20 Ocak 2019 Pazar

an itibariyle...

"Bir odanın kapısını kapatıp yalnız kalmak, her zaman hayatımın en güzel şeylerinden biri olmuştur."
 Charles Bukowski

Yaklaşık bir saat önce eve girdik.

Normal bir ailenin -5 derecede dışarıda ne işi var değil mi? Otur evinde, yılbaşı ağacını kaldır, ütüleri yap, iki kap yemek koy ocağa değil mi? Yok ya, fazla domestiğe bağladık mı bana bir haller geliyor. Allahtan İlker de öyle. Geçen gün dil kursu aktivitesi kapsamında pratik yapmak için gittikleri Brüksel'e yakın küçük bir Flaman şehri olan Mechelen'i çok beğenmiş, birlikte gidelim diyordu. Canıma minnet, benim için dışarı çıkmaya bahane olsun. Tabii evde yaymayı, kah kitap okuyup, kah playstation oynamayı tercih eden cüce kararımıza şiddetle karşı çıktı ama çok da tın. 

14 Ocak 2019 Pazartesi

Yaşlandığını nasıl anlarsın? Vol.3

Bu başlıkta bir yazıyı ilk yazışım değil. Bakınız 2011 versiyonu ve 2012 versiyonu. Eminim içerik olarak konuyu kullandığım başka yazılarım da olmuştur ama şimdi aramakla uğraşamayacağım. 

Demem o ki ben bu yaş mevzusuna takık bir insanım galiba. Hayır sadece yazdıklarımdan değil, geçen gün katıldığım eğitimde bile bunu mevzu bahis ettiğimi fark ettim. Yaratıcı bir tarafını bulmaya mı çalışıyorlar nedir (benim için epey aramaları lazım), hepimize ismimizin baş harfiyle bizi tanıtan bir sıfat bulmamızı istedi hoca. Hatta "Y biraz zor olabilir" diye uyardı beni. Yo gayet net: Youthful. 
(dinç, genç bir havaya sahip anlamında) 

13 Ocak 2019 Pazar

an itibariyle...

Hafta sonunu domestiğe adamış bir insanın en öncelikli tatmin seviyesi aşağıdakilerden hangisi ile sağlanır?
a. Buzdolabına dizilmiş minimum dört çeşit tencere yemeği
b. Tamamı ütülenmiş çamaşırlar
c. Ertesi gün öğlen için hazırlanmış sefertası ve dahi kocasının öğlen salatası
d. Banyo yapmış okula hazırlanmış oğlan
e. Hepsi

Evet bildiniz: Hepsi! 

Kış çirkin yüzünü bu hafta sonu layıkıyla gösterdi. Yağmur dinmedi, hava bizi dışarı hiç davet etmedi. Bizim de gönlümüz yoktu zaten. Malum bağlamışız domestiğe, dışarıda işimiz ne? 

Gerçi bana akşam üzeri beş gibi geldiler. Bütün hafta ofisin içinde attığım 500 adım, dün zaten misafir hazırlığı yapmışım, burnumu çıkarmamışım, dedim ki yürüyeceğim. Kimse oralı olmadı. Çıktım, dondum, döndüm. İyi oldu ama, egzersizleri bu kadar ihmal edersek, semeri iyice büyüteceğiz.

Günün bende kalanları, Arca ile sabah yatak keyfi sohbeti, İlker'le mutfağa kara tahta tasarım çalışmaları, kitap kulübümün hatıra kitabı ve kahve keyifleri olarak tarihe geçsin... 

An itibariyle...

güne, hafta sonuna, haftaya veda zamanı. 


7 Ocak 2019 Pazartesi

Yılın ilk pazarı

Yeni yılın ilk pazartesisine bomba gibi hazırım, diyemiyorum. Bütün günümü Fransızca çalışarak geçirdim yine de sınava hazır değilim, neden?

1 Ocak 2019 Salı

Yeni yıl yazısı

Adettendir, her yılın başında yeni hedefler konur, değişimler planlanır ve tabii ki çoğuna ulaşılamadan bir sonraki yıl gelir çatar ve bir sonraki ve bir sonraki...

2018’e girerken tanımladığım “aşmış insan” tanımına bir adım daha yaklaşabildim mi? Evet sanırım, bu da bir şeydir.

23 Aralık 2018 Pazar

Avrupa tespitlerine gel!

Belçika ile ilgili bir Belçikalıdan en ilginç yorumu duydum: "Avrupa'nın başkentiyiz güya ama aslında tam bir köy burası! Avrupa bir köy tarafından yönetiliyor."

Belçikalılar için Avrupa'nın Lazları dediklerini de duymuştum. Hırsızların bir dükkana girdiği ve dükkan sahibinin "akşam gelin bu saatte para olmaz" dediğinde hırsızların gidip akşam tekrar geldikleri ve de polise yakalandıkları haberi doğruysa, evet bir Lazlık var.

Avrupa'da yaşayan her milletin diğerleri hakkında tespitlerini, önyargılarını dinlemek çok eğlenceli.

16 Aralık 2018 Pazar

Lüzumsuz bilgiler Vol.2

Geçenlerde blogda geziniyorum - evet narsistim kendi blogumu okuyorum! Hayır efendim yazın da sizinkini de okuyalım. Mecbur muyum döt kadar ekranda instagram tiradlarınızı okumaya? - eski bir yazıma denk geldim, sene 2010, #tbt tadında yeminle. Lüzumsuz bilgiler. 

Vaktiyle buralar dutluk iken bloglarda "elim sende"cilik ve birbirini mimleme çok trend idi. Hem blog sahibini tanırdın, hem seni okuyanlar kendini sana biraz daha yakın hissederdi. Derken "promote yourself" anlayışı moda oldu. Instagram sağ olsun. Herkes fotomodel, herkes filtre, instabeauty güzeli, hey allahım!

Belki bugün instagramda olduğumuz kadar ulu orta değildi hiçbir paylaşımımız ancak bugün olduğundan daha doğru tanırdık, blog yazan kişiyi de, takip edeni de. Bir büyüsü vardı bilinmezliğin lakin samimi yazılardan iyi bilirdik, iyi tanırdık birbirimizi. Yüzeysel değildik.

O günlerin anısına bilinmeyen (daha doğrusu öyle varsaydığım) yönlerimi yazayım dedim, buyurunuz: Lüzumsuz bilgiler - 2.

12 Aralık 2018 Çarşamba

E-mail hygiene

Departman toplantısıydı sanırım, müdürümüz "e-mail hijyeni için neler yapıyorsunuz?" diye sordu.

Ben "eğer bir işe yoğunlaşmam icap ediyorsa, sabah gelir gelmez outlook'umu açmıyorum, işimi tamamlayıp sonra e-maillerime bakıyorum, genelde de öğleye doğru ve öğle yemeğinden hemen sonrasını - tabii toplantı yoksa - tercih ediyorum" dedim. Bu yöntemimi çok beğendi, Türk olsaydı "bana bunlarla gelin" diyeceğinden eminim. İyi ki bu yöntemin aklıma nereden geldiğini sormadı da "tuvaletten" demek zorunda kalmadım. Evet, tuvaletten, hatta umumi tuvaletten.

9 Aralık 2018 Pazar

Sarı yelekliler

Belçika'ya yerleştiğimizden beri muhterem saçını (yani olduğu kadarını) kendisi traş ediyor. Kocam diye demiyorum, tasarrufta bir dünya markasıdır. Ama evin cücesi, makinayla üç numaraya vurulan kafayı kendisine yakıştıramadığından kuaförde traş olmak istiyor, illa modelli olacakmış, peki. Neyse ki kuaförden yana seçici değil. O cumartesi neredeysek, bir kuaföre giriyor, kestiriveriyoruz saçını. Geçen Ixelles'de telefonum tamir edilirken karşı sokaktakine girdik, bugün de Türk mahallesinde Mehmet kuafördeydik. 

5 Aralık 2018 Çarşamba

Bizde durumlar bu şekil

Bugün Fransızca kursunu ektim. Utanmıyorum. Çünkü :
1. Kendimi hasta hissediyorum. Günlerdir hissettiğim o kırıklık iyice eklemlerime ve saç diplerime yayıldı, gidişat iyi değil.
2. Yorgunum. Tamam ya herkes yorgun filan anlıyorum ama ben iki haftadır seyahat, mesai, hatta evde çalışmayla filan iyice helak oldum. Dün gece de bugünkü sunuma çalışınca pilim iyice bitti. Yeter yav!
3. Bugün sınav var. Ama ben çalışamadım (bakınız madde 1 ve 2). Hadi derslere devam etsem o kadarla da hallederim ama derslere de gidemedim (bakınız madde 2).

26 Kasım 2018 Pazartesi

Turuncu çoraplı çocuk

Arca cumartesi ve çarşamba günleri futbola gidiyor. Arca seviyor, ben de Arca sevdiği için seviyorum, İlker sevmiyor. Tüm antremanların ve sonrasındaki maçların, iyi bir futbol oyuncusu/seyircisi için tabiri caizse işkence olduğunu söylüyor. Şimdiden kulüp araştırmalarına başlama niyetinde.

18 Kasım 2018 Pazar

Kapı

Bazı yazarlar, bazı kitaplar bende okudukça yazma isteği uyandırıyorlar. Ne olursa olsun, bir şeyler yazmak geliyor içimden. Allahtan bu blog var. Haftada bir başına oturabildiğim canım blogum.

Hayır hayata sitem etmiyorum, "yapmak istediğim çok şeyim ve çok az zamanım var" cümlesini kendi kendime kurmaktan bile sıkıldım. "To Do List"imin sürekli kabarık olmasından ve gün bittiğinde ancak yarısını halletmiş olmaktan da sıkıldım ama artık kendime bir sözüm var: bunu kafaya takmayacağım, o gün için en çok yapmak istediğim şeyleri yapıp yapamadıklarım için hayıflanmaktan, kendime kızmaktan da vazgeçeceğim.

Doğru, anladınız, bu sıkıntının işle alakası yok. İş için farklı zaman yönetimi yöntemlerim var. Neler mi? O başka bir yazıya kalsın.

Hafta sonu için yapılacaklar listesi kabarık ama öncelikler üç ana gruba ayrıldı: Kesinlikle yapılması gerekenler, aşırı derecede yapmak istediklerim, yapsam iyi olurlar.

12 Kasım 2018 Pazartesi

Paris is always a good idea!

"Para harcayarak sizi zengin yapacak tek şey seyahat etmektir."

Paris'te 4 gün geçirdik.
85.000 adım
63 km yürüyüş
ve şahsıma ait kısık bir ses.
ve bize ayak uydurmayı başaran bir Arca cücesi! 

10 Kasım 2018 Cumartesi

Başkalarına yardım etmek

Bazen giysilerimiz küçük gelir. Bazen eskir. Bazen çantamızın bir yeri yırtılır tamir edemeyiz.
Bunları atmak yerine, işine yarayacak birine verebiliriz. Belki birisi, bizim tamir edemediğimiz çantamızı onarıp kullanabilir.
Peki, o kişiyi nasıl bulabiliriz?
Türkiye'de yaşarken, görmüştüm. Cadde üstünde Kızılay'ın kocaman kutuları vardı. Bizim işimize yaramayan eşyaları, annem ayırır, babam da o kutulara atardı.
Belçika'da da böyle kutular olduğunu öğrendim. Havuza gittiğimiz gün, annem üzerinde Flamanca yazan kocaman bir kutunun yanına götürdü beni ve tercüme etmemi istedi. Başkalarına yardım etmek ile ilgili bir şeyler yazıyordu. Annemin anlamasına yardım ettiğim için kendimle gurur duydum.
Başkalarına yardım etmek için, bazen bir eşya verebiliriz, bazen de Flamanca yazıları tercüme edebiliriz.


Helpen aan iemand anders.
Soms worden onze kleren klein voor ons. Soms worden ze oud. Soms worden onze tassen kapot en we kunnen hen niet meer gebruiken en reparaseren.
Maar op de plaats van naar vuilbak gooien kunnen we beter aan iemand geven die het nodig heb. En die iemand kan die spullen reparaseren en nog een keer gebruiken.
Maar hoe kunnen we die iemand vinden?
In Turkije zijn er bedrijven die arme mensen helpen. Die bedrijven laten altijd een grote doos bij sommige straten. En mensen gooien hun oude of kapotte spullen erin. Mijn mama heeft gezegd dat hier in Belgie ook zo dozen zijn om mensen te helpen. Op de dag die we naar het zwembad gegaan hebben heeft mama me naar een doos gebracht. Ze wilde weten wat op het doos staat. En het was Nederlands geschreven. Ik heb het vertaad voor mijn mama. Het was over helpen aan iemand anders. We kunnen een spul geven of Nederlandse teksten vertalen om te helpen aan iemand.

Kitap yorumu: Hippi


Lafı hiç dolandırmadan söyleyeceğim:
Kendinize bir yol arkadaşı arıyorsanız, küçük sürprizlere açığım diyorsanız (ah İstanbul...), bir yazarın hayatından bir kesit ilginizi çekiyorsa, 70'lerin Avrupa'sını hatta İstanbul'unu merak ediyorsanız (ya da anımsamak istiyorsanız) Hippi'yi mutlaka okuyun, çok keyif alacaksınız.

8 Kasım 2018 Perşembe

Unique*

Az önce "unique" kelimesinin Türkçe anlamlarına baktım.
Biricik, emsalsiz, yekta, yegane, eşsiz, kendine mahsus, özgün...
Bir dolu anlamı var.
En sevdiğim: Şahsına mühasır

Ay teveccühünüz...

Öyleymişim de.

28 Ekim 2018 Pazar

Yeliz neler yazıyor?

İki post evvelini okuyanlar, blogda yazmadığım zamanlar, neler yaptığımı neler yazdığımı merak ettiler mi, bilmiyorum ama ben anlatacağım yine de.

Arca yılın ilk karnesini aldı. Dersleri oldukça iyi, yani öğretmeni öyle diyor. Bizce okul tam bir laylaylom! İyi olmayacak da ne olacak?

Öğrenim hayatına Türkiye'de başlamış bir çocuk olarak Arca halinden hoşnut. Zira hafta sonu ödev yok, haftada sadece iki gün ödev veriyorlar. O da okulda yapılan alıştırmaları bitiremeyen çocuklar için. Arca çoğunlukla bitirdiği için, o ödev de yok diyebiliriz.

Babylade ve futbol oynamalarına izin var. Aslında oyun olarak her şeye izin var. Serbest kıyafetle okula gidiyorlar. Okul üçte bitiyor. Haftanın üç günü spor var. Ayda bir gün mutlaka kütüphaneye gidiliyor. Çok test yapılıyor, özellikle matematik, ama Arca matematiği sevdiği için bu testleri çok dert etmiyor. Yani hayat ona güzel. Ama bize değil. Çünkü biz Türk eğitim sisteminin çalışkan öğrencileriydik. Kıllanıyoruz, bunlara pek bir şey öğretilmiyor diye düşünüyoruz.

Merhaba!


Merhaba!

Ben Arca. Dokuz yaşındayım. Dördüncü sınıftayım. Futbol oynamayı, ipad oynamayı, yüzmeyi, kitap okumayı seviyorum. Belçika'ya taşınalı bir yıl oluyor.
Babam mühendis, biz Türkiye'de yaşarken evler yapardı. Şimdi burada, Belçika'da çalışmıyor. Yakında burada da evler yapmayı planlıyor.
Annem de mühendis. Bir şirkette, klima projelerinden sorumlu. Hayatımızdaki her şeyi proje olarak görüyor.
Dün akşam babamla bir projeye karar verdiler.
Proje = Arca'nın günlük Flamanca yazıları
Amaç = Yeni kelimeler öğrenmek ve Flamanca'mı geliştirmek
İlk yazı = Mahallemizdeki yüzme havuzu
Perşembe günü babam bisiklet kazası geçirdi ve yaralandı. Bu konuyu başka bir yazıda anlatacağım çünkü konu çok uzun. Cumartesi günü babamın evde dinlenmesi gerekiyordu. Annem, babamın hoşlanmadığı ve benim çok seveceğim bir aktivite planladı: Yüzmek!
Babam ve ben İzmir'de tatilde iken, annem bu yüzme havuzunu keşfetmişti. Çok eğlenceli olduğunu düşündüğü için benim de denememi istiyordu.
Yüzme havuzunda, mayo ve bone giymek zorunlu. Bonemi bütün sabah aradık, bulamadık. Annem havuzda sattıklarını söyledi. Mayolarımızı içimize giydik. Okulla havuza gideceğimiz günlerde hep böyle yaparım. Yanımıza havlu, terlik, deniz gözlüğü ve havuzdan sonra giymek için iç çamaşırlarımızı aldık.
Yüzme havuzu evimize çok yakın. Arabayla en fazla 10 dakika sürüyor. Helden durağına gelmeden önce sağa dönüyoruz. Biraz ilerleyip sola dönüyoruz, işte orada yolun sonunda.
Şanslıydık, hemen park yeri bulduk. İçerisi klor kokuyordu ve sıcaktı. Kasada yaşlı bir kadın vardı. Sadece Fransızca konuşuyordu. Annem çok az Fransızca biliyor, anlaştılar. Bone de satın aldık.
Herkes için ayrı soyunma odaları var. Soyunma odalarının iki kapısı var. Birinden girip mayonu giyiyorsun, diğerinden çıkıyorsun. Çantalarımızı şifreli dolaplara kilitledik.
Havuz önce çok derin ama sonra en fazla 1 metre derinliğinde. 45 dakika yüzdük. Çocuk havuzunu da keşfettik, sıcacıktı ama küçüktü.
Çok eğlendim. Annemle abone olmaya karar verdik.




Hallo!
Ik ben Arca. Ik ben 10 jaren oud. Ik ben in het 4de leerjaar. Ik hou van voetballen,ıpad spelen,boek lezen,zwemmen,fietsen en tv kijken. Het is bijna 1 jaar dat we in Belgie zijn.
Mijn papa is ingenieur. In Turkije heeft hij heel veel huizen gemaakt. Nu in Belgie werkt hij niet. Binnenkort in Belgie wilt hij ook huizen maken.
Mijn mama is ook ingenieur. Ze is verantwoordelijk voor airconditioningprojecten in een bedrijf. Alles in onze leven ziet ze een project.
Gisterenavond hebben ze een nog een project bedacht.
Project: Dagelijkse Nederlanse teksten van Arca.(Dat ben ik)
Doel: Nieuwe woorden leren en mijn Nederlands verbeteren.
Eerste tekst: Een zwembad in onze dorp.
Donderdag heeft papa een fietsongelukje gehad. Ik ga dit in een andere tekst vertellen. Zaterdag moest papa in het huis blijven. Mijn mama heeft een activiteit geplanneerd dat ik van houd maar papa niet zo leuk vindt: Zwemmen!
Toen ik en papa in Turkije waren voor het zomervakantie, heeft mama dit zwembad ontdekt. Ze wilt dat ik zwembad ook probeert, want ze vondt dat geweldig. Je moet je zwempak en motorkap aandoen. We hebben alle ochtend mijn motorkap gezoekt maar niet gevonden.Maar mama heeft gezegd dat mensen verkopen in het zwembad. We hebben onze zwempakken onder onze kleren gedraagd. Ik doe altijd zo als ik zwemles heb.
De zwembad is niet zo ver van onze huis. Het duurt 10 minuten met auto.
We hadden geluk. We hebben meteen een plaats gevonden om onze auto te parkeren. In het kassa was er een oude vrouw. Ze kon alleen Frans praten. Maar mama kan ook een beetje Frans. We hebben ook motorkap gekocht.
Voor iedereen zijn er aparte kleedkamers. En die hebben 2 deuren, van 1 deur kom je binnen en dan doet je je zwempak aandoen en dan naar het zwembad gaan zwemmen. Als je klaar bent met zwemmen dan ga je je kleren aandoen en van andere deur weg gaan. We hebben onze tassen in het versleutelde kabinetten opgesloten.


21 Ekim 2018 Pazar

Başarı nedir?

Fransızca konuşmayı beceremiyorum. Konuşulanları anlamıyorum. Okuduklarımı doğru telaffuz edemiyorum. Hayır, abartmıyorum gerçekten iğrencim!

Az önce İlker bolonez sos hazırlarken ben de Çarşamba günü yapılacak ara sınavına çalışıyordum ve bu "Yeliz'in Fransızcası iğrenç!" gerçeği yüzüme bir tokat gibi çarptı!

İlker'e de söyledim, "bence bu Fransız dil bilimcileri bir araya gelmişler ve şöyle demişler";
"öyle bir dil yapalım ki, kurallarıyla telaffuzuyla öyle zorlaştıralım ki bu dili, kimseler öğrenemesin. Ama öyle de güzel yapalım ki şerefsizi, öğrenemedikçe öğrenmek için yanıp tutuşsunlar, öğrendiklerini sandıklarında da öğrenemediklerini yüzlerine vuralım, sarsılsınlar."

20 Ekim 2018 Cumartesi

Görüşmeyeli

Fark ettim ki, benim için hangi platformda yazdığım, ne yazdığım, nasıl yazdığım önemli değil, önemli olan yazmak. Sadece yazmaktan uzak kaldığımda rahatsızlık hissediyorum.

Yo, hayır, blogu bırakıyor değilim.

Tam tersi! 

Sadece epeydir blogda yazı yayınlamamış olduğumu ama yine de yoksunluk çekmediğimi fark edince, sebebini düşündüm ve buldum! Blog benim için amaç değil, araç. Yazmak için, yazdıklarımı paylaşmak ve dostlara ulaşmak için bir araç. Blogdan ayrı kaldığım bu kısa dönemde, yokluğunu hissettiğim tek şey, burayı okuyanların paylaştığı yorumlar oldu. Yazmak ise, hep vardı.

Ulen var ya, bu iki paragrafı okuyan da roman yazıyorum sanacak. Yok ya! Ne yazdığımı bilseniz ... Ama onu başka bir yazıya bırakacağım, evet bu kadar da pisliğim.