lüzumsuz bilgiler sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster
lüzumsuz bilgiler sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster

16 Aralık 2018 Pazar

Lüzumsuz bilgiler Vol.2

Geçenlerde blogda geziniyorum - evet narsistim kendi blogumu okuyorum! Hayır efendim yazın da sizinkini de okuyalım. Mecbur muyum döt kadar ekranda instagram tiradlarınızı okumaya? - eski bir yazıma denk geldim, sene 2010, #tbt tadında yeminle. Lüzumsuz bilgiler. 

Vaktiyle buralar dutluk iken bloglarda "elim sende"cilik ve birbirini mimleme çok trend idi. Hem blog sahibini tanırdın, hem seni okuyanlar kendini sana biraz daha yakın hissederdi. Derken "promote yourself" anlayışı moda oldu. Instagram sağ olsun. Herkes fotomodel, herkes filtre, instabeauty güzeli, hey allahım!

Belki bugün instagramda olduğumuz kadar ulu orta değildi hiçbir paylaşımımız ancak bugün olduğundan daha doğru tanırdık, blog yazan kişiyi de, takip edeni de. Bir büyüsü vardı bilinmezliğin lakin samimi yazılardan iyi bilirdik, iyi tanırdık birbirimizi. Yüzeysel değildik.

O günlerin anısına bilinmeyen (daha doğrusu öyle varsaydığım) yönlerimi yazayım dedim, buyurunuz: Lüzumsuz bilgiler - 2.

9 Ocak 2022 Pazar

Lüzumsuz bilgiler Vol.4: Kendime notlar

Aralıklarla şahsıma ait lüzumsuz bilgilerle blogu şenledireyim diyorum. Neden? Hiçbir fikrim yok, paşa gönlüm diyelim.

23 Temmuz 2019 Salı

Lüzumsuz bilgiler vol.3

Nihayet yağmursuz günler geliyor. Kutlamalara terasta yayılarak başladım. Bir yanımda bira, elimde kitap, yanı başımda telefon, kulağımda müzik.

Saat dokuzu geçmiş ve güneş henüz batmamış... Belçika yazını seviyorum. Serinliğini, geç batan güneşini, sakinliğini ve nadir maruz kalınan güzel havaya minnetini cömertçe gösteren insanını...

Başımı bulutların iyice dağıldığı mavi gökyüzüne kaldırıp düşündüm ve bir yargıya vardım: "garip bir insanım". Tuhaf özelliklerim var. Bence bunu beni blogdan tanıyan kimselerin bilmesinde fayda var. Lüzumsuz özelliklerimi okusunlar ve karar versinler, "takip etmeye değer mi?"

Herkes hazırsa başlıyorum:

14 Ocak 2024 Pazar

Lüzumsuz bilgiler

 Lüzumsuz bilgilerle yine karşınızdayım sayın okuyucular. Boş vakti olanları buraya alalım :)


Ofisin tuvaletleri dört kabinli. Sabah bir tanesini belirliyorum ve tüm gün mutlaka aynı kabine giriyorum. Hani sanki köpekler gibi işeyip belirliyorum mıntıkamı. Öyle saçma bir huy. 


Madem iğrenç muhabbetlerden açtık konuyu, devam edelim.


Kol altı ter bezlerim görece her tarafımdan daha fazla çalışır. O kadar ter nasıl üretiliyor şaşıyorum. İşin kötüsü sadece sıcakladığımda ya da spor yaptığımda değil, strese girdiğimde - ki bu bir iş gününün olmazsa olmazı - bile foşur foşur terlerim. Gömlek ve t-shirtlerimi modası geçtiği ya da bedeni uymadığı için değil, kol atları sarardığı için atmak zorunda kalırım. Öyle ki her t-shirtten iki tane alırım yanıma zira gün içinde değiştirmem gerekir. 


Uzun süre siyah ve beyazdan başka bir üst giymedim, neden? Diğer renkler terleyince fena fark ettiriyor. Hayatımın ilk iş görüşmesinde açık mavi bir gömlek giyme gafletinde bulunmuşum, görüşmenin sonunda karşımdaki kişi kol atlarımın dirseklere kadar koyu mavi renk alması karşısında dehşete düşmüştü.


Terlemeyi önleyici deodorantlara karşıyım, zira kol atında kist oluşturma ihtimalleri var. Görüntü berbat peki ya his? O sürekli ıslaklık hissi tarif edilemez. 


Kokuyu her daim yanında masum deodorantlardan taşıyarak halledebiliyorsun da, o rahatsız edici ıslaklığın çözümü yok. Daha doğrusu yoktu. Zihni sinir projelerimden biri kol atlarıma günlük ped koymaktı. Eh ne de olsa kumaşa yapışan bir yüzleri var, diğer taraf da ıslaklık emme beklentisini karşılar diye umdum. Özellikle kuru temizlemenin müthiş pahalı olduğu Belçikada blazerlarımın kol altlarına günlük ped koyarak başladım. Benim ter seviyeme dayanamayan günlük pedleri sık değiştirmem, üstelik kolumu kaldırınca ped görünmesine bile stres yapmam işi iyice içinden çıkılmaz bir hale soktu. Normal ped de kullanamayacağıma göre?


Dedim bunun çaresi vardır, dünyada tek terleyen insan ben olamam. Araştırdım. Bingo! Kol altı pedi diye bir şey varmış. Şimdi rahatım. (Önce Amazondan bulmuştum ama sonra Trendyolda bir marka edindim, hem ucuz hem süper, şimdi sürekli stokluyorum Türkiyeden çok mesudum)


Ter ve tuvalete fazlaca alan ayırdık, biraz da kitaplara dönelim.


Uzun yıllar, kitap bitirmeden - ki bu bazı kitaplarda aylar sürüyordu - bırakmıyordum. Artık yarılamayı bekliyorum. Baktım sarmıyor, hop başkasına atlıyorum. Hayat kısa kuşlar uçuyor…


Kitap kokusu bağımlısıyım. Okumam gerekmiyor, ara sıra kitapçılara girip birkaç kitap koklayıp çıkıyorum. 


Arca’nın Türkçesinin iyi olmasına takığım. Gurbetçi aşağılaması değil katiyen! Nitekim ben Arca yaşındayken yazlıkta Türkçesi bozuk almancı arkadaşlar vardı, düşün bizim neslin çocukları oldu ve o gurbetçiler, o Türkçeleriyle çocuk yetiştiriyorlar ve çocuklarının Türkçelerinin bozuk olması anlaşılabilir. Dahası ana babası üçüncü kuşak olmasa da buralarda doğmuş çocuklar, okumayı Türkçe öğrenmemiş, belki bir tane Türkçe kitap okumamış, olabilir. Ama bunların hiçbiri Arca’nın bahanesi olamaz. Yani Arca gurbetçi Türkçesi konuşamaz. Bunu kendisine de bildirdim. Flamanca, Fransızca ya da İngilizce birer kitap okuyorsa, Türkçe iki üç kitap okuyacak, o Türkçe bozulmayacak! İsterse bilingual - trilingual olabilir, isterse beş altı dil öğrenebilir liseyi bitirinceye kadar, fark etmez, değil mi ki, evde Türkçe konuşuluyor, okunuyor, Türkçesi herhangi bir Türkiye’de yaşayan yaşıtı seviyesinde olacak, yoksa dalarım!


Neyse ki Arca blogu okumuyor, yoksa dikilir tepeme “senin Flamancanı ne edeceğiz” diyebilirdi , hah çok da tın! Ben kırkımdan sonra öğrenmeye kasıyorum, olduğu kadar olmadığı kader!


Şahsımın lüzumsuz bilgilerini okudunuz, bir sonraki bölümde görüşmek üzere esen kalın.

3 Eylül 2010 Cuma

Lüzumsuz Bilgiler Ansiklopedisi - Biliyor muydunuz?

- Günde en az 3-4 defa Arca yakınlarımdayken veya yerde oyun oynarken sarsak davranışlarım yüzünden elimin kolumun veya kalçamın çarpması sonu Arcanın yere kapaklandığını, yine aynı sarsaklık sonucu ara sıra elini sürgülü kapıya sıkıştırdığımı?
- Arca’nın tam 4 defa alnının aynı bölgesini muhtelif yerlere çarpmak sureti ile pinpon topu gibi şişirdiğini?
- Arca’nın durduk yerde defalarca düşebildiğini ve Yelizin sakarlık genlerinin Arcaya geçtiğinin tüm aile tarafından kabul edildiğini?

- Peki Arca’nın Bebek Koala kitabını 1 gecede üst üste 4 defa okutarak “İyi geceler ponpon” kitabı ile sahip olduğu 3 kerelik rekorunu kırdığını?
- Arkadaşım Eşek şarkısının arka arkaya 2, Almanyanın Eurovizyon şarkısının 3 defa mutlaka çalındığını?

- Yelizin sıklıkla kullandığı s.kt.r kelimesinin Arca tarafından öğrenildiğini (HASS S….R! – Niçin dublajlardaki gibi lanet olsun demiyorsun kadın!!)
- İlknura “iknuk”, Emreye “emmi”, İlkere “ilkey”, Cansuya “tantu”, Tuna “una”, teyzeye “deyde” derken Yeliz, anane, dede, Nilda, Alpi gibi isimleri doğru söylediğini?

- Arcanın el ve ayaklarının tamamen babasınınkilerin 1/10 oranında küçültülmüş maketi olduğunu?
- Peki yemek yedikten sonra aynı babasınınki gibi göbeğinin çıktığını? Ve daha anne karnındayken göbeğinin büyük olacağının belli olduğunu



Arcanın
- bamya delisi olduğunu ve bu durum karşısında İlkerin babalık testi talep ettiğini?
- özellikle de zeytinyağlı domatesli makka (makarna) yerken kendinden geçtiğini? Domatese hiçbir koşulda hayır demediğini? Et tavuk balık üçlüsüne bayıldığını? Bal, reçel sevmediğini? Henüz “dondurma, çikolata ve nutella” yememiş olmasına rağmen kakaolu puding, browni gibi benzer ürünleri afiyetle tükettiğini, buna rağmen annesinin o ilk üçlüye çocuğunu yanaştırmadığını büyük gururla söylemesinin ne büyük bir çelişki olduğunu?

- en az 10 tane arabası, 2 adet damperli kamyonu, 1 adet çöp kamyonu, 3 adet minik arabası, 2 adet üzerine binilebilen arabası, 1 adet otobüsü, 1 adet kepçesi, 1 adet ambulansı, 1 adet lokomotifi, 2 adet motorsikleti olduğunu ve hala tekerlekli bir şey gördüğünde üzerine atladığını?
- tırnaklarını ve saçlarını kesmenin yegane yolunun Baby TV açmak olduğunu ve Arcanın bu nadir muamele karşısında hipnotize olmuş şekilde hareketsiz durduğunu?
- abi ve abla hastası olduğunu, Duru’ya aşık olduğunu, İlknuru görünce heyecanlandığını, gözlerini kaçırdığını, annebaba eve geldiğinde ilk 5 dakika kesinlikle yüz vermediğini?

- İlkerin tekstil mühendisi olmasına rağmen müteahhitliğe soyunduğunu amma velakin televizyonda inşaat işine giren futbolcu haberine “önüne gelen de inşaat işine giriyor kardeşim, çivisi çıktı sektörün” şeklinde yorum yapabildiğini?
- Şantiye kuşu İlkerin 3 ayda ayakkabı eskittiğini buna karşın ofis gülü Yelizin bir ayakkabıyı 5 sezon giyebildiğini?

Yelizin
- bütün ayakkabılarının İlkerin onayından geçtikten sonra satın alındığını?
- 15 liralık bir kolyeyi satın almak için 3 gün düşündüğünü, içine sindirdikten sonra kalmadığını öğrendiğinde bu defa da 3 gün kolyeyi aradığını?
- zerre kadar anlamamasına rağmen inatla ütü yaparken futbol maçı izlediğini, yorum yaptığını hatta hakeme sövdüğünü, bu arada bu kimin kocası, bu adam hangi memleketten, kaç yaşında filan gibi futbolcular hakkında ipe sapa gelmez sorular sorabildiğini, İlkerin ise bu sorulara sabırla cevap verebildiğini?
- futbolcuların şort boyları ve saç kesimlerinden maçın hangi yıllara ait olduğunu çıkarabildiğini? (Evet İlker 1984 yılına ait GS maçları izliyor!!)


- Son olarak tüm Türkiye'de sadece 229 kişinin adının Arca olduğunu

BİLİYOR MUYDUNUZ?