucuzluğu bile beklemedik çoğu zaman. Ama mağazalar kapanınca döt gibi kaldık. İngiltereden sipariş etmeye karar verdik, bütün ürünleri seçtik, ikamet eden bir tanıdık da bulduk ama inanılmaz zor şartlarla sipariş verebiliyorsun, vazgeçtik. İlker dedi ki bigün ucuz bilet bulursam İstanbula gider alırım ama ben cimriyim, izin verir miyim!! Ben bi yolunu bulurum dedim. Ve buldum. Öğle yemeğini atlamak suretiyle 2 toplantı arasında Next’te alışveriş yaptım. Tabii UK kataloğunun aynısı yoktu ve lanet 9-12 ay cicileri tükenmişti ama aldım birkaç parça bişey… ulen herkesin mi bebesi 9-12 aylık yav!!
13:50 AVM den kaçış, köşeden simitçiden açma ve su kapış, taksiye atlayıp Sütlüceye geçiş, hava limonileşti…
14:10 Toplantının yapılacağı firmaya geldim. Kapıda kimliğini alıp ziyaretçi kimliği veriyorlar, bir de broşür tutuşturdular. Önce bakmadım ne olduğuna, güvenlikle birlikte toplantı odasına çıktık. Broşürde “ateş, öksürük, ishal, bulantı, …. şikayetlerinden biri yada birkaçı varsa veya böyle birisi ile 1 haftadır temas ettiyseniz size eşlik eden görevliye bildirin, doktorumuza götürsün sizi, tetkiklerinizi yapalım… işbirliğinize teşekkür…vs vs” HARİKA!!! Teker teker gelin yahu, hepinizin derdi benle mi!!
Derneğin bir komisyonuna üyeyim ama hiç toplantılara katılamamıştım, hamilelik, doğum izni, süt izni… Hatta beni çıkarmak istemişlerdi, aman dedim, çıkarmayın!! Neyse fiilen ilk katılımım oldu, iyi oldu, sektörden haberler iyi geldi. Allahtan toplantı fazla uzamadı.
Hah unutmadan WC de de H1N1 virüsüne önlem olaraktan el dezenfektanı koymuşlar, gözümüze sokar gibi. (Aslında firmayı takdir etmek lazım, dünya kadar çalışanı var, kurumsal, bilinçli firma - da - üst üste gelince her tarafımda virüz varmış gibi huylandım:))
16:30 Taksideyim, havaalanına gidiyorum. 20 uçağına biletim var ama belki öncekine yetişirim umudundayım. Hava biraz karabulutlu amma geçeeer :) o da ne trafik yok ve ben havaalanındayım, Allah Allah başımıza taş yağacak:)
17:15 var mıdır yer acaba diye kırıtarak yer hostesine bakıyorum. Var hemi de 18 uçağına… Bu Arcanın akşam yemeğine yetişmek demek!! Hemen ilkere müjdemi veriyorum.
17:30 uçağa binmek üzere otobüse istifleniyoruz. İçerisi hınca hınç gavur dolu. Yok İzmirin gavuru değil bunlar, bildiğimiz gavurlar… İşkilleniyorum, domuz gripli olmasınlar. Hemen otobüsten çıkmak istiyorum, kıçımı kenara dayıyorum ellerimle tutunmuyorum. Hepten koptum artık. Otobüs de dolandı da dolandı, nerde kardeşim bu uçak, galiba kaybolduk. Ya İzmire direkt otobüsle götürecekler bizi ya da korsanlar uçak yerine otobüsünü kaçırdı. Ya da ben artık keçileri kaçırdım. Tam 20 dakika dolandıktan sonra uçağa varabildik. En arkadayım ve yalnızım derken yan tarafta oturan yabancılardan biri yanıma oturdu. Yağmur başladı.
18:20 uçak kalktı. Yabancılara bakıyorum, tek milletten de değil, Amerikalısı var, İtalyanı, Almanı… sanki Avrupanın domuz gribi mikropları kokteyli uçakta geziniyor. Çözemedim.
19:20 indik. Hiç uyumadım, aksıran var mı takipteyim. İyice psikopat oldum.
İzmir sağanak yağışlı, İstanbuldan yağmuru getirmişim. Kaçarcasına çıkıyorum. Gavurların sırrı çözüldü, uluslararası ortopedi konferansı mı ne öyle bişey. Bunlar sağlıkçıymış allahtan diye teselli ediyorum kendimi.
19:30 arabayı bulamıyorum, artık nasıl bi kafayla park ettiysem:) Meğer diğer otoparktaymış.
19:40 Arabadayım, İlker arıyor Arca uyanmış, naapsınmış. Yesin geliyorum. Ne yesin? Gece tahılı? Almayı unutmuş, tamam geliyorum… Arkama biri park etmiş, park yerinde araba toslatmakta üstüme yok ya 15 dakikada çıkıyorum. Yoldayım. Yağmur almış başını gidiyor.
20:15 evdeyim. Arca tahılından yememiş, İlker gıcık olmuş. Hiç dokunmadan bütün üstümdekileri çıkarıp banyoya, temizlendikten sonra sarmaş dolaş… tahıldan yedirmeyi deniyorum, maalesef benden de yemiyor. Ispanak?? Tamam temel reis arca bitiriyor, yoğurtlu yoğurtlu. Üstüne de emiyoruz.
21:15 Nextten aldıklarımı deniyoruz, bir kısmı olmuyor. Arca da bu arada uyumamakta kararlı. Ben??? bitmiş durumdayım.
21:45 Oynuyoruz, mutfak darma dağınık ama umrumda değil. (yalan!!! acayip umrumda aslında ama Arca bırakılmıyor daha doğrusu bırakmıyor)
22:00 sonunda uyudu. Nutella kavanozu ve 2 kaşıkla İlkerin yanına yığılıyorum. Domuz gribi sendromumu anlatıyorum. Takmayacaksın diyor!!! Gündemimize öyle enjekte edilmiş ki, kurtulmak çok zor. Meğer İzmirde epey izole yaşıyormuşuz. Arca olmasa herhalde bu kadar takmazdım. Ona bulaştırırım korkusu var. İnsan anne olunca kendini değil onu düşünüyor. Birlikte mutfağı topluyoruz. O da çok yorulmuş...
23:00 Arcayı emzirip yatağa gidiyorum.
02:00 Arca uyanıyor, Yeliz nöbette
03:00 Arca uyanıyor, İlker nöbette
04:00 Arca uyanıyor, Yeliz nöbette
05:00 Arca uyanıyor, İlker nöbette
07:00 Yeliz kalkıyor, Arca yanında uyuyor!!! Kalk len!!! Zıçtın gecemizin içine!!! Tepişiyoruz, çarşambanın sabahına yorgun, uykusuz ama mutlu uyanıyoruz:)
05:30 Arca cücesi uyurken emzirdim, kokladım, sanki gideceğimi anlamış gibi uyandı, pışpışladım yatakta, uyur gibi oldu, kapıdan çıkarken yine mızıldadı. İlker kalktı, ben çıktım.
05:40 hava karanlık, dolunay parçalı bulutların arasından parlıyor… doğalgaz kazılarından çamur olmuş sokakta arabaya ulaştım ve havaalanına gittim.
06:10 illa ki aksilik olacak ya dış hatlar terminalinin otoparkına girmeme ramak kala uyanıp geri döndüm. Arabayı park ettim.
06:15 “uçağa gidiniz” yazısı ekranda. İlkere “rötar yok, ben biniyorum” mesajı… Amanın kitap unutmuşum. Of ki ne of!! Kitapsız yolculuk salçasız yemeğe benzer!! Napalım “THY nin dergisini okuruz, dönüşte dergi alırız” tesellisi…
07:00 hava aydınlanmış ve güneşli… aa yanımda kimse yok galiba, iyi sorun yok, kemerimi bağlayayım bari artık. Dergide Elif bebek – Türkiyenin oyuncak bebeği yazısını okurken, 2 kişi tepe dikildi, hadi kemer açmayayım dedim, olcak gibi değil, bi saniye kemeri açıp ayağa kalkıyım dedim. Adam “aa Yeliz “ dedi. Baktım, tanıyamadım, ne ayıp, “İzzet ben”, aaa İzzet abiii tesadüfe bak. Bizim yazlık komşumuz, herhalde 5 yaşımdan beri tanırım. Daha çok kuzen Zühre ile ablamın arkadaşı ama ben de çok severdim. Aman bi sohbet bi sohbet… Arca doğduğu günlerde evlenmişti, hatta daha önce evlenecekti de bi şekilde düğün iptal oldu sonra tekrar karar verdiler… Yani ilginç bir hikaye. Neyse hayatından mutluymuş, bebek filan düşünüyorlarmış, nasıl geçti yolculuk anlamadım. Bebekten girdik, yazlığı deştik, anneler, teyzemler, Zühre, ablam derken domuz gribinden çıktık. Etrafımızda aksıran tıksıranlardan acayip tırstık. Tam inicez uçaktan amanın 3-5 tip maske takmış, haydaaa…
08:00 İstanbul güneşli, ama yukarılardaki bulutlar pek fenaydı, her an yağmur bastırabilir. WC de makyaj, toparlanma ve domuz gribi tırsıklığından metrodan vazgeçiş - taksiye biniş. Halbuki o saatte Mertere gitmenin en harika yolu metrodur, oooh hızlıca, trafik yok ama kıllandım bi defa, ııı-ııh binmeyeceğim.
08:40 Ofise varış, hemen WC ye gitmece kimselerle merhabalaşmadan ufak çapta dezenfekte. Arkadaşlarla sohbet. Merterdeki ofise en son hamileyken gitmiştim, epey zaman geçmiş. Arkadaşın arkadaşı – hem de evhanımı yani öyle dışarılarda dolaşan biri değil – 4 gün hastanede domuz gribi tedavisi görmüş. Sonra toplantıya birlikte katılacağım arkadaş karşıdan geldi, Korelileri beklerken onunla da sohbet… onun da eşinin 2 yeğeni (2 ve 5 yaşlarında) evde domuz gribi tedavisi görüyorlarmış. İçim daraldı.
09:30 Koreli teşrif etti, gereksiz sevgi gösterisi öpücem abla tavırları. Aman dedim H1N1 virüsü!! Yok dedi biz sarımsak yiyoruz, bizde olmaz:) O sarımsak domuz gribine yarar mı bilmem ama leş gibi kokutuyor orası kesin!!
09:40 toplantı.. aynı muhabbetler… marketing … marketing…
11:30 toplantı bitti, Koreli posta. Toplantıya beraber katıldığım Sinem öğlen çıkacakmış aman beni de Taksime atıver dedim, 1 saat sonrasına sözleştik, diğer toplantıya girdim.
12:30 benim uzun uzadıya katılmama pek gerek olmayan toplantıdan Sinemin beni kapması ile ofisten çıkış. Hava güneşli hatta ısıtıyor… Tazecik....
12:50 Taksime varış ve taksiye binerek Cevahir AVM ye gidiş
13:05 Next mağazasındayım!! İzmirde Next mağazaları kapandı. Malum biz de Arcaya hep oranın ucuzluğundan ciciler aldık, hatta tulum kalıpları o kadar uygun ki ucuzluğu bile beklemedik çoğu zaman. Ama mağazalar kapanınca döt gibi kaldık. İngiltereden sipariş etmeye karar verdik, bütün ürünleri seçtik, ikamet eden bir tanıdık da bulduk ama inanılmaz zor şartlarla sipariş verebiliyorsun, vazgeçtik. İlker dedi ki bigün ucuz bilet bulursam İstanbula gider alırım ama ben cimriyim, izin verir miyim!! Ben bi yolunu bulurum dedim. Ve buldum. Öğle yemeğini atlamak suretiyle 2 toplantı arasında Next’te alışveriş yaptım. Tabii UK kataloğunun aynısı yoktu ve lanet 9-12 ay cicileri tükenmişti ama aldım birkaç parça bişey… ulen herkesin mi bebesi 9-12 aylık yav!!
13:50 AVM den kaçış, köşeden simitçiden açma ve su kapış, taksiye atlayıp Sütlüceye geçiş, hava limonileşti…
14:10 Toplantının yapılacağı firmaya geldim. Kapıda kimliğini alıp ziyaretçi kimliği veriyorlar, bir de broşür tutuşturdular. Önce bakmadım ne olduğuna, güvenlikle birlikte toplantı odasına çıktık. Broşürde “ateş, öksürük, ishal, bulantı, …. şikayetlerinden biri yada birkaçı varsa veya böyle birisi ile 1 haftadır temas ettiyseniz size eşlik eden görevliye bildirin, doktorumuza götürsün sizi, tetkiklerinizi yapalım… işbirliğinize teşekkür…vs vs” HARİKA!!! Teker teker gelin yahu, hepinizin derdi benle mi!!
Derneğin bir komisyonuna üyeyim ama hiç toplantılara katılamamıştım, hamilelik, doğum izni, süt izni… Hatta beni çıkarmak istemişlerdi, aman dedim, çıkarmayın!! Neyse fiilen ilk katılımım oldu, iyi oldu, sektörden haberler iyi geldi. Allahtan toplantı fazla uzamadı.
Hah unutmadan WC de de H1N1 virüsüne önlem olaraktan el dezenfektanı koymuşlar, gözümüze sokar gibi. (Aslında firmayı takdir etmek lazım, dünya kadar çalışanı var, kurumsal, bilinçli firma - da - üst üste gelince her tarafımda virüz varmış gibi huylandım:))
16:30 Taksideyim, havaalanına gidiyorum. 20 uçağına biletim var ama belki öncekine yetişirim umudundayım. Hava biraz karabulutlu amma geçeeer :) o da ne trafik yok ve ben havaalanındayım, Allah Allah başımıza taş yağacak:)
17:15 var mıdır yer acaba diye kırıtarak yer hostesine bakıyorum. Var hemi de 18 uçağına… Bu Arcanın akşam yemeğine yetişmek demek!! Hemen ilkere müjdemi veriyorum.
17:30 uçağa binmek üzere otobüse istifleniyoruz. İçerisi hınca hınç gavur dolu. Yok İzmirin gavuru değil bunlar, bildiğimiz gavurlar… İşkilleniyorum, domuz gripli olmasınlar. Hemen otobüsten çıkmak istiyorum, kıçımı kenara dayıyorum ellerimle tutunmuyorum. Hepten koptum artık. Otobüs de dolandı da dolandı, nerde kardeşim bu uçak, galiba kaybolduk. Ya İzmire direkt otobüsle götürecekler bizi ya da korsanlar uçak yerine otobüsünü kaçırdı. Ya da ben artık keçileri kaçırdım. Tam 20 dakika dolandıktan sonra uçağa varabildik. En arkadayım ve yalnızım derken yan tarafta oturan yabancılardan biri yanıma oturdu. Yağmur başladı.
18:20 uçak kalktı. Yabancılara bakıyorum, tek milletten de değil, Amerikalısı var, İtalyanı, Almanı… sanki Avrupanın domuz gribi mikropları kokteyli uçakta geziniyor. Çözemedim.
19:20 indik. Hiç uyumadım, aksıran var mı takipteyim. İyice psikopat oldum.
İzmir sağanak yağışlı, İstanbuldan yağmuru getirmişim. Kaçarcasına çıkıyorum. Gavurların sırrı çözüldü, uluslararası ortopedi konferansı mı ne öyle bişey. Bunlar sağlıkçıymış allahtan diye teselli ediyorum kendimi.
19:30 arabayı bulamıyorum, artık nasıl bi kafayla park ettiysem:) Meğer diğer otoparktaymış.
19:40 Arabadayım, İlker arıyor Arca uyanmış, naapsınmış. Yesin geliyorum. Ne yesin? Gece tahılı? Almayı unutmuş, tamam geliyorum… Arkama biri park etmiş, park yerinde araba toslatmakta üstüme yok ya 15 dakikada çıkıyorum. Yoldayım. Yağmur almış başını gidiyor.
20:15 evdeyim. Arca tahılından yememiş, İlker gıcık olmuş. Hiç dokunmadan bütün üstümdekileri çıkarıp banyoya, temizlendikten sonra sarmaş dolaş… tahıldan yedirmeyi deniyorum, maalesef benden de yemiyor. Ispanak?? Tamam temel reis arca bitiriyor, yoğurtlu yoğurtlu. Üstüne de emiyoruz.
21:15 Nextten aldıklarımı deniyoruz, bir kısmı olmuyor. Arca da bu arada uyumamakta kararlı. Ben??? bitmiş durumdayım.
21:45 Oynuyoruz, mutfak darma dağınık ama umrumda değil. (yalan!!! acayip umrumda aslında ama Arca bırakılmıyor daha doğrusu bırakmıyor)
22:00 sonunda uyudu. Nutella kavanozu ve 2 kaşıkla İlkerin yanına yığılıyorum. Domuz gribi sendromumu anlatıyorum. Takmayacaksın diyor!!! Gündemimize öyle enjekte edilmiş ki, kurtulmak çok zor. Meğer İzmirde epey izole yaşıyormuşuz. Arca olmasa herhalde bu kadar takmazdım. Ona bulaştırırım korkusu var. İnsan anne olunca kendini değil onu düşünüyor. Birlikte mutfağı topluyoruz. O da çok yorulmuş...
23:00 Arcayı emzirip yatağa gidiyorum.
02:00 Arca uyanıyor, Yeliz nöbette
03:00 Arca uyanıyor, İlker nöbette
04:00 Arca uyanıyor, Yeliz nöbette
05:00 Arca uyanıyor, İlker nöbette
07:00 Yeliz kalkıyor, Arca yanında uyuyor!!! Kalk len!!! Zıçtın gecemizin içine!!! Tepişiyoruz, çarşambanın sabahına yorgun, uykusuz ama mutlu uyanıyoruz:)
1 Kasım 2009 Pazar
iyi ki varsın Arca
"7 de alarm çaldı, 7:30 kurdu ve yanındakine sarıldı, şimdi bu yatak bırakılıp kalkılır mı diye geçirdi içinden.
7:30 , 8 de çıkabilmesi için artık kalkması lazım. hazırlandı. şimdiye kadar günün dünden tek farkı üzerine giydikleriydi. nesfit ve sütten oluşan kahvaltısına kahve yetişmemişti yine, çıkarken yataktaki kalktı, sarıldılar.
yolda aynı radyo kanalları arasında gidip geldi ve otoyolun orta şeridinde... bir gün daha, arasına karbon kağıdı konmuş bir gün daha."
bu satırları tam 2 sene önce yazmışım, bilgisayarın bir köşesinden çıktı, blogta yayınlamamışım... Daha Arca portakalımızda vitaminken.
Rutinden düzenden sıkılmışım belli... Şimdiyse bir rutine oturmak için debeleniyorum.
Ne çok şey değişti hayatımızda...
Gece yatarken "nolur bu gece deliksiz uyusun" duaları...
Sabaha nasıl bir sürprizle uyanacağımız meçhul, aslında her gece tilki uykusunda bir anne!!
Arcanın kakası, maması...Diş çıkarması, gaz çıkarması...
Aguların kelimelere dönüşmesi... Emekleyecek mi yürüyecek mi sorunsalları...
Arca uyuduğunda yorgunluk ve sırt ağrıları, hatta ayak ağrıları... pek çok kereler düz zemin üzerinde sırt üstü uyuyakalmalar...
Arca ile kahkahalar, cee ler, koştur koşturlar... kahkahası ile değişen ruh halimiz... küçük şeylerle mutlu olmak, onun sağlığına şükretmek, onun yanında olabilmek için kendi adına uzun ömürler dilemek... Arada Arcanın "napıyo bu kadın" ifadesine rağmen deli deli sarılmak, koklamak, kafasını yüzünü okşamak hatta daha güzeli onun senin yüzünü okşaması. Uyutmak için debelenmek ama uyurken bile özlemek... Emerken ellerini öpmek, memeyle konuşmasını dinlemek, terleyen başını silmek, göğsüne yaslandığında sıcacık hissetmek... tombul ayaklarını öpmek... aynadaki aksinde heyecanı görmek, oyun oynarken küçük kalbinin pır pır attığını bilmek... sabahları illa ki anne babanın yatağında keyif yapmak, gülümseyişi ile güne uyanmak...
...
Bir daha hayatımız hiç o satırları yazdığım günlerdeki gibi sakin olmayacak, biliyorum ve bu gerçek beni hiç üzmüyor, şimdi o kadar yorgun olmama rağmen o tekdüze hayatı hiç yaşamamış gibiyim... Son zamanlarda sıklıkla tekrarladığım gibi : "İyi ki varsın Arca..."
7:30 , 8 de çıkabilmesi için artık kalkması lazım. hazırlandı. şimdiye kadar günün dünden tek farkı üzerine giydikleriydi. nesfit ve sütten oluşan kahvaltısına kahve yetişmemişti yine, çıkarken yataktaki kalktı, sarıldılar.
yolda aynı radyo kanalları arasında gidip geldi ve otoyolun orta şeridinde... bir gün daha, arasına karbon kağıdı konmuş bir gün daha."
bu satırları tam 2 sene önce yazmışım, bilgisayarın bir köşesinden çıktı, blogta yayınlamamışım... Daha Arca portakalımızda vitaminken.
Rutinden düzenden sıkılmışım belli... Şimdiyse bir rutine oturmak için debeleniyorum.
Ne çok şey değişti hayatımızda...
Gece yatarken "nolur bu gece deliksiz uyusun" duaları...
Sabaha nasıl bir sürprizle uyanacağımız meçhul, aslında her gece tilki uykusunda bir anne!!
Arcanın kakası, maması...Diş çıkarması, gaz çıkarması...
Aguların kelimelere dönüşmesi... Emekleyecek mi yürüyecek mi sorunsalları...
Arca uyuduğunda yorgunluk ve sırt ağrıları, hatta ayak ağrıları... pek çok kereler düz zemin üzerinde sırt üstü uyuyakalmalar...
Arca ile kahkahalar, cee ler, koştur koşturlar... kahkahası ile değişen ruh halimiz... küçük şeylerle mutlu olmak, onun sağlığına şükretmek, onun yanında olabilmek için kendi adına uzun ömürler dilemek... Arada Arcanın "napıyo bu kadın" ifadesine rağmen deli deli sarılmak, koklamak, kafasını yüzünü okşamak hatta daha güzeli onun senin yüzünü okşaması. Uyutmak için debelenmek ama uyurken bile özlemek... Emerken ellerini öpmek, memeyle konuşmasını dinlemek, terleyen başını silmek, göğsüne yaslandığında sıcacık hissetmek... tombul ayaklarını öpmek... aynadaki aksinde heyecanı görmek, oyun oynarken küçük kalbinin pır pır attığını bilmek... sabahları illa ki anne babanın yatağında keyif yapmak, gülümseyişi ile güne uyanmak...
...
Bir daha hayatımız hiç o satırları yazdığım günlerdeki gibi sakin olmayacak, biliyorum ve bu gerçek beni hiç üzmüyor, şimdi o kadar yorgun olmama rağmen o tekdüze hayatı hiç yaşamamış gibiyim... Son zamanlarda sıklıkla tekrarladığım gibi : "İyi ki varsın Arca..."
30 Ekim 2009 Cuma
Arcada son gelişmeler...
- Ablam Arcanın elinde iltihap farketti. Tecrübeli anne başka oluyor tabii. Bizim yer cücesinin tırnaklarını ben kesiyorum, emerken... Ama artık emerken bile hareketli olduğu için galiba bi tanesi biraz kökünden gitmiş ve kızarmış. Ne yapsak bilemedik. Doktoru aradım. Açık bırakın, bepanthen plus sürün, patlatmayın, kendisi geçer dedi. Acayip üzüldüm ama:( Minicik parmağını iltihap kaptırdım diye içim yandı. Bu sabah artık iyice şişmiş ve iltihaplanmıştı. Umarım çabucak geçer.
- Yatar pozisyondayken ellerimizi uzattığımızda önce oturmuyor, direkt ayağa kalkıyor.
- İlk defa koltuk köşesinde oturttuğumuzda acayip mutlu olmuştu. Kahkahalar atmıştı. Şimdi koltuk kenarında - tabii ki bizim desteğimizle - ayakta dururken aynı tepkileri veriyor, galiba "başardım!!" sevinci:)
- Tavuklu kereviz yedi. İlker babalık testi yaptıracak!! Şimdilik sebzelere pek hayır demiyoruz. Bugün karnıbahar günü. Bakalım kıymalı karnıbaharla aramız nasıl olacak? Hergün yeni bir tat...
- Mevsim itibari ile kayası yiyememişti, hafiften kabız da olunca Hipp'in kayısı püresini denedik, sevdi, yarım kavanoz götürdü. Ertesi gün istemedi. Ben de ara öğününde Etinin bebek ekmeğinin üzerine labne peynir sürdüm şerit şerit bölüp masasına koydum. Kendi kendine yedi. Tabii üst baş, mama sandalyesi berbat durumda ama olsun, kendi kendine yemeğe alışsın. Elle yiyor da hala kaşık konusunda beceriksiziz.
- Emeklemek hala gündemimizde değil ama götün götün gidiyor. Oturduğu yerden yarım metre ötesinde yine oturur pozisyonda buluyoruz kendisini, küçük oturan boğa!! Arkadaş emekleyerek yerlerde sürünmüyor, pek asaletli düdük:)
- Oyun halısında bırakınca oyuncakları ile kendi kendine yarım saatten fazla oyalanabiliyor.
- Anneci olduk galiba. Babasıyla olan mükemmel ilişkisi bozuldu sanki. İlkerin kucağına gidince mızıklıyor, gözü hep bende, görüş alanı içinde değilsem yaygarayı basabiliyor. Ben seslenince başka türlü bakıyor. İlker bütün gün aralarını düzeltmeye çalıştı. Sanki babaya posta koyar bir hali var, İlker konuşunca "bi sus" der gibi sesler çıkarıyor, susturuyor. Okuduğum kadarıyla bu aylarda anneye bu bağlılık normal, İlkere anlatmaya çalışıyorum ama bir yandan da hak veriyorum, zor. Bakalım geçecek bugünler.
- Gece uykularımız hala beter. Bir "geçecek inşallah" vakası da bu! Gece tahılı ile ilgili Kirazımın önerisinden sonra aldım, denedim ama çok yemedi, hatta kiraza mail attım, danıştım. Diğer akıl hocası Özgürüm, Elanın uykuları nasıl, meraktayım, çözüm var mı?? bu ara hep bilgisayar başındayım, araştırmadayım. İlla ki geçecek ama zor zamanlar...
şimdilik gelişmeler böyle...
- Yatar pozisyondayken ellerimizi uzattığımızda önce oturmuyor, direkt ayağa kalkıyor.
- İlk defa koltuk köşesinde oturttuğumuzda acayip mutlu olmuştu. Kahkahalar atmıştı. Şimdi koltuk kenarında - tabii ki bizim desteğimizle - ayakta dururken aynı tepkileri veriyor, galiba "başardım!!" sevinci:)
- Tavuklu kereviz yedi. İlker babalık testi yaptıracak!! Şimdilik sebzelere pek hayır demiyoruz. Bugün karnıbahar günü. Bakalım kıymalı karnıbaharla aramız nasıl olacak? Hergün yeni bir tat...
- Mevsim itibari ile kayası yiyememişti, hafiften kabız da olunca Hipp'in kayısı püresini denedik, sevdi, yarım kavanoz götürdü. Ertesi gün istemedi. Ben de ara öğününde Etinin bebek ekmeğinin üzerine labne peynir sürdüm şerit şerit bölüp masasına koydum. Kendi kendine yedi. Tabii üst baş, mama sandalyesi berbat durumda ama olsun, kendi kendine yemeğe alışsın. Elle yiyor da hala kaşık konusunda beceriksiziz.
- Emeklemek hala gündemimizde değil ama götün götün gidiyor. Oturduğu yerden yarım metre ötesinde yine oturur pozisyonda buluyoruz kendisini, küçük oturan boğa!! Arkadaş emekleyerek yerlerde sürünmüyor, pek asaletli düdük:)
- Oyun halısında bırakınca oyuncakları ile kendi kendine yarım saatten fazla oyalanabiliyor.
- Anneci olduk galiba. Babasıyla olan mükemmel ilişkisi bozuldu sanki. İlkerin kucağına gidince mızıklıyor, gözü hep bende, görüş alanı içinde değilsem yaygarayı basabiliyor. Ben seslenince başka türlü bakıyor. İlker bütün gün aralarını düzeltmeye çalıştı. Sanki babaya posta koyar bir hali var, İlker konuşunca "bi sus" der gibi sesler çıkarıyor, susturuyor. Okuduğum kadarıyla bu aylarda anneye bu bağlılık normal, İlkere anlatmaya çalışıyorum ama bir yandan da hak veriyorum, zor. Bakalım geçecek bugünler.
- Gece uykularımız hala beter. Bir "geçecek inşallah" vakası da bu! Gece tahılı ile ilgili Kirazımın önerisinden sonra aldım, denedim ama çok yemedi, hatta kiraza mail attım, danıştım. Diğer akıl hocası Özgürüm, Elanın uykuları nasıl, meraktayım, çözüm var mı?? bu ara hep bilgisayar başındayım, araştırmadayım. İlla ki geçecek ama zor zamanlar...
şimdilik gelişmeler böyle...
29 Ekim 2009 Perşembe
28 Ekim 2009 Çarşamba
biraz nostalji
Kuzunun annesi sayesinde üye olduğum İzmirli anneler grubu bu ara pek komik göndermelere sahne oluyor. Haftaya 80 ler partisi düzenliyorlar ve inanılmaz bir geyik dönüyor ortamda. Neler giyerdik, napardık, saçlar nasıldı?
Ben 80 lerde çocuktum ama ablamla (74 lü) kuzen Zühre (72 li) teenager'dılar ve onlara yetişmek için olduğumdan büyük görünme ve davranma çabası top yapmış durumdaydı. Bugün annelerin yaptığı muhabbetlerin çoğunu çok net hatırlıyorum.
O korkunç füzolar... Annemde her rengi vardı artı, modası geçmiş olmasına rağmen uzun süre evde giymeye devam etti. Hatta ceketle takım olarak satılanları vardı. Ofise öyle gittiğimi hayal edemiyorum:)
Sonra vatkalar... Annem 80 lerin geri dönmüş ve vatkaların yeniden moda olmasına öyle seviniyor ki anlamak mümkün değil. Bir de o vatkalar cırt cırtlıydı, her t-shirt'e her cekete uyardı. Allahım Allahım nasıl yıllardı onlar!!
Dar kotlardan bende de vardı, çocuktum ama modaya kıyısından yanaşıyordum. PAçalar illa ki kıvrılır, altına beyaz çorap ve spor ayakkabı veya espadril giyilirdi. Gençler kırmızı yüksek topuk. Saçlar krepe yapılır veya aslan başı tabir edilen önler kısa kırpılmış model uygulanırdı. Lady Di, rahmetli pek sevilir, özellikle annem yaşlarındakiler saç kestirdi mi illa bu model isterlerdi. Kocaman küpeler, mümkünse plastik, renk renk. Mini tayt üzerine tütüler:) veya balon etekler. Bundan bende de vardı. Ceketlerin kolları kıvrılacak, içindeki gömlekle birlikte, ayrıca kravat bile taklılabilirdi, ve de kovboy boyunluğu. Ceket yakalarına metal rozetler, madalyalar pek modaydı. Bele kocaman kemer ve bluzlar kazaklar illa ki yarasa kol. Gri yarasa kollu kazağı önce ablam giymişti, küçülünce de ben. Ne güzel zamanlardı kıyafetler eskimez mutlaka küçüğe verilirdi. Zührenin kıyafetleri ablama ablamınkiler bana. Bazı sevdiğim kıyafetleri küçülsün de ben giyeyim diye heyecanla beklerdim. Bunu ablamın ufaklık Duru'ya anlattığımda "aa yazık sana yeni bişey almazlar mıydı", dedi. Yeni nesile öyle uzak ki bu paylaşımlar. Oysa bizler hala o paylaşım kültürünün etkisindeyiz. Ben mesela hamile kıyafetlerimin %90 ını sağdan soldan toplamıştım, İlkerin kardeşi bebek olayına girer diye de hepsini annesine vermiştim. Şansımıza Gülnur teyzemizin gelini hamile ve Arca ile aynı zamanlarda doğum yapacak, bedenler de uyuyor oh ne ala, hepsini ona verdik. Geçen günkü ziyaretimizde giymiş nasıl hoşumuza gitti. Artık ondan da diğer kuzenlere gezer ciciler.
Demem o ki, 80 ler sadece kötünün kötüsü kıyafetler değildi, farklı bir atmosferdi, çocuktum ama hala o yıllar aklıma geldikçe gülümsüyorum.
Ben 80 lerde çocuktum ama ablamla (74 lü) kuzen Zühre (72 li) teenager'dılar ve onlara yetişmek için olduğumdan büyük görünme ve davranma çabası top yapmış durumdaydı. Bugün annelerin yaptığı muhabbetlerin çoğunu çok net hatırlıyorum.
O korkunç füzolar... Annemde her rengi vardı artı, modası geçmiş olmasına rağmen uzun süre evde giymeye devam etti. Hatta ceketle takım olarak satılanları vardı. Ofise öyle gittiğimi hayal edemiyorum:)
Sonra vatkalar... Annem 80 lerin geri dönmüş ve vatkaların yeniden moda olmasına öyle seviniyor ki anlamak mümkün değil. Bir de o vatkalar cırt cırtlıydı, her t-shirt'e her cekete uyardı. Allahım Allahım nasıl yıllardı onlar!!
Dar kotlardan bende de vardı, çocuktum ama modaya kıyısından yanaşıyordum. PAçalar illa ki kıvrılır, altına beyaz çorap ve spor ayakkabı veya espadril giyilirdi. Gençler kırmızı yüksek topuk. Saçlar krepe yapılır veya aslan başı tabir edilen önler kısa kırpılmış model uygulanırdı. Lady Di, rahmetli pek sevilir, özellikle annem yaşlarındakiler saç kestirdi mi illa bu model isterlerdi. Kocaman küpeler, mümkünse plastik, renk renk. Mini tayt üzerine tütüler:) veya balon etekler. Bundan bende de vardı. Ceketlerin kolları kıvrılacak, içindeki gömlekle birlikte, ayrıca kravat bile taklılabilirdi, ve de kovboy boyunluğu. Ceket yakalarına metal rozetler, madalyalar pek modaydı. Bele kocaman kemer ve bluzlar kazaklar illa ki yarasa kol. Gri yarasa kollu kazağı önce ablam giymişti, küçülünce de ben. Ne güzel zamanlardı kıyafetler eskimez mutlaka küçüğe verilirdi. Zührenin kıyafetleri ablama ablamınkiler bana. Bazı sevdiğim kıyafetleri küçülsün de ben giyeyim diye heyecanla beklerdim. Bunu ablamın ufaklık Duru'ya anlattığımda "aa yazık sana yeni bişey almazlar mıydı", dedi. Yeni nesile öyle uzak ki bu paylaşımlar. Oysa bizler hala o paylaşım kültürünün etkisindeyiz. Ben mesela hamile kıyafetlerimin %90 ını sağdan soldan toplamıştım, İlkerin kardeşi bebek olayına girer diye de hepsini annesine vermiştim. Şansımıza Gülnur teyzemizin gelini hamile ve Arca ile aynı zamanlarda doğum yapacak, bedenler de uyuyor oh ne ala, hepsini ona verdik. Geçen günkü ziyaretimizde giymiş nasıl hoşumuza gitti. Artık ondan da diğer kuzenlere gezer ciciler.
Demem o ki, 80 ler sadece kötünün kötüsü kıyafetler değildi, farklı bir atmosferdi, çocuktum ama hala o yıllar aklıma geldikçe gülümsüyorum.
27 Ekim 2009 Salı
bir tespit... bir şikayet... ve ilkler...
Arca cücesinin geceleri sıkıntısının açlık olduğunu düşünüyorum.
Bu tabii tamamen benim görüşüm, bilmeceler ve bilinmeyenler içinde kıvranan bir annenin kaçış noktası.
Bence anne sütü mideyi tıkıyor ama tam doyurmadığı için geceleri acıkıyordu. Biz önce anne sütü sonra yemek veriyorduk geçen haftaya kadar. Yemekleri de çoğunlukla yarım kase yiyip bırakıyordu. Süt stoklarını eritince, cuma gününden itibaren sütü tamamen bıraktık. Sadece yemeklerini yiyor. Akşam sabah ve gece emiyor. Tesadüf mü bilinmez cuma cumartesi ve pazar geceleri sık sık uyanmaları olmadı, akşam yattı, sabah kalktı. Tabii gündüz uykularından birini iptal etmemizin de bunda etkisi olabilir derken dün de benzer bir uyku düzeni olmasına rağmen gündüz çok az yemek yemiş, taze fasulye hastası minik öğlen yememeyi tercih etmiş. Meyva püresini de yememiş, sadece 1 öğünlük anne sütü götürmüş. Akşam niyetim emzirmekti ama yemekten sonra banyo yapınca geceye kaydı öğün. Akşam yoğurtlu çorbayı götürdü ama sanırım yetmedi. Veeee... gece 3 defa uyandı. Şimdi tüm bunlar üst üste gelince insan ister istemez acaba sorun açlık mıydı diye tekrar soruyor. Bakalım bugün nasıl geçecek.
Veee bir şikayet. Tam haftasonundan beridir gece uykularını düzelttik derken şimdi başımıza bu saat uygulaması musallat oldu. Hadi biz saatlerimizi ayarladık, Arcayı nasıl ayarlayacağız? 6:30 dedin mi ayaktaydı, şimdi 5:30 a kaydı, hay ben böyle işin... Gün 5 buçukta başlayınca tabii akşam mortluyoruz. Arca en geç 9 buçuk gibi yatağa yollanınca birer koltukta sızıyoruz. 2 gecedir böyleyiz. Bünye ne zaman alışır, Arca nasıl ayarlanır bilmiyorum. Şikayetler hiç bitmiyor:)
Veee ilkler... Arca çok ciddi ve de bilinçli olaraktan "meme" diyor. Bu sabah gözünü dikti ve resmen talepte bulundu:) ayrıca "mama" da diyor. "anne" yi de bilinçli olarak söylüyor ve muhteşem söylüyor. Ya bunu o minik ağızdan duymak ne harika bişey. Ben duymadım ama Ümit ablaya da "cici, cicim" diyormuş. Suya zaten ne zamandır "bu" diyordu. Bence "baba" da diyor ama İlker bilinçsiz söylediğini düşünüyor, ama baba nerde deyince İlkere bakıyor, demek ki onun baba olduğunu biliyor. Yani artık bilinçli söylediği birkaç kelimemiz var.
Bu tabii tamamen benim görüşüm, bilmeceler ve bilinmeyenler içinde kıvranan bir annenin kaçış noktası.
Bence anne sütü mideyi tıkıyor ama tam doyurmadığı için geceleri acıkıyordu. Biz önce anne sütü sonra yemek veriyorduk geçen haftaya kadar. Yemekleri de çoğunlukla yarım kase yiyip bırakıyordu. Süt stoklarını eritince, cuma gününden itibaren sütü tamamen bıraktık. Sadece yemeklerini yiyor. Akşam sabah ve gece emiyor. Tesadüf mü bilinmez cuma cumartesi ve pazar geceleri sık sık uyanmaları olmadı, akşam yattı, sabah kalktı. Tabii gündüz uykularından birini iptal etmemizin de bunda etkisi olabilir derken dün de benzer bir uyku düzeni olmasına rağmen gündüz çok az yemek yemiş, taze fasulye hastası minik öğlen yememeyi tercih etmiş. Meyva püresini de yememiş, sadece 1 öğünlük anne sütü götürmüş. Akşam niyetim emzirmekti ama yemekten sonra banyo yapınca geceye kaydı öğün. Akşam yoğurtlu çorbayı götürdü ama sanırım yetmedi. Veeee... gece 3 defa uyandı. Şimdi tüm bunlar üst üste gelince insan ister istemez acaba sorun açlık mıydı diye tekrar soruyor. Bakalım bugün nasıl geçecek.
Veee bir şikayet. Tam haftasonundan beridir gece uykularını düzelttik derken şimdi başımıza bu saat uygulaması musallat oldu. Hadi biz saatlerimizi ayarladık, Arcayı nasıl ayarlayacağız? 6:30 dedin mi ayaktaydı, şimdi 5:30 a kaydı, hay ben böyle işin... Gün 5 buçukta başlayınca tabii akşam mortluyoruz. Arca en geç 9 buçuk gibi yatağa yollanınca birer koltukta sızıyoruz. 2 gecedir böyleyiz. Bünye ne zaman alışır, Arca nasıl ayarlanır bilmiyorum. Şikayetler hiç bitmiyor:)
Veee ilkler... Arca çok ciddi ve de bilinçli olaraktan "meme" diyor. Bu sabah gözünü dikti ve resmen talepte bulundu:) ayrıca "mama" da diyor. "anne" yi de bilinçli olarak söylüyor ve muhteşem söylüyor. Ya bunu o minik ağızdan duymak ne harika bişey. Ben duymadım ama Ümit ablaya da "cici, cicim" diyormuş. Suya zaten ne zamandır "bu" diyordu. Bence "baba" da diyor ama İlker bilinçsiz söylediğini düşünüyor, ama baba nerde deyince İlkere bakıyor, demek ki onun baba olduğunu biliyor. Yani artık bilinçli söylediği birkaç kelimemiz var.
26 Ekim 2009 Pazartesi
bunu saymıyoruz, 2 hafta sonrasını ayarlıyoruz
Cuma akşamı Nazlılardaydık, cumartesiye boyacı ayarlamışlar, boya kokusundan etkilenmemek için cumartesi sizde ikamet edebilir miyiz dediler... ne demek başımızla. ancak benim 5 eylülden beri ertelenen blog buluşmam var, mutlaka gitmem lazım. Sen de gel dedim nasıl olsa cansuyu da blog alemi az çok tanıyor. Olur..
Sabah 8 de bizdelerdi. Bi güzel kahvaltı, sohbet derken Cansu ateşlendi, aşıdan muhtemelen, Nazlılar gelmemeye karar verdi, o arada öğlen hiç uyumayan Arca cücesinin uyuyacağı tuttu. Nazlıları evde bıraktık ama biz ancak 3 te katılabildik. Mekan güzel, dostlar güzel, bebişler şahane. Artık Tunaya bebek demeye dilim varmıyor. Koşan oynayan kocaman bir çocuk!! Hastasıyım o kaşların:) Ela tam da resimlerdeki gibi, nefis bir bebek... Evet sarışınlık hemen göze çarpıyor...ama ortayaşlarında 2 bayanın Elayı erkek sanması ve hatta ısrar etmesi hakketten gıcıktı. Kibar ama itici gülümsememle kışkışlamaya çalıştım ama hanımlara pek sökmedi:) Kuzu Elanın annesi, hani o ne zamandır tanıyormuşum hissiyatını verenlerden. Tunanın cıvıl cıvıllığı, Elanın sakinliği ve tatlılığına tezat Arca tam bir suratsızdı. Tam artık gideceğiz, gülümseyesi tuttu. Ya biz İlkerle güleryüzlü tipleriz bu velet kime çekmiş bilmiyorum. Bir de durmak bilmedi, herşeye saldırdı. Allahtan Hülya nefis bir kek getirmiş de az bişey yedirdik de sakinleşti. Bu arada Arca'dan ciddi şikayetçiyim, içim döktüm rahatladım:)
Evde bi dolu insan bırakıp geldiğim için çok kalamadım, sonra dışarda zor olduğuna ve 2 hafta sonra Elalara gitmeye karar verdik.
Not: kuzuuu & hulyaaa, bende hiç foto yokmuş, ancak bunları çekmişim sizin gibi güzel güzel mail atamadım, buraya ekleyiverdim.
7 yıl önce bugün
26 Ekim 2002 ...
evlilik macerasına adım attık...
şimdi geriye baktığımızda o toy halimizle ne kadar doğru bir karar verdiğimizi anlıyoruz.
iyi ki evlenmişiz:)
evlilik macerasına adım attık...
şimdi geriye baktığımızda o toy halimizle ne kadar doğru bir karar verdiğimizi anlıyoruz.
iyi ki evlenmişiz:)
25 Ekim 2009 Pazar
25 Ekim 2009... öğlen saatleri...
23 Ekim 2009 Cuma
8. ayımızı tamamlarken... Balkabağı Arca
Dün İstanbuldaydım, önceki gecenin uykusuzluğuna rağmen zararsız atlattım gibi:)
Bu arada bu defa gerçekten mahvetti Arca bizi. 4 gibi uyanıp hiç uyumadı.
Ben İstanbuldayken Ümit abla ile parka gitmişler ve balkabağı tadındaki cüceyi arı sokmuş:)
Ümit abla tabii çok telaşlanmış, bilmiyoruz ki alerjisi var mı! Hemen buz ve jel sürmüş, ben geldiğimde birşeysi kalmamıştı. çok çıldırdık birbirimize, deli gibi kudurduk, özlemişiz, sanki hergün aynı saatlerde ayrılmıyormuşuz gibi:)
Artık sorgular olduğum bir doktor kontrolümüz vardı salı günü.
Hani herşey iyi gibi, gerek var mı diyordum ki, meğer grip aşısının 2. dozu verilecekmiş. Zaten Arca yolda uyudu, biz de akşamın o saati doktorla Türkiyeyi kurtaran bir sohbet yapma fırsatı bulduk. Haburdan giren PKK lı teröristlerin salıverildiğini kendisinden öğrendik, hep birlikte köpürdük, hükümetin altından girdik, muhalefetin üstünden çıktık, Arca uyandı, muayenemizi olduk:)
- öksürüğün ilaçla tedavi edilmesi gereken bir durumu yok. Burnumuzu temizlemeye devam, keçiboynuzu pekmezi faydalı birşey ama öksürüğe değil, yani medet ummanın anlamı yok. Ama ıhlamur içirilebilir.
- Hiç kilo almamışız, buna sevineceğimi hiç tahmin etmezdim. Ama artık hımbıllığın üst sınırını zorlamaktaydık. Doktor hala stokta 5 ay yetecek kilonun bulunduğunu söyledi. Ayrıca hareket, uykusuzluk, huysuzluk sebebi ile kilonun artmamasını normal karşıladı. Boyumuz 1,5 cm uzayarak 72 cm olmuş, güzel... büyüyoruz ama artık enine değil boyuna, sevindirici...
- Arca doktordan acayip tırsıyor, doktor yanından uzaklaşsa bile yandan yandan kesiyor, gardını alıyor, yaklaştı mı dudak büküyor.
- Ek gıda öykümüzü dinledi. Yediklerimizi onayladı. Ama eline havuç vermeyin, büyük parçalar koparabilir, riskli olabilir dedi. Sadece ekmek gibi ağzında ıslatabileceği şeyler vereceğiz.
- Süt stoklarımızın bittiği haberini verdik. Tamamdır artık sadece ek gıdalarla devam edebiliriz. Zaten endişeli değildim, geçişi yapıyor, dedi. Ne yalan söyleyeyim, oh çektim. Süt sağmak gerçekten yıpratıcı bir durum. Buradan 6 ay boyunca meme almayan Nile sadece pompayla sağıp veren kuzen Zühreye selam ediyorum, ablacım çok zor iş!!! Yine emeceğiz ama, onda sıkıntı yok. Ben artık günde 1 defa sağacağım, o da stok olacak, artık bi ara kullanırız. Sabah, akşam ve gece emerek süt yettiği ve olduğu sürece devam... Sağabildikçe stok... Formülümüz böyle. Bakalım sadece ek gıdalarla nasıl olacak, göreceğiz.
- Gece uyanmalarımızı, acaba gündüz çok mu uyuyor şeklinde bir soru işaretine çevirdi. Bence hayır ama belki artık 3 değil de 2 saatlik toplam uyku Arcaya yetecek olabilir. İki gündür 3 uykunun birini iptal ettik, değişen birşey yok. Bence bu tez çürür:)
- Nitekim diş kontrolü sonrası bu tez direkt çürüdü:) Gece uykusuzluklarımızın sebebi büyük olasılıkla o hain pirinç taneleri:) Bütün dişler şişmiş ve alttakiler daha önce gelebilir. Ay gelsin artık bana gına geldi!!! Sabır sabır yaaa sabır çekiyoruz İlkerle:)
Doktor kontrolümüz böyle geçti...
UNUTMADAN... Domuz gribi aşısı hakkında ne düşündüğünü sorduk. Kendisinin de 15 aylık bir kızı var. Dedi ki ben kızıma aşı yapmayacağım. Ama önlem olarak da (diğer önlemlerin yanı sıra) kızımı alışveriş merkezi ve hipermarketlere, insanların yoğunlukta olduğu kapalı mekanlara götürmeyeceğim. Aşı hakkında bildiklerim bana böyle bir karar aldırdı. Bizim de içimize sinmiyordu zaten, konu kapandı.
Arca cücesi napıyor? Bakalım bakalım:
- elindeki aynada kendini öpüyor, sanırım narsist olacağız:)
- en sevdiğimiz oyuncaklar panda ve zuzu, hayvanları seviyoruz.
- oyuncağını alıp "benim olsun" deyince acayip sinirleniyor, paylaşma duygumuz pek yok ama benimseme olayı güzel. (çocuğuna toz konduramayan anne tesellisi)
- suya "bu" diyor!!
- "gel gel" öğrendik... tembeliz ya oyuncak uzağa gidince almaya kasmıyoruz "geh geh" demek suretiyle yanımza çağırıyoruz.
- tüm bunlara rağmen Ümit abla Arcanın geç konuşacağını düşünüyor. Aklıma Özgür annenin bir postu geldi, Einstein da 4 yaşına kadar konuşmamış:)))
- uykudan uyanınca masaja bayılıyor, ve öncesinde, ve ne zaman istersek... anasına çekmiş, illa ellenecek:)
- birlikte karşılıklı oturuyoruz, hooop kolları açıp sarılıyor.. böyle bir duygu tatmış olmak imkansız. defalarca yapıyoruz ve hep aynı mutluluk, etkisi hiç geçmiyor.
- emeklemeye niyet yok. hani olsa sanki becerecek o göbekle:)) hemen hergün idman yapıyoruz, ııhh olmayacak, bizimki oturan boğa!!
- ama ellerini tuttun mu hop ayağa kalkmaya çalışıyor, koltuk kenarında sıralıyor, yardımla koltuğa tırmanıyor. Belki emeklemeden yürüyecek, bilinmez. Ama emeklese de yürüse de öyle kısa vade görünmüyor.
- bazen yemek konusunda kendini aşıyor. geçen akşam 3 kase et sulu tarhana çorbası yedi, hem de 2 memeyi hüplettikten hemen sonra:) bazen imkan yok ağzını açmıyor hem de 1 gün önce yediği yemeğe!! İlginç ...
- kaç kaç oyununa bayılıyor. Şöyle ki... İlker kucağına alıyor, ben arkalarından yakalarmış gibi yapıyorum, bütün evi bu şekilde koşturuyoruz, kahkahalardan katılıyor.
- Oyun istiyorsa illa ki hissettiriyor, bakıyor, tahrik ediyor, ne yapıp edip kendisi ile oynamanı sağlıyor.
daha kimbilir neler var da unutuyor insan...
oooh bugün cuma, yarın buluşma, haftasonu ooooh ne ala
Bu arada bu defa gerçekten mahvetti Arca bizi. 4 gibi uyanıp hiç uyumadı.
Ben İstanbuldayken Ümit abla ile parka gitmişler ve balkabağı tadındaki cüceyi arı sokmuş:)
Ümit abla tabii çok telaşlanmış, bilmiyoruz ki alerjisi var mı! Hemen buz ve jel sürmüş, ben geldiğimde birşeysi kalmamıştı. çok çıldırdık birbirimize, deli gibi kudurduk, özlemişiz, sanki hergün aynı saatlerde ayrılmıyormuşuz gibi:)
Artık sorgular olduğum bir doktor kontrolümüz vardı salı günü.
Hani herşey iyi gibi, gerek var mı diyordum ki, meğer grip aşısının 2. dozu verilecekmiş. Zaten Arca yolda uyudu, biz de akşamın o saati doktorla Türkiyeyi kurtaran bir sohbet yapma fırsatı bulduk. Haburdan giren PKK lı teröristlerin salıverildiğini kendisinden öğrendik, hep birlikte köpürdük, hükümetin altından girdik, muhalefetin üstünden çıktık, Arca uyandı, muayenemizi olduk:)
- öksürüğün ilaçla tedavi edilmesi gereken bir durumu yok. Burnumuzu temizlemeye devam, keçiboynuzu pekmezi faydalı birşey ama öksürüğe değil, yani medet ummanın anlamı yok. Ama ıhlamur içirilebilir.
- Hiç kilo almamışız, buna sevineceğimi hiç tahmin etmezdim. Ama artık hımbıllığın üst sınırını zorlamaktaydık. Doktor hala stokta 5 ay yetecek kilonun bulunduğunu söyledi. Ayrıca hareket, uykusuzluk, huysuzluk sebebi ile kilonun artmamasını normal karşıladı. Boyumuz 1,5 cm uzayarak 72 cm olmuş, güzel... büyüyoruz ama artık enine değil boyuna, sevindirici...
- Arca doktordan acayip tırsıyor, doktor yanından uzaklaşsa bile yandan yandan kesiyor, gardını alıyor, yaklaştı mı dudak büküyor.
- Ek gıda öykümüzü dinledi. Yediklerimizi onayladı. Ama eline havuç vermeyin, büyük parçalar koparabilir, riskli olabilir dedi. Sadece ekmek gibi ağzında ıslatabileceği şeyler vereceğiz.
- Süt stoklarımızın bittiği haberini verdik. Tamamdır artık sadece ek gıdalarla devam edebiliriz. Zaten endişeli değildim, geçişi yapıyor, dedi. Ne yalan söyleyeyim, oh çektim. Süt sağmak gerçekten yıpratıcı bir durum. Buradan 6 ay boyunca meme almayan Nile sadece pompayla sağıp veren kuzen Zühreye selam ediyorum, ablacım çok zor iş!!! Yine emeceğiz ama, onda sıkıntı yok. Ben artık günde 1 defa sağacağım, o da stok olacak, artık bi ara kullanırız. Sabah, akşam ve gece emerek süt yettiği ve olduğu sürece devam... Sağabildikçe stok... Formülümüz böyle. Bakalım sadece ek gıdalarla nasıl olacak, göreceğiz.
- Gece uyanmalarımızı, acaba gündüz çok mu uyuyor şeklinde bir soru işaretine çevirdi. Bence hayır ama belki artık 3 değil de 2 saatlik toplam uyku Arcaya yetecek olabilir. İki gündür 3 uykunun birini iptal ettik, değişen birşey yok. Bence bu tez çürür:)
- Nitekim diş kontrolü sonrası bu tez direkt çürüdü:) Gece uykusuzluklarımızın sebebi büyük olasılıkla o hain pirinç taneleri:) Bütün dişler şişmiş ve alttakiler daha önce gelebilir. Ay gelsin artık bana gına geldi!!! Sabır sabır yaaa sabır çekiyoruz İlkerle:)
Doktor kontrolümüz böyle geçti...
UNUTMADAN... Domuz gribi aşısı hakkında ne düşündüğünü sorduk. Kendisinin de 15 aylık bir kızı var. Dedi ki ben kızıma aşı yapmayacağım. Ama önlem olarak da (diğer önlemlerin yanı sıra) kızımı alışveriş merkezi ve hipermarketlere, insanların yoğunlukta olduğu kapalı mekanlara götürmeyeceğim. Aşı hakkında bildiklerim bana böyle bir karar aldırdı. Bizim de içimize sinmiyordu zaten, konu kapandı.
Arca cücesi napıyor? Bakalım bakalım:
- elindeki aynada kendini öpüyor, sanırım narsist olacağız:)
- en sevdiğimiz oyuncaklar panda ve zuzu, hayvanları seviyoruz.
- oyuncağını alıp "benim olsun" deyince acayip sinirleniyor, paylaşma duygumuz pek yok ama benimseme olayı güzel. (çocuğuna toz konduramayan anne tesellisi)
- suya "bu" diyor!!
- "gel gel" öğrendik... tembeliz ya oyuncak uzağa gidince almaya kasmıyoruz "geh geh" demek suretiyle yanımza çağırıyoruz.
- tüm bunlara rağmen Ümit abla Arcanın geç konuşacağını düşünüyor. Aklıma Özgür annenin bir postu geldi, Einstein da 4 yaşına kadar konuşmamış:)))
- uykudan uyanınca masaja bayılıyor, ve öncesinde, ve ne zaman istersek... anasına çekmiş, illa ellenecek:)
- birlikte karşılıklı oturuyoruz, hooop kolları açıp sarılıyor.. böyle bir duygu tatmış olmak imkansız. defalarca yapıyoruz ve hep aynı mutluluk, etkisi hiç geçmiyor.
- emeklemeye niyet yok. hani olsa sanki becerecek o göbekle:)) hemen hergün idman yapıyoruz, ııhh olmayacak, bizimki oturan boğa!!
- ama ellerini tuttun mu hop ayağa kalkmaya çalışıyor, koltuk kenarında sıralıyor, yardımla koltuğa tırmanıyor. Belki emeklemeden yürüyecek, bilinmez. Ama emeklese de yürüse de öyle kısa vade görünmüyor.
- bazen yemek konusunda kendini aşıyor. geçen akşam 3 kase et sulu tarhana çorbası yedi, hem de 2 memeyi hüplettikten hemen sonra:) bazen imkan yok ağzını açmıyor hem de 1 gün önce yediği yemeğe!! İlginç ...
- kaç kaç oyununa bayılıyor. Şöyle ki... İlker kucağına alıyor, ben arkalarından yakalarmış gibi yapıyorum, bütün evi bu şekilde koşturuyoruz, kahkahalardan katılıyor.
- Oyun istiyorsa illa ki hissettiriyor, bakıyor, tahrik ediyor, ne yapıp edip kendisi ile oynamanı sağlıyor.
daha kimbilir neler var da unutuyor insan...
oooh bugün cuma, yarın buluşma, haftasonu ooooh ne ala
21 Ekim 2009 Çarşamba
mim
Sevgili Can'ın Güncesi ve Birinci Tekir Şahıs mimlemiş beni.
Teşekkür ediyor, yazıyorum efem...
Bloguna neden bu ismi verdin?
Çok basit ama...
Çorba içmeyi seviyorum. Ve hergün içiyorum:)
Bu blog yazılmaya başlandığında daha çok mutfak, sinema, kitap üzerine günlük yazılar olarak düşünülmüştü ve yaklaşık 6 ay kadar bu şekilde devam etti. Hem mutfağa gönderme hem de çorba olmuş gündemden haberler ... Annelik gündeme oturunca adını değiştirmedim, öylece kaldı.
Bloguna yazarken star tribiyle olmazsa olmaz dediğin şeyler var mı?
Arca uyurken...
Böyle bir blog ismi var (Cem galiba) çok beğenmiştim.
veya işte... aslında işte daha çok okuyorum, süt sağarken. aklıma gelenleri not düşüyorum, akşam detaylandırıyorum.
En son satın aldığın garip şey nedir?
parlament mavisi hışır hışır kapri!! Aslında hiç tarzım değildir ama çok ucuz ve rahattı, Nazlı al mutlaka deyince kıramadım, giyiyorum da, fena bi seçim değilmiş:)
Şeker gibi olduğun anlar?
Arcayla oynarken
Arca yemek yiyince, kahkahalarla katılınca
Arca tüm gece uyumuşsa
masajdan sonra
banyodan çıkınca
ev temizse ama ben temizlememişsem
Arkadaşım, artık sormayın dediğin şeyler?
bir ara emiyor mu, aa sadece anne sütü mü alıyor,
ismi arca mı? aa ne ilginç, anlamı ne? ardaaa hayır arca!!!
.........
Aynaya bakınca gördüğün?
genelde güzel buluyorum, ama bi ara aynadaki aksimle aramız pek iyi değildi. şimdi iyiyiz
Kendini okutan blog dediğin?
imla kurallarına uyacak.
özellikle ayrı ve bitişik de lere çok takar oldum son zamanlar.
içten olacak.
deneyimleri paylaşacak
özellikle kitap film tavsiyelerine bayılıyorum
Bu blog sahibi-sahibesiyle karşılaşabileceğin yerler?
Güzelbahçede kahvaltı yaparken veya balık yerken
Kitapçılarda birşeyler karıştırırken
Sahilde yürüyüş yaparken
Reyhanda cheesecake götürürken:)
Peki ben kimleri mimliyorum?
sevgili ruhdağı
canım zeren
(bu ikisi her daim tarafımdan mimlenir:) )
kuzunun annesi
ömer tunanın annesi
Teşekkür ediyor, yazıyorum efem...
Bloguna neden bu ismi verdin?
Çok basit ama...
Çorba içmeyi seviyorum. Ve hergün içiyorum:)
Bu blog yazılmaya başlandığında daha çok mutfak, sinema, kitap üzerine günlük yazılar olarak düşünülmüştü ve yaklaşık 6 ay kadar bu şekilde devam etti. Hem mutfağa gönderme hem de çorba olmuş gündemden haberler ... Annelik gündeme oturunca adını değiştirmedim, öylece kaldı.
Bloguna yazarken star tribiyle olmazsa olmaz dediğin şeyler var mı?
Arca uyurken...
Böyle bir blog ismi var (Cem galiba) çok beğenmiştim.
veya işte... aslında işte daha çok okuyorum, süt sağarken. aklıma gelenleri not düşüyorum, akşam detaylandırıyorum.
En son satın aldığın garip şey nedir?
parlament mavisi hışır hışır kapri!! Aslında hiç tarzım değildir ama çok ucuz ve rahattı, Nazlı al mutlaka deyince kıramadım, giyiyorum da, fena bi seçim değilmiş:)
Şeker gibi olduğun anlar?
Arcayla oynarken
Arca yemek yiyince, kahkahalarla katılınca
Arca tüm gece uyumuşsa
masajdan sonra
banyodan çıkınca
ev temizse ama ben temizlememişsem
Arkadaşım, artık sormayın dediğin şeyler?
bir ara emiyor mu, aa sadece anne sütü mü alıyor,
ismi arca mı? aa ne ilginç, anlamı ne? ardaaa hayır arca!!!
.........
Aynaya bakınca gördüğün?
genelde güzel buluyorum, ama bi ara aynadaki aksimle aramız pek iyi değildi. şimdi iyiyiz
Kendini okutan blog dediğin?
imla kurallarına uyacak.
özellikle ayrı ve bitişik de lere çok takar oldum son zamanlar.
içten olacak.
deneyimleri paylaşacak
özellikle kitap film tavsiyelerine bayılıyorum
Bu blog sahibi-sahibesiyle karşılaşabileceğin yerler?
Güzelbahçede kahvaltı yaparken veya balık yerken
Kitapçılarda birşeyler karıştırırken
Sahilde yürüyüş yaparken
Reyhanda cheesecake götürürken:)
Peki ben kimleri mimliyorum?
sevgili ruhdağı
canım zeren
(bu ikisi her daim tarafımdan mimlenir:) )
kuzunun annesi
ömer tunanın annesi
18 Ekim 2009 Pazar
Çoook bilinmeyenli denklem!!
Arcanın uyku sorunu var!!
Artık kabul etmeliyim.
Aslında gündüz uykularımız düzenli.
Sabahları 1-1,5 saat öğlen genelde 45 dakikalık kestirme ve öğleden sonra 1 saat kadar (toplamda 2 saatten az 4 saatten fazla olmayan gündüz uykusu şeklinde özetlenebilir) uyuyor.
Akşam üzeri 5 ten sonra uyumuyor ve akşam 7 buçuk gibi yemeğini yedikten sonra, oyun banyo derken en geç 9 buçuk gibi uyumuş oluyor. 11 gibi de uyku öğünü veriyorum.
Buraya kadar herşey normal. Son birkaç haftaya kadar bu şekilde sabah 6:30 - 7 bazen 7:30 da uyanırdı, gece hiç uyanmazdı. Şimdi?? Gece 2 den sonra bazen her saat başı bazen 2 saatte bir uyanıyor. Özellikle 5 buçuktan sonra uyutmak nerdeyse imkansız.
Ben napıyorum?
- Emzik verip uyutmaya çalışıyorum. Bazen uyuyor, bazen uyumuyor
- Su veriyorum, diş jeli sürüyorum. Bunlar da her zaman çare olmuyor.
- Artık 5 buçukta iyice uykusu açılmış halde uyanınca bazen yanıma alıyorum, yatakta oynarken konuşurken bazen uyuyor, 1 saat kadar...
Tracy'i tekrar okudum, İlkerle istişarelerde bulundum, işin içinden çıkamadım.
- Acıktığı için mi uyanıyor ?? 1 ay öncesine kadar gece 10 ve 12 de emzirirdim, sonra artık uyku öğününü kaldıralım dedim, teke düşürmekle ilk adımı attım ve 1 aydır sadece 11 de uyku öğünü veriyorum. Sorunsuz alıştı. 10 gün kadar hiç sorun olmadı. Tracy nin önerdiği gibi amacım bu saati daha erkene çekmek ve bir süre sonra tamamen kaldırmaktı. Sorunsuz geçen günlerden sonra bir anda gece uyanmaları başlayınca 11 de takıldık kaldık. Şimdi kesmeye cesaret edemiyorum. Ama acıktığı için olduğunu da sanmıyorum. Öyle olsa deli gibi ağlamaz mı? Sabah kalkar kalmaz da meme vermiyorum, sabredebiliyor, huysuz değil. Açlığı eliyorum bu durumda
- Diş mi?? Tamam Ümit abla ne zamandır köpek dişlerinden şüpheleniyor, damaklar şişti diyor ama şimdiye kadar 4 diş çıkardı, hiç bu kadar uzun sürmedi. Dilekolay 3 hafta!!! şimdiye hepsini çıkarması gerekirdi!! Evet arada gece diş jeli sürünce uyuyor tekrar ama sonra yine 2 saat sonra uyanıyor. Diş hala soru işareti???
- Hırlıyor. Burnu hep dolu gibi, sürekli temizliyoruz ama bazen geceleri öksürüğe çeviriyor. Ateş halsizlik yok hala, ilaç almıyoruz bu durumda... Acaba bu mu rahatsız ediyor... Doğal yöntemler de pek işe yaramıyor??
- Emzik bir proba mı dönüşüyor? Arca sadece uykudan önce emzik alıyor, bundan başka zamanlarda kesinlikle emzik almıyor. Takip ediyorum, uykuya daldıktan sonra emziği atıyor ama uyanmıyor. Gece ise tekrar uykuya dalsın diye emzik veriyorum, emziği atınca uyanıyor. Acaba emzik proba mı dönüşüyor?? Ama öylr olsa ilk uyuttuğumda da aynı şeyler yaşanmaz mı?
- uykuyu mu alıyor desem yok değil, ne gündüz çok uyuyor ne gece erkenden yatıyor. Belki uyku yetiyor??
- büyüme atağı vakti de değil??
????
çok kısa bir sabah uykusundan uyandı az önce, kendisine dedim ki :"senin huysuzluklarını arkadaşlarının annelerine şikayet ediyorum!!" Utanır mı bilmem, ne zaman bitecek, bilmem, geçecek mi? huy mu değiştiriyoruz??? hiç bilemiyorum, ama bir süredir zor zamanlar yaşıyoruz sabırlar tükenmek üzere...
Artık kabul etmeliyim.
Aslında gündüz uykularımız düzenli.
Sabahları 1-1,5 saat öğlen genelde 45 dakikalık kestirme ve öğleden sonra 1 saat kadar (toplamda 2 saatten az 4 saatten fazla olmayan gündüz uykusu şeklinde özetlenebilir) uyuyor.
Akşam üzeri 5 ten sonra uyumuyor ve akşam 7 buçuk gibi yemeğini yedikten sonra, oyun banyo derken en geç 9 buçuk gibi uyumuş oluyor. 11 gibi de uyku öğünü veriyorum.
Buraya kadar herşey normal. Son birkaç haftaya kadar bu şekilde sabah 6:30 - 7 bazen 7:30 da uyanırdı, gece hiç uyanmazdı. Şimdi?? Gece 2 den sonra bazen her saat başı bazen 2 saatte bir uyanıyor. Özellikle 5 buçuktan sonra uyutmak nerdeyse imkansız.
Ben napıyorum?
- Emzik verip uyutmaya çalışıyorum. Bazen uyuyor, bazen uyumuyor
- Su veriyorum, diş jeli sürüyorum. Bunlar da her zaman çare olmuyor.
- Artık 5 buçukta iyice uykusu açılmış halde uyanınca bazen yanıma alıyorum, yatakta oynarken konuşurken bazen uyuyor, 1 saat kadar...
Tracy'i tekrar okudum, İlkerle istişarelerde bulundum, işin içinden çıkamadım.
- Acıktığı için mi uyanıyor ?? 1 ay öncesine kadar gece 10 ve 12 de emzirirdim, sonra artık uyku öğününü kaldıralım dedim, teke düşürmekle ilk adımı attım ve 1 aydır sadece 11 de uyku öğünü veriyorum. Sorunsuz alıştı. 10 gün kadar hiç sorun olmadı. Tracy nin önerdiği gibi amacım bu saati daha erkene çekmek ve bir süre sonra tamamen kaldırmaktı. Sorunsuz geçen günlerden sonra bir anda gece uyanmaları başlayınca 11 de takıldık kaldık. Şimdi kesmeye cesaret edemiyorum. Ama acıktığı için olduğunu da sanmıyorum. Öyle olsa deli gibi ağlamaz mı? Sabah kalkar kalmaz da meme vermiyorum, sabredebiliyor, huysuz değil. Açlığı eliyorum bu durumda
- Diş mi?? Tamam Ümit abla ne zamandır köpek dişlerinden şüpheleniyor, damaklar şişti diyor ama şimdiye kadar 4 diş çıkardı, hiç bu kadar uzun sürmedi. Dilekolay 3 hafta!!! şimdiye hepsini çıkarması gerekirdi!! Evet arada gece diş jeli sürünce uyuyor tekrar ama sonra yine 2 saat sonra uyanıyor. Diş hala soru işareti???
- Hırlıyor. Burnu hep dolu gibi, sürekli temizliyoruz ama bazen geceleri öksürüğe çeviriyor. Ateş halsizlik yok hala, ilaç almıyoruz bu durumda... Acaba bu mu rahatsız ediyor... Doğal yöntemler de pek işe yaramıyor??
- Emzik bir proba mı dönüşüyor? Arca sadece uykudan önce emzik alıyor, bundan başka zamanlarda kesinlikle emzik almıyor. Takip ediyorum, uykuya daldıktan sonra emziği atıyor ama uyanmıyor. Gece ise tekrar uykuya dalsın diye emzik veriyorum, emziği atınca uyanıyor. Acaba emzik proba mı dönüşüyor?? Ama öylr olsa ilk uyuttuğumda da aynı şeyler yaşanmaz mı?
- uykuyu mu alıyor desem yok değil, ne gündüz çok uyuyor ne gece erkenden yatıyor. Belki uyku yetiyor??
- büyüme atağı vakti de değil??
????
çok kısa bir sabah uykusundan uyandı az önce, kendisine dedim ki :"senin huysuzluklarını arkadaşlarının annelerine şikayet ediyorum!!" Utanır mı bilmem, ne zaman bitecek, bilmem, geçecek mi? huy mu değiştiriyoruz??? hiç bilemiyorum, ama bir süredir zor zamanlar yaşıyoruz sabırlar tükenmek üzere...
15 Ekim 2009 Perşembe
Tatil...
Her yıl tatil deniz kıyısında kaçamaktı, ama heyecanlı atraksiyonlu ama sakin dingin.. Bu yıl başkaydı.
Tatil ... evde yarım kalmış işleri bitirmek ... yatak odası, ayakkabılık, Arca'nın odası... gereksizleri atmak, vermek, rahatlamak hafiflemek
Tatil ... canımı kısa süreli sıkan o iş çözülmesi ile rahat bir nefes almak:)
Pazara gitmek ... İlkerin kardeşiyle sabahın 7:30 unda buluşup Bostanlı Pazarı yaptık. Doğma büyüme İzmirli olan ben ömrü hayatımda ilk defa Bostanlı pazarına gittim. Heyecanlıydım, alışveriş de yaptım ama öyle aman aman biyer değilmiş. Nerde eski Etiler pazarı:) o da kalktı galiba şimdilerde:)
Rakı balık yapmak ... Biz Arcayla olayın sadece balık kısmına eşlik edebildik. Levrek yedi bebişim ilk defa ve somon ile çipuraya göre daha iştahlı yaklaştı:)
Kuaföre gitmek ... Küt bonus kafamdan sıkılmıştım Tina Turner katlı modele geçiş yaptım, yakında sıfıra vurduracağım oh sen rahat ben rahat. Dalgalı saç!! ıııyyy gına geldi valla.
Alışveriş yapmak... Nazlı (cansunun annesi) ve Aslı (cansunun teyzesi) - bu ikiliyi seviyorum:) Beni alıp şirketlerinin yakınındaki Koton outlete götürdüler. Nazlı henüz doğum kilolarını veremediği için alışveriş zevkini üzerimde tatmin etmeye karar verdi, kendisi artık imaj maker'ım!! Hiç sakıncası yok, zira ben alışveriş konusunda çok kötü ve cimriyimdir. O gittiğimiz yer süperdi, İzmirli arkadaşlara şiddetle tavsiye!! 10 liraya etek pantolon bulmak mümkün:) En azından işe giyebileceğim kıyafetlerim oldu.
Evde yayılmak... bilgisayarı açmamak... yemek yapmak... Nazlılarla kahve içmek, çoook geç yatmak, Aylardır görmediğim canım Denizimi görmek, sohbet etmek... Hemen her gece dışarıda olmak...
ve...
Arca ile mutlu saatler geçirmek...
ve de mutsuz huzursuz geceler... Evet Arca yine her gece defalarca uyanıyor. Abartmıyorum çünkü sayamadım kaç gece oldu:)
Diş olduğunu düşünüyoruz. Köpek dişleri iyice kızarmış şişmiş. Ama artık çıksın yaaa!! bize de yazık ona da. Jel filan da kar etmiyor. Sadece geçsin diye dua ediyoruz...
Ayrıca son 1 haftadır öksürüyoruz. Ben de Arca da... Sanırım ben üşüttüm, sıcak yataktan gece defalarca kalkmak beni fena yaptı galiba. Arca'nın burun akıntısı var ve genizden akıp öksürük balgam yapıyor. Doktorla 2 defa konuştum. Ateş, halsizlik olmadığı sürece mevsim geçişlerinden kaynaklanan bu nezlenin 1-2 haftada geçeceğini ilaç kullanmamak gerektiğini söyledi. Burnunu günde birkaç defa temizliyoruz. Zaten keyfi gündüzleri yerinde. Gece artık diş mi tıkanıklık bilinmez - belki ikisi birden - rahatsız. Öksürük için zeytinyağı içiriyoruz arada. Bir de keçiboynuzu pekmezi deneyeceğim, nasıl olsa doğal ürünler, bebişe ilaç kullanmaktansa... Var mı başka öneriler?
Tatil önceki yıllardan çook farklıydı, yorucuydu ama tatlıydı. Şimdi iş zamanı!
Tatil ... evde yarım kalmış işleri bitirmek ... yatak odası, ayakkabılık, Arca'nın odası... gereksizleri atmak, vermek, rahatlamak hafiflemek
Tatil ... canımı kısa süreli sıkan o iş çözülmesi ile rahat bir nefes almak:)
Pazara gitmek ... İlkerin kardeşiyle sabahın 7:30 unda buluşup Bostanlı Pazarı yaptık. Doğma büyüme İzmirli olan ben ömrü hayatımda ilk defa Bostanlı pazarına gittim. Heyecanlıydım, alışveriş de yaptım ama öyle aman aman biyer değilmiş. Nerde eski Etiler pazarı:) o da kalktı galiba şimdilerde:)
Rakı balık yapmak ... Biz Arcayla olayın sadece balık kısmına eşlik edebildik. Levrek yedi bebişim ilk defa ve somon ile çipuraya göre daha iştahlı yaklaştı:)
Kuaföre gitmek ... Küt bonus kafamdan sıkılmıştım Tina Turner katlı modele geçiş yaptım, yakında sıfıra vurduracağım oh sen rahat ben rahat. Dalgalı saç!! ıııyyy gına geldi valla.
Alışveriş yapmak... Nazlı (cansunun annesi) ve Aslı (cansunun teyzesi) - bu ikiliyi seviyorum:) Beni alıp şirketlerinin yakınındaki Koton outlete götürdüler. Nazlı henüz doğum kilolarını veremediği için alışveriş zevkini üzerimde tatmin etmeye karar verdi, kendisi artık imaj maker'ım!! Hiç sakıncası yok, zira ben alışveriş konusunda çok kötü ve cimriyimdir. O gittiğimiz yer süperdi, İzmirli arkadaşlara şiddetle tavsiye!! 10 liraya etek pantolon bulmak mümkün:) En azından işe giyebileceğim kıyafetlerim oldu.
Evde yayılmak... bilgisayarı açmamak... yemek yapmak... Nazlılarla kahve içmek, çoook geç yatmak, Aylardır görmediğim canım Denizimi görmek, sohbet etmek... Hemen her gece dışarıda olmak...
ve...
Arca ile mutlu saatler geçirmek...
ve de mutsuz huzursuz geceler... Evet Arca yine her gece defalarca uyanıyor. Abartmıyorum çünkü sayamadım kaç gece oldu:)
Diş olduğunu düşünüyoruz. Köpek dişleri iyice kızarmış şişmiş. Ama artık çıksın yaaa!! bize de yazık ona da. Jel filan da kar etmiyor. Sadece geçsin diye dua ediyoruz...
Ayrıca son 1 haftadır öksürüyoruz. Ben de Arca da... Sanırım ben üşüttüm, sıcak yataktan gece defalarca kalkmak beni fena yaptı galiba. Arca'nın burun akıntısı var ve genizden akıp öksürük balgam yapıyor. Doktorla 2 defa konuştum. Ateş, halsizlik olmadığı sürece mevsim geçişlerinden kaynaklanan bu nezlenin 1-2 haftada geçeceğini ilaç kullanmamak gerektiğini söyledi. Burnunu günde birkaç defa temizliyoruz. Zaten keyfi gündüzleri yerinde. Gece artık diş mi tıkanıklık bilinmez - belki ikisi birden - rahatsız. Öksürük için zeytinyağı içiriyoruz arada. Bir de keçiboynuzu pekmezi deneyeceğim, nasıl olsa doğal ürünler, bebişe ilaç kullanmaktansa... Var mı başka öneriler?
Tatil önceki yıllardan çook farklıydı, yorucuydu ama tatlıydı. Şimdi iş zamanı!
6 Ekim 2009 Salı
Ek gıda, izin durumları, daldan dala
Ben sabırsız kulum ya hep bana ek gıda konusunda çok yavaş ilerliyormuşuz gibi geliyor. Bari neler yiyoruz yazalım da gözümüzün önünde olsun.
Açıklama: Doktorumuzun daimi tavrı hala önce annesütü sonra ek gıda şeklinde. Dolayısı ile benim doyurucu sütün üstüne ne kadar yiyebilir ki?? Bir sonraki randevumuza kadar tekrar yemeklerden sonra anne sütü verelim diye sormayacağım ama önümüzdeki ay, artık 8. ay bitip 9. aya giriyor olacağız ve anne sütünün Arca için artık eskisi kadar besleyici olmayacağını düşünüyorum. Sabah ve akşam ara öğün olarak anne sütü ile devam edelim ama artık gün içinde normal yemek yesin önerisinde bulunacağım. Zaten Arca sütü çok azalttı, ben de işyerinde 2 defa sağabiliyorum ama çok çıkmıyor artı direkt emzirmediğim için aramızdaki iletişime de faydası yok, kısacası emzirmeye varım ama süt sağmak benim için artık zor!! Bu arada birkaç defa annesütü vermeden yoğurt-yemek verdiğimiz oldu, aç olunca gayet güzel yedi.
Buna göre aşağıda " " içine aldığım kelimelerin anlamları:
"götürüyor" - "hasta oluyor" : 1 kase yiyor
"beğendi ama" - "itirazı yok": birkaç kaşık alıyor, öğürmüyor, püskürtmüyor ama devam etmiyor, ağzını sımsıkı kapatıyor.
"denedik" : küçük bir parça verip tepkisine bakıyoruz, çok hoşlanmıyor, yemiyor.
"yedik" - "yiyor" : öyle bayılmıyor ama sütün üstüne 7-8 kaşık yiyor, sonra ağzımız mühürleniyor.
Şimdi özetler...
- Sabahları yumurta sarısı, bebe bisküvisi , anne sütü, labne karışımı devam, bazen bir kaseyi "götürüyor" bazen hiç yemiyor. Değişiklik olsun diye milupanın tahıllı kahvaltılıklarından aldık, denedik, bence "beğendi ama" az önce dana gibi emdiği için kaseyi bitirmedi.
- File içinde şeftali, üzüm götürüyorduk, yeni favorimiz armut. Bitince yeni dilimi koymamıza sabredemedi, bastı yaygarayı, ikinci dilimi de "götürdü", ağzını şaplata şaplata :)
- Balıkla aramız yok. Somondan sonra beyaz etli çipura "denedik", yok ya kokusu ya tadı.. canını sıkan birşeyler var, denemeye devam edeceğiz.
- yoğurt olarak sütaş babymix elmalı seviyoruz, çorbalara koymak veya başka meyvalarla yesin diye sade de alıyoruz. Ne kadar tok olsa da yoğurt "götürüyor".
- Kuzunun annesinden feyz alarak buzluğa et suyu stoğu yaptık. Bizim kasap ilikli kemik göndermiş, düdüklüde iyice haşlayıp süzgeçten geçirdim, soğuduktan sonra tek kullanımlık buzluk poşetlerine doldurdum. 1-2 küp çorbalarına, pürelerine ekliyorum. Hatta 2 poşet Nazlılara verdim, zira acayip çok etsuyu çıktı, taze taze tüketelim dedik. Arca et ve tavuksuyuna tarhanaya "hasta oluyor".
- Artık evde sebze yemeği varsa ezip direkt veriyoruz. Geçen hafta yoğurtlu ıspanak "yedik".
Aynı şekilde evde pişen etli bezelye yemeğini de "yedi". Bence sevdi, ne de olsa içinde et var, babası kılıklı:))
- Öğlenleri değişik çorbalar peşindeyiz. Ümit ablanın yaptığı yayla çorbasını da "yedi". bebeğimneyesin.com daki tariflerden faydalanıyorum, sebzeli bebek püresini ilk gün "yedi" ikinci gün istemedi. Böyle örnekler çok, sabırla deniyoruz.
- Elini tabağın içine soktuğu zaman daha fazla yiyormuş gibi geliyor. Bir de parmaklarımızda yemek ayrı bir zevk.
- Evde pişen taze fasulyeyi "götürmüştü" ama nedense milupanın kavanoz mamasından çok hazzetmedi. Brokoliliyi de yakında deneyeceğiz.
- Bamyaya "hasta oldu". ama tabii bizim yemekten yedi, beyefendiye ayrı yemek pişirince yemiyor, büyük insan tenceresinden yiyecek illa ki. acaba tuzu yağı kıvamı daha mı hoşuna gidiyor?
- Babanesinin yaptığı mercimekli, bulgurlu çorbayı "götürdü".
- Havucu arttırınca kabaklı sebze çorbasını "yiyor" ama kabaktan çok hoşlandığını sanmıyorum.
- Elmalı brokoli ezmesine "itirazı yok" bu da bebeğimneyesin.com dan bir tarif.
Kısacası lezzetli olmayan birşeyi yediremiyorsun, bu kadar basit. Önce yemekleri ben tadıyorum, güzelse yememesi imkansız, ama az ama çok. Ama kendi yemeklerimizin yağına ve tuzuna dikkat etmeliyiz bence, yanılıyor muyum? Az koymalı ki düdük özellikle tuza alışmasın.
Aslında ciddi anlamda pek çok yemek denemişiz, tatmışız, haksızlık etmemek lazım. Sadece miktar bana az geliyor, önceliğin hala anne sütünde olması ile açıklıyorum bu durumu. Belki de emmeden yese daha çok yiyecek, bilemiyorum.
Geçen gecenin yorgunluğu dün çıktı, akşama doğru uyku gözlerime çöktü, yolda gelirken uyumamak için camları açtım, bir de müziğin sesini, nerdeyse uyuyacaktım. Akşam da Arcadan hemen sonra yattım, allahtan gece çok kalkmadı.
Bugün benim için bir nevi cuma:) Yarından itibaren 1 hafta izinliyim. Bu yıl çok yıllık iznim var, genelde hepsini bitiremem yıllık izinlerimin, her sene birkaç gün yanar. Ama bu yıl kullanmak istiyorum, çünkü;
1. Hamileyken dünya kadar mesai yaptım, nerdeyse dünyayı dolaştım, bu mesailer bana izin olarak kaydedildi ama şirket krizin faturası olarak bu mesai izinlerinin silinmesine karar verince, en az 10 günlük iznim yendi bitti kül oldu, aynı akibetin yıllık izinlerimin başına gelmesini istemiyorum, yıl sonuna kadar harcayabildiğim kadar harcayacağım:)
2. Arca ile vakit geçirmeye çok ihtiyacım var
3. Evin düzenlenmesine ihtiyaç var!! Haftasonu olmuyor, Arca uyurken geçen hafta sadece banyo dolaplarını düzenledim, bu hafta da salonu. Şimdi Arca ile Ümit abla ilgilenirken beni evi şöyle bir kışa hazırlayayım istiyorum. Ayakkabı dolabı, gardrop, mutfak!! of çok fena işler...
4. ve biraz alışveriş!!
Blogger dostlarım kilo mevzusu yüzünden bana gıcık biliyorum. Normalde insanların kilolu olup olmadığıyla asla ilgilenmeyen ben, konu kendi kilolarım olunca şekilci ve itici bir tip oluyorum. Yükselen terazinin komik çelişkileri:) Hülyacıııım beni ne zaman görse sen daha yeni doğum yaptın kilon olması lazım der, güleriz:) ama işin aslı şu… ben evlendiğimde hala ilkokul son sınıfta aldığım şorta girebiliyordum, yani benim beden değişikliklerim çok uzun süreçlerden geçer. 7 yıl keyifle içtiğim sigarayı bıraktığımda bile sadece 2 kilo almıştım – yani 5 sene önceydi, demek ki hamilelik öncesi 5 yıldır aynı kilodaydım. Bu sebepten hamilelik benim için tam bir komediydi, bu kadar kısa sürede bu kadar kilo alınır mı yaaa oluyordum. Yani manken vücut olma derdi değil de değişikliklere kolay adapte olamama (boğa burcu sabit fikirliliği) , kendini bi türlü beğenememe halleri diyelim:) Arca sağolsun iliklerime kadar emmek ve ağır kaldırma egzersizlerine vesile olmak suretiyle kilo vermemde etkili oldu. Hamilelik öncesi kilomdan 4 kilo kadar ağır çekiyorum ve 1 beden de büyük bir kalıptayım.
Serde cimrilik de olunca ve de alışverişten hoşlanmayınca;
a. Eski kiloma dönmeden yeni bir şey almayacağım
b. İlla ki eski bedenime döneceğim için şimdilik 2-3 parça 5 aylık hamileykene kadar giyebildiklerimle idare edeceğim
Şeklinde kendime sınır çizmiştim. Ama kıyafetler eskiyor. 2 pantolondan biri artık yıkanmaktan eskidi ve yırtıldı. Yani artık kilo vermeyi beklemek komik oluyor. Diğer pantolona da bir şey olursa işe kotla gidip geleceğim ki o da üzerimde pek hoş durmuyor itiraf etmeliyim.
Kısacası ister "eski kiloma döneceğime olan inancımın sarsılması ve kabullenme" diyelim, ister "gerçek anlamda giyecek birşeyim yok" (bunu her kadın söyler ama benim gerçekten bişeyim yok) diyelim, artık havlu atma ve alışverişe çıkma zamanı geldi.
Hadi ben kaçtım:)
Açıklama: Doktorumuzun daimi tavrı hala önce annesütü sonra ek gıda şeklinde. Dolayısı ile benim doyurucu sütün üstüne ne kadar yiyebilir ki?? Bir sonraki randevumuza kadar tekrar yemeklerden sonra anne sütü verelim diye sormayacağım ama önümüzdeki ay, artık 8. ay bitip 9. aya giriyor olacağız ve anne sütünün Arca için artık eskisi kadar besleyici olmayacağını düşünüyorum. Sabah ve akşam ara öğün olarak anne sütü ile devam edelim ama artık gün içinde normal yemek yesin önerisinde bulunacağım. Zaten Arca sütü çok azalttı, ben de işyerinde 2 defa sağabiliyorum ama çok çıkmıyor artı direkt emzirmediğim için aramızdaki iletişime de faydası yok, kısacası emzirmeye varım ama süt sağmak benim için artık zor!! Bu arada birkaç defa annesütü vermeden yoğurt-yemek verdiğimiz oldu, aç olunca gayet güzel yedi.
Buna göre aşağıda " " içine aldığım kelimelerin anlamları:
"götürüyor" - "hasta oluyor" : 1 kase yiyor
"beğendi ama" - "itirazı yok": birkaç kaşık alıyor, öğürmüyor, püskürtmüyor ama devam etmiyor, ağzını sımsıkı kapatıyor.
"denedik" : küçük bir parça verip tepkisine bakıyoruz, çok hoşlanmıyor, yemiyor.
"yedik" - "yiyor" : öyle bayılmıyor ama sütün üstüne 7-8 kaşık yiyor, sonra ağzımız mühürleniyor.
Şimdi özetler...
- Sabahları yumurta sarısı, bebe bisküvisi , anne sütü, labne karışımı devam, bazen bir kaseyi "götürüyor" bazen hiç yemiyor. Değişiklik olsun diye milupanın tahıllı kahvaltılıklarından aldık, denedik, bence "beğendi ama" az önce dana gibi emdiği için kaseyi bitirmedi.
- File içinde şeftali, üzüm götürüyorduk, yeni favorimiz armut. Bitince yeni dilimi koymamıza sabredemedi, bastı yaygarayı, ikinci dilimi de "götürdü", ağzını şaplata şaplata :)
- Balıkla aramız yok. Somondan sonra beyaz etli çipura "denedik", yok ya kokusu ya tadı.. canını sıkan birşeyler var, denemeye devam edeceğiz.
- yoğurt olarak sütaş babymix elmalı seviyoruz, çorbalara koymak veya başka meyvalarla yesin diye sade de alıyoruz. Ne kadar tok olsa da yoğurt "götürüyor".
- Kuzunun annesinden feyz alarak buzluğa et suyu stoğu yaptık. Bizim kasap ilikli kemik göndermiş, düdüklüde iyice haşlayıp süzgeçten geçirdim, soğuduktan sonra tek kullanımlık buzluk poşetlerine doldurdum. 1-2 küp çorbalarına, pürelerine ekliyorum. Hatta 2 poşet Nazlılara verdim, zira acayip çok etsuyu çıktı, taze taze tüketelim dedik. Arca et ve tavuksuyuna tarhanaya "hasta oluyor".
- Artık evde sebze yemeği varsa ezip direkt veriyoruz. Geçen hafta yoğurtlu ıspanak "yedik".
Aynı şekilde evde pişen etli bezelye yemeğini de "yedi". Bence sevdi, ne de olsa içinde et var, babası kılıklı:))
- Öğlenleri değişik çorbalar peşindeyiz. Ümit ablanın yaptığı yayla çorbasını da "yedi". bebeğimneyesin.com daki tariflerden faydalanıyorum, sebzeli bebek püresini ilk gün "yedi" ikinci gün istemedi. Böyle örnekler çok, sabırla deniyoruz.
- Elini tabağın içine soktuğu zaman daha fazla yiyormuş gibi geliyor. Bir de parmaklarımızda yemek ayrı bir zevk.
- Evde pişen taze fasulyeyi "götürmüştü" ama nedense milupanın kavanoz mamasından çok hazzetmedi. Brokoliliyi de yakında deneyeceğiz.
- Bamyaya "hasta oldu". ama tabii bizim yemekten yedi, beyefendiye ayrı yemek pişirince yemiyor, büyük insan tenceresinden yiyecek illa ki. acaba tuzu yağı kıvamı daha mı hoşuna gidiyor?
- Babanesinin yaptığı mercimekli, bulgurlu çorbayı "götürdü".
- Havucu arttırınca kabaklı sebze çorbasını "yiyor" ama kabaktan çok hoşlandığını sanmıyorum.
- Elmalı brokoli ezmesine "itirazı yok" bu da bebeğimneyesin.com dan bir tarif.
Kısacası lezzetli olmayan birşeyi yediremiyorsun, bu kadar basit. Önce yemekleri ben tadıyorum, güzelse yememesi imkansız, ama az ama çok. Ama kendi yemeklerimizin yağına ve tuzuna dikkat etmeliyiz bence, yanılıyor muyum? Az koymalı ki düdük özellikle tuza alışmasın.
Aslında ciddi anlamda pek çok yemek denemişiz, tatmışız, haksızlık etmemek lazım. Sadece miktar bana az geliyor, önceliğin hala anne sütünde olması ile açıklıyorum bu durumu. Belki de emmeden yese daha çok yiyecek, bilemiyorum.
Geçen gecenin yorgunluğu dün çıktı, akşama doğru uyku gözlerime çöktü, yolda gelirken uyumamak için camları açtım, bir de müziğin sesini, nerdeyse uyuyacaktım. Akşam da Arcadan hemen sonra yattım, allahtan gece çok kalkmadı.
Bugün benim için bir nevi cuma:) Yarından itibaren 1 hafta izinliyim. Bu yıl çok yıllık iznim var, genelde hepsini bitiremem yıllık izinlerimin, her sene birkaç gün yanar. Ama bu yıl kullanmak istiyorum, çünkü;
1. Hamileyken dünya kadar mesai yaptım, nerdeyse dünyayı dolaştım, bu mesailer bana izin olarak kaydedildi ama şirket krizin faturası olarak bu mesai izinlerinin silinmesine karar verince, en az 10 günlük iznim yendi bitti kül oldu, aynı akibetin yıllık izinlerimin başına gelmesini istemiyorum, yıl sonuna kadar harcayabildiğim kadar harcayacağım:)
2. Arca ile vakit geçirmeye çok ihtiyacım var
3. Evin düzenlenmesine ihtiyaç var!! Haftasonu olmuyor, Arca uyurken geçen hafta sadece banyo dolaplarını düzenledim, bu hafta da salonu. Şimdi Arca ile Ümit abla ilgilenirken beni evi şöyle bir kışa hazırlayayım istiyorum. Ayakkabı dolabı, gardrop, mutfak!! of çok fena işler...
4. ve biraz alışveriş!!
Blogger dostlarım kilo mevzusu yüzünden bana gıcık biliyorum. Normalde insanların kilolu olup olmadığıyla asla ilgilenmeyen ben, konu kendi kilolarım olunca şekilci ve itici bir tip oluyorum. Yükselen terazinin komik çelişkileri:) Hülyacıııım beni ne zaman görse sen daha yeni doğum yaptın kilon olması lazım der, güleriz:) ama işin aslı şu… ben evlendiğimde hala ilkokul son sınıfta aldığım şorta girebiliyordum, yani benim beden değişikliklerim çok uzun süreçlerden geçer. 7 yıl keyifle içtiğim sigarayı bıraktığımda bile sadece 2 kilo almıştım – yani 5 sene önceydi, demek ki hamilelik öncesi 5 yıldır aynı kilodaydım. Bu sebepten hamilelik benim için tam bir komediydi, bu kadar kısa sürede bu kadar kilo alınır mı yaaa oluyordum. Yani manken vücut olma derdi değil de değişikliklere kolay adapte olamama (boğa burcu sabit fikirliliği) , kendini bi türlü beğenememe halleri diyelim:) Arca sağolsun iliklerime kadar emmek ve ağır kaldırma egzersizlerine vesile olmak suretiyle kilo vermemde etkili oldu. Hamilelik öncesi kilomdan 4 kilo kadar ağır çekiyorum ve 1 beden de büyük bir kalıptayım.
Serde cimrilik de olunca ve de alışverişten hoşlanmayınca;
a. Eski kiloma dönmeden yeni bir şey almayacağım
b. İlla ki eski bedenime döneceğim için şimdilik 2-3 parça 5 aylık hamileykene kadar giyebildiklerimle idare edeceğim
Şeklinde kendime sınır çizmiştim. Ama kıyafetler eskiyor. 2 pantolondan biri artık yıkanmaktan eskidi ve yırtıldı. Yani artık kilo vermeyi beklemek komik oluyor. Diğer pantolona da bir şey olursa işe kotla gidip geleceğim ki o da üzerimde pek hoş durmuyor itiraf etmeliyim.
Kısacası ister "eski kiloma döneceğime olan inancımın sarsılması ve kabullenme" diyelim, ister "gerçek anlamda giyecek birşeyim yok" (bunu her kadın söyler ama benim gerçekten bişeyim yok) diyelim, artık havlu atma ve alışverişe çıkma zamanı geldi.
Hadi ben kaçtım:)
5 Ekim 2009 Pazartesi
arada bunları da yazmak lazım
O bızlattığımız günün ertesi ne güzeldi...
Arca ile parka gittik, nasıl rüzgar, fırtına! pusette uyumadı, etrafı seyretti, arada yüzümü yüzüne yaklaştırdığımda elleriyle yanaklarımı kavrayıp beni kendine çekti, kendince öptü, emdi, yaladı yanaklarımı çenemi... Aşk tazeledik meleğimle... o küçük tombul bir eros aşk meleği, bizim salonda Rafaelin melek puzzle ları vardır, hamileyken çok bakmış olacağım, Arca onlara benziyor, özellikle çıplakken...
Parkta uyumadı dediydim ya eve gelince üzerimize rahat bişeyler giyince rüzgarın da sersemliğiyle 1,5 saatlik öğleden sonra uykusu çöktü ikimize de... Hatta uyanıp da keyif için bizim yatağa alınca bir yarım saat daha birlikte uyuduk. İlker geldi, o da katıldı bize, mutlu aile tablosu:)
Akşam yemekte o haberi alasıya kadar hayaller, planlar, programlar vardı kafamda... hayır sağlık sorunu değil, sorun para!! yani hiçbir zaman öyle çok olmadı ama yokluğu yara. hele de geleceğinden emin olup üstüne planlar yapınca hepten keyif kaçıyor. Oturup plan yapmamalı, yazıp çizmemeli, hayal etmemeli belki de. Ama insan o kadar uzun süre sabredince, ve bir an bir umut ışığı belirince hemen oh çekiveriyor, elinden alınınca da off!
Arca'yı uyuttuktan sonra Nazlı uğradı, sonra da telsizi alıp biz indik aşağıya, biraz kafam dağıldı. Sabah artık daha iyiydim. Birşey değişmedi ki, başladığımız yerdeyiz, sadece biraz hayalkırıklığı, napalım bi dahaki sefere.
Pazar bütün gün evdeydik, salonda bazı değişiklikler yapmıştım, ayakkabılık düzenlemek lazım, biraz ütüye el atmak lazım!! Sabah boğaz ağrısı ile uyanınca hiçbiri olmadı. Arcayla 1,5 saatlik bir öğle uykusundan sonra yemek yaptım, kafamı en çok dağıtan şey!! Hatta çoook uzun zaman sonra kek yaptım. Dr Quetker'in kek karışımlarını kullanıp da keki kötü olan bi ben varımdır herhalde, zaten yemek için değil keyif içindi:)
Arca tüm gün bizi güldürerek keyiflendirmeye çalıştı, sanki gerginliğimi anlamış gibi. Hatta bu misyonu kesintiye uğramasın diye azimle öğle 2 akşam 8 buçuk arası uyumadı, inanılmaz bir enerji!!! Gizli gizli redbull içtiğinden şüphelendik. Belki de sadece bizimle daha fazla vakit geçirmeye çalışıyordu. Tam dedik ki artık gece deliksiz uyur, nerdeeee!! Gece 2-3-5-6:30 nöbetlerine uyandım. Ağlayarak uyanıyor ve sakinleştirmek ne mümkün, belki kabus, yada tüm günün yorgunluğu... Fenaydı. 5 te uyutamayınca bizim yatağa alıp pışpışladım, uyuklayınca kendi yatağına yatırdım, 1,5 saat uyudu, uyanınca bu defa ben yanına yattım, yarım saat daha kestirdik. Bu birlikte kestirmelere dikkat etmek lazım, alışkanlık yapacak!! hem ona hem bana.
ve gözlerimin altında halkalar, yeni haftaya başladık:) ama bu hafta sadece 2 gün çalışıp 3 gün izin yapacağım, ofisi şu anda çekilir kılan tek şey bu!!!
iç karartan yazının ardından flaş flaş Arcanın çıplak fotografıyla biraz keyiflenelim!!!
Arca ile parka gittik, nasıl rüzgar, fırtına! pusette uyumadı, etrafı seyretti, arada yüzümü yüzüne yaklaştırdığımda elleriyle yanaklarımı kavrayıp beni kendine çekti, kendince öptü, emdi, yaladı yanaklarımı çenemi... Aşk tazeledik meleğimle... o küçük tombul bir eros aşk meleği, bizim salonda Rafaelin melek puzzle ları vardır, hamileyken çok bakmış olacağım, Arca onlara benziyor, özellikle çıplakken...
Parkta uyumadı dediydim ya eve gelince üzerimize rahat bişeyler giyince rüzgarın da sersemliğiyle 1,5 saatlik öğleden sonra uykusu çöktü ikimize de... Hatta uyanıp da keyif için bizim yatağa alınca bir yarım saat daha birlikte uyuduk. İlker geldi, o da katıldı bize, mutlu aile tablosu:)
Akşam yemekte o haberi alasıya kadar hayaller, planlar, programlar vardı kafamda... hayır sağlık sorunu değil, sorun para!! yani hiçbir zaman öyle çok olmadı ama yokluğu yara. hele de geleceğinden emin olup üstüne planlar yapınca hepten keyif kaçıyor. Oturup plan yapmamalı, yazıp çizmemeli, hayal etmemeli belki de. Ama insan o kadar uzun süre sabredince, ve bir an bir umut ışığı belirince hemen oh çekiveriyor, elinden alınınca da off!
Arca'yı uyuttuktan sonra Nazlı uğradı, sonra da telsizi alıp biz indik aşağıya, biraz kafam dağıldı. Sabah artık daha iyiydim. Birşey değişmedi ki, başladığımız yerdeyiz, sadece biraz hayalkırıklığı, napalım bi dahaki sefere.
Pazar bütün gün evdeydik, salonda bazı değişiklikler yapmıştım, ayakkabılık düzenlemek lazım, biraz ütüye el atmak lazım!! Sabah boğaz ağrısı ile uyanınca hiçbiri olmadı. Arcayla 1,5 saatlik bir öğle uykusundan sonra yemek yaptım, kafamı en çok dağıtan şey!! Hatta çoook uzun zaman sonra kek yaptım. Dr Quetker'in kek karışımlarını kullanıp da keki kötü olan bi ben varımdır herhalde, zaten yemek için değil keyif içindi:)
Arca tüm gün bizi güldürerek keyiflendirmeye çalıştı, sanki gerginliğimi anlamış gibi. Hatta bu misyonu kesintiye uğramasın diye azimle öğle 2 akşam 8 buçuk arası uyumadı, inanılmaz bir enerji!!! Gizli gizli redbull içtiğinden şüphelendik. Belki de sadece bizimle daha fazla vakit geçirmeye çalışıyordu. Tam dedik ki artık gece deliksiz uyur, nerdeeee!! Gece 2-3-5-6:30 nöbetlerine uyandım. Ağlayarak uyanıyor ve sakinleştirmek ne mümkün, belki kabus, yada tüm günün yorgunluğu... Fenaydı. 5 te uyutamayınca bizim yatağa alıp pışpışladım, uyuklayınca kendi yatağına yatırdım, 1,5 saat uyudu, uyanınca bu defa ben yanına yattım, yarım saat daha kestirdik. Bu birlikte kestirmelere dikkat etmek lazım, alışkanlık yapacak!! hem ona hem bana.
ve gözlerimin altında halkalar, yeni haftaya başladık:) ama bu hafta sadece 2 gün çalışıp 3 gün izin yapacağım, ofisi şu anda çekilir kılan tek şey bu!!!
iç karartan yazının ardından flaş flaş Arcanın çıplak fotografıyla biraz keyiflenelim!!!
3 Ekim 2009 Cumartesi
bunu yazmam lazım
dün akşam balık yaptık, Arca tattı çipurayı sevdi gibi ama biraz sulandırıp parçalayayım istedim. Arca mama sandalyesinde, İlker balık ayıklıyor bizim için, ben kasenin içindeki balığı blender ile bızlatıyorum. Önce blender bıııız diyor, sonra durup kıvama bakarken bu defa Arca bıız diyor. Koptuk gülmekten:) en az 7-8 defa tekrarlandı, hani tesadüf mü diye, yok diil... yemekten sonra İlker yine blenderı bızlattı arkasından Arca... taklitlere başladık hadi bakalım:)))
30 Eylül 2009 Çarşamba
Ümit ablamız hasta:(
ve sanırım biz hasta ettik onu:(
doktor bakıcınız da dahil grip aşısı olacaksınız dedi. Ümit ablaya söyledik, kaç senedir grip olmuyorum ben ama doktor dediyse olurum dedi. Eczaneye gönderdik. Araya haftasonu girdi. Pazartesi bir geldi, gözleri bile akıyor. Aldı bizi bir telaş, hani maskeyle filan Arcaya bakarım diyor ama belli çok ağır grip. Dedik ki sen git dinlen, başka türlü geçmez bu meret!! Aksi gibi evde temizlik var, benim işe gitmem lazım. İlker Arcaya gönüllü oldu, gözüm arkada değil tabii ki. Bütün gün telefonlaştık, öğleden sonra büroya götürmüş, sonra babaneyle gezmeye gitmişler, müthiş bir gün geçirmişler, resmen kıskandım:)) Akşam babane yemek yapmış, getirmiş, hala da yoğurdu kapmış getirmiş, ben de pilav koydum ocağa, oooh misler gibi yemek yedik. Arca da ıspanağını götürdü. Banyo derdimize Hülya sünger önermişti ama Arca henüz oturamadığından ertelemiştik. İlker pazartesi almış, pek rahat, Arca kaymadan keyifle banyo yapıyor, nasıl eğlendik, biz babaneyle banyo yaptırırken İlknur fotoları çekti- fotolar daha sonra:) Ümit ablanın aklı bizde kalmış, akşam aradı. Doktora gitmiş, 20% ihtimalle böyle aşı sonrası grip görülür, hem sizin boğazınızda da mikrop varmış, tetiklemiş demiş doktor. Tabii ne bilelim, dedik ki yarın da gelme iyice dinlen, zaten kan tahlili istemiş doktor, yani o derece hasta ablamız:(
Dün nöbeti ben devraldım, işe gitmedim. Akşam nefis banyo ve deli gibi oynamanın üzerine Arca derin uykuya daldı, 3 gibi uyandı, tekrar uyuduk, sabah bi kalktık 8 olmuş!!! Kahvaltı, oyun, hoop sabah uykusu... Ben de açık çayımı koydum, Aşk'a daldım. 3 günde bitecek roman elimde sürünüyor, ama dün evdeydim ya bitireceğim azimliyim. Derken kapı çaldı, annemler... Yazlıktan kesin dönüş yaptılar, evde olduğumu biliyorlar ya eve gitmeden kahveye gelmişler, hoşgelmişler:) Arca da nerdeyse uyanacaktı, hemen yanına gittiler, Arca çıldırdı, nasıl özlemiş... Bol bol oyun, kudurmaca. 10 günde nasıl da büyümüş hayretleri...
Bu kadar hareketin ardından nefis bir öğle uykusu, nerdeyse 1,5 saat!!
Bu arada Arcanın küçülmüşlerini koliledim, biraz yer açıldı. Eksikler tespit edildi. Patikli alt şiddetle ihtiyaç!! Nedense üst çok alt yok! Göztepeye indik Arcayla, 3 tane ucuzundan bulduk, evde giysin rahat rahat, batırsın paralasın:) Babaneyle konuştuk, yakınlardaymış. Benim planım Arcayı Göztepe parkına götürüp o kuşları, çocukları seyrederken Aşk'ı bitirmekti, nasip değilmiş, babaneyle gittik parka. İkindi sütümüzü biberondan, meyve püremizi milupadan aldık. İlk defa Milupa deniyoruz. Çok sevmedi sanki, bizimki home made tercih ediyor galiba:)) Arca kuşlara hasta oldu, kedileri çağırdı, köpekten korktu, çocukları seyredaldı, sonra da uykuya teslim oldu.
Güzeldi, yani Arcayla birlikte olmak, haftasonuna sıkıştırılmamış bir birliktelik, bir küçük kaçamak...
Akşam Ümit ablayı aradım, daha iyi olduğunu söylüyor ama söyleyen ses aynı şeyi söylemiyor. içimize sinmedi, bu defa annemi ayarladık, zira benim işe gitmem lazımdı.
Bugün de böyle geçecek...
doktor bakıcınız da dahil grip aşısı olacaksınız dedi. Ümit ablaya söyledik, kaç senedir grip olmuyorum ben ama doktor dediyse olurum dedi. Eczaneye gönderdik. Araya haftasonu girdi. Pazartesi bir geldi, gözleri bile akıyor. Aldı bizi bir telaş, hani maskeyle filan Arcaya bakarım diyor ama belli çok ağır grip. Dedik ki sen git dinlen, başka türlü geçmez bu meret!! Aksi gibi evde temizlik var, benim işe gitmem lazım. İlker Arcaya gönüllü oldu, gözüm arkada değil tabii ki. Bütün gün telefonlaştık, öğleden sonra büroya götürmüş, sonra babaneyle gezmeye gitmişler, müthiş bir gün geçirmişler, resmen kıskandım:)) Akşam babane yemek yapmış, getirmiş, hala da yoğurdu kapmış getirmiş, ben de pilav koydum ocağa, oooh misler gibi yemek yedik. Arca da ıspanağını götürdü. Banyo derdimize Hülya sünger önermişti ama Arca henüz oturamadığından ertelemiştik. İlker pazartesi almış, pek rahat, Arca kaymadan keyifle banyo yapıyor, nasıl eğlendik, biz babaneyle banyo yaptırırken İlknur fotoları çekti- fotolar daha sonra:) Ümit ablanın aklı bizde kalmış, akşam aradı. Doktora gitmiş, 20% ihtimalle böyle aşı sonrası grip görülür, hem sizin boğazınızda da mikrop varmış, tetiklemiş demiş doktor. Tabii ne bilelim, dedik ki yarın da gelme iyice dinlen, zaten kan tahlili istemiş doktor, yani o derece hasta ablamız:(
Dün nöbeti ben devraldım, işe gitmedim. Akşam nefis banyo ve deli gibi oynamanın üzerine Arca derin uykuya daldı, 3 gibi uyandı, tekrar uyuduk, sabah bi kalktık 8 olmuş!!! Kahvaltı, oyun, hoop sabah uykusu... Ben de açık çayımı koydum, Aşk'a daldım. 3 günde bitecek roman elimde sürünüyor, ama dün evdeydim ya bitireceğim azimliyim. Derken kapı çaldı, annemler... Yazlıktan kesin dönüş yaptılar, evde olduğumu biliyorlar ya eve gitmeden kahveye gelmişler, hoşgelmişler:) Arca da nerdeyse uyanacaktı, hemen yanına gittiler, Arca çıldırdı, nasıl özlemiş... Bol bol oyun, kudurmaca. 10 günde nasıl da büyümüş hayretleri...
Bu kadar hareketin ardından nefis bir öğle uykusu, nerdeyse 1,5 saat!!
Bu arada Arcanın küçülmüşlerini koliledim, biraz yer açıldı. Eksikler tespit edildi. Patikli alt şiddetle ihtiyaç!! Nedense üst çok alt yok! Göztepeye indik Arcayla, 3 tane ucuzundan bulduk, evde giysin rahat rahat, batırsın paralasın:) Babaneyle konuştuk, yakınlardaymış. Benim planım Arcayı Göztepe parkına götürüp o kuşları, çocukları seyrederken Aşk'ı bitirmekti, nasip değilmiş, babaneyle gittik parka. İkindi sütümüzü biberondan, meyve püremizi milupadan aldık. İlk defa Milupa deniyoruz. Çok sevmedi sanki, bizimki home made tercih ediyor galiba:)) Arca kuşlara hasta oldu, kedileri çağırdı, köpekten korktu, çocukları seyredaldı, sonra da uykuya teslim oldu.
Güzeldi, yani Arcayla birlikte olmak, haftasonuna sıkıştırılmamış bir birliktelik, bir küçük kaçamak...
Akşam Ümit ablayı aradım, daha iyi olduğunu söylüyor ama söyleyen ses aynı şeyi söylemiyor. içimize sinmedi, bu defa annemi ayarladık, zira benim işe gitmem lazımdı.
Bugün de böyle geçecek...
28 Eylül 2009 Pazartesi
Pazar gezmeleri
Büyümelerini seyretmek oscarlık bir yapıta ömür boyu tanıklık etmek gibi.
Daha dün gibi ilk dişini çay kaşığı ile tıklatmak suretiyle emin oluşumuz. Şimdi köpek dişlerinin sancısını çekiyoruz. Öyle ki cumartesi gecesi hiç uyumadım, zaten 2 gibi yatmıştım, daldığım anda tekrar kalkacağını bildiğim için bir süre sonra uyumanın anlamı kalmadı. Sabah kahvaltısından sonra Arcayı uyutup kafayı yastığa gömdüm. Kore seyahatlerinde uçakta maske verirler, hiç kullanmamıştım ama iyi ki atmamışım şimdi gündüz uykularımda takıyorum, komik oluyor ama napalım... Öğleye kadar toparlandık. Dışarı çıkmak istiyoruz ama bi taraftan da yorgunluk her yer kalabalık... Derken telefon, alt kat komşumuz Nazlı. Cansu ek gıdalara geçmiş, 15 dakika kadar sohbet ettik, onlar da aynı bizim gibi hem "hava güzel çıkalım", hem "otur yerinde boşver" arasında sıkışmışlar.
Bi gayret açık havada kahve içeriz en azından deyip sözleştik. 45 dakika sonra hazır olacaktık güya tam 1,5 saat sonra inebildik. Arca uyudu, Cansu güzelleşmiş filan derken saat çoktan 5 olmuştu. Tenha bir cafe'de bişeyler atıştırıp sohbet ettik. Cansu'nun eski ağlayan halinden eser yok, zaten ne zamandır bizim kata sesi gelmiyordu. Arcayla salıncağa bindik, çoook keyifliydi. (kilo vermem lazım salıncağın oturağına sığamadım:) Bol sohbet... Sohbet öyle tatlıydı ki kahveleri evde içelim diye sözleştik. Arca tüm çabalarımıza rağmen arabada uyuyakaldı, hatta uyumak için ağladı:( eve geldik, Arcayı İlkerin kucağında iken soydum, pijilerini giydirdim, emzirdim, hala uyuyor. 10 dakika sonra Nazlılar geldi, Arcayla cansu sözleşmiş gibi arabada uyumuşlar, ve yine sözleşmiş gibi uyandılar. Serdik oyun halısını, biz kahve içerken bıdıklar oynadı. Arca şimdiden oyuncaklarını paylaşmamak konusunda azimliydi. Köpeğini pandasını cansuya verirken öyle pis baktı ki geri koymak zorunda kaldık. Onları yanyana görmek bi defa daha zamanın nasıl geçtiğine şaşırttı bizleri. Çok değil, birkaç ay sonra gerçekten birlikte oynamaya başlayacaklar. Sonra peşlerinden koşmaya başlayacağız, hatta gün gelecek Arca "Cansuyla sinemaya gidebilir miyiz" diye izin isteyecek, arabayı kaçıracaklar ve bizler onların hızla büyümesi karşısında bugünleri gülümseyerek hatırlayacağız.
Daha dün gibi ilk dişini çay kaşığı ile tıklatmak suretiyle emin oluşumuz. Şimdi köpek dişlerinin sancısını çekiyoruz. Öyle ki cumartesi gecesi hiç uyumadım, zaten 2 gibi yatmıştım, daldığım anda tekrar kalkacağını bildiğim için bir süre sonra uyumanın anlamı kalmadı. Sabah kahvaltısından sonra Arcayı uyutup kafayı yastığa gömdüm. Kore seyahatlerinde uçakta maske verirler, hiç kullanmamıştım ama iyi ki atmamışım şimdi gündüz uykularımda takıyorum, komik oluyor ama napalım... Öğleye kadar toparlandık. Dışarı çıkmak istiyoruz ama bi taraftan da yorgunluk her yer kalabalık... Derken telefon, alt kat komşumuz Nazlı. Cansu ek gıdalara geçmiş, 15 dakika kadar sohbet ettik, onlar da aynı bizim gibi hem "hava güzel çıkalım", hem "otur yerinde boşver" arasında sıkışmışlar.
Bi gayret açık havada kahve içeriz en azından deyip sözleştik. 45 dakika sonra hazır olacaktık güya tam 1,5 saat sonra inebildik. Arca uyudu, Cansu güzelleşmiş filan derken saat çoktan 5 olmuştu. Tenha bir cafe'de bişeyler atıştırıp sohbet ettik. Cansu'nun eski ağlayan halinden eser yok, zaten ne zamandır bizim kata sesi gelmiyordu. Arcayla salıncağa bindik, çoook keyifliydi. (kilo vermem lazım salıncağın oturağına sığamadım:) Bol sohbet... Sohbet öyle tatlıydı ki kahveleri evde içelim diye sözleştik. Arca tüm çabalarımıza rağmen arabada uyuyakaldı, hatta uyumak için ağladı:( eve geldik, Arcayı İlkerin kucağında iken soydum, pijilerini giydirdim, emzirdim, hala uyuyor. 10 dakika sonra Nazlılar geldi, Arcayla cansu sözleşmiş gibi arabada uyumuşlar, ve yine sözleşmiş gibi uyandılar. Serdik oyun halısını, biz kahve içerken bıdıklar oynadı. Arca şimdiden oyuncaklarını paylaşmamak konusunda azimliydi. Köpeğini pandasını cansuya verirken öyle pis baktı ki geri koymak zorunda kaldık. Onları yanyana görmek bi defa daha zamanın nasıl geçtiğine şaşırttı bizleri. Çok değil, birkaç ay sonra gerçekten birlikte oynamaya başlayacaklar. Sonra peşlerinden koşmaya başlayacağız, hatta gün gelecek Arca "Cansuyla sinemaya gidebilir miyiz" diye izin isteyecek, arabayı kaçıracaklar ve bizler onların hızla büyümesi karşısında bugünleri gülümseyerek hatırlayacağız.
25 Eylül 2009 Cuma
Montessori Eğitimi - 1 : Sürpriz Sepeti
Nerden ilk duydum hatırlamıyorum, galiba bir blogger annenin yazısıydı...
Sonrasında biraz araştırma ile Tim Seldinin "Harika Çocuk nasıl yetiştirilir?" kitabını edindim, yaklaşık 1 haftadır okuyorum. Montessori eğitimi hakkında.
Bu linkten her türlü bilgiye ulaşılabilir.
buraya da sık sık uğruyorum.
Kısaca notlar:
- Maria Montessori İtalyanın ilk kadın doktoru
- Çocukların potansiyellerini görerek doktorluğu bırakıp onları eğitmeye adamış kendini.
- Küçük çocuklar pek çok ufak tefek işin üstesinden gelebilecek varlıklar
- Onlara verilen işlerin altından kalktıkça son derece özgüvenli bireyler olarak yetişiyorlar.
- Aynı zamanda eğleniyorlar.
- Ana fikir kendim yapabilmem için bana yardımcı ol!! Benim yerime yapma!
Tabii harika çocuk çok iddialı bir tanım, zaten her anneye yavrusu harikadır da benim bu eğitimden hoşuma giden çocukların bazı işlerini kendi kendine görebilmeleri, bunu başardıkça özgüvenlerinin artması, bağımsızlaşmaları.. 7 yaşında hala annesinin yemek yedirmesini bekleyen çocuklar, kıyafetlerini giymekte zorlananlar, bir bardak suyu bile annesinin elinden içenler, odasını toplamaya direnen veletler... bunlar hep karşıdan bakıp da üzüldüğüm sahneler.. Elimden geldiğince bunları yaşa(t)mamak istiyorum.
Anne İş'te ile mailleştim, burasına ulaştım ve Montessori mail grubuna üye olmak için davetiye talep ettim. Azimliyim yani :)
Bizim minikler için tabii ki çok erken ama onların bile gelişmelerini sağlayacak bazı oyunlar var.
Biz sürpriz sepeti ile başladık. Bu Arca ile aramızda birbirimize akşam sözümüz gibi oldu. Hani Anne İş'te kitabında çocuğunuzla 15 dakika bile geçirseniz her akşam aynı saatte sözleşerek ve mutlaka söz verdiğiniz gibi davranarak (resim yapmak, masal okumak, bebek dikmek...) birbirinizle çok özel bir bağ kurabilirsiniz diyordu. İşte bizim bugünlerde her akşam yemeğimizi yedikten sonra sürpriz sepetimiz var.
Bu sepetin içine hergün ayrı objeler koyuyoruz. Amaç sepetin içindekileri ses, doku, koku şeklinde algılaması. İlk gün sepeti önüne koyduk, sadece baktı, içinden biz objeleri alıp bakıp yerine koyduk, sonra sepeti tekrar önüne koyduk. İçinden tek tek objeleri alıp incelemeye başladı. Cam kavanoz içinde nohutlarla en az 15 dakika oyalandı. çıkardığı seslere bayıldı. Yün patiğe çok ilgi göstermedi. Kağıt sayfayı epey hışıdattı. Sonunda sepetle işi bitince sepeti ters çevirdi. Bu galiba bu oyunla işim bitti demek:) 3-4 gündür oynuyoruz artık sepeti elimde görünce gülüyor ve biz müdahale etmeden başlıyor içindekilerle oynamaya. Genelde doğal şeyler olması gerekiyor, tahta, cam, metal... Kitapta öneriler var. Hergün de ayrı objeler... Dün akşam metal çay kutusu ve tahta kaşıkla hem diş kaşıdık hem de birbirine vurup çıkardığı seslerle coştuk.
Şimdilik böyle... Büyüdükçe oyunlarımız gelişecek değişecek, sabırsızlıkla bekliyorum.
Sonrasında biraz araştırma ile Tim Seldinin "Harika Çocuk nasıl yetiştirilir?" kitabını edindim, yaklaşık 1 haftadır okuyorum. Montessori eğitimi hakkında.
Bu linkten her türlü bilgiye ulaşılabilir.
buraya da sık sık uğruyorum.
Kısaca notlar:
- Maria Montessori İtalyanın ilk kadın doktoru
- Çocukların potansiyellerini görerek doktorluğu bırakıp onları eğitmeye adamış kendini.
- Küçük çocuklar pek çok ufak tefek işin üstesinden gelebilecek varlıklar
- Onlara verilen işlerin altından kalktıkça son derece özgüvenli bireyler olarak yetişiyorlar.
- Aynı zamanda eğleniyorlar.
- Ana fikir kendim yapabilmem için bana yardımcı ol!! Benim yerime yapma!
Tabii harika çocuk çok iddialı bir tanım, zaten her anneye yavrusu harikadır da benim bu eğitimden hoşuma giden çocukların bazı işlerini kendi kendine görebilmeleri, bunu başardıkça özgüvenlerinin artması, bağımsızlaşmaları.. 7 yaşında hala annesinin yemek yedirmesini bekleyen çocuklar, kıyafetlerini giymekte zorlananlar, bir bardak suyu bile annesinin elinden içenler, odasını toplamaya direnen veletler... bunlar hep karşıdan bakıp da üzüldüğüm sahneler.. Elimden geldiğince bunları yaşa(t)mamak istiyorum.
Anne İş'te ile mailleştim, burasına ulaştım ve Montessori mail grubuna üye olmak için davetiye talep ettim. Azimliyim yani :)
Bizim minikler için tabii ki çok erken ama onların bile gelişmelerini sağlayacak bazı oyunlar var.
Biz sürpriz sepeti ile başladık. Bu Arca ile aramızda birbirimize akşam sözümüz gibi oldu. Hani Anne İş'te kitabında çocuğunuzla 15 dakika bile geçirseniz her akşam aynı saatte sözleşerek ve mutlaka söz verdiğiniz gibi davranarak (resim yapmak, masal okumak, bebek dikmek...) birbirinizle çok özel bir bağ kurabilirsiniz diyordu. İşte bizim bugünlerde her akşam yemeğimizi yedikten sonra sürpriz sepetimiz var.
Bu sepetin içine hergün ayrı objeler koyuyoruz. Amaç sepetin içindekileri ses, doku, koku şeklinde algılaması. İlk gün sepeti önüne koyduk, sadece baktı, içinden biz objeleri alıp bakıp yerine koyduk, sonra sepeti tekrar önüne koyduk. İçinden tek tek objeleri alıp incelemeye başladı. Cam kavanoz içinde nohutlarla en az 15 dakika oyalandı. çıkardığı seslere bayıldı. Yün patiğe çok ilgi göstermedi. Kağıt sayfayı epey hışıdattı. Sonunda sepetle işi bitince sepeti ters çevirdi. Bu galiba bu oyunla işim bitti demek:) 3-4 gündür oynuyoruz artık sepeti elimde görünce gülüyor ve biz müdahale etmeden başlıyor içindekilerle oynamaya. Genelde doğal şeyler olması gerekiyor, tahta, cam, metal... Kitapta öneriler var. Hergün de ayrı objeler... Dün akşam metal çay kutusu ve tahta kaşıkla hem diş kaşıdık hem de birbirine vurup çıkardığı seslerle coştuk.
Şimdilik böyle... Büyüdükçe oyunlarımız gelişecek değişecek, sabırsızlıkla bekliyorum.
24 Eylül 2009 Perşembe
7. ay kontrolü - nasılız?
Bugün tam 7. ayımızı doldurduk, 8. ayımıza giriyoruz.
Bayram öncesi doktor randevumuz vardı.
Önce özetler...
- kahvaltıya başlıyoruz. Yine önce anne sütü üstüne yumurta sarısı, labne peyniri, anne sütü, bebe bisküvisi karışımı. İlk yediğinde hasta olmuştu, sonraki 3 gün yediremedim:(
- anne sütü öncelikli bunu değiştirmiyoruz. Yine ek gıda kıvamındayız. Stoklar bitiyor diyorum, bitsin o zaman bakarız diyor doktor. İlginç kişilik, ne diyeyim.
- akşam yemeklerinde yoğurdu kaldırıp kendi yemeklerimizden tattıracağız.
- balıkla etlere başlıyoruz. Et tavuk daha sonra ama sularından yemeklerine katıyoruz. Tavuk sulu tarhanaya hasta oldu, yalana yalana yedi.
- Grip aşımızı ailecek olduk, Ümit ablamız da dahil
- bacak ve kol içlerindeki lekeleri gösterdik. Mantar filan değilmiş allahtan, deride böyle değişimler olabilir dedi. Zaten ten rengi biraz açılıyor.
- Kilomuz 10.150 gr (550 gr almışız - normalin yaklaşık 2,5 kilo fazlası var) boyumuz 70,5 cm (2 cm uzamışız) olmuş. Büyüyoruz:)
- üst ön dişlerden biri çıktı diye haber verdik, yanındaki de çıkıyor diye müjdeledi. Haftasonu iyice patlattı zaten artık 4 dişimiz var. Köpek dişleri yolda.
- Arca bu defa çok ağladı nedense... hep kucağımda muayene oldu.
- az biraz konaklar oluşmuş başımızda, yenidoğanken olmamıştı, hayret.
Doktordan çıkınca iftar saatine denk geldik, hadi dedik Alsancakta yiyelim vakit geçsin. Cıvıl cıvıl Alsancakın göbeğinde yemek iyi geldi. Arca biz yemek yemeğe başlayınca mızıldanmaya başladı, beyefendinin yanında yemek yemiceksin gıcık oluyor. Sonra etraftan "yazık karnı aç galiba, biraz yediklerinizden verin bari" diye akıl veren çok oluyor. Arcayla birlikteyken sokakta dondurma bile yiyemiyorsun, yalanıp duruyor, sanki aç bırakıyoruz cüceyi:))
Araya bir Arca fotosu...
Şimdi devam edelim.
Peki biz nasılız?
- konuşmaya başladık. sürekli tek heceli sesler çıkarıyoruz. bence ciddi ciddi anne diyor ama İlker gıcık oluyor. Maaile Arcaya bababbababa dedirtmeye çalışıyor. Arada çıkarıyor, haksızlık etmemek lazım. Ben uyuturken hep kulağına anne dediğim için (acayip pislğim yaaa) çoğu bebeğin aksine önce anne diyecek MUHAAA (burada kötü adam Erol Taş gülüşü)
- Bu konuşmalardan herkes kendine pay çıkarıyor. birkaç defa anneaanee filan deyince anane diyor diye annem, babababa zorlamalarından ilker, abababa deyince Duru... Hatta babam dede dediğini bile iddia eder oldu. Yeni eğlencemiz bu!
- Şınav çekiyoruz, emeklemeye kasıyoruz ama maalesef göbüş ağır geliyor. Daha en az 2 ayımız var bence. ama ulaşmak istediği oyuncağı nolursa olsun alıyor. Mesela yatakta debelendi ulaşamadı mı çarşafı çekip oyuncağı yanına getiriyor. Uzanamıyor mu basıyor yaygarayı sana getirtiyor.
- İlk defa kabız olduk, galiba ek gıdalardan yoksa hemen her bezimiz kakalı çıkardı. Ve olaylı gecenin ardından Nazlılara ve her daim kabız Cansunun huysuzluğuna hak verdik. İnsan başına gelmeden bilemiyor.
- Sütü azalttık gibi, gündüzleri 190 cc içerken 130 cc lere düşürmüş. Böyle böyle emme olayını bitirecek herhalde.
- Kitap olayına hastayız, ciddi ciddi okuyoruz.
- ceeler en sevdiğimiz
- Yemeklere ilgi günden güne değişiyor, tarhana seviyoruz, şehriye çorbası, sebze çorbası hep götürüyoruz da bazen birkaç kaşıkla bıraktığı oluyor. Ses etmiyoruz, nasılsa stoklu çalışıyoruz, sorun yok.
- Kısacası lezzetli olduğu sürece itirazımız yoksa, bu sebepten önce ben tadıyorum güzelse veriyorum.
- Discovery Channel belgesellerini aratmayan sahnelere şahit oluyoruz. Arcanın emeklemeyi teşvik etmesi için Papsi adında bir köpeği var. Onu bir aslanın ceylanı avladığı gibi yakalıyor, boynundan tutup yan çeviriyor, önce biraz boyun kulak tadına bakıyor, sonra poposundan ısırıyor, en sonunda tıtıklı ayaklarını keyifle kemirmek suretiyle dişlerini kaşıyor.
- Yatakta dönmeye çalışıyor, bu sebepten uyanıp duruyor. Hep yüzüstü yatmak istiyor, ben hala korkuyorum ama yüzüstü yattı mı da çok rahat uyuyor.
- Baharlıklarımızı çıkardık, eksiklerimizi belirledik, bu aralar bir alışveriş yapacak gibiyiz.
- Ayak fetişisti olduğundan şüpheleniyorum sürekli gözleri ayaklarda.
- Artık farklı ortamlarda uyumaya alıştı. Babanenin evi, Zeynepler, ilknurlar... Hiç yadırdamıyor.
- Isırılmaya bayılıyor. İlkerle oynarken ısırsın diye göbeğini açıyor.
- Herkese değil ama yabancılama var. Kızlar ve de sarışınlar tercihimiz, erkeklere genelde dudak bükmenin ardından kopan yaygarayla tepki veriyoruz.
- Somon balığı yedirmeye çalıştık. Bu ne ya şeklinde yaklaştı. Bir de Ümit abla deneyecek.
- Artık hep oturuyor, desteksiz. öyle sağa sola devrilme yok. Böylece çok rahat oynayabiliyoruz.
- Top oynamayı seviyoruz, ne de olsa oğlan çocuğu, ver topu dünyayı unutsun.
İşte böyle... büyüyoruz...
Bayram öncesi doktor randevumuz vardı.
Önce özetler...
- kahvaltıya başlıyoruz. Yine önce anne sütü üstüne yumurta sarısı, labne peyniri, anne sütü, bebe bisküvisi karışımı. İlk yediğinde hasta olmuştu, sonraki 3 gün yediremedim:(
- anne sütü öncelikli bunu değiştirmiyoruz. Yine ek gıda kıvamındayız. Stoklar bitiyor diyorum, bitsin o zaman bakarız diyor doktor. İlginç kişilik, ne diyeyim.
- akşam yemeklerinde yoğurdu kaldırıp kendi yemeklerimizden tattıracağız.
- balıkla etlere başlıyoruz. Et tavuk daha sonra ama sularından yemeklerine katıyoruz. Tavuk sulu tarhanaya hasta oldu, yalana yalana yedi.
- Grip aşımızı ailecek olduk, Ümit ablamız da dahil
- bacak ve kol içlerindeki lekeleri gösterdik. Mantar filan değilmiş allahtan, deride böyle değişimler olabilir dedi. Zaten ten rengi biraz açılıyor.
- Kilomuz 10.150 gr (550 gr almışız - normalin yaklaşık 2,5 kilo fazlası var) boyumuz 70,5 cm (2 cm uzamışız) olmuş. Büyüyoruz:)
- üst ön dişlerden biri çıktı diye haber verdik, yanındaki de çıkıyor diye müjdeledi. Haftasonu iyice patlattı zaten artık 4 dişimiz var. Köpek dişleri yolda.
- Arca bu defa çok ağladı nedense... hep kucağımda muayene oldu.
- az biraz konaklar oluşmuş başımızda, yenidoğanken olmamıştı, hayret.
Doktordan çıkınca iftar saatine denk geldik, hadi dedik Alsancakta yiyelim vakit geçsin. Cıvıl cıvıl Alsancakın göbeğinde yemek iyi geldi. Arca biz yemek yemeğe başlayınca mızıldanmaya başladı, beyefendinin yanında yemek yemiceksin gıcık oluyor. Sonra etraftan "yazık karnı aç galiba, biraz yediklerinizden verin bari" diye akıl veren çok oluyor. Arcayla birlikteyken sokakta dondurma bile yiyemiyorsun, yalanıp duruyor, sanki aç bırakıyoruz cüceyi:))
Araya bir Arca fotosu...
Şimdi devam edelim.
Peki biz nasılız?
- konuşmaya başladık. sürekli tek heceli sesler çıkarıyoruz. bence ciddi ciddi anne diyor ama İlker gıcık oluyor. Maaile Arcaya bababbababa dedirtmeye çalışıyor. Arada çıkarıyor, haksızlık etmemek lazım. Ben uyuturken hep kulağına anne dediğim için (acayip pislğim yaaa) çoğu bebeğin aksine önce anne diyecek MUHAAA (burada kötü adam Erol Taş gülüşü)
- Bu konuşmalardan herkes kendine pay çıkarıyor. birkaç defa anneaanee filan deyince anane diyor diye annem, babababa zorlamalarından ilker, abababa deyince Duru... Hatta babam dede dediğini bile iddia eder oldu. Yeni eğlencemiz bu!
- Şınav çekiyoruz, emeklemeye kasıyoruz ama maalesef göbüş ağır geliyor. Daha en az 2 ayımız var bence. ama ulaşmak istediği oyuncağı nolursa olsun alıyor. Mesela yatakta debelendi ulaşamadı mı çarşafı çekip oyuncağı yanına getiriyor. Uzanamıyor mu basıyor yaygarayı sana getirtiyor.
- İlk defa kabız olduk, galiba ek gıdalardan yoksa hemen her bezimiz kakalı çıkardı. Ve olaylı gecenin ardından Nazlılara ve her daim kabız Cansunun huysuzluğuna hak verdik. İnsan başına gelmeden bilemiyor.
- Sütü azalttık gibi, gündüzleri 190 cc içerken 130 cc lere düşürmüş. Böyle böyle emme olayını bitirecek herhalde.
- Kitap olayına hastayız, ciddi ciddi okuyoruz.
- ceeler en sevdiğimiz
- Yemeklere ilgi günden güne değişiyor, tarhana seviyoruz, şehriye çorbası, sebze çorbası hep götürüyoruz da bazen birkaç kaşıkla bıraktığı oluyor. Ses etmiyoruz, nasılsa stoklu çalışıyoruz, sorun yok.
- Kısacası lezzetli olduğu sürece itirazımız yoksa, bu sebepten önce ben tadıyorum güzelse veriyorum.
- Discovery Channel belgesellerini aratmayan sahnelere şahit oluyoruz. Arcanın emeklemeyi teşvik etmesi için Papsi adında bir köpeği var. Onu bir aslanın ceylanı avladığı gibi yakalıyor, boynundan tutup yan çeviriyor, önce biraz boyun kulak tadına bakıyor, sonra poposundan ısırıyor, en sonunda tıtıklı ayaklarını keyifle kemirmek suretiyle dişlerini kaşıyor.
- Yatakta dönmeye çalışıyor, bu sebepten uyanıp duruyor. Hep yüzüstü yatmak istiyor, ben hala korkuyorum ama yüzüstü yattı mı da çok rahat uyuyor.
- Baharlıklarımızı çıkardık, eksiklerimizi belirledik, bu aralar bir alışveriş yapacak gibiyiz.
- Ayak fetişisti olduğundan şüpheleniyorum sürekli gözleri ayaklarda.
- Artık farklı ortamlarda uyumaya alıştı. Babanenin evi, Zeynepler, ilknurlar... Hiç yadırdamıyor.
- Isırılmaya bayılıyor. İlkerle oynarken ısırsın diye göbeğini açıyor.
- Herkese değil ama yabancılama var. Kızlar ve de sarışınlar tercihimiz, erkeklere genelde dudak bükmenin ardından kopan yaygarayla tepki veriyoruz.
- Somon balığı yedirmeye çalıştık. Bu ne ya şeklinde yaklaştı. Bir de Ümit abla deneyecek.
- Artık hep oturuyor, desteksiz. öyle sağa sola devrilme yok. Böylece çok rahat oynayabiliyoruz.
- Top oynamayı seviyoruz, ne de olsa oğlan çocuğu, ver topu dünyayı unutsun.
İşte böyle... büyüyoruz...
23 Eylül 2009 Çarşamba
İlk bayramımız
Allah biliyor ya tatili iple çektim. Kötü bir haftaydı, bitti...
Cumartesi Arca ile sabah keyfinden sonra AVM ye gittik, emziklerimiz eskimiş yenilerini aldık. Baktım Arca pek keyifli Starbucksta oturup bi mocha içmeye vakit bulduk, bahçede o pusetinde keyif yaparken ben yeni kitabı karıştırdım
- "Harika Çocuk Nasıl Yetiştirilir?" Bu kitapla ilgili deneyimlerimiz az sonra...
Annemler hala yazlıkta, ablamlar züzeciğim, teyzemler hep orda. Akşama doğru soluğu Özderede aldık. Herşey çok güzeldi. Gece 12 gibi son öğünümüzü coklattık ama akabinde çığlıklarla uyandık. Diş jeli sürdük, diş sanıyoruz ya.. Hemen her saat başı ağlamaların birinde ilker kucağına aldı, baktım bacakları çekiyor. Aklıma geldi, Arca doğduğundan beri ilk defa birgün boyunca hiç kaka yapmamıştı o gün. Karnına masajlar, gaz çıkarmalar... faydasız! sancılar içinde kıvranıyor. Sabaha karşı rahatlamış olacak, 2 saat kadar uyudu. Sabah ilk kahvaltımızı yaptık, yarım yumurtanın sarısı, 1 tatlı kaşığı kadar labne, bebe bisküvisi, anne sütü, kakaya yardım olsun diye bir çay kaşığı zeytinyağını da kattık. Önce kaşığa ağzını açmadı. Babam sevmedi galiba dedi, yok hiç tatmadı ki sevip sevmediğine karar versin dedim. O zaman kaşığa gıcık herhalde, parmağının ucuyla tattırsana dedi, Arca bayıldı bütün kaseyi bitirdi. Akabinde özlediğimiz koku yayıldı. Bayramlaştık, Arca ilk bayam harçlıklarını kaptı, Nil ve Duru ile oynadı, bayram ne de olsa onlar için!!
Akşamına eve döndük, park ederken Nazlılara rastladık, daha çantaları eve koymadan onlara kahveye gittik. Sonra İlkerin annesine bayram yemeğine... Arca orada bi güzel uyudu, eve gelirken de hiç ses çıkarmadı ama gece uyanmaları yine devam etti. Bu aralar hep böyle, gece illa ki birkaç sefer uyanıyoruz. Ya dönemiyoruz, ya diş ama mutlaka uyanma var.
İkinci günü teyzeleri ziyarete ayırdık, önce Karşıyaka, herkes Arcaya hasta oldu, ve İlkerin bebekliğini bilenler "aynı İlker!!" yorumunu yaptılar. Bu bayramın en güzel tarafı ne zamandır ziyaret edemediğimiz doktor teyzemiz... Urlada yaşıyor, o gün 2 oğlu, torunu, gelinleri ve bizler oradaydık, hepimizi birlikte görmek iyi geldi galiba, zaten iyi hissettiği için kemoterapi almamış, son bir aydır 10 yaş yaşlanmış gördüm ama insan konduramıyor, yapacağı öyle çok şey var ki... Muhteşem torun Duru, aynı bizm Durunun küçüklüğü. Şimdi kardeşi yolda, heyecanla onun gelişini bekliyor. Arcanın üzerinde ablalık tatbikatı yaptı, kıskançlıktan uzak anaç tavırları ile hepimizi şaşırttı. Arcayı salıncağında salladı, oyuncaklarını paylaştı, Arca da ona hasta oldu. Kız olsun zaten yaş mühim değil:)
Son günü iyi ki kendimize ayırmışız. Bütün gün Arca ile keyif yaptık, akşam Nazlıların ısrarına ve 3D merakımıza dayanamayarak 10 yıl sonra ilk defa sinemaya gittik. İlker film hastası olduğu için yaklaşık 700 adetlik orijinal DVD kolleksiyonu olunca hiç sinemaya gitmeye ihtiyaç duymuyorduk. Film çok kötü (Final destination) ama sinema atmosferi ve başbaşa takılmaz keyifliydi. Babanemiz seve seve Arcaya baktı yokluğumuzda. Döndüğümüzde kudurmaktan yorgun ama çok mutluydu. Kollarıma alır almaz uyudu.
Nice bayramlar hep böyle mutlu geçsin...
Cumartesi Arca ile sabah keyfinden sonra AVM ye gittik, emziklerimiz eskimiş yenilerini aldık. Baktım Arca pek keyifli Starbucksta oturup bi mocha içmeye vakit bulduk, bahçede o pusetinde keyif yaparken ben yeni kitabı karıştırdım
- "Harika Çocuk Nasıl Yetiştirilir?" Bu kitapla ilgili deneyimlerimiz az sonra...
Annemler hala yazlıkta, ablamlar züzeciğim, teyzemler hep orda. Akşama doğru soluğu Özderede aldık. Herşey çok güzeldi. Gece 12 gibi son öğünümüzü coklattık ama akabinde çığlıklarla uyandık. Diş jeli sürdük, diş sanıyoruz ya.. Hemen her saat başı ağlamaların birinde ilker kucağına aldı, baktım bacakları çekiyor. Aklıma geldi, Arca doğduğundan beri ilk defa birgün boyunca hiç kaka yapmamıştı o gün. Karnına masajlar, gaz çıkarmalar... faydasız! sancılar içinde kıvranıyor. Sabaha karşı rahatlamış olacak, 2 saat kadar uyudu. Sabah ilk kahvaltımızı yaptık, yarım yumurtanın sarısı, 1 tatlı kaşığı kadar labne, bebe bisküvisi, anne sütü, kakaya yardım olsun diye bir çay kaşığı zeytinyağını da kattık. Önce kaşığa ağzını açmadı. Babam sevmedi galiba dedi, yok hiç tatmadı ki sevip sevmediğine karar versin dedim. O zaman kaşığa gıcık herhalde, parmağının ucuyla tattırsana dedi, Arca bayıldı bütün kaseyi bitirdi. Akabinde özlediğimiz koku yayıldı. Bayramlaştık, Arca ilk bayam harçlıklarını kaptı, Nil ve Duru ile oynadı, bayram ne de olsa onlar için!!
Akşamına eve döndük, park ederken Nazlılara rastladık, daha çantaları eve koymadan onlara kahveye gittik. Sonra İlkerin annesine bayram yemeğine... Arca orada bi güzel uyudu, eve gelirken de hiç ses çıkarmadı ama gece uyanmaları yine devam etti. Bu aralar hep böyle, gece illa ki birkaç sefer uyanıyoruz. Ya dönemiyoruz, ya diş ama mutlaka uyanma var.
İkinci günü teyzeleri ziyarete ayırdık, önce Karşıyaka, herkes Arcaya hasta oldu, ve İlkerin bebekliğini bilenler "aynı İlker!!" yorumunu yaptılar. Bu bayramın en güzel tarafı ne zamandır ziyaret edemediğimiz doktor teyzemiz... Urlada yaşıyor, o gün 2 oğlu, torunu, gelinleri ve bizler oradaydık, hepimizi birlikte görmek iyi geldi galiba, zaten iyi hissettiği için kemoterapi almamış, son bir aydır 10 yaş yaşlanmış gördüm ama insan konduramıyor, yapacağı öyle çok şey var ki... Muhteşem torun Duru, aynı bizm Durunun küçüklüğü. Şimdi kardeşi yolda, heyecanla onun gelişini bekliyor. Arcanın üzerinde ablalık tatbikatı yaptı, kıskançlıktan uzak anaç tavırları ile hepimizi şaşırttı. Arcayı salıncağında salladı, oyuncaklarını paylaştı, Arca da ona hasta oldu. Kız olsun zaten yaş mühim değil:)
Son günü iyi ki kendimize ayırmışız. Bütün gün Arca ile keyif yaptık, akşam Nazlıların ısrarına ve 3D merakımıza dayanamayarak 10 yıl sonra ilk defa sinemaya gittik. İlker film hastası olduğu için yaklaşık 700 adetlik orijinal DVD kolleksiyonu olunca hiç sinemaya gitmeye ihtiyaç duymuyorduk. Film çok kötü (Final destination) ama sinema atmosferi ve başbaşa takılmaz keyifliydi. Babanemiz seve seve Arcaya baktı yokluğumuzda. Döndüğümüzde kudurmaktan yorgun ama çok mutluydu. Kollarıma alır almaz uyudu.
Nice bayramlar hep böyle mutlu geçsin...
16 Eylül 2009 Çarşamba
haberler
İstanbula gittim, hayır yine iş için günübirliğine. Ben hemen her gelişimde dönüşümü 20 uçağına filan alırm ya akşam yemeği olur yada trafik filan hesaba katılır. Ama mutlaka bir önceki uçağa yer bulur değiştirir önceden evde olurum. Bu defa da aynı planı yaptım. Sabahtan kozyatağındaki toplantı hızlı bitince okmeydanına erken geçtim, orası da 4 buçuk gibi bitince 18 uçağını bile yakalarım diye planlıyordum. Önce trafik!!! Sonra beni metroya bırak dediğim halde ısrarla ben seni götürürüm diye direten arkadaş, 17:40 da havaalanındaydım. Bu arada tüm gün süt sağamayınca loğusa terleri ve kafamdan büyük memelerin sıkıntısını saymıyorum. 18 uçağı kapılar kapanmış, kaldım düdük gibi ama 19 dan eminim. Hayırrr!! Uçak ağzına kadar dolu. Yedeğe yazdırdım sonra kendimi emzirme odasına attım. Yarım saatte sağdım biraz rahatladım, bu arada içeride her tipten kadın bebelerin yok altı yok memesi uğraşıyor. Bi tanesi, hayatında hiç pompa görmemiş belli, "aa bunlar rahat oluyo mu, emzirmesek de bundan mı kullansak" diye sordu. Yok anam sen beben yanında dua et de emzir bak biz böyle uğraşıp duruyoruz. Bir başkası "aaa bunları havaalanından mı ödünç veriyorlar?!" muhaaa tabii yan tarafta da mandıra var yoğurdunu yapıveriyorlar:)) neyse emzirme odası manzaraları komikti yani... hemen yedeğe koştum, maalesef… havaalanına hapisim. Tek sevindirici tarafı binmek istediğim 19 uçağı yarım saat rötar yaptı DERKEN benimki de yaptı ve 22 de evde olabildim. İlker uyutmamaya kasmış, eve bi girdim, ses yok, bizim yataktalar, uykusuzluktan ağlayınca İlker bari pijilerini giydireyim demiş, altı giydirmiş, üstte yaygara kopmuş, sakinleşsin diye koynuna yatırmış, uyumuş kalmış miniğim. Üst çıplak babanın kollarında buldum bebişimi, koklaştık, giyindik, emdik uyuduk.
Haftasonu pek neşeliydik. Cumartesi bütün gün koyun koyuna, ohhhh canımıza değsin. Marketi arıyorum sürekli meşgul, meğer doğalgaz kazısı sırasına hatları halletmişler. Arcanın yoğurdu bitmiş, Atladık arabaya ama nasıl yağmur. Markete giresiye kadar bir posta ıslandık, macera işte. Yağmur Arcanın çok hoşuna gitti. Arkadaşlar maç izlemeye gelecekti ama ben öğleden sonra uykusunu bir güzel Arcayla uyuyunca apar topar ev toplandı. Ne güzel yemek yapacaktık, boşver dediler yine pide yedik:) Arca çocuksuz çiftlerin ilgi odağıydı tabii ki. Tüm sevimliliği ile bana arkadaş yapın diyordu da kimse oralı olmadı:) Tam banyo yapıcaz banyoda yerlere kakasını yaptı, yıkandık, üstümüzü giyicez bi de çişimizi yaptık, tüm marifetlerimizi gösterdik. Bu kadar harekete yatağa koyar koymaz uyudu. Maçlar bitince biz de okeye daldık ama ben bir ara uzanayım kanepeye demişim, sonrasını hatırlamıyorum, Arca sabah uyandırdı.
Pazar Cansularla birlikte Güzelbahçeye - kendin pişir kendi ye - çocukluğumuzun nostaljisine akacaktık. Önce Agoraya uğrayalım dedik, kalabalığı görünce plan değişti, hadi hava güzel Bornova forum yapalım olduk. Tabii orası fena bir gittik, hem kavşağına bile dönemiyorsun kalabalıktan hem de yağmur bastırdı. Dündük, Göztepeye, balık yemeğe. Kısaca ufak bir İzmir turu attık döndük. Cansu pek keyifli öyle eskisi gibi ağlama olayı kalmamış, bir de çocuktan filan anlıyor bizimki gibi akran yabancısı değil. Mamasını yerken hep Arca etrafta olsun istiyor.
Pazartesi sabah toplantıya gitmek için beni havaalanından alan arkadaşın 3 yaşında oğlu var. Çok sorunlular. Tuvalet eğitimi almasına rağmen tepki için özellikle yapıyormuş. Sonra her daim annesini reddetme ve babasını isteme gibi bir sorunu varmış. Anne işte kitabı aklıma geldi, 3 yaşına kadar baba anneye yardımcı olmak istiyorsa ev işlerini yapsın, anne mutlaka bebeğin ihitiyaçlarını gidersin, bebekler 3 yaşına kadar bakımını yapan kişilere bağlanma gösterir aksi halde anneyi reddeder gibi bir bölüm vardı. Onu anlattım, geç kalmış sayılmazsınız, anneyle bağ hala kurulabilir dedim, bilinmez ki...
İstanbulun yorgunluğunu 2 gündür atmaya çalışıyorum. Tatili iple çeker oldum. Bu arada babane geldi, anane dede geldi, babane akşam bizde kalacak, teyzeler uğrayacak, Arcanın kabul günleri yine:)
Bu arada herkesler ne güzel yazılar yazmış, pek okuyamadım, bu akşam niyetim herkesi okumak, bi hain kuzu istanbula gitmiş, bi güzel arkadaşlarla takılmış, onu gördüm feci kıskandım!!! ben de istanbula gitmek ama gerçekten gitmek istiyorum:)
Haftasonu pek neşeliydik. Cumartesi bütün gün koyun koyuna, ohhhh canımıza değsin. Marketi arıyorum sürekli meşgul, meğer doğalgaz kazısı sırasına hatları halletmişler. Arcanın yoğurdu bitmiş, Atladık arabaya ama nasıl yağmur. Markete giresiye kadar bir posta ıslandık, macera işte. Yağmur Arcanın çok hoşuna gitti. Arkadaşlar maç izlemeye gelecekti ama ben öğleden sonra uykusunu bir güzel Arcayla uyuyunca apar topar ev toplandı. Ne güzel yemek yapacaktık, boşver dediler yine pide yedik:) Arca çocuksuz çiftlerin ilgi odağıydı tabii ki. Tüm sevimliliği ile bana arkadaş yapın diyordu da kimse oralı olmadı:) Tam banyo yapıcaz banyoda yerlere kakasını yaptı, yıkandık, üstümüzü giyicez bi de çişimizi yaptık, tüm marifetlerimizi gösterdik. Bu kadar harekete yatağa koyar koymaz uyudu. Maçlar bitince biz de okeye daldık ama ben bir ara uzanayım kanepeye demişim, sonrasını hatırlamıyorum, Arca sabah uyandırdı.
Pazar Cansularla birlikte Güzelbahçeye - kendin pişir kendi ye - çocukluğumuzun nostaljisine akacaktık. Önce Agoraya uğrayalım dedik, kalabalığı görünce plan değişti, hadi hava güzel Bornova forum yapalım olduk. Tabii orası fena bir gittik, hem kavşağına bile dönemiyorsun kalabalıktan hem de yağmur bastırdı. Dündük, Göztepeye, balık yemeğe. Kısaca ufak bir İzmir turu attık döndük. Cansu pek keyifli öyle eskisi gibi ağlama olayı kalmamış, bir de çocuktan filan anlıyor bizimki gibi akran yabancısı değil. Mamasını yerken hep Arca etrafta olsun istiyor.
Pazartesi sabah toplantıya gitmek için beni havaalanından alan arkadaşın 3 yaşında oğlu var. Çok sorunlular. Tuvalet eğitimi almasına rağmen tepki için özellikle yapıyormuş. Sonra her daim annesini reddetme ve babasını isteme gibi bir sorunu varmış. Anne işte kitabı aklıma geldi, 3 yaşına kadar baba anneye yardımcı olmak istiyorsa ev işlerini yapsın, anne mutlaka bebeğin ihitiyaçlarını gidersin, bebekler 3 yaşına kadar bakımını yapan kişilere bağlanma gösterir aksi halde anneyi reddeder gibi bir bölüm vardı. Onu anlattım, geç kalmış sayılmazsınız, anneyle bağ hala kurulabilir dedim, bilinmez ki...
İstanbulun yorgunluğunu 2 gündür atmaya çalışıyorum. Tatili iple çeker oldum. Bu arada babane geldi, anane dede geldi, babane akşam bizde kalacak, teyzeler uğrayacak, Arcanın kabul günleri yine:)
Bu arada herkesler ne güzel yazılar yazmış, pek okuyamadım, bu akşam niyetim herkesi okumak, bi hain kuzu istanbula gitmiş, bi güzel arkadaşlarla takılmış, onu gördüm feci kıskandım!!! ben de istanbula gitmek ama gerçekten gitmek istiyorum:)
11 Eylül 2009 Cuma
Hoşgelmiş
Dün akşam komşu kızı Cansuya indik. Cansu bütün gün uyumamıştı, gözler şiş, bi türlü de uyumuyor, ama öyle tatlı ki. Saçlar nerdeyse omuzlarına kadar uzamış, Arca önce saçlara saldırdı, cansu cadı tabii bir kaşı havaya kaldırdı, bizimki tırstı, hemen cansunun annesinin boynuna sarıldı. Baktık baktık bunlar büyücek de oynayacaklar birlikte geyikleri çevirdik aramızda. Arcanın uykusu iyice çöreklenince eve döndük, yatağa koyar koymaz uyudu. Gece de bi defa filan uyandı, iyi gibiydik.
Ama bugün bütün gün keyifsizmiş, öyle az süt içmiş ki Ümit abla endişelenmiş bile. Bir oraya bir buraya atmış küçük bedenini, kendini koyacak yer bulamamış. Diş gelmiş üst sol, ön diş, kocaman, gelmiş, hoşgelmiş. Yağmur yüzünden geç gelebildim eve. Keyifsizdi ama yine de sarıldı, gülümsedi. Güzel güzel emdik, yoğurda ısrar etmedim, bıcıları yapıp uykuya yatalım dedim ama öyle yorgundu ki bi türlü uykuya geçemedi. Sonra aldım bizim yatağa, açtım pencereyi, yatakta pışpış yaparken sohbet ettik. Bir sağanak patladı, nasıl yağıyor, yağmurun sesi sohbetimize karıştı, gözleri hafiften aralanınca kaptım yatağa koydum, öylece uyudu.
Rahat etsin diye jel de sürdüm, umarım bu geceyi rahat geçirir. Bu bebeler böyle birer ikişer toplu diş patlatma eylemi yapmışlar da şimdi haberimiz oluyor:)
Ama bugün bütün gün keyifsizmiş, öyle az süt içmiş ki Ümit abla endişelenmiş bile. Bir oraya bir buraya atmış küçük bedenini, kendini koyacak yer bulamamış. Diş gelmiş üst sol, ön diş, kocaman, gelmiş, hoşgelmiş. Yağmur yüzünden geç gelebildim eve. Keyifsizdi ama yine de sarıldı, gülümsedi. Güzel güzel emdik, yoğurda ısrar etmedim, bıcıları yapıp uykuya yatalım dedim ama öyle yorgundu ki bi türlü uykuya geçemedi. Sonra aldım bizim yatağa, açtım pencereyi, yatakta pışpış yaparken sohbet ettik. Bir sağanak patladı, nasıl yağıyor, yağmurun sesi sohbetimize karıştı, gözleri hafiften aralanınca kaptım yatağa koydum, öylece uyudu.
Rahat etsin diye jel de sürdüm, umarım bu geceyi rahat geçirir. Bu bebeler böyle birer ikişer toplu diş patlatma eylemi yapmışlar da şimdi haberimiz oluyor:)
10 Eylül 2009 Perşembe
not düşmeli
31 can verdik ama selden değil, kaderin cilvesi değil, küresel ısınma, doğa ananın suçu hiç değil! onlar yanlış biliyor kimsenin suçu değil bu bizim suçumuz!! o başarısız yöneticilere, o zihniyete, o vicdan özürlülülere oy verenlerin hem de akllanmayıp defalarca verenlerin suçu!!! daha da denecek bişey yok!
9 Eylül 2009 Çarşamba
Minimui
kitubi unuttuğum bir konuya parmak basmış.
bu dergi çok güzel... izmirli anneler grubundan düşen bir mail aracılığı ile tanıştım. Çok neşeli şarkılar çalıyor, web sayfasında. Cumartesi ben dergiyi okurken Arca da müzikleri dinledi kucağımda:)
Benim okuduğum sayı eskisi miydi bilmiyorum ama tanıdık yüzler var: Hülyacım çok güzel çıkmışsın... Bir de minik mucizenin annesi sanırım. Tecrübe konuşmuş.
Haberimiz olsun, faydalanalım...
bu dergi çok güzel... izmirli anneler grubundan düşen bir mail aracılığı ile tanıştım. Çok neşeli şarkılar çalıyor, web sayfasında. Cumartesi ben dergiyi okurken Arca da müzikleri dinledi kucağımda:)
Benim okuduğum sayı eskisi miydi bilmiyorum ama tanıdık yüzler var: Hülyacım çok güzel çıkmışsın... Bir de minik mucizenin annesi sanırım. Tecrübe konuşmuş.
Haberimiz olsun, faydalanalım...
NE İŞ??? DİŞ???
kuzuyu okuyorum, özgürün elayı... hepsinde bir gece uyanmaları, allah hayıra çıkarsın yani diyorum. Hani bu uyanmaların sebebi annelerin çalışmaya başlaması ise, Arcada böyle belirtiler yok diye sevinmeli mi? ama arca kuzudan da eladan da küçük daha belki anlamıyordur diyorum bir yandan, hem her bebek farklı. belki yarım günlük süreç alışmasını sağlamıştır. Derken dün gece 3-4-5-5 buçuk-6 şeklinde uyandık! Buyrun burdan yakın. Aynı belirtiler ... cin gibi uyanmalar... yatakta oyun istemeler... uykuya dalıp 1 saat sonra tekrar uyanmalar... Dün diğerlerinden farklı bir rutini de olmadı. Anlaşılır gibi değil. Neye yormalı? Yakındır çıkar kokusu. 2 dişten başka çıkanımız olmadı, o 2 tanesi numunelik duruyor:) Belki diş... belki iş... ama anne bitap o ayrı... bakalım bugün nasıl geçecek?
8 Eylül 2009 Salı
kafam bozuk! işlere! çok yoğunum o sorun değil, yoğunluktan çalışarak sıyrılabilirsin, benim işlerim kötü gidiyor, bi gudubetlik var üzerimde. Proje işi tamamdı, sorun çıkardılar, papaz olduk. yanlış iş yapılmış, sorunu ben çözmeye çalışıyorum. falan filan. allahtan evde arca var ilker var da en azından bir süreliğine unutuyorum. arca da dün keyifsizmiş, mutlu geçen haftasonunun ardından bizi çok çok özlemiş, Ümit abla naptıysa güldürememiş. Akşamın ilerleyen saatlerinde kahkahasını duyduk, Thanks to İlker ve oyunları:) ama özlüyor işte biliyorum. Sabah öpüşüp koklaşıp bıraktım, ofise geldim yine stres!! özlemciğimle bile iki çift laf edemedik, telefon, sorun, bla bla... arcayı özledim, eve telefon ettim, Ümit abla ile konuştum, babane gelmiş oynuyorlarmış. Ihlamur koydum fincana, pencereyi açtım, karşı binanın dış cephesinde özensiz ve yanlış monte edilmiş klima dış üniteleri dikildi karşıma biraz yukarı bakınca gri gökyüzü... bugün de keyfim yok, hadi hayırlısı
5 Eylül 2009 Cumartesi
ek gıda nasıl olacak -takıntılı annenin sabah safsataları
epey olmuş blogu güncellemeyeli, özlem de sordu napıyorsun diye.
aslında hiç!!! hatta çoğu zaman hiçbirşeyi tam yapamıyormuşum gibi geliyor. Bak şimdi mesela hazır Arca uyuyorken evi toplamam lazım , blog yazıyorum:)
Pazartesi Arcanın aşıları vardı, Ümit abla sağlık ocağında yaptırdı, hiç ağlamamış, herkes çok şaşırmış. Akşamüstüne kadar da keyifliymiş. Oradaki bizim aile doktoru ateşi 37,5 a çıkınca 1 ay kaşığı Calpol verin demiş, Ümit abla da 5 gibi ateş çıkar gibi olunca vermiş. Eve geldim İlker söyledi, calpol almış ama ateş var hala diye. Neyse takip ettik ama 8 gibi ateş 38 in üzerine çıktı, haydaaa.. Ümit ablayı aradım miktarın çay kaşığı olduğunu duyunca şok oldum. Aile doktoru öyle dedi diye Ümit abla da sorgulamamış. Akıl var mantık var, 10 kilo bebeğe 1 çay kaşığı calpol ne etki edecek? Neyse fitil yaptık, tüm gece saat başı kalkıp ateşini ölçtüm. Neyse ki aşılardanmış, geçti. Hem o aile doktoruna acayip kıl oldum. Ümit ablaya kilo fazlası var diyete sokun demiş. Ya bu anne sütünden hem ek gıdalara daha yeni başladı filan demiş yok, hatunun kafa almıyor, obeziteden çok korkarım filan diyormuş. Ahh ben olacaktım ki orda!!! Ümit abla bu çocuk her ay doktor kontrolüne gidiyor, korkma kontrol altında deyip susturmuş! Pratisyen hekimler aile doktoru oluverirse olacağı bu!
Bu arada çoook düşündüm ve yurtdışına gitmemeye karar verdim. Birkaç ay sonrası için OK ama şimdi gözüm yemedi. Mecbur olsam giderdim mutlaka ama mecbur da olmayınca zorlamak istemedim.
Çarşamba Arcanın kabul günüydü, önce babane, sonra teyze ve duru (duruyla araları pek iyi, duru anlatıyor, bizimki açmış gözünü dinliyor) ve akşam da bizim dostlar ekibi. Bizimki zaten Zeyneple Güle hasta, güzel gördü mü dayanamıyor ya o akşam da kuzu gibiydi ki akşama kadar diş sıkıntısı kök söktürmüş, sakinliği şaşırttı.
Başka napıyoruz??
emeklemeye çalışıp, debelenip, yorulup göbüşün üzerine yığılıyoruz.
süper dönüşler yapıyoruz. Parmaklarımızın ucu ile birşeyler yakalamaya başladık.
Eve geldiğimde çıldırıyor, çenemi, burnumu emmeye başlıyor, kendince öpüyor sanırım.
Anne sütüne ilgi birgün var birgün yok, açıkçası bana da süt sağmaktan gına geldi. Arca ben yokken 3 öğün anne sütü alıyor ben 2 öğün sağabiliyorum, sabah sağdıklarımla denkleştirmeye çalışıyorum ama her zaman olmuyor, napalım olduğu yere kadar.
sebze püresinden haz etmiyoruz, yoğurta alıştık, meyvelere hastayız, maalesef baba modeli bir damak tadı ile karşı karşıyayız. Sebze nasıl yedireceğim, şimdiden derdi düştü. Var mı ilginç öneriler? Bebek yemek tarifi kitabı???
Sebze çorbasını çatalla mı ezip vermeli, blender la mı bızlatmalı?
sebzelerin tatlarını güzelleştirecek napmalı? arayıştayım.
ek gıdalarda iyi gibiyiz, aslında çok az yiyor ama olsun en azından öğürmüyor, püskürtmüyor, buna da şükür. Ancak doymuşsa imkan yok yemiyor, böyle böyle alışacağız, dert etmemek lasım. hem ananemizin yaptığı mis tarhana var, kokusu hala burnumda, doktor da verebilirsiniz dedi, bugün tarhana deneyeceğiz.
Ümit abla çıldırmış geçen gün, " ya bu bebiş 200 cc sütü içtikten sonra doyuyor nasıl ek gıda yiyecek yemez tabi, sen tok karnına bişey yiyebiliyor musun??" dedi. Olmaz Ümit abla önce anne sütü dedim, gönlü olsun diye doktora da tekrar sordum. Cevap aynı önce anne sütü çorbadan yiyebildiği kadar yesin, zorlama yok.
kaşığa saldırmaya devam, oyalamak için başka kaşığı verdin mi boğazına kadar soktuğu için vazgeçtik. şimdilik şarkı oyun yok, böyle başladık bakalım devam ettirebilecek miyiz? ben de çocuğun arasından tabakla dolaşacak potansiyel var, korkuyorum, yesin diye zil takabilirim, fena çok fena:(
Hazır mamalardan hangilerini deneyebilirim? Özgürün ve Tuğçenin yazılarını tekrardan okudum. Başka öneriler var mıdır? Özellikle sebzeli mamalar hangi markanın iyidir??
Çok yavaş ilerliyoruz, daha kahvaltı, et kıyma filan menümüze hiç girmedi. Ben mi aceleciyim?
mız mız mızıldanıyorum:(
herkese iyi haftasonları
31 Ağustos 2009 Pazartesi
gitmeli mi gitmemeli mi??
1 ay sonra bir yurtdışı iş seyahati gündemde. 3 gece, 2 gün ortalarda olmayacağım.
Arca 7. ayını bitirmiş olacak.
Tüm gün görüşmediğimiz oldu, günübirlik seyahatler oldu, ama gece hiç ayrı kalmadık.
İş için gitmek lazım ama hayati değil, iyi olacak sadece.
Doktora sordum, mecbur olsaydınız gitmek durumunda kalacaktınız, gece ayrılığı etkiler ama telafisi yapılabilir, sorun olacağını sanmıyorum dedi.
içim rahat değil.
karar vermem lazım.
İlker alırım Arcayı da gelirim seninle der ama benim iş geceli gündüzlü, boş vaktim yok ki, bu plan yatar.
Muhteşem haftasonunun ardından beni kapıda uğurlarkenki sevimliliği, pijamalarının içindeki tatlılığı gözümün önündeyken ne kadar doğru karar verebilirim?
Gitmeli mi gitmemeli mi?
Arca 7. ayını bitirmiş olacak.
Tüm gün görüşmediğimiz oldu, günübirlik seyahatler oldu, ama gece hiç ayrı kalmadık.
İş için gitmek lazım ama hayati değil, iyi olacak sadece.
Doktora sordum, mecbur olsaydınız gitmek durumunda kalacaktınız, gece ayrılığı etkiler ama telafisi yapılabilir, sorun olacağını sanmıyorum dedi.
içim rahat değil.
karar vermem lazım.
İlker alırım Arcayı da gelirim seninle der ama benim iş geceli gündüzlü, boş vaktim yok ki, bu plan yatar.
Muhteşem haftasonunun ardından beni kapıda uğurlarkenki sevimliliği, pijamalarının içindeki tatlılığı gözümün önündeyken ne kadar doğru karar verebilirim?
Gitmeli mi gitmemeli mi?
30 Ağustos 2009 Pazar
baldan tatlı haftasonu
Yazlığa gidesim geldi, İlkerin bizi cuma akşamından götürme teklifine balıklama atlamaca:)
Eylül havası gelmiş, yaprak kımıldamıyor ama serin.
Taze sabaha Arca ile uyanmak yatağa almak onu ve bir posta da birlikte şekerleme yapmak... Ohhh yedim Arcayı, gözlerim gözlerinde, Arcayla hep dipdibe, kucak kucağa, bel fıtığına ramak kala...
Arcayı kahvaltı sonrası uyutmanın ardından sahilde 3 km lik bisiklet turu, çeyrek asırlık beyaz Bisan, hala taş gibi:)
Çocukluğumdan beri beni tanıyan komşularla sıcak selamlaşmalar...
Ramazanın etkisi ile sahil bize kalmış, tertemiz sularda yüzmek...
Arcanın deniz sevdası, ayak çırpışı, keyfi, hiç çıkmak istememesi...
Ömre bedel sabah kahkahaları...
Meyve filemizle ilk siyah üzümler...
Şimdi... Balkonda geçirilecek son akşamların tadını çıkarmak gerek, Eylül kapıda!! gelir gelmez buz gibi yıkandı balkon... Arca uyuyunca masaya kuruldum, kulağım telsizde, tüm bloglar tarandı, özlem giderildi blog dostlarıyla, özlem, özgür, kuzu, tekir, günebakan, off daha kimler yazmış hepsine göz atmaca:)
pazar akşamı, haftasonunun tadı hala damakta, gözlerimi kapattığımda dalgaların sesi kulaklarımda... tatlı bir haftasonuydu, bitti.
Eylül havası gelmiş, yaprak kımıldamıyor ama serin.
Taze sabaha Arca ile uyanmak yatağa almak onu ve bir posta da birlikte şekerleme yapmak... Ohhh yedim Arcayı, gözlerim gözlerinde, Arcayla hep dipdibe, kucak kucağa, bel fıtığına ramak kala...
Arcayı kahvaltı sonrası uyutmanın ardından sahilde 3 km lik bisiklet turu, çeyrek asırlık beyaz Bisan, hala taş gibi:)
Çocukluğumdan beri beni tanıyan komşularla sıcak selamlaşmalar...
Ramazanın etkisi ile sahil bize kalmış, tertemiz sularda yüzmek...
Arcanın deniz sevdası, ayak çırpışı, keyfi, hiç çıkmak istememesi...
Ömre bedel sabah kahkahaları...
Meyve filemizle ilk siyah üzümler...
Şimdi... Balkonda geçirilecek son akşamların tadını çıkarmak gerek, Eylül kapıda!! gelir gelmez buz gibi yıkandı balkon... Arca uyuyunca masaya kuruldum, kulağım telsizde, tüm bloglar tarandı, özlem giderildi blog dostlarıyla, özlem, özgür, kuzu, tekir, günebakan, off daha kimler yazmış hepsine göz atmaca:)
pazar akşamı, haftasonunun tadı hala damakta, gözlerimi kapattığımda dalgaların sesi kulaklarımda... tatlı bir haftasonuydu, bitti.
27 Ağustos 2009 Perşembe
kısa kısa...
tam zamanlı çalışmada 3. günüm...
yavaştan alışmaya çalışıyoruz...
ilk gün beni kapıda görünce çıldırdı, gözlerim doldu, fena oldum, çılgınlar gibi koklaştık...
dün yarım günlük geçiş dönemine dua ettim, mümkün değil bir anda Arcasızlığa alışamazmışım, şimdi bile zor...
akşam babane, hala evde olunca bana çok çıldırmadı sanki...
vakit buldukça Anne İş'te kitabını okuyorum, ne garip yarım gün çalışırken hiç ihtiyaç duymamıştım
sık sık evi arıyorum, halbuki gözüm arkada değil sadece neler hissediyor anlamaya çalışıyorum, bir de yemeklerini yiyor mu?
yemek, ek gıda...
daninoların içinde hiç bir yapay katkı maddesi olmadığını gördüm, şimdilik veriyoruz, belki sonra Ümit ablanın yoğurtlarına geçeceğiz. Çilekliden haz etmedi halbuki çilekli Calpol şurubu itirazsız götürdüğünden sever sandık.
Kayısılıyı severek yiyor. O kadar anne sütünün üzerine yine iyi yiyor küçüğüm belki kendince biz sevinelim istiyor:) Üzümün ve şeftalinin suyundan tattırdık, bayıldı. Hatta dün akşam şeftali suyundan içtikten sonra ben kaseyi götürürken arkasından baktı, daha yok mu gibilerinden:)
yarın sebze çorbasına başlanacak...
böyle böyle böyle...
yavaştan alışmaya çalışıyoruz...
ilk gün beni kapıda görünce çıldırdı, gözlerim doldu, fena oldum, çılgınlar gibi koklaştık...
dün yarım günlük geçiş dönemine dua ettim, mümkün değil bir anda Arcasızlığa alışamazmışım, şimdi bile zor...
akşam babane, hala evde olunca bana çok çıldırmadı sanki...
vakit buldukça Anne İş'te kitabını okuyorum, ne garip yarım gün çalışırken hiç ihtiyaç duymamıştım
sık sık evi arıyorum, halbuki gözüm arkada değil sadece neler hissediyor anlamaya çalışıyorum, bir de yemeklerini yiyor mu?
yemek, ek gıda...
daninoların içinde hiç bir yapay katkı maddesi olmadığını gördüm, şimdilik veriyoruz, belki sonra Ümit ablanın yoğurtlarına geçeceğiz. Çilekliden haz etmedi halbuki çilekli Calpol şurubu itirazsız götürdüğünden sever sandık.
Kayısılıyı severek yiyor. O kadar anne sütünün üzerine yine iyi yiyor küçüğüm belki kendince biz sevinelim istiyor:) Üzümün ve şeftalinin suyundan tattırdık, bayıldı. Hatta dün akşam şeftali suyundan içtikten sonra ben kaseyi götürürken arkasından baktı, daha yok mu gibilerinden:)
yarın sebze çorbasına başlanacak...
böyle böyle böyle...
25 Ağustos 2009 Salı
gecikmiş kreativ mim
herkesleri tanıma bakımından mimleri seviyorum.
Hem dağlar kızı reyhana hem de özgür anneye teşekkürler...
neler yapıyoruz?
1. Ödülün logosunu bloga ekliyoruz.(işte burdaaa)
2. Ödülü veren kişinin linkini yazıyoruz (o da yukarıda)
3. Hakkımızdaki 7 ilginç şeyi listeliyoruz - peki birazdan ki benim gibi biri için çok zor
4. Sevdiğimiz 7 blogu listeliyoruz
Özgür Anne , Tugce , Kiraz , Hülya , kuzu , Ruhdağı, bir dilim sohbet, aslının günlüğü, Pratik Anne, Fashinn.... 7 yi geçti di mi ? o zaman yandaki listenin tamamı diyelim geçelim.
Ben pek ilginç birisi olmadığım için bu zor olacak...
1. Kitapların önce sonunu okurum, bitirmeden başıma bişey gelecek olursa kitabın sonunu görmeden gitmeyeyim diye, iflağ olmaz kötümserim işte
2. Sarışınlığı hiç sevmem ama mahalle baskısı yüzünden hep sarışınımdır. Aslında üniversiteye kadar doğal sapsarıydım, sonra bi şekilde koyulaşmaya başladı, gölgeyle başlayıp röfleye döndüm. Geçen yıl, yıllar sonra ilk defa kumral dolaştım, mutluydum ama yine İlkerin ve çevremin sarışınlık yakışıyor gazlarıyla yine sarıyım:(
3. Makina mühendisiyim ama meslek hayatımın ilk 2 yıl ı haricinde hiç mühendislik yapmadım.
4. 4 yıl önce daha yeni araba kullanmaya başladığım zamanlarda geri viteste fren yerine gaza basınca park halindeki bir uno yu haşat ettim, komşu apartmanın demir kapısını yıktım ve bahçesine girdim, ayağım hala gazdaydı, el frenini çekerek durabildim. Hala o kazayı nasıl yaptım bilmiyorum.
5. Üniversite yıllarında pedikür yaptıramazdım. Bir insana ayaklarıma hizmet ettirmek gibi gelirdi, sosyalist bir yön mü bilemiyorum. Şimdi masaja bile gidiyorum:)
6. Burnumun büyük olduğunu - fiziksel anlamda :) - evlendikten hemen sonra farkettim. Çünkü düğün videocusu aptal adam hep profilden almış beni. Videoyu izleyince şok olmuştum, hala da burnuma gıcık olurum.
7. İlkerle lise sonda aynı dershanedeydik, sınıf arkadaşıydık. Birbirimizin üniversite tercihlerinden haberimiz yoktu. Ben İTÜ Makina mı yazsam 9 eylül endüstri mi diye düşünürken ablam 9 eylül mühendislik fakültesinin boktan bi yerde olduğunu söyleyince sildim, İTÜ Makina yazdım, kazandım. İlkerin ÖSS derecesi filan vardı, Boğaziçi, ODTÜ filan yazmış, son tercih İTÜ Tekstil yaz demişler, nasıl olsa o kadar düşmem deyip yazmış, BAM!!! kötü geçen sınavın ardından İTÜ tekstil olmuş. Birbirimize telefon ettik, aaa bir baktık koca İTÜ'de aynı fakülte içinde sadece tekstille makina aynı binada:) meğer kader ağlarını örmeye başlamış bile....
kimleri mimleyelim? herkesler birbirini mimlemiş ama mimlenmeyenlerden seçelim;
nazlının annesi nihan, tekir??, pıtırcık, yenianne, ruhdağı, zeren (gerçi uzaklardasın ama belki vaktin olur), ömer tuna
Hem dağlar kızı reyhana hem de özgür anneye teşekkürler...
neler yapıyoruz?
1. Ödülün logosunu bloga ekliyoruz.(işte burdaaa)
2. Ödülü veren kişinin linkini yazıyoruz (o da yukarıda)
3. Hakkımızdaki 7 ilginç şeyi listeliyoruz - peki birazdan ki benim gibi biri için çok zor
4. Sevdiğimiz 7 blogu listeliyoruz
Özgür Anne , Tugce , Kiraz , Hülya , kuzu , Ruhdağı, bir dilim sohbet, aslının günlüğü, Pratik Anne, Fashinn.... 7 yi geçti di mi ? o zaman yandaki listenin tamamı diyelim geçelim.
Ben pek ilginç birisi olmadığım için bu zor olacak...
1. Kitapların önce sonunu okurum, bitirmeden başıma bişey gelecek olursa kitabın sonunu görmeden gitmeyeyim diye, iflağ olmaz kötümserim işte
2. Sarışınlığı hiç sevmem ama mahalle baskısı yüzünden hep sarışınımdır. Aslında üniversiteye kadar doğal sapsarıydım, sonra bi şekilde koyulaşmaya başladı, gölgeyle başlayıp röfleye döndüm. Geçen yıl, yıllar sonra ilk defa kumral dolaştım, mutluydum ama yine İlkerin ve çevremin sarışınlık yakışıyor gazlarıyla yine sarıyım:(
3. Makina mühendisiyim ama meslek hayatımın ilk 2 yıl ı haricinde hiç mühendislik yapmadım.
4. 4 yıl önce daha yeni araba kullanmaya başladığım zamanlarda geri viteste fren yerine gaza basınca park halindeki bir uno yu haşat ettim, komşu apartmanın demir kapısını yıktım ve bahçesine girdim, ayağım hala gazdaydı, el frenini çekerek durabildim. Hala o kazayı nasıl yaptım bilmiyorum.
5. Üniversite yıllarında pedikür yaptıramazdım. Bir insana ayaklarıma hizmet ettirmek gibi gelirdi, sosyalist bir yön mü bilemiyorum. Şimdi masaja bile gidiyorum:)
6. Burnumun büyük olduğunu - fiziksel anlamda :) - evlendikten hemen sonra farkettim. Çünkü düğün videocusu aptal adam hep profilden almış beni. Videoyu izleyince şok olmuştum, hala da burnuma gıcık olurum.
7. İlkerle lise sonda aynı dershanedeydik, sınıf arkadaşıydık. Birbirimizin üniversite tercihlerinden haberimiz yoktu. Ben İTÜ Makina mı yazsam 9 eylül endüstri mi diye düşünürken ablam 9 eylül mühendislik fakültesinin boktan bi yerde olduğunu söyleyince sildim, İTÜ Makina yazdım, kazandım. İlkerin ÖSS derecesi filan vardı, Boğaziçi, ODTÜ filan yazmış, son tercih İTÜ Tekstil yaz demişler, nasıl olsa o kadar düşmem deyip yazmış, BAM!!! kötü geçen sınavın ardından İTÜ tekstil olmuş. Birbirimize telefon ettik, aaa bir baktık koca İTÜ'de aynı fakülte içinde sadece tekstille makina aynı binada:) meğer kader ağlarını örmeye başlamış bile....
kimleri mimleyelim? herkesler birbirini mimlemiş ama mimlenmeyenlerden seçelim;
nazlının annesi nihan, tekir??, pıtırcık, yenianne, ruhdağı, zeren (gerçi uzaklardasın ama belki vaktin olur), ömer tuna
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)