20 Aralık 2020 Pazar

Acıklı

Cuma akşamı dijital yoğunluğum zirve yaptı.

Akşam 18:00-19:00 arası şirketin virtual christmas partisi vardı, sonra kitap kulübü. 


Parti buranın tanınan bir sunucusunun moderatörlüğünde İşçi CEO müdür ayrımı yapmaksızın sohbetlerle, tombalayla geleneksel “ugly christmas sweater” temalı fotoğraflarla geçti. En sonunda Japon President’ın merry christmas mesajıyla son buldu. Buraya kadar departmanın whatsapp grubundan şakalaştık, fotolar gitti geldi filan... tabii ki her yıl otel resepsiyonundaki danslı sarhoşlu sonrası da pek dedikodulu partilere benzemiyordu ama zaten bu şartlar altında beklentimiz de yoktu. Lakin işin acıklı tarafı, parti sonundaki DJ idi. Tek başına çalan DJ ve parti havasında yalnız evlerinden gönüllü ve de görüntülü bağlanan iş arkadaşlarımızdı. 

Acıklıydı...

Bir ekranda yaknız DJ

Diğerinde dokuz yalnız (pardon Felipe ve Justyna hariç onlar evli zira) insan

Ve onları izleyen binlerce yalnız gözdük ...

Her şeye ekrandan dahil olmanın garip distopyası.


Ekrandan değil de, fiziksel dahil olayım desen, maske gerçeği.


En acıklısı da bu. Evdeyken kendi fanusun içinde ekrandan her şey normalmiş gibi tanık olurken hayata, sokağa çıkınca maskeli insanlar karşılıyor seni, maskelerin ardından bakan gözler. 


Bebekler mesela, maskeli yüzlere doğan bebeklerin normali bu. Maskesizken garip gelmeyecek mi dünya? 

Kapıdan çıkan kocana anahtarını, telefonunu bir de maskeni aldın mı diye soruyorsun, markete mi gidiyor, savaşa mı? 


Her gün biraz daha yakından birinin bir yakınına bir şeyler olduğunu öğreniyorsun, gerçek ensendeyken hadi takma bakalım maske. 


Garip zamanlar diyoruz ama alışıyoruz da bir yandan, öğrenilmiş her çaresizlik gibi, hayatta kalma güdümüzle sarılıyoruz yeni normalimize ve günden güne eski normalimize döneceğimizin umudu sönüyor. Acıklı.

Hiç yorum yok: