Geçen gün Arca’nın okulunda
bir veli öğretmen görüşmesi vardı. Randevu saati ne akşamüzeri ne sabah, günün
ofise git gel yapılmayacak kadar kötü bir zamanı. Sabahtan yarım gün yıllık
izin aldım. Arca’yı uğurladık. Yıllardır ilk defa sabah çayımı bitirebildim,
hatta ikinciyi içtim. Kahvaltıdan sonra giyinmek için kalkar, yanıma da çay
bardağımı alırım, bir odadan diğerine elimde çay bardağıyla dolanırım. O
bardaktaki o çay hiç bitmez. Genellikle de evin girişindeki sehpaya bırakır,
çıkarım. Her akşam eve geldiğimde o yarısı dolu çay bardağı karşılar beni ve
ben her sabah şu çayımı da bir keyifle içeyim de öyle çıkayım diye söz veririm
kendime, nafile bir çaba…
Ama o gün öğleye kadar
çalışmamak iyi geldi. Normalde işte olduğum saatlerdeki şehrin görünümünü
garipsedim. Karşı okulun normalde hiç duymadığım ders zilini duydum mesela. O
saatte televizyonda ne var diye baktık, birazdan kadın programı başlar dedik,
İlkerle. Sonra sokaktaki insanların yavaşladığını fark ettim mesela. Benim
sokağa çıktığım o mesai saatine yetişme kaygısıyla acele edenler yerini telaşsızlara
bırakmıştı.
Kitap kulübünün atölye
toplantısı olduğu akşamdı. Böyle atölye falan deyince havalı oluyor, aslında
işin özü başka; kitapları bir ayda bitirsek bile özleşiyoruz, kendimize ara
buluşma bahanesi yaratıyoruz. Pek çok hemcinslerimizin aksine bir araya gelip
dedikodu, iş-koca-çocuk çekiştirmesi yapmıyoruz (yalannnnn) bir konu üzerinden
derin sohbetler yapıyoruz. Lütfen:P Yani kısacası canımız istedi, buluştuk, kaynattık
da diyebiliriz ama bir şeyleri tartışma amaçlı bir araya gelmek hoşumuza
gidiyor, bizi beslediğini düşünüyoruz.
Evvelden masal geceleri
yapardık, sonra atölyeye çevirdik, masal, arketip, dergi.. diye devam etti. En
son film tartışalım dedik. Herkes Ferzan Özpetek’in Cahil Periler filmini izleyip
gelecek, hakkında konuşacaktık. Tahminlerimin ötesinde keyifli bir akşam oldu.
Bundan sonra da bol bol film geceleri yaparız kanımca.
Dönüş yolunda Özlem’le
bunları konuşuyorduk. Sonra haftaya yıllık iznini kullanacağını söyledi. İçim
cız etti. Ay dedim ne güzel. Neler yapacağını planlamış, arkadaşlarıyla gündüz
tenis maçı, kahvaltı, ev gezmesi, dikiş ve sabahtan akşama pijamayla oturacağı
bomboş bir gün. Öyle tanıdık geldi ki bu planlar. Böyle zamanların, yani sadece
kendine ait boş tatil zamanlarının özlemini bir tek ben çekiyorum sanıyordum,
yanılıyormuşum.
Çalışıyorsan, yani
mesaili ve ofis ortamında bir işin varsa, çalışmayan insanların aslında her gün
yaptıkları sana çok özel geliyor.
Yıllar var ki
çalışıyoruz, benim kurumsal hayatta on beşinci yılım, Özlemin yirmi iki bitmiş
bile. Bizim yaş grubumuz böyle… Taş mı taşıyoruz? Yo, işimizi, tamam hadi
gerçekçi olalım işimiz değilse bile çalışmayı seviyor muyuz? Eh tabii ki,
dahası çalışmak zorundayız. Ama yoruluyoruz, bu da bir gerçek. Burada çok
affedersin, ayrımcılık yapacağım, erkeklerden daha farklıyız. En katılımcı, iş bölümcü
kocası olanlarımız bile en azından çocuk doğuruyor yav! Yani duygusal, fiziksel
yıpranmamız çok daha fazla erkeklerden.
Erkeklerin en özendiğim
özelliği yazık ki bizde yok. Neyse o, diyorlar abicim, didiklemiyorlar, fazla
sorgulamıyorlar, sadece o anı düşünebilme hatta düşünmeme gibi bir eşsiz bir
yetenekleri var. Bak mesela bir adama sor “ne düşünüyorsun” diye, o da sana “hiçbir
şey” dedi mi, inanmazsın değil mi? İnan bacım. Senin benim beynimdeki
tilkilerin kuyrukları birbirine değerken, evdeyken işi, işteyken evi,
alışverişi, arkadaşı, onu şunu bunu düşünürken onlar düşünmüyor (gerekmiyorsa).
Sadelik, basitlik genlerinde var. Kötü anlamda demiyorum, tam da iyi anlamda
söylüyorum. Ve gıpta ediyorum. Çünkü işte bu yüzden kadınlardan daha az
yıpranıyorlar. Belki de o yüzden biz kadınların erkeklerden biraz daha fazla
molaya, biraz daha nefes almaya ihtiyacı oluyor. Yorgunuz lan biz! Mezarda emekliliğe hayır! Kadınlara 40
yaş emekliliği geri dönsün! diye geyiğe bağlar kaçarım!
20 yorum:
Yav ben de de şu tilki geziyor şu an, yarım günü yıllık izinden düşüyorlar ya kıl oluyorum. Ayıp ayıp! Yarım günü lafı mı olur!
1 yıl ücretsiz izin aldım bebeğime baktım işe koşa koşa başladım. Bir hafta falan ara iyi oluyor da daha uzadı mı olay pijamanla evde oturup dizi izlemeye dönüyor. House tüm bölümleri izlemiştim. Sonra ek gıda dönemi başladı dizi faslı da bitti geriye bir tek pijamalı pejmürde bir kadın kaldı canı çok sıkılan:P
ahaha aynen ya hiçbir şey düşünmeme özelliklerine hastayım. Bir de konsantre olabilmelerine hastayım çünkü tam da bizim o çoklu düşünebilme yeteneğimiz konsantre olmamızı da engelliyor. Halbuki onlar öyle mi. Mesela tv izlerken eşim hangi saçma şeyi izlerse izlesin tam konsantre! Biz boşuna osho, tanrılar okulu falan okuyoruz. Onlar çözmüş bu işi. Anı yaşıyorlar. Sevgiler:)
Ne demiş Nasrettin hoca,"bana damdan düşen birini getirin " , işte ancak biz anlarız birbirimizi böyle.. Yorgunum yahu, hem de çok :(
Her zaman ve herkese söylediğim şey, kadınların emeklilik yaşı daha erken olmalı, isteyen çalışmaya devam eder tabii ama gününü dolduran kadın emekli olmalı. Bizim mesai ofisten eve dönünce 2.vardiya olarak tekrar başlıyor çünkü. Pozitif ayrımcılığa evet!!! :)
Ahahaha aynı şeyi düşünmüşüz :)
bu sene ben arada hic isim yokken 1 gun izin almaya basladim.
Oyle hic isim yokken kendime izin veriyorum.
Kahvaltiya gidiyorum kendi kendime. KItap okuyorum. Evde romantik komedi izliyorum.
Bence bunu hakediyoruz Yeliz!
Ama Gozde cok hakli yarim gun izinden dusulur mu ya ayip :)
Çok entelektüel bir topluluk olduğumuz açıkça ifşa etmişsin:)))
Kesinlikle katılıyorum(özellikle emeklilik kısmına :) )
Evet çalışmalıyız, üretmeliyiz ve paramızı kazanmalıyız ama bu şartlarda değil. Ben de 15 yılını bitirmek üzere olan bir bankacıyım ve emekliliğime 21 yıl var. Oğlum 30 yaşına geldiğinde emekli olacağım. Bu dünyaya sadece çalışmaya mı geldim ben. Neyse..
Asıl söylemek istediğim işimizi daha iyi seçebilirdik ama doğru yönlendirilmedik. Şimdi oğlumu yönlendiriyorum. Keyif aldığın şeyi işe dönüştürürsen mutlu olursun diyorum. Kendine vakit ayırabileceğin, çalışma saatlerini esnetebileceğin, büroda oturmak gerekliliği olmayan ve keyif aldığın birşey olmalı işin diyorum.
Biz başaramadık umarım onlar başarırlar keyifli ve yapmaktan mutlu olacakları bir iş sahibi olmayı.
Seni taniyormus gibi seviyorum yeliz
tanimayi da cok isterdim
değil mi ama:) aslında 1-2 saat olunca tabii izin falan yazmıyorum ama insaf yarım gün uğramayacağım ofise o kadar olsun.
muhtemelen ben de sıkılırım çalışmadan duramam ama bir nefese ihtiyaç oluyor.
hahahahh harbiden anı yaşamak deyince benim de aklıma hep erkekler geliyor.
@ceren; bizi bizden başkası anlamaz cerencim böhüüüü
@enne; kesinlikle! hele bizim emekliliğimiz berbat olacak:(
@gülçin, çok iyi yapıyorsun gülçinim ben de yapıyordum ama şimdi o izinlere bir şekilde ihtiyacım olur - arcanın okuluydu, tatiliydi, hastalığıydı vs...- pek ayıramıyorum. Zaten sene sonuna doğru hemen hepsi bitmiş oluyor :(
@deniz : ay öyleyiz ama puhahahahh
@ahu; ay hiç hatırlatma:) adamlar kazık olacak biz hala çalışıyor olacağız:( ve ben de aynı şeyi öğütlüyorum arcaya:)
@arife; çok çok teşekkürler, inşallah bir gün tanışmak da kısmet olur:)
Yazını okuyunca kaynağını bilmediğim şu söz aklıma geldi:
"Tanrı, kadınlara geçmişi ve geleceği, erkeklere ise yaşadığı günü armağan etti. Kadınlar geniş bir zamana yayıldıkları için huzursuz, erkekler daracık bir zamana sıkıştıkları için anlayışsız olurlar."
Kalıplaşmış ve klişe bir söz ama bu tür sözler zaten gerçekleri ifade etmezler mi? :) Geçmişi ve geleceği aynı anda düşünmemizin hem şansımız hem lanetimiz olduğunu düşünüyorum. Sıkıntısını evet çekiyoruz ama başka türlü olabilir miydim diye düşündüğümde pek sanmıyorum :)
Annem 17 yaşında başlamış çalışmaya. 37 yaşında emekliydi. Ben üniversiteye başlamıştım, kardeşim ise ortaokuldaydı henüz. Sonra kendine vakit ayırmanın, yapmak istediklerini yapabilmenin ne demek olduğunu anladım anneme bakınca. Dikiş öğrendi. Harbi iyi dikiş dikebilmekten bahsediyorum. Kumaş ve ahşap boyama öğrendi. Spor yaptı düzenli olarak. Kitap okudu sayfalarca. Sofralar hazırladı, misafir ağırladı. Süresiz, keyfince tatiller ve yolculuklar yaptı. Bizim yanımızdaydı gerçek anlamda.
Bunu yapabilmek çok güzel. Bizim kuşak işi olan, mesleği olamayan bir kuşak. Bu yüzden kurumsal hayattan kopabilmek için mesleklerimizi kullanamıyoruz. İstediğimiz değil, verlen koşullarda çalışmak durumundayız. Çok sıkıcı. Çocuklarımı hep bu yönde telkin ediyorum. Elinizden bir iş gelsin. Sevdiğiniz şeyi üretin. O zaman aç kalmaz, dahası mutlu olursunuz. Bazı şeyleri ertelemeye de gerek kalmaz.
Yakın bir zamanda, ben de bu kervana katılacağım umarım. Kurumsal hayatın zorunluluklarını terkedebilmek ve zamanımı dilediğim uğraşlarla doldurabilmek için planlar yapıyorum. Umarım tüm yorgun ve zorunlu kadınlar tez zamanda sistemden çıkışı görürler :)
ayh o koşuşturmaca hali yokmuuu...heryere herşeye yetiş yetiş koş koş...servise koş,otobüse koş,yeşil ışığa koş,bankaya koş,kasa kuyruğuna koş,kalabalık vs vs....hooppalaa bak bu konuyu kaçıncı kez yazmışsın ve ben yine yeniden yakaladım:( gülermisin ağlarmısın...gerçekten kendimi çok ama çok yorgun hissediyorum her anlamda,tahammül seviyem,ruh sağlığım,bünyem...
Yorum Gönder