14 Şubat 2012 Salı

And the winner is...

Harika yorumlar geldi : ) sevdim ben bu işi...

Yoğunluktan explorer'ın e'sini görmedim şerefsizim! Akşamı etmişim.
"Köpek gibi" çalışıyorum dediydim ya yok "öküz gibi" olarak değiştiriyorum.

Herkesi tek tek öpüjem, tahminler çoğunlukla doğru!
(Bu arada Arca'ya talepler gelmiş ama bizim oğlan bu aralar pek uyuz, kimselere öptürmüyor, onun adına söz veremeyeceğim...)

13 Şubat 2012 Pazartesi

Ödül kazanmak ister misiniz?

Bilmecemizi bilene büyük ödül var!

Yarışmaya katılmak çok kolay!

Önce bu blogu izlemeye alıyorsunuz. (bak bunu anlamadım, izlemeden bu yazıyı nasıl okuyacaksın?)

Sonra yapmanız gereken tek şey, bu manyak Arca cücesinin elinde ne tuttuğunu dair tahmininizi yorum olarak bırakmak.

Doğru cevabı bilenler arasında yapılacak çekilişte kazananı...

İşte böyle tokat gibi iner yüzüne!

Gamze anne ve başlatılan kampanya ne kadar önemli bir konuda ne kadar eksik olduğumuzu gösterdi bize. İlik bankası, kök hücre bankası… Büyük resme bakınca ülkemizin bunlara ne kadar ihtiyacı var aslında, görmüş olduk. Umarım çabalar boşa gitmeyecek ve Gamze kardeşimiz de, onun gibi niceleri de kurtulacak.

Çalışmalara bizzat dahil olamadım ama kıyısından köşesinden yakalamaya çalıştım. Nasıl gönüllü çalışan arkadaşlarım var, o kadar mutluyum ki… O kadar umutluyum ki… İzmirli anneler mail grubu üyeleri gruplar halinde gittiler, detayları öğreniyorum. Dün akşam Nazlı aradı, Gamze ile ilgili en sağlıklı nereden bilgi alabileceklerini öğrendi, çalışanlarıyla birlikte gidecekler. Anneleri kanser atlattı, en iyi onlar biliyor ne kadar zor bir süreç olduğunu…

Ağladım, içim çıktı, kayıtsız kalmak imkansız, duygusuz olmak imkansız. Bütün hafta sonu Arca’ya her bakışımda için Atakan diye sızladı. Bir silkinip sakin kafayla düşününce o kadar çok kızdım ki kendime. Bu yaşıma kadar hiç kan vermemiş olduğumu fark ettim. Üstelik sezeryandan başka öyle aman aman bir operasyon geçirmişliğim, hastalık vs… hiç yok (çok şükür!)

Evlenmeden önce büyük bir fabrikada çalışıyordum, ayın belli dönemleri gruplar halinde kan vermeye giderdi ağabeylerimiz, ben hiç gidemedim. Zira o yıllar 45 kiloydum, annem kan verecek olsam bacaklarımı kırardı garanti. Şimdi besiliyim, doğurdum, bir güzel yenilendim, eh emzirme filan da yok. Ne halt etmeye hiç kan vermedim? Hadi kan grubum Gamze’ye uymuyor, ama elbet birilerine uyar, uyacak!

Uyacak biliyorum. Bu sebepten antibiyotiğimin bitmesini müteakip Ege Üniversitesindeyim. Burnumun dibi 5 dakikalık iş...

İnanıyorum Gamze Atakan'ın büyüdüğünü görecek ve daha niceleri...

İnanılmaz bir organizasyon örneği gösteren Nurturia canlarına, toplanıp gruplar halinde kan vermeye giden İzmirli anneler mail grubu üyelerine... anlatacak kelime bulamıyorum...

Detaylar ve daha fazla bilgi için lütfen bir TIK...

12 Şubat 2012 Pazar

Son üç haftadır, her hafta sonu öncesi, bir ateşlenme... "Antibiyotiksiz atlattık şükü yarabbim" şeklinde başlayıp Meksika dalgası ile sona eren bir sevindiriklik hali. Lakin bu sevinç uzun sürmüyor ve birkaç gün içinde tekrar aynı döngünün içinde bir cüce! 

Çay bu kapağın altında!


Son zamanlarda teapot'a gittiğimde mutlaka içtiğim özel karışım bir çay var. Christmas tea diyorlar, Zeynep'in icadı nefis bir karışım. Eve almak istiyorum, bir türlü denk gelmiyordu. Geçen İlker uğradığında, ayrı ayrı poşetlerde hazırlayıp vermişler. Bizim dolabı bırak mutfak bile nefis koktu.

Büyü iksiri tarifi gibi, biraz tarçın çubuğu biraz zencefil, portakal ve daha neler... Geçen akşam boğazım ağrıyordu, çok iyi geldi. Bu akşam bol bol hazırladım. Ama ılık ılık içmek lazım. Teapot'ta tea lightlı çaydanlıklar var, bugün kısa bir süreliğine gitmişken oradan almadığımza pişman oldum. Benim bu emektar Kore seyahatinden hatıra, zira yeşil çay için, tealight'lık filan değil. Yeşil çayı fazla demlenmeden içmek lazım. (ulen yarım saat dükkanda takıldım, çay uzmanı oldum şerefsizim:P)

11 Şubat 2012 Cumartesi

Gamze seyahate çıkmasın!

"Bu yazıyı yazarken sabredeceğim ağlamamak için.
Aynı başlıkta yazdığım gibi hissediyorum kendimi, ama belliki benim seyahatim bayaca uzun sürecek. İster bir annenin vasiyeti diyin bu yazılanlara, ister gözü arkada kalmasın diye aklından geçenleri sıralıyor diyin.

İyiydim gerçekten 2 hafta önceki düşüşü laboratuar değerleri yanlıştır umudunu yaşıyordum, Dr’umda öyle inandırmıştı. Ama değilmiş, artık mikroskop altında da değerlerim hızla düşüyor. Malesef kağıt üstündeki gerçekler doğru… Diş etlerim çekilmeye başlıyor diyince zaten Salı günü kemik iliğine bakalım dedi. Nefesi kesildi adamın ama, sen çok ağladın karşımda benimde ona moralim bozuldu dedi. Nasıl ağlamam öyle bir derdim varki içinden çıkamadığım nasıl ağlamam. Evladım ne olacak Dr’um dedim. Sıkıntılı günlerin gelmesine ağlamıyorum, benim derdim evladım dedim.

Evet evladım tek derdim…


Herkesin Atakan’a çok iyi davrandığı kesin hatta davranacağıda. Annem, babam, kardeşim en başta hatta Emrah kendini toplayana kadar Atakan ilk dönemlerde kiminle kalır. Sevdiği alıştığı insanları yanında göremeyince ya da gördüklerinde ağlayan gözlerle gördüklerinde napar yavrum. İş seyahatine giden bir anne defalarca kafasından geçenleri söyler yavrusunun bir şeyi eksik kalmasın diye…


Eskişehire gödeririler belki biii süreliğine orasıda çok soğuk, keşke annem göndermese,


Kalbi kırılırsa anlarlarmı,


Dudakları beyazlamış biraz, benzi sarı gibi gözüküyor deyip hemen kan testi yaptırmaya götürürler mi,

Anneyi sorduğunda ne cevap verirler,


Meyveler, sebzeler defalarca sirkeli suyla yıkanır mı,


Marketten alınanların özellikle Atakan’nın yiyeceklerinin son kullanma tarihlerine her defasında unutmadan kim bakar,


Her akşam ılık sütünün içilmesi, Dişlerinin fırçalanması atlanılmaz mı,


Günlük taze meyve suyu sıkılırmı mevsim meyvelerinden,


Terleyince üşenmeden anında atlet değişir mi,


Nelerden mutlu olur diye düşünülür mü,


Değişik kitapları kim araştırır,kim alır peki,

Bıkmadan sıkılmadan kim oyun oynar onunla,


Bıkmadan sıkılmadan saçlara cici yapmasına kim izin verir,

Gideceği okuldaki eksiklikleri kim farkeder,


Öğretmeniyle sürekli yakın diyaloğa kim girer, o özel biii öğrenci iyi bir gözleme ihtiyacı var annesini kan kanserinden kaybettik der,


Evde televizyon seyretmeyip kim aktivete yapar el becerisi gelişsin diye hem de hergün,

Kendi çocuğuna ya da çocuklarına sabır gösteremeyen insanlar Atakan’ıma nasıl sabır gösterir,

Bir varmış, bir yokmuş… Ömür bu iki kelime arasında geçen zaman… Zamansa bazen dost insana, bazen düşman bize düşman oldu.


Emrahım canım sevdiğim çok üzdüm seni en fazla kötü günlere, seninle göğüs gerdik. Hakkını helal et. Bundan sonra işin daha da zor olacak. Ama sana güvenim tam. Bir kaç gün önce demiştinya bana, parkta oynarken bizi birisi seyretse deli bu adam der ama ben oğlumla çocukluğumu tekrar yaşıyorum diye. Hep öyle deli baba ol olur mu o zaman Atakan yokluğumu daha az hisseder belki…


Evde demiştim ya ben, sana sevdiğim,


Atakan seninle gerçekten iyi vakit geçiriyor hep gülüyor. Sen iyi bir babasın diye… Ben hep bişeyler öğretme çabasındaydım, sense eğlence, öyle olduğu için o kadar mutluyum ki hep mutlu ve onu güldüren babasıyla birlikte yaşayacak diye… Öğretmenler zaten öğretir öğrenmesi gerekenleri. Gülmek daha iyi bir ilaç. Onuda sen hep verdin ve vericeksin canım sevgilim.


Canım annem, canım babam, canım kardeşim hakkınızı ödeyemem şimdiye kadar çok emek verdiniz bize. Asıl şimdiden sonra sizlere daha çok iş düşüyor dimdik durup Emrah’a destek verme zamanı. Atakan başta ALLAH’a sonra Emrah’a sonra annem, babam, kardeşim size emanet…


Keşke herşey farklı olsaydı. Yaşam mutlu dolu günlerle dolsaydı…


Annem hediye kaban almak istedi. İstemedim çünkü seneye kışa çıkmam heralde.


Sabahleyin aradın annem.

Ne olur güçlü ol diye. Lütfen gel alalım dedin. İstemem annem dedim.
Ateşim var öksürüyorum dışarı çıkmıcam dediğimde Atakan’ım koşarak geldi ne dedi biliyomusun…


”’ Ateşin olmasın, ne olur öksürme canım annem dayanamam sana ”’ dedi.
Telefonu kapadım çöktüm oğlumun yanına ben sana dayanamam merak etme geçer dedim, geçsin annecim dedin.
Dayancan annem diye haykırdım içimden…
şuan ezan okunuyor. Yalvarırım rabbime evladım için bana yaşama şansı ver. Salı günü gireceğim operasyon sancısız geçsin, en önemlisi sonucu güzel gelsin. Çok bişi istemem sadece sağlık. Ama artık o kadar yıkıldım, o kadar güçsüz kaldım ki. Savaşacak gücümü yitirdim. Emrahımın, annemin, babamın, kardeşimin gözünü yaşlı görmeye gücüm kalmadı.
Arayan eş, dost, akraba açamadım telefonları açamayacağımda, biliyorum dualarınız benimle ama gücüm yok konuşmaya birde tabiii Atakan’ım anlamasın durumu diye.
Salı gününün güzel geçmesini bu kadar umutsuzluğun içinde yinede umut ediyorum…"


Yazan : Gamze anne
Bense sadece gözyaşlarımla imza atabilirim!

Gamze anne'nin bloguna BURADAN ulaşabilirsiniz.

Ayrıca gelişmeleri öğrenmek için BURAYI izlemeye alabilirsiniz.

Twitter'ı olanlar ... #gamzeiçin1tupkan

Facebook'ta da seninleyiz Gamze

İzmirli anneler mail grubu A+ kan grubuna sahip olanları listeliyor, kan vermeye başladılar bile...

Ve dua etmeliyiz... Bir de çocuklarımıza sarılmalıyız.




9 Şubat 2012 Perşembe

Termodinamik ukelası burada!

Neden sürekli “sıcaklık” yerine “ısı” kelimesi kullanılıyor? Fitil oluyorum. “Isı” bir enerji birimidir. Isının düşmesi diye bir tabir yoktur!
Sıcaklık düşer, çıkar.
Isı ? düşmez kalkmaz bir Allah!

Bunu bir de ulusal haber kanallarında yapmıyorlar mı, deli oluyorum. İsimsiz tehdit mesajları gönderesim geliyor!


Bir mühendis olaraktan hemen bilimsel olaraktan -sokaktaki insanın anlayacağı şekilde - açıklıyorum, anlamayanın kafasına terliği atarım.

8 Şubat 2012 Çarşamba

- -Gözü dönmüş bir annenin itirafıdır, kayıtlara geçsin!-

Arca bu aralar sınırlarını test etme konusunda kariyer yapıyor, yakında doktorasını verecek. İnce ince dokuyor, psikanaliz yapıyor ve psikolojimin haritasını çıkarıyor. Her şey sınırlarını bir adım daha genişletebilmek için…


Geçen hafta sonu ateşin de etkisi ile şımarıklık dozunu iyice arttırdı. Şımarıklık nedir? Özetle “yapma” dediğim şeyi yapmaya ve karşısındakini test etmeye devam etme durumu.

Kızmak bağırmak katiyen kar etmez. Hatta kızdığında türlü şebeklikler yapar, kaşların çatıkken kahkaha atarsın, karizma otorite yerle bir olur. Çocuğun canını acıtacak, tartaklayacak halimiz de olmadığına göre sinir küpü olur çıkarsın ve o “yapma” dediğin şeyi yapmaya devam eder.

Aslında bu gibi durumlarda işe yarayan yöntemlerim var. Mesela?

“Öyle bir geçer zaman ki” style …


...bir bebemiz var. Ben şahsen erkeğin uzun saçlısına kıl olurum. Erkek dediğin kısa saçlı olur. Ömrü hayatımda, en deli gençlik dönemlerimde dahi bir erkeği beğenmemem için saçının uzun olması yeterliydi.
Muhterem kocamın saçını yarım cm’den fazla görmedim. Zaten seyrek, bir de uzantıca pek yurdum erkeği oluyor.

7 Şubat 2012 Salı

Dumur Diyalog #42

"Bu galiba Pamuk Prenses olabilir! Evet olabilir!"
Televizyonda Jennifer Lopez'i gördüğünde...


...........

6 Şubat 2012 Pazartesi

Biyoloji ilmine gönül vermiş bir cüce

Gün geçmiyor ki yer cücesi yeni icatlar çıkarmasın. Bu aralar biyolojiye sarmış olacak, ciddi bilgi paylaşımlarında bulunuyor.

"Bu yediklerimiz karnımızda karışıyor sonra kaka oluyor, popomuzdan çıkıyor" - sindirimin temelini çözmüş. Bu cümleleri nereden kapmış olduğu aşikar... Tübitak'ın "vücudumuz" kitabı, bir ara elimizden düşürmüyorduk.

İçselleştirmiş bebem :P

olmadı...

 Hafta sonu hava güzel olacakmış diye türlü aktivite planı yapmıştım, Arca ateşlendi, olmadı...

Hani ateş de bir garip, 39'a kadar çıktı, ama 24 saat içinde kontrol altına alındı, daha da çıkmadı. Ama hep diken üstünde, hep nöbette... bu hafta sonu bir güzel dinlerim diyordum, olmadı...

4 Şubat 2012 Cumartesi

Bu aralar...

Tabir-i caizse köpekler gibi çalışıyorum. Depresyona girmeye fırsatım yok özetle, işten yana sorgulama yapamayacak kadar yoğunum ki bu iyi bir şey. Arca’dan önce mesaiye kalırdım, bunu kaldırdım. Çok acil bir durum olsa bile eve hep aynı saatte geliyorum, cüceyle olan mesaim bittikten sonra salona dükkan açıyorum. Sonra da “aman sabahlar olmasın!”

Muzlu süt candır!

Son zamanlarda kendimi tanıyamıyorum. Yemek konusunda Arca’ya baskı uyguladığıma inanamıyorum!

Allahım kurtar beni ! Gelenekselleşiyorum!

3 Şubat 2012 Cuma

Cehalet pek fena

"Hayat”tan sonra “Saatleri ayarlama enstitüsüne”  fena dalmıştım ki, aslında okumak istediğimin yeni bir yazar olduğunu fark ettim. Yani benim için "yeni" ...

Yaklaşık yirmi dakika iki kitap arasında gidip geldim: Paul Auster – Görünmeyen ve Gabriel Garcia Marquez – Yüzyıllık yalnızlık . İkisi de yazarlarının en iyi kitapları, iki yazarın kitabını da daha önce hiç okumadım ve deli merak ediyorum. Düşün düşün … yok bir türlü karar veremiyorum.

Bu gibi durumlarda yaptığım en saçma şeyi seçtim; İlker’e sormak. “Seç!” dedim, “hangisini okuyayım önce sen seç!” Edebiyata zerre ilgisi olmayan muhterem kocamın koklayarak seçim yapacağını düşünmüştüm.

2 Şubat 2012 Perşembe

Maymun dötünü yara sanmış…


Kar hasretiyle yanıp tuştan masum İzmirli’nin durumu bu sabah tam da böyleydi.

25 dakikalık mesafeyi tam tamına 3 saatte kat edebildim. Sebep? KAR… diyeceğim yurdun kalanına ayıp olacak. Ama maalesef öyle…

Sabah kar haberini Nadire abladan alınca, Garfield gibi yapıştık cama, yeay…. O kadar çok söyledik ki sonunda yağmıştı, yağıyordu, allahım dualarımız kabul oluyordu… Benim gözlerim mutluluk gözyaşları ile nemlenirken Arca gayet öküz bir şekilde “ben bebekken kar görmüştüm ki…” dedi, döndü kıçını.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Zogi-Maskeli Fare-Minik balık-Ormanda doğum günü partisi- Müzisyen inek sırma

Arca’nın bazı dönemleri kitap takıntısına saplanır kalır.


Bir ara Findus’a sağlam küfrediyordum. Bir de tek kitap olduğunu iddia ettiği seriler var. Büyük ayı, küçük ayı serisi gibi… Üçü bir arada okunacak, işte o kadar.

Bu aralar beş kitap takıntısı var, yeni de değiller ya neyse…

Zogi-Maskeli Fare-Minik balık-Ormanda doğum günü partisi- Müzisyen inek sırma.

Bu kitapların hepsi ile geçmişte tek tek okutma münasebetlerimiz oldu, ama son zamanlarda “hepsi birlikte okunacak”a dönüştü. Bir türlü yırtamıyorsun, yakaladı mı okutacak.

31 Ocak 2012 Salı

Soğuk burada tarih yazıyor! Totom donuyor!

Soğuk havalara bok atarken biraz erkenci davrandığımı fark ettim. Zira onlar iyi günlerimizmiş. B.k gibi soğuk yav!

Bütün gün sıcak ofiste çalışıp, sadece arabaya birkaç adım yürüyen bir nankör olarak ben bile soğuktan şikayet ediyorum ya şımarıkça, Allah evsizlere sokak hayvanlarına acısın be...

Akşam eve dönerken tek dileğim sıcak çorba ve yemek sonrası çaydı.

Konak pasaport müdürlüğünde hadise çıkaran kadın?

Evet, o bendim.


Yaklaşık bir hafta öncesinden randevumu almışım internetten. Üç buçukta orada olacağım. Yeni pasaportlar hakkından önceden tecrübesi olanlar, beklentimi acayip yükseltti. Yok beş dakikada hallediliyormuş, yok çok hızlıymış, falan filan…

Köpeklerin "bişey yapmaması" için...

Hani geçtiğimiz hafta bir itirafta bulunmuş, "köpekfobik" olduğumdan bahsetmiştim.

Çok değerli yorumlar, okumaya doyamadığım anılar geldi ama özellikle bir tanesini paylaşmak istedim. "Adsız" bizimle çok faydalı bir yazı paylaşmış.

30 Ocak 2012 Pazartesi

Dumur diyalog #41

Poyrazların geldiği gün...
Y: Annecim dergilerini arkadaşına da göster istersen
A: Arkadaş değil o! KARDEŞ!

29 Ocak 2012 Pazar

"iki" dolap kitap

"Bir dolap kitap" blogunu bilmeyen var mı?

Çocuk kitabı denince akla... 
Tamam şimdi buldum ! 
Hemen onun adı gelir :)

28 Ocak 2012 Cumartesi

İştah cinleri ! Bi gidin geldiğiniz yere yav! kışkış cinler kışkış!!

Yaklaşık bir ay kadar önce İlker’in sıkı diyet macerasının peşine takılıp hamilelik öncesi kiloma dönmüştüm. 50’yi gördü bu gözler! Hey yavrum hey! İşteki stres de eklenince dümdüz bir karın totodan düşen pantolonlar… Keyfim yerindeydi şekilden yana.

27 Ocak 2012 Cuma

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı!" Vol.8.1-8.2

Benim salaklıklarım annelik kimliği ile sınırlı değil katiyen, kendimi aştım artık. Hayatın her branşında şampiyonluğa oynuyorum.

Geçenlerde arabanın sigortasını ödemişiz, ruhsatın içine koy diye tembihledi İlker, ama ben unuttum sanıyorum. Çıktık yola, önümdeki yayaya yol verdim diye arkamda terbiyesizin biri kornaya bastı. Bir el kol hareketi yaparsın, ama nasıl saydırıyorum dikiz aynasından. Sağımda durdu, trafik polisiydi, haaasssss….

26 Ocak 2012 Perşembe

"Arca, oğlum, senin annen bir salaktı!" Vol.7.1-7.2

Evet evladım senin annen harbi salak!

Hatta saftiriğin önde gideni, bayrak sallayanı!

BAM! ATEŞ!

Parmak hesabı yapıyorduk İlker'le. Mart ayına kadar iki defa daha böyle ateşlense yırtarız. Ocak ayını böyle kapatırız... diyorduk geçen defaki hastalıkta. Ayını doldurmadı bu sefer.

Bir gün, bir enfeksiyonu kimden nereden kapmış olabileceğini intikam tıslamasıyla sormuştum Arca'nın doktoruna. O da "ne yapacaksın? intikam mı alacaksın?" demişti, gülmüştük. An itibari ile böyle bir hissiyatın içindeyim. Aynı soruyu bugün sorsa, "evet" diyebilirim, zira böyk geldi.

Yine de beterinden saklasın diyoruz, şükrediyoruz.

Bugün doktoru arayıp haber verdik durumu. Bugün 42,3 C'lik bir ateşi düşürdüğünü anlatmış İlker'e. 38'i bile beklemeyin, takibi sıkı yapın, tedbiri bırakmayın demiş. Feci bir salgın varmış.

Arca hasta olduğunda çalışan anne olmaktan nefret ettiğimi daha önce de söylemiştim. Yine söylüyorum. Çünkü ben artık işyerime "çocuğum hasta, gelemiyorum" demeye utanıyorum. Çünkü anane babane bakıcı baba... kimse fark etmiyor, beben hastaysa annesini istiyor işte o kadar!

Canım sıkkın. Yazdım rahatladım, gözlerim kapanıyor, gidip yanına kıvrılacağım saat başı kalkmak üzere bir süreliğine gözlerimi yumacağım.

25 Ocak 2012 Çarşamba

Ben Yeliz. Ben bir köpekfobikim!

Yıl… Valla yıl kaçtı bilmiyorum ama ilkokul zamanıydı sanırım, alıştırma tekerleklerini bisikletimden yeni çıkarmıştık. Yazlık şimdiki gibi insansız ev yığını değildi, az ev çok insan bir beldeydi. Bakkal benim görevim, katiyen kimseye bırakmıyorum. Yolum da belli, arabaların geçtiği yol taşlık, dengemi kuramam diye bisikleti elimde toprak futbol sahasına kadar yürütüyorum, sahada sürüyorum. Bir öğlen vakti hemen herkes sahilde, bense tıkır tıkır kırmızı bisikletimi o taşlık yolda yürütürken arkamda bir ses duydum, pıt pıt pıt…

Bebelere faydalı bilgiler kılavuzu Vol.2

Bu bir "Arca diyor ki..." postudur.
 
Dün,
  • Yemeğin – içeceğin içinde ilaç olduğunu nasıl anlarsınız?  
  • Şuruptan yırtamıyor musunuz? Süreci zehir ederek kaçınılmaz sonu eğlenceye dönüştürün!

 konularını masaya yatırmıştık.
Bugün yepisyeni taktiklerle karşınızdayım!
  • Anne babanızın üzerinizde uyguladığı yöntemleri gerisin geri iade teknikleri.  
  • Annenin kararlı olduğunu anlamanın yolları  
  • Yemekte pazarlık sanatı

 

24 Ocak 2012 Salı

Bebelere faydalı bilgiler kılavuzu Vol.1

Bu bir "Arca diyor ki..." postudur.

  • Yemeğin – içeceğin içinde ilaç olduğunu nasıl anlarsınız?  
  • Şuruptan yırtamıyor musunuz? Süreci zehir ederek kaçınılmaz sonu eğlenceye dönüştürün!  
  • Anne babanızın üzerinizde uyguladığı yöntemleri gerisin geri iade teknikleri.  
  • Annenin kararlı olduğunu anlamanın yolları  
  • Yemekte pazarlık sanatı

 
Hepsi ve daha fazlası!   

Uğurlar olsun

...
15 yaşındaydım. Dolayısı ile delillerin "süpürüldüğü"nü ve devlet büyüklerinin katillerin yakalanmasının "namus borcu" olduğunu söylediklerini gayet iyi hatırlıyorum.

Ben hatırlıyorum da namusu üzerine söz veren devlet büyükleri hatırlıyor mu acaba?

Sahi ne çok zaman geçti üzerinden, değil mi?

Uğurlar olsun
...

23 Ocak 2012 Pazartesi

Haftanın okuyanı

Blog dünyasına "haftanın okuyanı" konseptini armağan eden sevgili Leylak Dalı'na ithaf olunur:)
Yer: Ela'ların evi
Doğum günü partisi
Arca Ela'nın kitaplığından bir kitap kapıp gelmiş.
Okurken, birer ikişer bütün parti ahalisi toplanmış başımıza ve sevgili Elif de deklanşöre basmış.
Basarken "seni haftanın okuyanı seçtim" diyordu.

Sosyal cücenin hafta sonusu

Aylardır bir araya gelemeyen dostların kaynaşma gecesinin adresi bizim evdi Cuma akşamı. Arca ile Poyraz pek sevişgen bir akşam geçirdi. Sıfır arıza! Arca uyuduktan sonra Poyraz epey zorlandı uyumaya ve ciddi arıza çıkardı, haklı olarak. Bebek bekleyen Gül ve Orçun için National geographic tadında ve öğreticiliğinde bir belgesel, bir ön gösterim idi.

22 Ocak 2012 Pazar

Bu pazar : Sığacık


Bu manzaraya karşı tekne hayalleri kurduk. Sahi bu pazar tam balık havasıydı. Teknemiz olsa, buradan kalkıp teknede piknik yapıp, balık tutup dönerdik muhtemelen.

televizyon, giyim kuşam... kısaca geveze blogger'ın gece mesaisi

Geçenlerde İlker saçma sapan bir program izliyor ligtv'de. Bunu da anlamış değilim. Hani izleyecek bir şey yoksa televizyonu kapat, yani illa ki ses olmasını için sürekli açık durmasının manası ne? İlker TV karşısında uyuyakaldıysa bile açık olacak, uyku probu gibi, kapattın mı açıyor gözlerini. Bu "açalım ses olsun" olayına aşinayım ben. Bizim evde dört televizyon vardı vaktiyle. Evet dört kişi yaşıyorduk ve dört televizyonumuz vardı, kişi başı bir televizyon.

20 Ocak 2012 Cuma

Tehdit çaresizlerin başvurduğu bir yöntemdir

“Tevazu gösteremeyeceğim çok pis taktik yapar, cüceyi ters köşeye yatırır ne yapar ne eder dediğimi yaptırırım” alt metni ile (yok yav resmen açık açık!) burada atıp tuttuğum çok oldu, biliyorum. Daha dün ukelalık yapıyordum değil mi? Çok pis cüce kafalarım diye? 

Bilen bilmeyen de beni böyle cool – relax ortaya karışık bir şey zannedecek. Biliyorum yazdıklarımı okuyunca benim bile totom hafiften kalkıyor, vay be! diyorum.
Lakin iş benim işbilirliğimle işbitiriciliğimle bitmiyor. Dünya etrafımda dönmüyor, kısacası. Bir de madalyonun cüce tarafı var.

19 Ocak 2012 Perşembe

Geliş gidiş ben bu bebeye alışveriş olayını çözdüm şerefsizim.


Belli mağazalarda ne zaman nasıl ucuza uygun üst baş alınır küçük bir el kitabı filan yazabilirim.

Hatalar yapmadım mı? Elbette yaptım ama çok sistematik çalışarak takibi elden bırakmayarak kaliteyi ucuza mal ettiğimi düşünüyorum, bu da şimdilik yeterli.

Bir de işin sırrı bokunu çıkarmayacaksın. Ucuzluk var diye kökünü kuruttun mu astarı yüzünden pahalıya gelir yazık olur paracıklara.

Kendim için ilk indirimden önce çöp almazken boyu dize gelmiş eşofmanı pek tabii indirime kadar giydiremiyorsun cüceye.

Çok pis cüce kafalarım!

İlker geçen gün Arca’nın az buçuk mal olduğuna karar verdi.

Pek bozuldum. İnsan “karıcığım pek akıllısın” der, değil mi?

İşin şakası bir yana Arca’nın çok zeki olduğunu düşünmüyorum (olmasın aman) ama çok da mal değil be, sadece biraz … Ne bileyim… Dur birkaç örnek vereyim.

18 Ocak 2012 Çarşamba

Soğuk havaları sevmemek için 10 Sebep

Sevmiyorum kardeş zorla mı?


Üşümek yeterli bir sebep değilse daha çok sayacaklarım var.

Dumur diyalog #40

İlker benimle uğraşıp dururken, "annecim baban bugün formunda maşallah" dedim.
Arca, "Forum'a gidelim!"
.........................................................................................................................................

17 Ocak 2012 Salı

Nergis

Kokusu geldi mi oralara?

Yanımdan ayırmıyorum. Evin içinde nereye gitsem, nergis dolu vazo benimle oraya geliyor. Suyuna şeker bile attım daha uzun ömürlü olsunlar diye. Birkaç dal yanıma almayı bile düşündüm, ofise. Ben ki ofisteki masamın üzerine kişisel eşya pek koymam, çocuğumun fotoğrafı yok daha ne diyeyim ama birkaç dal nergis ...

Günün çorbası büyük bir sır perdesini aralıyor!


Aslında bütün veriler elimizdeydi. Kiminle konuşsak, kiminle dertleşsek hep aynı sorun çıkıyordu karşımıza : ÜST SOLUNUM YOLLARI ENFEKSİYONLARI

Bebelerimize musallat olan canımızdan bezdiren bu ana başlık altındaki illet, özellikle okulöncesi çocukları hedef alıyordu.

Ana babalar enfeksiyonsuz geçen her gün için Allah’a şükrediyor, antibiyotik olasılığına karşı tetikte bir hayat sürüyorlardı.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Yaratıcı drama mı? almayalım bizim cüce kitabını yazıyor.

Yazıyor şerefsizim. Oğlum diye demiyorum, ben hayatımda bu kadar pislik, bu kadar içten pazarlıklı, bu kadar oyuncu, bu kadar şerefsiz bir yer cücesi daha görmedim.

Pazar gecesi İlker'e "biz bu oğlanı niye yaratıcı drama derslerine sokmuyoruz yavrum, satrançtan daha başarılı olur, yeminlen" dedim. Cevabı "Arca ancak o derse ders vermeye girer!" oldu. Haksız da sayılmaz.

Urla

Cumartesi günü kaçırdığımıza pek üzüldük. Yağmurlu ama ılık bir gündü. Bu aralar böyle ılık bir gün bulmak zor.

Arca'yı günlerdir dışarı çıkarmıyoruz, malum ateş perşembe günü bile vardı. Halbuki nasıl istiyorum oksijene kavuşsun ciğerler... Olmadı.

15 Ocak 2012 Pazar

Neşeli ol ki genç kalasın


Bu dünyadan da zevk alasın….

Şarkının devamını katiyen hatırlamıyorum. Ama süper tespit! Eminim İsviçreli bilim adamları bunu bilimsel olarak test edip onaylamıştır.

14 Ocak 2012 Cumartesi

Tepside kalanlarda hala gozum var

Lazanya&kirimizi sarap
İlker diyette koruma programina girdi ilk kacamak ogununu lazanya ile kutlamaya karar verdik.
an itibariyle İlker maca dalmis Arca oyuna .... benimse aklim hala lazanyada:)

Hayatın anahtarı

13 Ocak 2012 Cuma

Dumur Diyalog #39

Findus’u okurken yaşlı Pettson’dan ve yalnız yaşamasından yola çıkarak Nadire abla, “çevrede yalnız yaşayan biri var mı?” diye sormuş. Bizimki yok demiş. NA, babaannesini hatırlatmış. Arca, “Babanem yalnız yaşamıyor ki, Necla ile yaşıyor.” (Necla teyze babanenin genelde birlikte takıldığı komşusu)

Bir annenin evladına itirafları

Evladım, itiraf ediyorum… Dün akşam yatmadan önce okutmak istediğin dergilerin 3 tanesini yorganın altına saklamak suretiyle okumaktan yırttım. Bir defasında da seni “okuduk zaten” diyerek kandırmıştım. Utanıyorum.

11 Ocak 2012 Çarşamba

Ruhumu bir lezzete sattım!

Ülker ürünlerini eve sokmuyorum. Kendimce bir protesto yöntemi bu… Tabii Ülker bu duruma “çok da tın” diyerek omuz silkebilir, ben de kendisine iade ederim aynı eylemi. "Dağ dağa küsmüş.." şeklinde takılırız. Ancak bir ürünü var ki muadili yok diyet atıştırmalıklar pazarında.

Kim? Kimse hemen çıksın ortaya!

Ah ulan bir yakalasam çok fena yapacağım o veledi! Kim ulan kim o "Findus Kaybolunca" kitabını beğenen velet? Hanginizin bebesi? Hadi o beğendi, niye tavsiye ediyorsun be kadın?

Dedim ki kesin bizim Esra Özlem'in bebesi Ada'nın marifeti. Biz Ada ne okursa alırız kardeşim, kendisinin kitap zevki Arca ile tamamen örtüşür. Lakin Esra'nın o kadar acımasız olacağını sanmıyorum, o kadar olamaz. Hiçbir ana hiçbir anaya bu haksızlığı yapamaz. Başka biri olmalı ama kim!

10 Ocak 2012 Salı

"Hayat"

Az kalsın rafa kalkıyordu. Bu aralar aslında hiç öyle Ayşe Kulin filan okuyasım yoktu.

"Yüzyıllık yalnızlık"tan birkaç sayfa okumuştum bile.

Başarmış birilerinin hayat hikayesine ihtiyaç duyduğumda başucumdaki yerini almıştı. Bir de ihtiyaç duyulan kolay okunacak bir kitapsa seçimin Ayşe Kulin olması çok normal.

9 Ocak 2012 Pazartesi

Dumur Diyalog #38

A: Yemeğin yanında meyve suyu içelim
Y: Nerden çıktı annem meyve suyu? Hiç öyle meyve suyu içmezdin yemeğin yanında.

"Sümüğümü siler misin, annem?"

Tamam şifayı kaptım geldim, mikrobu eve ben getirdim de bu kadar mı intikam kokar kardeşim bu davranışlar? Bitirdi beni hafta sonu. Cumartesi iyiydik. Yani ben hastaydım, o keyifliydi, yırttık demiş olabilirim şuursuzluk işte, sus değil mi? Bir sus da bir defa da nazarın değmesin. Aman da benim keyifli çocuğum dememin üzerinden çok geçmedi, ateş 38'i geçti. ALKIŞ!

8 Ocak 2012 Pazar

deneme

iphone'dan post yazma ve hatta fotograf ekleme denemesi

anasinin pesinde atesli bir arca
bos isler pesinde bir yeliz
isinde gucunde bir ilker

pijamali bir pazar

Sürpriz günü

Kılım! son derece kılım bu sürpriz günü olayına. Kitap günü, süt günü, oyuncak günü eyvallah ama sürpriz günü iş başa düşüyor, sevmiyorum katiyen sevmiyorum.

Sürpriz günleri gerçekten sürpriz oluyor ... bize! Arca'dan çok bize, zira Arca yeni tatlarla tanışıyor canına minnet. Bizim onun reşit olasıya kadar mümkünse yanından geçmesine izin vermedğimiz yiyecekleri bir güzel okulda tıkınıyor.

7 Ocak 2012 Cumartesi

Ongun... Arca'nın yeni takıntısı

Arca'nın en çok uğraştığı ve bence en çok sevdiği arkadaşı Ongun. Arca'dan biraz daha küçük, ay farkı bile çok önemli onların yaşında, konuşmaya yeni yeni başlayan tatlı mı tatlı bir velet.

6 Ocak 2012 Cuma

Hipokrat kim yav?

Geçen akşam işten geldim soyunuyorum, İlker ile Arca da bizim yatakta boğuşuyor. İlker, bir anda "gel babacım senin boğazına bakalım, ne zamandır bakmadık" dedi. Ben noldu, ateş mi var, boğazı mı ağrıyor derken daha, İlker muayeneyi çoktan bitirmişti. Boğazlarda beyazlık vardı.

4 Ocak 2012 Çarşamba

Dumur diyalog #37

NA: hadi arca bana yilbasi hediyelerini goster
A: cok uzun surebilir

~~~~~~~~~~~~~
Y: hadi ben ise gidiyorum Arca, baban nerde
A: tuvalette babam ise gitmeyi unuttu

"Anne" olmaya yüklediğimiz anlam

Çok mu üstüne düşüyoruz bu "anne" olmanın? "Ben" gitti ve yerine "anne" mi geldi? "Annelik" yüklediğimiz anlamın altında eziliyor kimi zaman. Bu kadar "anne" olunca kendimizden ne kadar uzaklaşıyoruz, hatta mesleğimizden, şüphelerimizden ...

Mesela yardım isteyen bir "anne" ise akan sular duruyor. Sözde talep çocuklar içinse araştırmak aklımıza gelmiyor. Belki geliyor ama sonra şüphe duyduğumuz için utanıyoruz, "acaba"mızı kendimize saklıyoruz. Geçtiğimiz aylarda yaşanan olay buydu işte. Yardım edenlerin arasında profesyonel meslek yaşamlarında "acaba"yı düstur edinmiş kadınlar vardı ama "anne" olarak yardım ettiler, sualsiz. Vicdanları sömürüldü.

Halbuki onlardan önce biz birer bireydik, önümüzde berimizde "anne" sıfatı yoktu. Sanki herşey için daha özgürdük. Hayata karşı yanlışlarımız daha affedilirdi. Kendimizle ilgili hemen her şeye daha otokontrollü yaklaşırken, yaklaşmamız beklenirken diğer taraftan "anne"lik sıfatını kullanarak vicdanları sömürenlere karşı gardımızı düşürüyoruz.

Umarım bir daha böyle olaylar yaşanmaz.

2 Ocak 2012 Pazartesi

Yılbaşı

10 gündür beklenen hediyelerin açılma seromonisi

Yılbaşı gelenekleri

İlker, yılbaşında yapılması gereken ne varsa, adet ne ise toplamış gelmiş.


Yeni yıla güzel bir sofra, kuruyemişler, kokina....

Kırmızı mumlar... giyilecek kırmızı bir şeyler. Donumuz yoktu, hırkamızı kırmızı seçtik:)

31 Aralık 2011 Cumartesi

Bir yılbaşı yazısı : KÖPEKLER GİBİ PİŞMANIM!


Evet abicim güya sabahın köründe kalktık kimseler dadanmadan işleri hallederiz diye yola çıktık. Bu kadın, yani ben son üç günümü uykusuz ve mutsuzi depresif ve manyak geçirdiğim için Nadire ablaya hediye almayı unuttum. Üstelik izin günümün yarısını İlker'le AVM dolaşarak geçirmiş olmama rağmen!

30 Aralık 2011 Cuma

Yıllık yılbaşı ağacı hatıra çekimi

İzin günü, boş boş oturacağıma geçen yılki gibi fotoğraf çekeyim, her sene için ayrı bir anısı olsun.

Burda biri pazarda teyzelere şevket-i bostan tarifi veriyor!

Pazara gidince ilk iş Elif nineye uğruyorum. Ot çer çöp hep ondan alıyorum, bazen de yumurta. Minik ama sarısı neredeyse turuncu yumurtaları var.

29 Aralık 2011 Perşembe

Hayata insanlara dokunmayı başarabildin mi?

Bazı insanlar vardır, "gözlerimi kapatır görevimi yaparım" derler. Bazıları ise gözlerini dört açmış, yaptığım işe daha fazla ne katabilirim diye didinirler.
Bizim ofiste Gül var mesela. Canavar gibi. Gencecik evlenmiş, benim yaşımda ama boyunca çocuğu var. Ortaokul mezunu, çok uğraştık liseyi bitirtemedik, velisi olacaktım yav...

Cansu bize geldi


Aylardır görüşmüyorlardı.
Sırayla hasta oluyorlardı.
Cansu'nun geleceğini öğrendiği o gün takım eşofmanlar giyildi. Bevk'in aldığı parfüm süründü.

28 Aralık 2011 Çarşamba

Dumur diyalog #35

A: Cansu beni koklasın.

Y: Çok güzel kokuyorsun.

Hafta sonu Vol.3 : DIY'ın Dibine vurdum şerefsizim!


Hafta sonu ayazdan burnumuzu dışarı çıkarmadık. Arca pencereden güneşi gösterip "bugün hava çok güzel" şeklinde kıtır attı ama yemedim:P Yağmur, kar eyvallah... 10 C'ye kadar dış hava koşulları eyvallah ama ayaz soğuk bııırırırı...

Arca ile tek başımıza olduğumuzda her şey çok güzel. Üçüncü şahıslar olmasın mümkünse, hatta İlker bile... Tüm cumartesi günü tek arıza çıkarmadı. Tamamen onun istekleri doğrultusunda hareket ettik.

Misal erkenden öğlen uykusu uyumak istedi, hay hay... Erkenden pilav istedi, hemen! Yanına et, derhal! Ayran pek tabii!

Kurabiyelerden bahsetmiştim.

Şirinlere ev yapalım mı dedim, atladı fikrin üzerine!

Yaratıcılıktan değil be ya... Ela'lara gittiğimiz o gün çok şaşırtıcı bir şey oldu ve Arca, Ela'nın oyuncak evi ile epeyce uzun vakit geçirdi. Oyunlar kurdu, konuştu, vs...Eve döndüğümüzde ilk iş İlker'e anlattım.

Nitekim Şirinler'in şarkısını söyleye söyleye beklentimden çok daha uzun zaman bu dandirik evin önünde oyunlar oynadı.

"Oyuncağın, oyunun kızı erkeği olmaz"ı pek güzel gösterdi bize.

Ela'nın oyuncak evi ile pek mesut zamanlar geçirdi
Postun alt metnini henüz kavrayamayanlara açıklama:
Var ya bu anne D.I.Y.'ın dibine vuruyor dostlar.
Ayakkabı kutusundan oyuncak ev yapıyor var mı ötesi?
Üstelik çevreci bir duyarlılık ile "geri dönüşüm" olayına destek bir öneri sunuyor!
Hey yavrum hey!! GERİ DÖNÜŞÜM D.I.Y.'I BURADA!!  D.I.Y.'A GEL  D.I.Y.'YA!

27 Aralık 2011 Salı

Hala duymadınız mı? STET?

Sınır tanımayan ebeveynler topluluğu , kısaca STET.

Nehir blogunda bahsetti, hala duymayanlar duysun, duyursun.

Değerli insanlar güzel işler yapmak için bir araya geldi. Şimdi bir dernek oldular, amaçları çok basit ve net:
Gebeliğinden itibaren maddi manevi zorluk içindeki her anneye yardımcı olmak...
Web siteleri burada.

Gönülden destekliyorum.

"Tevazu, kişinin kendisini anlamadığını kabul etmesidir."


Hafta sonu kitabın biteceğini biliyordum. Hani bazı kitaplar vardır, bitmesin istersin, bitişini ertelersin. Pazar Arca uyuduktan hemen sonra uyuyakalmışım, her yerim ağrıyordu. Bir pazara gitmek bir insanı bu kadar mı yorar kardeşim! Ama böyleyimdir ben, hafiften depresyondaysam, uyku paklar beni. Tam dalacakken telefon çaldı, uyku açıldı.

Hafta sonu Vol.2 : İktisadi İlimler Akademisi

"Selam ayaz mı ne varmış dışarıda, tıkıldık eve! Annem iktisat ekonomi tasarruf filan diyor. Koydu cüzdanı, kumbarayı önüme, maksat muhabbet"

26 Aralık 2011 Pazartesi

Hafta sonu Vol.1 : Chocolate chip cookies activity

Arca : "of kurabiyeleri de koyduk fırına, bekle şimdi işin yoksa! Ege'nin annesi Elif teyzeyi yakaladığm yerde öpmeli, süper yapboz yav!"

“haydi oylar Yeliz’e, Yeliz gelsin meclise”!!

Yaşım 33.

25 sene bu şekilde çalışırsam emekli olacağımı düşünüyorum.

Allahın biçtiği ömür bilinmez lakin bu hayat şartlarında 25 sene yaşayabileceğimi sanmıyorum. Dolayısı ile emekli maaşımı muhtemelen hiç göremeyeceğim.

Eğer milletvekili olursam;

25 Aralık 2011 Pazar

Evde bir çocuğun olması demek…


Evin mütemadiyen savaş alanı olması demek.
Buzdolabında bolca süt, meyve, yoğurt demek, sağlıklı beslenmek demek

24 Aralık 2011 Cumartesi

Kaz ayaklarımın müsebbibi bulundu


Hayır pek çok sırıtmak değil sadece. Tamam o da var. Tamam cidden sürekli sırıtan bir suratım! Lakin sadece o değil. Asıl sebep lensler! Daha doğrusu kuruyan lensler!

23 Aralık 2011 Cuma

HAYIR, yalnız değilim! : Bu bir TO DO LIST postudur!


Geçenlerde Gamze ile yazışırken ikimizin de sadece kendimizde var olduğuna inandığımız, bir benzerimizi bulduğumuz için ölümüne sevindiğimiz bir yönümüzü keşfettik. 

LİSTELER!

Hiç bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum, benden bir tane daha var, üstelik neslimin tükendiğini sanıyordum. Evet biz Gamze ile “to do list”lerin bile listesini tutan kadınlarız. Hayata ne gibi bir katkımız var bilmem ama biz böyleyiz, bizi seven böyle sevsin!

Yeni yıl yaklaşırken fark ettim ki ben – tatil günümde yapılacaklardan, menüye kadar, market alışverişinden, yılbaşı hediyelerine ve hatta “okunacak” “alınacak” “daha sonra alınacak”, “alınsa da olur alınmasa da olur” kategorisindeki kitaplara kadar liste hazırlayan – ben, hayatımda hiç yeni yıl listesi hazırlamamışım.

Hay bin kunduz!


Dün saat dedim çıkarmıyorum dedim ya, hay eşek arıları sokasıca dilim! Akşama doğru klik diye bir ses, saati elimize aldık. Var bir gudubetlik hadi hayırlısı : )

Hafta sonu dötümüz donacakmış. Ayaz olacakmış. Ayaz bir hava koşulu değildir, hiç haz etmem kendisinden! Ilık olsun yağmur olsun. Ha illa ki soğuk yapacaksa kar yağsın, bir anlamı olsun.

Uzun lafın kısası umumiyetle evde ikamet edeceğiz cüceyle.

22 Aralık 2011 Perşembe

“Bebekten sonra hayatınızda ne değişti?”


Hani klasik anket soruları vardır, “bebekten sonra hayatınızda ne değişti?”

Ulan hayatım değişti dalga mı geçiyorsun!

Dün şu ZAZ ileilgili yazıyı okuyan Emre, kahkahalarla beni aradı. Evet “okuyucularımdan beğeni telefonları alıyorum” alt metnini işte tam bu noktada yazıya enjekte ediyorum! Çiçek göndermek isteyen olursa adresimi verebilirim:P

Emre kim diye merak edenler yazının sonundaki dip notu okusunlar. Burada bana uzun uzun şahıs tasviri yaptırmasınlar.

Neyse biz telefon sohbetine dönelim.

Taktik taktuk tiktak tiktak


Dün akşam annemlere gittik, balık alkol. Maçın bitimine doğru benim gözler kaymaya başladı. Arca bir cin. Ufak tefek uykusuzluk arızalarını müteakip uyudu eve gelince… Ben de o miskinliğin üzerine dört gündür kıyamadığım fönlü kafamı yıkadım, biraz miskinlik daha… 

Dumur diyalog #34

Hazzın ertelenmesi ile ilgili olan oyunu yeniden oynamak konusunda konuşurken...
A: Noel Baba’ya kızıyorum.
İ: Neden babacım?
A: Hep kitap getiriyor, hep kitap getiriyor, hiç oyuncak getirmiyor.

---------------------------------------------------------------------
A: Annem seni seviyom.
Y: Neden beni seviyorsun?
A: Anne olduğun için seviyom.

21 Aralık 2011 Çarşamba

Magandalık sana mı kaldı kadın!

Yağmurun şehri esir aldığı o gün, sabahın beşinde İstanbul’a gitmek için yola çıktım. Bu aralar taksi kullanmıyorum, otoparka bırakmak daha ucuza mal oluyor.

Neyse… Gece gök yere inmiş, sokaklar Venedik’ten hallice… Arka sokaklardan kestirmeden gidiyorum. Zira velet sabahın köründe naz yapmaya karar vermişti. Önümde tıngır mıngır bir beyaz Şahin. Ne sinyali belli olur, ne freni. Sollayayım şunu dedim. Hiç huyum değildir, tin tin takılırım önümdekine, şeytan dürttü kanımca. Magandalık şeytanı. Gaza bastım, tam yanından geçerken bir su birikintisine – su birikintisi pek mütevazi bir tanım oldu, Tahtalı barajından hallice demeli – girdim, bütün su beyaz Şahin’in üzerine…

Karışık kaset


Yağmurun İzmir’le işi bitmiş, bulutlarını da alıp gitmiş bu sabah. Geriye yıkanmış, temizlenmiş bir şehir kalmış. Öpesim geldi, hani çocuklar banyodan sonra mutlaka öpülür ya …

Bizim gençliğimizde (hey allam yaşlanıyoruz) “karışık kaset” diye bir kavram vardı. Hatta bunun için dükkanlar vardı, resmen sektördü yav! Misal Göztepe’de bir Murat vardı, karışık kaset hazırlardı. Yasemin Hediyelik eşya dükkanının yanında. Birkaç basamak ile inersin, her yağmurda su basar. Listeler vardı, seçerdin. Sevgililer birbirlerine mesaj kaygılı karışık kasetler hazırlardı. Hah işte muhterem kocam dün gecesini buna ayırdı. Tabii devir değişti, şimdi karışık MP3 CD’si hazırlanıyor.

20 Aralık 2011 Salı

"Bebenizle vedalaşıp öyle evden ayrılın" diyor...

ben değil uzmanlar... işe giderken çocuğunuzla vedalaşarak evden ayrılın, böylece gittiğinizi bilsin. En doğrusu buymuş. Biz de uzmanların pek değerli görüşlerine riayet ettik ve bu yaşına kadar hiç uyurken bırakmadık Arca’yı. Çok bilirim sabah sekizde melek gibi uyurken dürtüp, "kalk len anan gidiyor, öpüş koklaş sonra arıza yapma" dediğimi.

Yalnız küçük küçücük bir detayı atlamış uzmanlar…

Salyangoz ailesinin pazar gezmeleri

Yağmur yağdı mı duramıyorum evde, salyangoz muyum neyim:)

Yürüyüşe çıkamıyorsam, balkona çıkarım mutlaka o yağmur kokusunu duymam lazım. Misal dün akşam korkunç geçen İstanbul seyahatinden ve Arca’yı uyuttuktan sonra montları giyip balkona çıktık İlker’le. Yıllar sonra ilk defa iki fırt sigarasından çektim, içime çekmeden ama : ) 

Hey gidi eski dost hey gidi ezeli düşman!

Neyse yağmur en güzelinden Pazar günü yağmıştı. İlla ki dışarı çıkalım diye tutturdum İlker’e. Güzelbahçe mi Alsancak mı derken Alsancak ağır bastı. Üç yedek kıyafet ve hatta içlik tayt Arca’nın nazik totosu üşümesin diye. 

Kıbrıs Şehitleri, Kordon… 

19 Aralık 2011 Pazartesi

İlker'e diyet bozduran kurabiyeler

Son bir taneyi, yalvar yakar kaçırdım İlker'den. Bayıldı!!

Tarçınlı, zencefilli, ağızda dağılan kıvamda... Yani tam kıvamında...

Tarif veriyorum.

18 Aralık 2011 Pazar

Arca bu aralar...


Çorabını çıkardıktan sonra ayak parmaklarının aralarındaki pislikleri temizliyor. İnce motor gelişimi açısından olumlu buluyoruz.

Hala ana babasının aksine tavuklu kereviz ve kıymalı kabak yemeklerine bayılıyor. Arca’nın gastronomisi ile ilgili yorum yapmaktan çekiniyoruz.

16 Aralık 2011 Cuma

Günün çorbası : Köfteli çorba

Bloğun isminden kaynaklı bir çorba tarifi beklentisi her daim vardı, biliyorum. Özellikle katı gıdaya geçildiği dönemde takipçiler, Arca’nın sebzeli çorba tariflerini buradan yayınlayacağımı sandı, avucunu yaladı.

İki sebebi var;

Dumur diyalog #33


Uyku monologları:
Umidim gelsin! Umidim gelsin! (Çok özlüyor garibim)
Sarp benim makarnamı yemesin! Yemesin! Yemesin! (Sarp tombul ve çok tatlı bir çocuk, belli bizimkinin de yemeğine sulanıyor)
Bal yiycem bal yiycem (getiriyorum gecenin bir vakti yemiyor eşek herif:P)

15 Aralık 2011 Perşembe

"Yeliz, yeni yıl akşamı cezbedici ol."


Puhahahahah
Bugün mailimin gelen kutusuna teşrif eden postalardan birinin “konu” kısmındaki emir cümlesi bu idi.

“Yeliz, yeni yıl akşamı cezbedici ol.”
PEKİ!

Günün çorbası production gururla sunar: Yazdı, yönetti, oynadı... Arca'nın tek kişilik gösterisi

Arca günlerdir babasını birlikte uyuma vaadiyle kandırmakta, her seferinde son anda çark etmektedir.

Evvelden birlikte uyuyacakları tarihi "ayın on beşi" olarak belirlemişti, bugün ayın on beşi diyerek ona laf bırakmadığımız için yeni taktikler geliştirdi.

14 Aralık 2011 Çarşamba

Havadan sudan çoğunlukla kitaptan

Dün fark ettim ki inanılmaz umursamaz bir insan olmuşum. Uçakta nemlendiricimi sürdüm, makyajımı yaptım. Etraftan gelen garip bakışları sallanmadım. Böyle bir rahatlık, bir sallamazlık. Sonra aramızdaki boş koltuğun yanında oturan kadının hangi kitabı okuduğunu anlayamadım – böyle bir manyağım ben, ne okuyor millet illa ki göreceğim, sonra bu tanımadığım insanların hakkında okudukları kitapla ilgili yorumlar yaparım – dayanamadım, o kitabı açık kucağına bırakmış halde uyurken ben kemerimi çözdüm, kitabı hafifçe kaldırıp kapağına baktım, derken küçük bir hava boşluğu bir sarsıntı, kadınla göz göze geldik. Kanımca benim sapık olduğumu düşündü. Bense onun henüz evlenmemiş, iş güç sahibi, kuvvetle muhtemel ailesi ile yaşayan ve birer birer evlenen arkadaşlarının ardından kendisi de geç kalıyorum korkusu ile ilk aklına yatanla nikah masasına oturacak, 30 yaş üstü bir kadın olduğunu düşündüm.

Evet, kitabın ne olduğunu anlayabildiğim için bu kadar fikir yürütebiliyorum.

Günün sebzeleri ızgara!

Dün İstanbul’daydım. Hayır oralardan post yazmaya kasmadım, hazır yazılmışları vardı. Blogger istediğiniz zaman yayınlayabiliyor postları, heyecan yok!


İstanbul muhabbetlerim var tabii ki. Ama öncesinde Lale abla diyete girmiş, sebze tarifi aramaktaymış, nöbetçi gastronomi uydurukçusu gururla sunar: Izgara sebze!

13 Aralık 2011 Salı

Dumur diyalog #32

Yemekte karnabahar olduğunu öğrenen Arca olmadık arızalar çıkarır.

Y: karnabahar yememek için mi mızıklıyorsun Arca? Söylesen anlarım ağlamana gerek yok.


A: Hayır! Köfteli çooba yemek için mızıklıyorum.

MİM : Hayatımda gizli saklı kalmış gerçekleri açıklıyorum!

Ev ödevimizi unutmayalım, Hypo mimlemiş, atlamayalım : )

Göz kırpamam! Yüzümün aldığı şekil o kadar komik olur ki bırak çaktırmayı puhahahah diye gülersin. Çocukken katil kim diye bir oyun vardı katiyen oynayamazdım. Göz kırpmaya çalışırken maymun gibi bir şey oluyorum. Ağzım burnum oynuyor, gözümden başka yüzümdeki bütün mimikler oynuyor.

12 Aralık 2011 Pazartesi

Sansür dönemi


Sansürün hemen her türlüsüne karşı olan bendeniz, huzurlarınızda çark ediyorum.

Yeter ulen yeter! Başlayacam bu düdüğün aktan boktan kitaplarına!

10 Aralık 2011 Cumartesi

"Arca hazzı erteledi"

Hazzın ertelenmesi ne ola ki diyenler için bir tık.

Cümle içinde kullanırsak, "Arca hazzı erteledi."

9 Aralık 2011 Cuma

Festival

Üzerinden iki gün geçti demeyin derbi maç dediğin 90 dakikada oynanıp bitmiyor arkadaş, en az bir haftalık bir festival havasında geçiyor.


Maçtan önceki gündü, ben Arca’yı uyutup kitaplarını paketlemeye oturdum, arka fonda bir ses goool diye bağırıyor, Van Hooijdonk!! Haydaaa ben bu ismi biliyorsam kesin nostaljik bir karşılaşmadır. Bingo, 2003 FB GS’ye geçirmiş, şort ve oyuncuların saç modelleri seneyi şıp diye ele veriyor zaten, maçın eski olduğunu bilmek için futbol otoritesi olmaya gerek yok, modadan az buçuk anlaman yeterli!

Bacılar! Analar ! toplaşın, mühim izahatlarım var! Vol.3

Şimdiye kadar gerek sosyal paylaşım ağlarında gerekse yakın çevrenizde önceki derslerimizdeki kavramları kullandığınızı varsayıyorum. Evde beyiniz üzerinde uygulayabilirsiniz. Hatta ona da öğretmekte fayda var toplum içinde ana baba olarak ne kadar bilinçli görünürseniz o kadar iyi!

Günün çorbasında ayrımcılık yok "analara faydalı bilgiler kılavuzu" dedik ama baba, hala teyze amca dayı ve hatta dileyen aile büyükleri tarafından kolayca anlaşılabilen herkese açık bir hizmettir!

Önceki derslerimizi kaçıranlar için;
1. ders konuları : "farkındalık" - "sonuca değil sürece" - "algısı açık" için buraya bir tık!
2. ders konuları : "öğütle değil örnek olarak eğitim" - "sınırları çizmek" - "doğal ebeveynlik" - "kötü hava yoktur kötü kıyafet vardır" için buraya bir tık!

Son dersimize geçmeden önce bu kavramları kullanırken geleneksel bir takım enstantaneler katarsan, "beyim, bizim kız, velet..." etraf analar seni bağrına basar, bir üst ligte kendinden sayabileceği biri olarak görür seni, puanın feci artar. Kısaca bunları öğrendim, götüm kalktı yok, mütevazi bir portre çizeceksin!

8 Aralık 2011 Perşembe

Bacılar! Analar ! toplaşın, mühim izahatlarım var! Vol.2

Serinin ilk ayağında "farkındalık", "sonuca değil sürece", "algısı açık" konularına değinmiştik. Kaçıranlar buraya bir tıklayıversin, nadide bilgilerden mahrum kalmasın.

"Analara faydalı bilgiler kılavuzu" zamane analarını bilinçlendirmeye devam ediyor.
(Kılavuzunuz karga burnunuz bokta:P)

Bu dersimizi biraz daha genişletiyoruz ve yeni kavramlarla tanışıyoruz.