Muhtemelen okuyanların büyük kısmının umurunda olmayacaktır ama gerek neşeli anlatımım, gerekse bunca yılın hatırı, yazının okunur kılınacağına dair umutları canlı tutuyor.
Olur da Belçika'ya gelelim derseniz, ya da yerleşme planlarınız varsa, yazıyı okuyunuz, hatta çıktısını alıp çerçeveletiniz. Evet çok iddialıyım! Geldiğimden beri şahane insanlardan şahane tavsiyeler aldım, deneyimledim, bir influencer olmasam da vatandaşa hizmet amacıylan paylaşıyorum (günün çorbası - hizmette sınır tanımayan muhteşem blog... internet sağlayıcınızdan ısrarla isteyiniz!)
12 Kasım 2017 Pazar
3 Kasım 2017 Cuma
Deniz
Geç oldu. Aslında yatsam uyurum ama muhteremle içtiğimiz akşam kahvesinin damarlarımda dolaştığının farkındayım. Hem zaten çamaşırın asılması lazım. Evde herkes uyuyor. Bu demek oluyor ki, kendimle baş başa kalabileceğim biraz zamanım var. Kitap okuyabilirim, dizi izleyebilirim beklerken, ne yapacağıma karar vermeye çalışırken sosyal medyada gezinmeye başladım. Deniz'in seyahatinden fotoğraflara denk geldim. Evet kararımı vermiştim, iki hafta önce yazmayı düşündüğüm yazıyı yazacaktım.
Deniz, Zeynep ve Yeliz.
Lise sıralarındaki arkadaşlıkları üniversitede mesafelere bölünmüş (İzmir, İstanbul, Bursa) ama mektuplarla hep birbirine bağlanmış (allah kahretsin yaşımız çıkacak:P) üç arkadaş.
Deniz, Zeynep ve Yeliz.
soldan sağa: Zeynep, Deniz, Yeliz |
30 Ekim 2017 Pazartesi
Belçika'da oturma izni nasıl alınır?
İlker ve Arca geleli iki haftadan, eşyalar eve taşınalı bir haftadan biraz fazla oldu. Son paketleri az önce açtım ve çeyizlik porselenlerimi de konsola yerleştirdim. Resmi olarak yerleştiğimizi duyurabilirim.
Yuvayı dişi kuş yapar lafı hikaye. İlker, iki aydır otel odasından başka bir şeye benzemeyen dört duvarı yuva haline getirdi. Perdelerimiz var! Gerçi kolay olmadı, buranın kornişleri bizi epey uğraştırdı. Muhterem, Evrim'den aldığımız tavsiye üzerine Türk Mahallesine bile gitti. Gerçekten her şey Türkmüş :) Muhabbetler de...
Perdeci: Abi nerde oturuyorsunuz, biz getirelim?
İlker: Uccle'da.
Perdeci: a niye ki? Orada hiç Türk yaşamaz, n'aptın abi ya? Buradan ev bulsaydınız keşke!
Yuvayı dişi kuş yapar lafı hikaye. İlker, iki aydır otel odasından başka bir şeye benzemeyen dört duvarı yuva haline getirdi. Perdelerimiz var! Gerçi kolay olmadı, buranın kornişleri bizi epey uğraştırdı. Muhterem, Evrim'den aldığımız tavsiye üzerine Türk Mahallesine bile gitti. Gerçekten her şey Türkmüş :) Muhabbetler de...
Perdeci: Abi nerde oturuyorsunuz, biz getirelim?
İlker: Uccle'da.
Perdeci: a niye ki? Orada hiç Türk yaşamaz, n'aptın abi ya? Buradan ev bulsaydınız keşke!
19 Ekim 2017 Perşembe
Tespitlere gel
Geliyorum. Madem geldik, yerleştik (yok aslında henüz yerleşemedik), biraz tespit biraz gözlem az buçuk ortaya karışık geyik yapabiliriz :)
Belçika D tipi çalışma ve aile birleşimi vizesi nasıl alınır?
Yeni yazı yayınladığıma göre vize konusunu kapattığımızı anlamışsınızdır. Fakat ne çektiniz benden:) Ama çile bitmedi. Son bir yazı ile başımıza gelen türlü belalarla kafanızı son bir defa daha şişireceğim. Hazır mıyız?
Hepimiz bir şekilde çalışıyoruz ekmeğimizi kazanıyoruz. İşini sevebilirsin, sevmeyebilirsin fakat yaptığın işe saygı göstermek zorundasın. Özellikle de yaptığın iş insanların hayatlarını etkiliyorsa, mesela öğretmensen, doktorsan... Ya da bir vize başvuru merkezinde memursan...
Hepimiz bir şekilde çalışıyoruz ekmeğimizi kazanıyoruz. İşini sevebilirsin, sevmeyebilirsin fakat yaptığın işe saygı göstermek zorundasın. Özellikle de yaptığın iş insanların hayatlarını etkiliyorsa, mesela öğretmensen, doktorsan... Ya da bir vize başvuru merkezinde memursan...
14 Ekim 2017 Cumartesi
Mutluluk yadırganır mı?
Geldiler.
Bense uyuyamadım, benim o yer döşeğine üçümüz sığıştık, pazartesiye kadar böyle. Horultu orkestrası uykumu kaçırdı, üstelik Arca iyice yayıldı, en son yerde uyumaya debeleniyordum. Aman, dedim, kalk bari, depresyondan bütün hafta sonu uyuduğun günlere say.
Bu gece de mutluluğu yadırgasın bünye, n'apalım :)
Bense uyuyamadım, benim o yer döşeğine üçümüz sığıştık, pazartesiye kadar böyle. Horultu orkestrası uykumu kaçırdı, üstelik Arca iyice yayıldı, en son yerde uyumaya debeleniyordum. Aman, dedim, kalk bari, depresyondan bütün hafta sonu uyuduğun günlere say.
Bu gece de mutluluğu yadırgasın bünye, n'apalım :)
28 Eylül 2017 Perşembe
Kapatiyoruz
Ablam nazara
inanir ve dikkat eder. Bir gun bana "insanlarin pozitif enerjisini uzerinde
hissetmen guzel ama nazarin nereden gelecegi belli olmaz (uzerinden cok zaman
gecti tam kelimeleriyle olmayabilir) cok aciksin", demisti. Allah biliyor ya onemsememistim,
cunku…
Sebebi cok.
Oncelikle nazarin
kotuden geldigine, burayi okuyanlarin kotu olamayacagina inanmak istiyordum.
Hem sonra nazar
edecek ne var ki, neyim var ki? kimsenin gozune hicbir seyi sokmuyorum ki? Allah
askina neyi sokacagim zaten? Ailemden ayri kalmami mi? Gunduzleri bir sekilde
calisip oyalanip aksamlari ve hafta sonlari bos evin duvarlarina bakip aglamami
mi? Ailemin artik sabrinin tukendigini mi? Oglumun ha bugun ha yarin bu vize
cikar diye dusundugumuzden okula gidememesini mi? Sikintidan birkac ayda sekiz
kilo almasini ve ruh sagligindan oldugu kadar fiziksel sagligindan da
endiselendigimi mi? Bu yurtdisina gitme pardon gidememe isinin ‘benim sayemde’
olmaktan cikip ‘benim yuzumden’ cekilen rezillige donusmesini mi? Iki ayri
ulkede iki ayri evimizde birer masa dorder sandalye ile birer dosekten ibaret
sefilligimizi mi sokayim? Giren bana girmis, gerisine cigdem citleyip izlemek
dusuyor. Ekranin ote tarafindan bakinca kuyrugu dik tutuyor gibi mi
gorunuyorum? Yok vallahi tam tersi hic normal degilim.
Hadi ablamin
lafini onemsemedim de onceki yaziya gelen yorumlara ne demeli? Hem de en sevdigim arkadaslardan (burayi her zaman okuyanlari arkadaslardan ayirmadigim icin…)
Olabilir mi? Bu
kadar negatiflik bu kadar kotuye gidis… gercekten hepsi nazara baglanabilir mi?
Ailemin ve beni sevenlerin dualarinin hic mi faydasi yok?
Yine “yok canim”
diyecektim ki, tum evraklari tamamlamamiza ragmen, karar icin gun sayip bir
hafta oldu, nerede kaldi bizim karar diye sorguladigimda, daha bugun “aylar”
telaffuz edildigine gore… Gercekten nazar diye bir sey olabilir mi?
Olsun olmasin.
Artik hicbir seyi riske atacak sabrim kalmadi. Madem boyle negatif bir sey
olusturuyorum burada, daha da tek kelime yazmam!
Ailem yanima
gelesiye kadar bu da burada onlem olarak dursun. Hadi bana eyvallah!
26 Eylül 2017 Salı
22 Eylül 2017 Cuma
And the Oscar goes to...
Bendeniz!
Bugün insan kaynakları, şahsım ve vizeyi takip eden danışman firma yetkilisi arasındaki telekonferans toplantısında ortaya koyduğum kan, şiddet, gözyaşı içerikli, Merlyn Streep'e taş çıkaran ultra şahane performansım, otoriteleri ziyadesiyle şaşırtacak nitelikteydi. Oyunculuk piyasasında pek ala geç kalmış bir keşif olarak nitelendirilebilirim!
Nicedir danışman firmanın bizim dosyayı takipte zayıf kaldığını sezmekteydim. Öyle ki, Ankara'daki konsolosluğa ben ulaşıyorum, koskoca firma Belçikalardan ulaşamıyor. Adama sormazlar mı kardeşim sen konsolosluğa ulaşamıyorsun memleketinin bakanlığına nasıl söz geçireceksin? Nitekim geçiremiyordu zaten. Bir evrak veriyorum, bir tercüme, bir mail o kadar.
Bugün insan kaynakları, şahsım ve vizeyi takip eden danışman firma yetkilisi arasındaki telekonferans toplantısında ortaya koyduğum kan, şiddet, gözyaşı içerikli, Merlyn Streep'e taş çıkaran ultra şahane performansım, otoriteleri ziyadesiyle şaşırtacak nitelikteydi. Oyunculuk piyasasında pek ala geç kalmış bir keşif olarak nitelendirilebilirim!
Nicedir danışman firmanın bizim dosyayı takipte zayıf kaldığını sezmekteydim. Öyle ki, Ankara'daki konsolosluğa ben ulaşıyorum, koskoca firma Belçikalardan ulaşamıyor. Adama sormazlar mı kardeşim sen konsolosluğa ulaşamıyorsun memleketinin bakanlığına nasıl söz geçireceksin? Nitekim geçiremiyordu zaten. Bir evrak veriyorum, bir tercüme, bir mail o kadar.
17 Eylül 2017 Pazar
görüntümle tezat gerçekliğim
On üç yaşımın yazıydı, çok iyi hatırlıyorum çünkü bütün bir gece boyunca sohbet ettiğim ablamın arkadaşı (kızın adını hatırlamıyorum şimdi) yaşımı öğrendiğinde çok şaşırmıştı. Hemen her kız çocuğu gibi çabuk büyümüştüm ve yaşımdan büyük gösteriyordum ama sebep sadece bu değildi. Kendi yaşıtlarımı çocukça bulduğum için ablamın arkadaş grubuna sızmaya çalışıyordum. Bu konuda da oldukça başarılıydım. Neden? Çünkü bütün çocukluğum benden büyük kuzenlerin sohbetlerine katılmakla, okuduklarına ve walkmanden dinlediklerine yancı olmakla geçmişti. O kız da beni on yedi yaşında sanmıştı, on yedi yaşında gibi davrandığıma ve göründüğüme göre ne bekliyordum ki? Gayet normal.
11 Eylül 2017 Pazartesi
Yağmur ve sonrası
Ağaçları, ormanı sevdiğimi fark ettiğimde sanırım ilkokuldaydım. O yıllar ilkbahar aylarına denk gelen bayram tatillerinde, annemler bizi İstanbul, Çanakkale, Bolu, Bursa, Ankara gibi başka şehirlere götürürlerdi. Bolu'daki ormanların beni müthiş etkilediğini hatırlıyorum. Hiç o kadar yüksek ağaçları, o kadar farklı tonda yeşili bir arada görmemiştim.
İzmir dünyanın en güzel şehri olabilir - ki bence öyle - yazık ki pek yeşil değildir. Kültürpark'tan başka (şimdi bir de Kent ormanı var), ağaçların altında yürüyebileceğiniz yolları yoktur. Üniversite için İstanbul'a gittiğimde, küçük kampüsümüzün sayılı ağaçlarının ve komşumuz Gezi Parkı'nın bana orman gibi gelmesinin sebebi bu olsa gerek.
kısa #19
En sıkıldığım zamanlarda beni yoklamayı başaran bir arkadaşım var, Elvan. Nasıl yapıyor anlamıyorum, en kaybolduğum, en kendimi kötü hissettiğim anda bir mesaj atıveriyor, "nerelerdesin, kayıp mısın" deyiveriyor. Telepati, belki?
Bugün yine kendimi bok gibi hissettiğim bir anda mesaj attı, arayayım mı dedim, konuştuk. Daha doğrusu ben anlattım. O dinledi. Bazen sadece söylediklerinizin dinlenmesini istersiniz. Bu, ağlamak gibi. Çözümün o anda o kişi tarafından sana sunulmayacağını bilmene rağmen içini akıtmak.
Bugün yine kendimi bok gibi hissettiğim bir anda mesaj attı, arayayım mı dedim, konuştuk. Daha doğrusu ben anlattım. O dinledi. Bazen sadece söylediklerinizin dinlenmesini istersiniz. Bu, ağlamak gibi. Çözümün o anda o kişi tarafından sana sunulmayacağını bilmene rağmen içini akıtmak.
9 Eylül 2017 Cumartesi
sıkıldım
Yağmurlu ve yalnız bir Brüksel sabahında yapılacak en iyi şey yazmak. Bir de kahve içmek.
Maille, sosyal medya, whatsapp ve çağımızın her iletişim kanalından bu fakire ulaşıp "Bacım iyi misin? Niye yazmıyorsun? Ah yoksa sizinkiler geldi de çok mu meşgulsünüz ay hadi inşallah..." şeklinde meraklarını ileten, alakalarını, iyi dileklerini üzerimden eksik etmeyen dostlar olmasa, bizimkilerin vizesi çıkasıya kadar tek satır yazmamaya karar vermiştim. Neden?
Çünkü kelimenin tam anlamıyla SIKILDIM.
Maille, sosyal medya, whatsapp ve çağımızın her iletişim kanalından bu fakire ulaşıp "Bacım iyi misin? Niye yazmıyorsun? Ah yoksa sizinkiler geldi de çok mu meşgulsünüz ay hadi inşallah..." şeklinde meraklarını ileten, alakalarını, iyi dileklerini üzerimden eksik etmeyen dostlar olmasa, bizimkilerin vizesi çıkasıya kadar tek satır yazmamaya karar vermiştim. Neden?
Çünkü kelimenin tam anlamıyla SIKILDIM.
27 Ağustos 2017 Pazar
Kurgu bebek ıspanak salatası
Bütün gün karpuz gibiydim. Mutfak sandalyelerinden sonra
oturulabilecek tek yerde yani Arca'nın şiltesinde bir o yana bir bu yana devrildim.
Kahvaltıdan sonra biraz yatakta okuyayım dedim uyuyakalmışım. Aslında pazar
günü için bütün hedefim buydu. Haftalık yemeklerimi pişirecek, evi biraz
düzenleyecek ve bol bol dinlenecektim. Ama cep telefonunun interneti bitince
dışarı çıkmak zorunda kaldım. Tabii ki dükkan kapalı, ne sanıyordum ki?
Cumartesi
Biri benim önümden şu M&M's denen hastalığı alabilir mi?
Çikolatadan genzim yandı hala yiyorum. Markete aç karnına gidip böyle
zararlıları aile boyu almak çok yanlış.
Bütün hafta köpekler gibi çalıştığım için hiç markete
uğrayamamıştım, haftalık alışveriş bugüne kaldı.
Allah biliyor ya harbi çok çalıştım. İki sebebi var, hem
benim gibi Türkiye'den gelenlerden farklı olarak bizim şirketin Türkiye
fabrikasından gelmediğim, dolayısıyla 1-0 geriden başladığım için hiçbir şey
bilmiyorum ve öğrenmem gerek, hem de geçtiğimiz iki hafta evdi, vizeydi tatildi
derken işlere konsantre olamadım, bir şekilde bir ucundan tutmam lazım.
26 Ağustos 2017 Cumartesi
Tehlikenin farkında mısınız?
Yeni bir ülkeye alışırken hayal edemeyeceğin zorluklarla
karşılaşıyorsun. Her şeyi olması gerektiği gibi, kuralıyla düzeniyle yapıyorsun
ama yine de işler ters gidebiliyor. Aslında bu hep böyle ama yabancısı olduğun
ülkede daha zor yaşanıyor.
Vize meselesini yeniden açmayacağım, elimizden geleni
yaptığımıza inanıyorum, bundan sonrası Belçika dışişleri bakanlığının hızına, insafına
ve bizim şirketin danışmanlığını yapan firmanın kabiliyetine kalıyor (ve işte
tam da bu yüzden yandığımızın resmidir!)
Benim aklıma, hayalimin köşesine gelmeyen başka bir zorluk
isim meselesi.
20 Ağustos 2017 Pazar
Sarasvati
Belçika'ya geldiğimden beri yeni doğan bebeye sahip analar (instamom:P) gibi, yediğimi içtiğimi, gazımı paylaşıyorum, nasıl bir disiplinse artık bu:) Arca'nın bebeklik günlerine döndüm. İçimden yeni bir Yeliz mi doğurdum acaba? (Başka doğurmayacağım ya matruşkaya döndüm)
Biliyorum aslında bunları hep aylar yıllar sonra dönüp okumak için yazıyorum. Bir de tabii, bu deli kızın yeni hayatındaki gelişmeleri merak edenler için...
İçtimayı bir yana korsak, işin duygu tarafı var ya, o çok fena. Dua edin duygusala bağlamıyorum, yoksa antideprasana başlarsınız.
Bu olayın duygu tarafını en güzel işteki arkadaşım Melike tarif etmişti; "bir gün coşuyorsun, her şeyin iyi gittiğine şükrediyorsun, bir gün işler ters gidiyor ve hayatın tepetaklak oluyor gibi hissediyorsun, ilk zamanlar böyle geçiyor."
Biliyorum aslında bunları hep aylar yıllar sonra dönüp okumak için yazıyorum. Bir de tabii, bu deli kızın yeni hayatındaki gelişmeleri merak edenler için...
İçtimayı bir yana korsak, işin duygu tarafı var ya, o çok fena. Dua edin duygusala bağlamıyorum, yoksa antideprasana başlarsınız.
Bu olayın duygu tarafını en güzel işteki arkadaşım Melike tarif etmişti; "bir gün coşuyorsun, her şeyin iyi gittiğine şükrediyorsun, bir gün işler ters gidiyor ve hayatın tepetaklak oluyor gibi hissediyorsun, ilk zamanlar böyle geçiyor."
19 Ağustos 2017 Cumartesi
Ev
O ayak başparmağımın üzerine çekmece kapağı düşürdüğüm gün, burnumun ucuna kadar gelen son yağmur damlası da düştü ve ben tramvaya atlayıp otelin yolunu tuttum.
Merak etmişsiniz teşekkürler ama ayak parmağında biraz morluk vardı, kırık çıkık yok, yani önceki postun içine kaynamış ama sorun yok çok şükür. Bir ara ben size zehirli ottan şişen yüzük parmağımı anlatayım, bak bunu İlker bile bilmiyor:)
Merak etmişsiniz teşekkürler ama ayak parmağında biraz morluk vardı, kırık çıkık yok, yani önceki postun içine kaynamış ama sorun yok çok şükür. Bir ara ben size zehirli ottan şişen yüzük parmağımı anlatayım, bak bunu İlker bile bilmiyor:)
6 Ağustos 2017 Pazar
Brüksel'de ev
Geçen akşam yayınladığım çamaşırhane postunu gören çamaşır sırasına mı girmiş ne, indim şimdi, boş makine yok dediler. Peki. Ne para kırıyorlar ha, 5 oyro bir makine eyvallah. Ne o deterjanını koyuyormuş, otelin çamaşırhanesisin neticede, almayıver?
Odayı ilk kurcaladığımda koca buzluğu görüp rakı mı içeceğiz, amma abartmışlar demiştim, bak şimdi nasıl lazım oldu. Nasıl? Şöyle, bugün bir ev gezerken ayak baş parmağımı paraladım. Allah seni inandırsın mosmor! Hayır abartmıyorum, az öne alsa darbeyi, tırnak düşerdi, darbe az daha kuvvetli olsa, kemik çatlardı bak, garanti! Olay şöyle cereyan etti...
Burada bir es veriyor, çiğdeminizi çekirdeğinizi almanızı bekliyorum. Herkes hazırsa başlayalım.
Odayı ilk kurcaladığımda koca buzluğu görüp rakı mı içeceğiz, amma abartmışlar demiştim, bak şimdi nasıl lazım oldu. Nasıl? Şöyle, bugün bir ev gezerken ayak baş parmağımı paraladım. Allah seni inandırsın mosmor! Hayır abartmıyorum, az öne alsa darbeyi, tırnak düşerdi, darbe az daha kuvvetli olsa, kemik çatlardı bak, garanti! Olay şöyle cereyan etti...
Burada bir es veriyor, çiğdeminizi çekirdeğinizi almanızı bekliyorum. Herkes hazırsa başlayalım.
30 Temmuz 2017 Pazar
Lost in transportation in Brussels
Ay geldi ecnebi memlekete hemen de yabancı dil yumurtluyor diye düşünene dalmayacağım, hakkımda atıp tutmak serbest, lakin bilin ki, Lost in Translation filmine gönderme yapıyorum (entellektüelitemlen ezmeyeyim de...).
Sondan mı başlayalım, yoksa toz ve bulut evresinden mi? Her şekilde toz ve bulut evresine geçeceğimi hepimiz biliyoruz, değil mi?
Peki, tamam kaldığımız yerden başlıyorum.
Sondan mı başlayalım, yoksa toz ve bulut evresinden mi? Her şekilde toz ve bulut evresine geçeceğimi hepimiz biliyoruz, değil mi?
Peki, tamam kaldığımız yerden başlıyorum.
23 Temmuz 2017 Pazar
"Yazsana kardeşim!"
He vallaha yazsana:) Canım Enne, son yazıma yorumunda böyle demiş, "yazsana kardeşim".
Sosyal paylaşım dürtüsünün temellerini attığım en kıymetlim, blogumu, ihmal etmiş değilim. Katiyen! Sadece bilgisayarın başına oturamadım. Yoksa instagram story, blogun köpeği olsun. (az önce zibilyon tane story paylaştı ama çaktırmıyor)
Sosyal paylaşım dürtüsünün temellerini attığım en kıymetlim, blogumu, ihmal etmiş değilim. Katiyen! Sadece bilgisayarın başına oturamadım. Yoksa instagram story, blogun köpeği olsun. (az önce zibilyon tane story paylaştı ama çaktırmıyor)
11 Temmuz 2017 Salı
Son iki hafta
Son iki hafta ve sonra iş başı. Belçika vize tarihinde sanırım bir ilk yaşandı ve araya bayram tatili girmesine rağmen üç iş gününde vizem çıktı. (Belçika'da artık bana nasıl ihtiyaç duydularsa alelacele çıkarmışlar vizeyi puhhahaha) Ama maalesef tek başıma gidiyorum. Çünkü İlker ve Arca,vize çıkmasını bekleyecekler. Arca'ya bunu bir iş seyahati gibi görmesini önerdim. Ama ne kadar sürecek bir iş seyahati bilmemek ikimiz için de sinir bozucu. Arca bana beş gün verdi. Çocukların duaları kabul olur değil mi? Beş gün iyi bence, hadi on olsun ama daha fazla olmasın, amin.
23 Haziran 2017 Cuma
Ankara
Döndük. Ankara'dan.
"Bugün git yarın gel" nakaratının sadece Türk devlet dairelerine özgü bir şey olduğunu sanıyordum, yanılmışım. Belçika konsolosluğu da bu konuda bizimkilerle yarışırmış meğer. Meğer aklına esmiş de bu hafta çalışma vize başvurularını kabul etmeye amma ve lakin ailenin kalanının vize başvurusunu kabul etmemeye karar vermiş. Öyle işte...
"Bugün git yarın gel" nakaratının sadece Türk devlet dairelerine özgü bir şey olduğunu sanıyordum, yanılmışım. Belçika konsolosluğu da bu konuda bizimkilerle yarışırmış meğer. Meğer aklına esmiş de bu hafta çalışma vize başvurularını kabul etmeye amma ve lakin ailenin kalanının vize başvurusunu kabul etmemeye karar vermiş. Öyle işte...
19 Haziran 2017 Pazartesi
Haftanın Menüsü
"Günün çorbası" "Haftanın menüsü"ne dönüşmek üzere. Hani gece vakti uykum da kaçmasa nasıl blogun başına oturacağım da iki satır yazacağım bilmiyorum.
Az önce vize için başvuru formlarımızı doldurduktan ve elindeki telefonla oynayan ve bir türlü yatmayan muhteremi fırçaladıktan sonra uykuya yolladım, ama davulcular sağ olsun, benim uyumama müsaade etmediler. Güzel de çalmıyorlar ki arkadaş. İnsan bir oyun havaları çalar, maksat uyandırmak değil mi, ne var azıcık keyiflensek?
Yok ama küfretmedim, kendime bir papatya çayı koydum, bilgisayarın başına oturdum. Boş gezenin kalfası olmanın böyle rahatlıkları var, üç saat sonra kalkıp işe gideceğim stresi taşımıyorum, oturup "Haftanın Menüsü"nü yazabiliyorum.
Az önce vize için başvuru formlarımızı doldurduktan ve elindeki telefonla oynayan ve bir türlü yatmayan muhteremi fırçaladıktan sonra uykuya yolladım, ama davulcular sağ olsun, benim uyumama müsaade etmediler. Güzel de çalmıyorlar ki arkadaş. İnsan bir oyun havaları çalar, maksat uyandırmak değil mi, ne var azıcık keyiflensek?
Yok ama küfretmedim, kendime bir papatya çayı koydum, bilgisayarın başına oturdum. Boş gezenin kalfası olmanın böyle rahatlıkları var, üç saat sonra kalkıp işe gideceğim stresi taşımıyorum, oturup "Haftanın Menüsü"nü yazabiliyorum.
9 Haziran 2017 Cuma
Arca, Belçika, karne, okul ve daha fazlası...
Arca'nın Belçika hakkındaki hislerinin değişim hızına yetişemiyorum.
Hayır, hiçbir zaman olumlu bakmıyor ama negatif hislerini, bazen daha ılımlı, bazen daha sakin, bazen daha duygusal ve bazen iç acıtıcı ortaya koyuyor. Bazen sanki hiç gitmeyecekmişiz gibi davranıyor, her seferinde tekrardan alıyorum, baştan, tek tek...
En son geçen Cuma günüydü. Akşam üzeri okuldan geldi, sohbet ederken tatil konusu açıldı, onu motive ederken en büyük kozumuz Avrupa'da görmek istediği her yere sık sık seyahat etme planlarıydı. Fakat o gün ters tepki etti.
Hayır, hiçbir zaman olumlu bakmıyor ama negatif hislerini, bazen daha ılımlı, bazen daha sakin, bazen daha duygusal ve bazen iç acıtıcı ortaya koyuyor. Bazen sanki hiç gitmeyecekmişiz gibi davranıyor, her seferinde tekrardan alıyorum, baştan, tek tek...
En son geçen Cuma günüydü. Akşam üzeri okuldan geldi, sohbet ederken tatil konusu açıldı, onu motive ederken en büyük kozumuz Avrupa'da görmek istediği her yere sık sık seyahat etme planlarıydı. Fakat o gün ters tepki etti.
6 Haziran 2017 Salı
Samos'a gidin ama...
Biz gibi bayramda filan gitmeyin. 19 mayıs tatilini değerlendirmek için kötü bir alternatifmiş, düşünemedik. Gidişimiz ve dönüşümüz kabus gibiydi. Şöyle anlatayım, feribot 08:00'de kalkacaktı güya, bir buçuk saat rötar yaptı ve Karlovasi'deki pasaport kontrolünü geçip de otele vardığımızda saat 15:30 civarındaydı. Dönüş de aynı.
Ha bir de unutmadan, Sığacık-Karlovasi feribotunu tercih etmeyin, mümkünse Kuşadası'ndan gidin. Bizim gittiğimiz hat sanırım çok yeniydi, organizasyonsuzdu, yığılmalar oldu, belki tatildendir bilemiyorum ama özellikle feribot seyahatini üstlenen firma çalışanlarından çok şikayet oldu. Free-shop da yok maalesef, hani içki, parfüm almayı free-shop'tan halletmeyi düşünürseniz, aklınızda olsun.
Ha bir de unutmadan, Sığacık-Karlovasi feribotunu tercih etmeyin, mümkünse Kuşadası'ndan gidin. Bizim gittiğimiz hat sanırım çok yeniydi, organizasyonsuzdu, yığılmalar oldu, belki tatildendir bilemiyorum ama özellikle feribot seyahatini üstlenen firma çalışanlarından çok şikayet oldu. Free-shop da yok maalesef, hani içki, parfüm almayı free-shop'tan halletmeyi düşünürseniz, aklınızda olsun.
Kitap yorumu: Sıcak külleri kaldı
Oya Baydar'ı Melek Ulagay ile hazırladıkları söyleşi kitabı sayesinde tanımıştım: Bir Dönem İki Kadın Yo, hayır galiba Deniz Gezmiş'i okuduğumda tanımıştım.
Edebiyatçı yönünü de o kitap sayesinde öğrenmiştim. Lisedeyken epey ses getirmiş bir roman yazmış. Sonrası hep politika.
"Sıcak Külleri Kaldı", kitap kulübünde seçilince ve ben Oya Baydar'ın edebi yönüne hayran kalınca, keşke bütün hayatı boyunca yazsaymış, roman yazsaymış diye aklımdan geçirdim. Öyle güzel, öyle akıcı bir dil...
Edebiyatçı yönünü de o kitap sayesinde öğrenmiştim. Lisedeyken epey ses getirmiş bir roman yazmış. Sonrası hep politika.
"Sıcak Külleri Kaldı", kitap kulübünde seçilince ve ben Oya Baydar'ın edebi yönüne hayran kalınca, keşke bütün hayatı boyunca yazsaymış, roman yazsaymış diye aklımdan geçirdim. Öyle güzel, öyle akıcı bir dil...
1 Haziran 2017 Perşembe
an itibariyle
İlker işten erken geldi, sağdaki odada Buselik Makamına şarkısını seslendiriyor. Arca şu anda ipad oynarken bir yandan kankası Poyraz'la telefonda konuşuyorlar. Oynadıkları maçı spiker gibi anlatıyor, o da solumda odada. Ev tımarhaneden hallice.
Ben de Samos ile ilgili birkaç satır bir şey yazacaktım, nerde?
Ben de Samos ile ilgili birkaç satır bir şey yazacaktım, nerde?
30 Mayıs 2017 Salı
#gezi4yaşında
İşten ayrılalı neredeyse bir ay oldu, henüz televizyon açıp kadın programı izlemedim. Halbuki Müge Anlı ve bir de Seren Serengil'in programlarını çok merak ediyorum. Televizyon açma alışkanlığı olmayınca olmuyor. Bir tek geçen hafta ütü yaparken Aşk-ı Memnu'yu bakayım dedim, gitmedi, Fi'yi açtım. Zaten ancak ütü yaparken...
Bu sene İlker'le izlediğimiz iki dizi de final yapıyormuş, İçerde zaten hikayesi belli, uzasa saçmalayacak bir dizi olurdu, bitmesine sevindim. Cesur ve Güzel ise, oyuncularının hatırına izler olduğumuz dizi, uzatmayıp bitirmeleri yerinde bir karar olmuş.
Bu sabah kahvaltı yaparken twitter'ı açtım, illa bir şey açılacak. Aslında biliyor musun, yemek yerken bir şey okuyup izlememek lazımmış. Bu hem yediğin her lokmanın farkında olmamızı sağlarmış hem de yavaş yediğin için kilo vermende faydası olurmuş. Tabii ben zaten hep bu yüzden kilo veremiyorum, televizyon olmasa da telefona bakmak yüzünden, yoksa dal gibi olacağım.
Bu sene İlker'le izlediğimiz iki dizi de final yapıyormuş, İçerde zaten hikayesi belli, uzasa saçmalayacak bir dizi olurdu, bitmesine sevindim. Cesur ve Güzel ise, oyuncularının hatırına izler olduğumuz dizi, uzatmayıp bitirmeleri yerinde bir karar olmuş.
Bu sabah kahvaltı yaparken twitter'ı açtım, illa bir şey açılacak. Aslında biliyor musun, yemek yerken bir şey okuyup izlememek lazımmış. Bu hem yediğin her lokmanın farkında olmamızı sağlarmış hem de yavaş yediğin için kilo vermende faydası olurmuş. Tabii ben zaten hep bu yüzden kilo veremiyorum, televizyon olmasa da telefona bakmak yüzünden, yoksa dal gibi olacağım.
25 Mayıs 2017 Perşembe
Masal gecesi
Belçika hazırlıklarının yanında, hayat bir taraftan güzellikleriyle akıp gidiyor.
Dün akşamın güzelliği Düş Zamanı Masalcısı Sıla Topçam ve Kou&Jou'daki masal gecesiydi.
Dün akşamın güzelliği Düş Zamanı Masalcısı Sıla Topçam ve Kou&Jou'daki masal gecesiydi.
24 Mayıs 2017 Çarşamba
Haller, haberler, son günler
Bir defterim var, Belçika'ya karar verdiğimizden beri okuduklarımdan, iletişimde olduğum kişilerle yaptığımız görüşmelerden notları tutuyorum. Ayrıca randevuların bilgileri, soracağım soruların notları da o defterde. Bir de sık sık yenilenen bir "yapılacaklar liste"m var.
18 Mayıs 2017 Perşembe
Dumur diyalog #167
Ipad'i hemen kapatmasını ve acil çıkmamız gerektiğini söylüyorum.
Dinlemiyor. Uzun tartışmaların sonunda arabaya nihayet bindiğimizde de bu defa beni babasına şikayet ediyor.
A: Annem beni strese sokuyor, maçı bitmedi ama hadi hadi diyor. Bu şekilde davranması yasalara aykırı!
Y: Bu evin ANA-Yasalarına göre aykırı değil.
(İğrenç espirime babasıyla birlikte gülünce iyice dellendi.)
A: Anayasa ne? Bilmiyorum ben ve siz ikiniz konudaki bilgisizliğimi istismar ediyorsunuz!
Dinlemiyor. Uzun tartışmaların sonunda arabaya nihayet bindiğimizde de bu defa beni babasına şikayet ediyor.
A: Annem beni strese sokuyor, maçı bitmedi ama hadi hadi diyor. Bu şekilde davranması yasalara aykırı!
Y: Bu evin ANA-Yasalarına göre aykırı değil.
(İğrenç espirime babasıyla birlikte gülünce iyice dellendi.)
A: Anayasa ne? Bilmiyorum ben ve siz ikiniz konudaki bilgisizliğimi istismar ediyorsunuz!
16 Mayıs 2017 Salı
Yapacak ne çok iş ve ne kadar az zaman...
Arca'nın ilk aylarında, kısa gündüz uykularını nasıl değerlendireceğim diye düşünürken sürem dolardı! Yapacak çok şey vardı ve çok kısa bir süre. Gece uykusuzluğumu telafi etmek için biraz kestirebilirdim, ev işi yapabilir ya da kahve keyfi yapabilirdim, ya da blog yazabilir, kitap okuyabilirdim.
Bugünlerde kendimi böyle hissediyorum. Yapacak çok şey için çok az zamanım varmış gibi.
11 Mayıs 2017 Perşembe
Gülümseten keşifler
Sağlıklı yaşam ile ilgili okudukça kendimle ilgili çok ilginç özellikler keşfettim.
Bu, biraz gülümseten tesadüflere benziyor, hani neşeli bir sürpriz gibi... Belçika'dan çalışacağım şirkete aylar önce geçen bir arkadaşım var, bana pek çok konuda yardımcı oluyor ama okul konularında çocukları olmadığı için ancak ben sordukça başkalarından bir şeyler öğrenebiliyordu. Ben de sen yorulma beni, aydınlatabilecek kişilerle tanıştır, direkt sorayım dedim ve yine aynı ofisten bir arkadaşla tanıştım, pek çok konuda bilgi verdi, okullar, vs... Aynı günlerde Burçay, Belçika'da yaşayan bir arkadaşı olduğunu, bizi tanıştırabileceğini söyledi, facebook üzerinden arkadaş olduk ve yeni tanıştığım bu iki kişi meğer karı kocaymış:)
Hayata gülümseten tesadüflerin dokunuşu olmasa halimiz niceydi...
Bu, biraz gülümseten tesadüflere benziyor, hani neşeli bir sürpriz gibi... Belçika'dan çalışacağım şirkete aylar önce geçen bir arkadaşım var, bana pek çok konuda yardımcı oluyor ama okul konularında çocukları olmadığı için ancak ben sordukça başkalarından bir şeyler öğrenebiliyordu. Ben de sen yorulma beni, aydınlatabilecek kişilerle tanıştır, direkt sorayım dedim ve yine aynı ofisten bir arkadaşla tanıştım, pek çok konuda bilgi verdi, okullar, vs... Aynı günlerde Burçay, Belçika'da yaşayan bir arkadaşı olduğunu, bizi tanıştırabileceğini söyledi, facebook üzerinden arkadaş olduk ve yeni tanıştığım bu iki kişi meğer karı kocaymış:)
Hayata gülümseten tesadüflerin dokunuşu olmasa halimiz niceydi...
8 Mayıs 2017 Pazartesi
Diyete pazartesi başlanmaz: Ama ben başladım
Çünkü diyet yapmıyorum. Yapmayacağım. Yapamam zaten, gerçekçi olalım, hiç yapmadım. Anca diyete yancı oldum. Aylardır İlker'in yine diyet yapmasını bekliyorum mesela, yancılık iyi oluyor, ona destek olurken hep düzene girdim, kilo verdim şimdiye kadar. Ama her şeyi de İlker'den beklememek lazım. Bu defa da ben ilk adımı atayım bence.
Diyete pazartesi başlanmaz
Dün bir kardeşimizin düğününe gidecektik, kaç kilo aldığına bile bakmaya korkan İlker sabahtan kilolu zamanlar için zulada beklettiği takım elbisesini denedi, ite kaka oldu, oh! Arca da giyeceklerine karar verdi.
Ben rahattım. Böyle fazla yakın olmadığımız düğünler için ya küçük siyah elbisemi, bacakta epilasyon yoksa siyah pantolonumu giyerim, bluz ve ince bir ceketle tamamlarım, işte hazırım.
O pantolonu 2013 senesinde aldım. Çok net hatırlıyorum, aynı anda indirimden aldığım yün ceketin bu kış dikişleri attığında, "dört sene giydim, buna da şükür" demiştim. İnce, tiril tiril bir kumaştan topuklu ayakkabı ile giyilmesi gereken bir model olduğu için genelde bu pantolonu akşam davetlerinde giyiyorum, haliyle epeydir giymemiştim.
Ben rahattım. Böyle fazla yakın olmadığımız düğünler için ya küçük siyah elbisemi, bacakta epilasyon yoksa siyah pantolonumu giyerim, bluz ve ince bir ceketle tamamlarım, işte hazırım.
O pantolonu 2013 senesinde aldım. Çok net hatırlıyorum, aynı anda indirimden aldığım yün ceketin bu kış dikişleri attığında, "dört sene giydim, buna da şükür" demiştim. İnce, tiril tiril bir kumaştan topuklu ayakkabı ile giyilmesi gereken bir model olduğu için genelde bu pantolonu akşam davetlerinde giyiyorum, haliyle epeydir giymemiştim.
7 Mayıs 2017 Pazar
Kitap yorumu: Karanlık Kız
Geçen yıl bir solukta bitirdiğim Napoli Romanları Serisinin yazarı Elena Ferrante'nin Karanlık Kız diye bir kitabının olduğunu öğrendiğimde hemen aldım.
Ferrante, bende Maeve Binchy etkisi yaratıyor. Hafif, keyifli, sürükleyici bir okuma arayışına giriyorum bazen, özellikle kafam çok meşgul olduğunda, beni ve kafamı alıp götürecek bir kitap iyi geliyor. Karanlık Kız 'ı böyle zamanlar için zulada tutuyordum.
Ferrante, bende Maeve Binchy etkisi yaratıyor. Hafif, keyifli, sürükleyici bir okuma arayışına giriyorum bazen, özellikle kafam çok meşgul olduğunda, beni ve kafamı alıp götürecek bir kitap iyi geliyor. Karanlık Kız 'ı böyle zamanlar için zulada tutuyordum.
5 Mayıs 2017 Cuma
"Tadını çıkar"
Belçika'ya iş görüşmesine giderken yolda sık sık İlker'le konuştuk. Heyecan, gerginlik, "nasıl olacak" endişeleri... İlker, "bir dur" dedi, "bir sakin ol, iş görüşmesine davet edildin ve şimdi yapacağın tek şey bunun tadını çıkarmak." Evet ya, işte ben bunu yapmıyorum, tüm o endişelerin içinde bulunduğum anın tadını çıkarmıyorum!
Bu salı itibariyle çocuğunu okula, kocasını işe uğurlayan kadın moduna girdim. Aslında daha tam girmedim, Seren Serengil'in programını izlemeye başlamadım mesela, ya da Müge Anlı'nın. Ben daha ziyade çalıştığım için zaman bulamadığım ve hep salladığım işlere daldım.
Bu salı itibariyle çocuğunu okula, kocasını işe uğurlayan kadın moduna girdim. Aslında daha tam girmedim, Seren Serengil'in programını izlemeye başlamadım mesela, ya da Müge Anlı'nın. Ben daha ziyade çalıştığım için zaman bulamadığım ve hep salladığım işlere daldım.
4 Mayıs 2017 Perşembe
Dumur diyalog #166
Ailecek bol rüyalı bir gece geçirmişiz. Hemen rüyalarımızı yorumlayalım diye anlatmaya başladık, İlker'in rüyasının tabiri için internete bakarken Arca tutturdu, onun rüyasını da yorumlayacakmışız. Rüyasında seçim yapıldığını görmüş, rüya tabirleri sitesinden okuyorum:
"... çok istediği bir mevkiye geleceğine..."
A: Nerde istediğim mevkiye gelecekmişim? Futbolda mı?
"... çok istediği bir mevkiye geleceğine..."
A: Nerde istediğim mevkiye gelecekmişim? Futbolda mı?
1 Mayıs 2017 Pazartesi
Bu yaştan sonra...
Az önce arkadaşlarımızla çıktığımız kutlama yemeğinden eve döndük. Arca it gibi koşmaktan yorgun doğruca yatağa girdi ve sızdı. İlker'in horultuları da az önce yükselmeye başladı, demek kaçırdığı maç görüntülerini izlerken uyuyakaldı. Saate baktım, balkabağına dönüşmeme yarım saat kalmış. Doğum günüm bitmeden adet olduğu üzere bir yazı ile 39 yaşımı uğurlayayım dedim. Şunun şurasında kırka ne kaldı?
Geçenlerde kırk yaşın annelerimiz zamanında geç bir yaş olduğundan bahsediyorduk. Kimi için başına eşarp bağlama yaşı, kimi için namaza başlama yaşıydı o vakitler. Torun sahibi olanlar vardı. Çalışan kadınların bile emeklilik yaşıydı. Pek çoğu için aktif hayattan elini eteğini çekme yaşıydı 40.
Bense kendimi yeni bir hayatın kollarına atmaya hazırlıyorum.
Geçenlerde kırk yaşın annelerimiz zamanında geç bir yaş olduğundan bahsediyorduk. Kimi için başına eşarp bağlama yaşı, kimi için namaza başlama yaşıydı o vakitler. Torun sahibi olanlar vardı. Çalışan kadınların bile emeklilik yaşıydı. Pek çoğu için aktif hayattan elini eteğini çekme yaşıydı 40.
Bense kendimi yeni bir hayatın kollarına atmaya hazırlıyorum.
29 Nisan 2017 Cumartesi
On dört yılın ardından...
Profesyonel yaşam bir yere kadar, iş bir yere kadar.
Sonunda elimizde kalan hisler, kazanım ise insanlar oluyor.
Sonunda elimizde kalan hisler, kazanım ise insanlar oluyor.
Dün, on dört yıldır çalıştığım şirkette son iş günümdü. Evlenip İstanbul'a gittiğimde - sene 2002 - İzmir'de çalıştığım fabrikadan ayrılmıştım, ne yapacağımı bilmiyordum, iş başvuruları yapıyordum ama pek sonuç alamıyordum. Evimizin kirası, yaşamımızın standardı tek maaşla karşılanamıyordu, birikimim suyunu çekmek üzereydi, iş bulmak zorundaydım. O vakitler kriz yeni atlatılmış akepe iktidar olmuş, filan...
Hürriyet gazetesinin IK diye bir eki var, pazar günleri çıkıyor, açtım sağ tarafta bir ilan gördüm hem de yakın, Merter'de. Daha önce o ofisi görmüştüm, turuncu bayrakları E-5'ten görünüyor. Eh biz de o vakitler Bakırköy'de oturuyoruz, hep yolumuzun üstü. İş buldum dedim İlker'e ve hemen başvurdum. Net! 14 sene sonra Belçika'daki iş yeri için de aynı cümleyi telaffuz edecek, hem bak Anderlecht'teymiş maçlarına gidersiniz diye geyik çevirecektim. Var bende bir manyaklık;)
25 Nisan 2017 Salı
Kendine küçük bir dünya yaratmak mı? Ya başına yıkılırsa?
İlker'in kuzeni Serhat ve karısı canım Nihan (tea&pot eltilerimden küçük olanı) evsiz kaldılar. Yani Urla'daki evlerinin inşaatı bitinceye kadar... Yani aslında evsiz kalmak değil de evleri tamamlanasıya kadar kiralık bir evde kalmama tercihi denebilir. Kah teyzelerinde, kah Serhat'ın abisinde, kah Nihan'ın ablasında kalıyorlar. Göçebe hayat.
Bazı günler bizde de kalıyorlar. Arca Nihan teyzeleri gelecek diye acayip seviniyor, alıştı artık her perşembe soruyor. Zira evlerinde televizyon olmayan bu garibanları, işkence olsun diye özellikle Cesur ve Güzel'in yayınlandığı (takip ettiğimiz iki diziden biri) perşembe akşamları misafir etmeyi tercih ediyoruz. Sadece Sühan'ın iğrenç kıyafetlerine değil, muhterem ile 60 yaş üstü kaynana kritiklerimize de maruz kalıyorlar, kıyamam. Yemin ediyorum muppet show'daki o iki ihtiyar, Statler ve Waldorf gibiyiz, bık bık bık, sürekli konuşuyoruz. Bizimle dizi izlemek bir ayrıcalık! Bekleriz:P
Bazı günler bizde de kalıyorlar. Arca Nihan teyzeleri gelecek diye acayip seviniyor, alıştı artık her perşembe soruyor. Zira evlerinde televizyon olmayan bu garibanları, işkence olsun diye özellikle Cesur ve Güzel'in yayınlandığı (takip ettiğimiz iki diziden biri) perşembe akşamları misafir etmeyi tercih ediyoruz. Sadece Sühan'ın iğrenç kıyafetlerine değil, muhterem ile 60 yaş üstü kaynana kritiklerimize de maruz kalıyorlar, kıyamam. Yemin ediyorum muppet show'daki o iki ihtiyar, Statler ve Waldorf gibiyiz, bık bık bık, sürekli konuşuyoruz. Bizimle dizi izlemek bir ayrıcalık! Bekleriz:P
22 Nisan 2017 Cumartesi
yazmaya ara verdim ama bi' sor niye verdim?
Yokluğumda çok kitap okudum... diye başlamayı isterdim ama hayır, çok değil.
Yokluğumda çok yoğundum, çok yorgundum, çok hastaydım ve dolayısı ile çok uzaktım her şeye.
Yokluğumda çok yoğundum, çok yorgundum, çok hastaydım ve dolayısı ile çok uzaktım her şeye.
12 Nisan 2017 Çarşamba
Dumur diyalog #166
Pazar günü akşamı mutfaktan çıkamadım, Arca'nın banyosuna bir türlü sıra gelmedi. Artık kendi başına yıkanıyor ama göz kulak olunması lazım. Yani öyle sanıyorduk. Baktım, tırnaklarını kesmiş, banyosunu yapmış, bir güzel giyinip saçını kurutmuş, geldi: "Büyük adam oldum" dedi. Yerim!
"Evet Arca gerçekten büyük adam gibi her işini kendin halletmişsin." dedim.
Aynı akşam yatma vakti epey geçmiş, İlker uyardı.
"Hayır efendim, büyük adam oldum artık ben, istediğim saatte yatağa giderim!"
----
11 Nisan 2017 Salı
"ne diyorduk nereye vardık" postunda bugün
Alaçatı Ot Festivali akepe mitingine benziyor, İzmirli yok.
Bu pazar ikisi de İzmir'deydi.
Aklım Alaçatı'da kalmıştı ama sosyal medyada paylaşılan birbirinin benzeri yüzlerce fotoğrafı görünce, iyi ki yeltenmemişim diyecektim. Paylaşımlar aynı. Trend giy, arka plana ot tezgahı veya Alaçatı evi kapısını al, saçına çiçek tacı tak, poz ver. Vermeyeni dövüyorlar mı acaba? Aman neyse ne, esnafın yüzü gülmüştür umarım.
Miting hakkında tek söz etmeyeceğim, neden? Çünkü tüm gün şehrin büyük kısmında trafiği felç ettikleri için bir kısım İzmirli tarafından kulakları ecdadlarına kadar çınlatıldı, benim konuşmama gerek yok. Ben diğer kısım İzmirlilerdendim.
3 Nisan 2017 Pazartesi
Dumur Diyalog #165
Evden çıkmadan duş almışım, saçımı bir güzel kabartmışım, bonus kafamla kendimi pek beğeniyorum. Asansörde kendime bakarken, Arca'ya sordum: Saçlarım nasıl?
A: Iyy! KIVIRCIK!
(Ben evin bu iki oğlanına bonus kafamı bir beğendiremedim!)
28 Mart 2017 Salı
On maddede Brüksel’den ilk izlenimler
Ben Brüksel’e ömrü hayatımda bir defa gitmiştim, 2004 mü 2005 mi hatırlamıyorum bile. İş için tabii ki. Bir workshop vardı galiba. Deli soğuk bir havada arkadaşımla o meşhur meydanda gezdiğimizi hatırlıyorum. Kullan at fotoğraf makinesiyle hatıra fotoğrafları çekmiştim, ama tab ettirmeden makineyi kaybettim sanırım. Yani pek bir hatıram yok. İlker de yine aynı yıllarda iş için gitmişti, diğer Avrupa şehirlerinden fazlaca bir farklılığı olduğunu hatırlamıyoruz.
Bu defa günde kişi başı 20.000 adım atmak suretiyle altını üstüne getirdik, izlenimlerimizi 10 maddede derledik:) Bak görüyorsun bacım günün çorbası blog siz sayın okuyucuları için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyor, yediğini içtiğini, gezdiğini gördüğünü kıskandığını paylaşıyor:)
27 Mart 2017 Pazartesi
Ne? biri Belçika yazısı mı istemişti?
Muhterem ile üç
günlüğüne Brüksel’e gittik. Maksat, hangi muhitlerde yaşayabileceğimizi, Arca
cücesini hangi okullara gönderebileceğimizi görmek, öğrenmekti. Tavsiye edilen
semtlerdeki gözüme kestirdiğim birkaç okula mail atıp randevu istemiştim ama
beni hiç sallamadılar. Yine de kötüye yormadım, yüreğimi çürütmedim. Bir
şeyleri netleştirecektik nihayetinde, en azından kafamızda canlandırmak kolay
olacaktı.
Kafamız daha da
karıştı. Neden? Çünkü bilmediğimiz bir şey için pek çok seçeneğimiz var. Ve seçim
yapmamızı kolaylaştıracak objektif bir kriter yok, sadece tecrübeler ve
fikirler var.
Çok bilinmeyenli,
çoktan seçmeli bir kaosun ortasında kaldık, lanet olsun.
15 Mart 2017 Çarşamba
"Challenge Accepted!" => Belçika
Nereden başlasam, nasıl anlatsam?
Aslında klasik Yeliz olarak toz ve bulut evresinden başlamalıyım ama bu defa sondan başlayayım.
Belçika'ya yerleşiyoruz.
Çalışma izni ve diğer her şeyin belli bir süreçte ilerleyeceğini düşünürsek, sanırım birkaç ay daha buralardayız ama sonra çekirdek ailemiz için yeni mücadele başlıyor, bir challenge ve "Challenge Accepted!"
8 Mart 2017 Çarşamba
Kadın.
AVM ve çarşı gezmeyi
sevmediğim için bütün alışverişini internetten yapan bir insan olarak bu işin
kitabını yazarım, hiç tevazu gösteremeyeceğim.
Tabii alışveriş yaptığım sitelerin
reklamları, kampanyaları mailbox’ımı istila ediyor. Bu da işin kötü tarafı. Özellikle son bir haftadır, konu aynı. Kadınlar Günü. Yılbaşı bitti, Sevgililer Günü bitti, sıra kadınlara geldi.
Sadece mail adresime gelen duyurulardan birkaç örnek:
2 Mart 2017 Perşembe
Değişik
Ehliyetler değişiyormuş, biz de İlker'le değiştirelim dedik, sabah sağlık kontrolüne gittik.
Öncesinde aramızda konuşuyoruz.
İlker iğneden tırsar soruyor: "kan testi yaparlar mı?"
Ben daha rahatım ama benim de başka soru işaretlerim var: "yok ya bir damlacık alır grubuna bakarlar. Bence renk körlüğü muayenesi yaparlar. Hani yirmi sene evvel ehliyet alırken yapmışlardı, bir de dizine filan vururlar, refleks bakıyorlardı ya. Ay sağ dizim hala bereli, öbürüne vur diyeyim..."
Öncesinde aramızda konuşuyoruz.
İlker iğneden tırsar soruyor: "kan testi yaparlar mı?"
Ben daha rahatım ama benim de başka soru işaretlerim var: "yok ya bir damlacık alır grubuna bakarlar. Bence renk körlüğü muayenesi yaparlar. Hani yirmi sene evvel ehliyet alırken yapmışlardı, bir de dizine filan vururlar, refleks bakıyorlardı ya. Ay sağ dizim hala bereli, öbürüne vur diyeyim..."
24 Şubat 2017 Cuma
20 Şubat 2017 Pazartesi
8 Şubat 2017 Çarşamba
Kadınlığı konuşmak ayıp değil
Bizim ortaokul ve lisenin kampüsünde bir mağaza vardı. Okul kıyafetleri,
çorap gibi ihtiyaçlar ile tekli hijyenik pedler satılırdı. Tabii o zamanlar pedler
Elif’in dediği gibi çocuk bezi kalınlığındaydı, ayrıca şimdiki gibi tek tek
paketli değildi. Onlu paketin içinden tek tek çıkarılan pedler özenle katlanıp
hediye paketiyle paketlenip öyle satılırdı (kanımca o kadar ellenmeye pek
hijyenikliği de kalmıyordu ya neyse...).
Ben olsam ben de!
Çocukken sorulan açık ara
en iğrenç soru: “anneni mi daha çok seviyosun babanı mı”
Biz de Arca’ya pislik
olsun diye bazen soruyoruz, cevap hep aynı: İkisini de!
En çok sevdiği insanları
sayarken anne-baba ilk sırada sonra diğerleri geliyor.
7 Şubat 2017 Salı
Okuma notları - Ocak
Yılın ilk günü evdeki
herkesten önce kalktım. Kanepede uzanmış, yılbaşı hediyelerimize bakarken,
Tufan’ın “sende kesin yoktur eminim, onun için aldım, çok heyecanlı kitap”
diyerek hediye ettiği Kelebek’i okumaya başlamıştım. Gerçek bir hikaye, bir
kürek mahkumunun özgürlüğe kaçışını anlatıyor. Gerçek olması çok etkiliyor
insanı. Bizimkiler uyanıp da İlker’in Reina saldırısını haber verdiği saate
kadar onlarca sayfayı okumuştum bile. Akıcı, hızlı okunan bir kitap. Özellikle
kafa boşaltmak ihtiyacı duyulduğunda, keyifle okunur:)
6 Şubat 2017 Pazartesi
Keyfim kaçınca...
Geçen gün o vize dalgasına keyfim fena kaçtı. İşler istediğin gibi gitmeyince hani, böyle bıkkınlık hali gelir ya üzerine, öyle işte. Acilen neşelenmem lazım yoksa benim nemrutluğum hiç çekilmez ve maalesef katlanarak artar. Derhal blogu açtım, Diyalog etiketine tıkladım, allah seni inandırsın, bütün neşem yerine geldi. Tavsiye derim.
Sonra aklıma geldi, keyfim kaçınca neşelenme listesi yaptım kendime, bak o liste bile müthiş neşelendiriyor insanı.
Sonra aklıma geldi, keyfim kaçınca neşelenme listesi yaptım kendime, bak o liste bile müthiş neşelendiriyor insanı.
3 Şubat 2017 Cuma
Challenge'da son soru: 2017'de olmasını istediğin bir şey
"Dünya barışı" diyeyim de küfürü yiyeyim mi?
Tamam demiyorum, en son 2016'ya girerken cümlemize barış huzur dilemiştim, sonrası malumunuz.
Tamam demiyorum, en son 2016'ya girerken cümlemize barış huzur dilemiştim, sonrası malumunuz.
2 Şubat 2017 Perşembe
Beni Türk dizilerine emanet edin.
Uzun zamandır Türk dizi
piyasasına çok haksızlık ediyormuşum. Ona buna bok atıp, en kalitelilerini bile
haksız yere yerle yeksan ediyormuşum, allah beni nasıl biliyorsa öyle yapsın!
Ezelden beridir ve evet
tam da Ezel’den beridir izlemiyordum. Kah izlemeye kasıyor, dayanamıyor, kah
köşe bucak kaçıyor, uzaklaşıyordum.
Türk dizilerini, Huxley
distopyasından türetilmiş, korkunç birer manipülasyon ekipmanı olarak bellemiştim.
Öyle korkuyordum ki o ekranın kölesi olmaktan, alaycılık ve aşağılama savunma
mekanizmam haline gelmişti. Edebiyatın bile beni kurtaramayacağını anladığımda
çareyi boş yere yabancı dizilerde hatta defalarca izlediğim Hollywood
filmlerinde aradım.
Oradaydı, bir kumanda
mesafesindeydi haz.
Ve hedonizmin çağrısına
daha fazla kulak tıkayamadım.
1 Şubat 2017 Çarşamba
#16 bir şey çiz ve bize göster, eyvallah
Annem müthiş resim yapar.
Evde tabloları var. O derece yani!
Ben resme olan
kabiliyetsizliğimi babamdan aldığımı düşünürdüm, öyle avunurdum. Kısa boylu
oluşumu da babamdan almamış mıydım? Pek ala yeteneksizlik de ondan geçmiş
olabilirdi.
Yanılmışım. Meğer babam
da çok güzel resimler çiziyormuş. Arca ile birlikte kaldıklarında çizdikleri
resimlerden sergi açabilirsin, cidden başarılı.
31 Ocak 2017 Salı
#14 ve #15
#14 : keşke arkadaşım olsa dediğin ünlü kim?
İki gündür bunu düşünüyorum. Hiç bulamadım. Pek ünlü de bilmiyorum ondan mı acep?
İki gündür bunu düşünüyorum. Hiç bulamadım. Pek ünlü de bilmiyorum ondan mı acep?
29 Ocak 2017 Pazar
On yıl sonra nerede, nasıl yaşamak?
Geçenlerde anlatmıştım, hani İlker'in telefonda, biz şimdi on sene sonra filan gelsek, şehirden uzakta yaşasak, sıkılır mıyız? diye sorduğunu ve benim de hiç tereddüt etmeden "sabit gelirim olsa, on sene beklemem bugün bile yaşarım, hiç de sıkılmam, çok eğleniriz ne diyorsun" diye cevap verdiğimi.
On yıl sonrası için şimdilik iki olasılık üzerine hayaller kuruyorum. Biri yukarıda anlattığım gibi, muhteremle sayfiyede kocamak! Hatta bak şöyle bir hayal, tek katlı, asgari konforda bahçeli ev, bahçesinin ciddi bir bölümü bostan olacak, - evde bir saksı kaktüsü bile öldürebilirim ama bahçe olayından az buçuk anlarım - mümkünse denize de yakın olsun bir zahmet, hava iyi oldu mu balığa çıkalım muhteremle, kötü oldu mu, evde film seyredelim, ben okurken veya yazarken o maç izlesin filan...
On yıl sonrası için şimdilik iki olasılık üzerine hayaller kuruyorum. Biri yukarıda anlattığım gibi, muhteremle sayfiyede kocamak! Hatta bak şöyle bir hayal, tek katlı, asgari konforda bahçeli ev, bahçesinin ciddi bir bölümü bostan olacak, - evde bir saksı kaktüsü bile öldürebilirim ama bahçe olayından az buçuk anlarım - mümkünse denize de yakın olsun bir zahmet, hava iyi oldu mu balığa çıkalım muhteremle, kötü oldu mu, evde film seyredelim, ben okurken veya yazarken o maç izlesin filan...
28 Ocak 2017 Cumartesi
#12 : 10 yıl içinde hayatında neler değişti?
Neler olmadı ki?
On yıl önce İstanbul'dan İzmir'e taşındık. Evlendiğimizde çok severek taşındığımız Bakırköy'deki o eski apartmanın birinci katındaki sıcak evimizi boşaltıp toplanıp geldik İzmir'e. Ailelerimiz ve çocukluk arkadaşlarımızla sarmalandık, İstanbul'u hiç aramadık. Zaten nesini arayacaktık? Trafiğini mi, yalnızlığımızı mı, iki yakamızı bir araya getiremeyişimizi mi? Ben zaten on yıldır ayda iki defa gidiyorum ve İzmir'e her dönüşümde derin bir nefes alıyorum, çok şükür...
On yıl önce İstanbul'dan İzmir'e taşındık. Evlendiğimizde çok severek taşındığımız Bakırköy'deki o eski apartmanın birinci katındaki sıcak evimizi boşaltıp toplanıp geldik İzmir'e. Ailelerimiz ve çocukluk arkadaşlarımızla sarmalandık, İstanbul'u hiç aramadık. Zaten nesini arayacaktık? Trafiğini mi, yalnızlığımızı mı, iki yakamızı bir araya getiremeyişimizi mi? Ben zaten on yıldır ayda iki defa gidiyorum ve İzmir'e her dönüşümde derin bir nefes alıyorum, çok şükür...
27 Ocak 2017 Cuma
Challenge #10 ve #11
Hiç unutmak istemediğin anın nedir diye sorulmuş.
Arca ile çok kahkaha attığımız bir an var mesela, baş başa bisikletle sahile indiğimiz, güneş batarken denize girdiğimiz karanlık sularda yüzdüğümüz o gün, Arca'nın gözlerindeki "ilk defa yapıyorum çok eğlenceli" bakışını gördüğüm an. İlklerini birlikte yapmaya bayılıyorum. İki tekerlekli bisiklete adam akıllı binmeyi öğrettiğimde de vardı o bakış. Babasıyla ilk kalamarını yakaladığında da... Bir çocuğun gözlerindeki o ilk defa başarma anı... Onu hiç unutmak istemiyorum, o bakış hayatta tutan, bir işe yaradığını, önemli olduğunu hissettiren bakış.
Arca ile çok kahkaha attığımız bir an var mesela, baş başa bisikletle sahile indiğimiz, güneş batarken denize girdiğimiz karanlık sularda yüzdüğümüz o gün, Arca'nın gözlerindeki "ilk defa yapıyorum çok eğlenceli" bakışını gördüğüm an. İlklerini birlikte yapmaya bayılıyorum. İki tekerlekli bisiklete adam akıllı binmeyi öğrettiğimde de vardı o bakış. Babasıyla ilk kalamarını yakaladığında da... Bir çocuğun gözlerindeki o ilk defa başarma anı... Onu hiç unutmak istemiyorum, o bakış hayatta tutan, bir işe yaradığını, önemli olduğunu hissettiren bakış.
25 Ocak 2017 Çarşamba
#9: Göç etmek zorunda kalsan hangi ülke?
Gündeme girmek istemezdim ama madem soru geldi, samimiyetle söyleyebilirim:
Göç etmek zorunda kalacağız zaten. Zira bu ülkede kimin uğruna değerlerimi, düşüncelerimi savunacağım ve direneceğim bilemiyorum. Kendimi bu ülkenin yabancısı gibi hissettiğim sürece göç etme fikri hiç de uzak gelmiyor.
Göç etmek zorunda kalacağız zaten. Zira bu ülkede kimin uğruna değerlerimi, düşüncelerimi savunacağım ve direneceğim bilemiyorum. Kendimi bu ülkenin yabancısı gibi hissettiğim sürece göç etme fikri hiç de uzak gelmiyor.
24 Ocak 2017 Salı
Challenge #7 ve #8
Challenge #7: Hangi hayvan olurdun?
Bu soruya cevap bulamadım. Ciddi bir zaman dilimini düşünmeye ayırmama rağmen bulamadım. Muhtereme sordum. Senden hayvan olmaz dedi. Haklı. Hayvan sevmiyorum ben. Allahın yarattığını sevmemek ne büyük günah ama sevmiyorum işte.
Kedi köpek zinhar haz etmem. Balık kuş manasız. Bulamadım.
Bu soruya cevap bulamadım. Ciddi bir zaman dilimini düşünmeye ayırmama rağmen bulamadım. Muhtereme sordum. Senden hayvan olmaz dedi. Haklı. Hayvan sevmiyorum ben. Allahın yarattığını sevmemek ne büyük günah ama sevmiyorum işte.
Kedi köpek zinhar haz etmem. Balık kuş manasız. Bulamadım.
#6: hatırladığım en eski anı
Denizde kum bende anı!
Doğumundan yıllar evvel vefat eden dedesiyle ilgili anılara sahip bir insan için çok sakıncalı bir soru:) Başlıyorum:
Doğumundan yıllar evvel vefat eden dedesiyle ilgili anılara sahip bir insan için çok sakıncalı bir soru:) Başlıyorum:
21 Ocak 2017 Cumartesi
#5 : her zaman ve bazen özlediğin iki şey
Aylar önce facebook'ta bir reklam filmine denk geldim. Ne reklamıydı hatırlamıyorum, çocuklar oynuyordu. Çocuklar çocuk gibi neşe içinde şarkılar söyleyip dans ediyorlar, oradan oraya kaygısızca koşuşuyorlardı. Başarılı bir çekimdi bence, zorlamasız, doğal, ah bir hatırlasam hangi reklam olduğunu.
20 Ocak 2017 Cuma
#3 & #4
Soru 3: Hayatın bir kitap/film olsa türü ne olurdu?
Ruh halime göre ortaya karışık aslında.
Ruh halime göre ortaya karışık aslında.
Bu aralar yakın çevreme sorsanız, psikolojik manyak, hatta paranoyak bir film karakteri olduğumu söyleyebilirler. En son geçen gün birlikte yemek yediğimiz iş arkadaşımı sofradan kaçırdım.
18 Ocak 2017 Çarşamba
Palm yağı, nutella hüsranı, sürprizler ...
Geçen haftaydı, önce BBC'nin sitesinde okuduk (bunlar hep ingilizce biliyorum havaları:P), İtalya'da ve Avrupa'da palm yağı kullandığı için süpermarketlerin Nutellaları raftan indirmesi ile ilgili bir haberdi. Ben evdeki diğer iki nutella canavarına durumu anlattım, moraller biraz bozuldu. PMS dönemi olsaydı en çok ben isyan ederdim, o nutella kavanozlarının dibini kim kaşıklıyor sanıyorsun?
Aradan birkaç gün geçti, haber bizim sitelere de düştü. Nutella'nın üreticisi, yok kalite düşer demiş de, palm yağından vazgeçmek istememiş de... Gıda mühendisi değiliz tabii ki çok anlamıyoruz ama meselenin Bilalcesi şu; bu palm yağı normalde zararlı değil fakat gıdalarda katkı maddesi olarak kullanılması için bazı işlemlerden geçirilip rafine edilirken kanser yapan bir maddeye dönüşüyor.
Evdeki nutella tüketicisinden küçük olanını yanıma kattım, ipadi açıp haberi okuttum. Bilimsel filan deyince seninkinin bir dötü tutuştu. Hemen bizim raftakinin içeriğine baktık (berikinin hala içinde bir umut belki bizim kavanozda yoktur, henüz seri üretime kafa basmıyor) palm yağı!
Aradan birkaç gün geçti, haber bizim sitelere de düştü. Nutella'nın üreticisi, yok kalite düşer demiş de, palm yağından vazgeçmek istememiş de... Gıda mühendisi değiliz tabii ki çok anlamıyoruz ama meselenin Bilalcesi şu; bu palm yağı normalde zararlı değil fakat gıdalarda katkı maddesi olarak kullanılması için bazı işlemlerden geçirilip rafine edilirken kanser yapan bir maddeye dönüşüyor.
Evdeki nutella tüketicisinden küçük olanını yanıma kattım, ipadi açıp haberi okuttum. Bilimsel filan deyince seninkinin bir dötü tutuştu. Hemen bizim raftakinin içeriğine baktık (berikinin hala içinde bir umut belki bizim kavanozda yoktur, henüz seri üretime kafa basmıyor) palm yağı!
Challenge #1 ve #2
Bloglamanın en eski geleneklerinden biri mimlemek ya da bir challenge davetine icabet etmek.
İçinden geliyorsa tabii, zorlama yok.
Ben canım Leylak dalı'nın yazısında gördüm, içimden geldi katılıyorum. Sorular da hoşuma gitti, biraz beni bana, biraz beni okuyana anlatacak sorular.
14 Ocak 2017 Cumartesi
Gerçek
"Tüm mutlu anılarımızın bir köşesinde bir gıdanın olması ne ilginç değil mi?"
İlker de ben söyleyince fark etti, "a sahi" der gibi gülümsedi.
Akşam pişirdiği etlerden payıma düşenin bir kısmını ertesi güne neden bırakacağımı Arca'ya anlatıyordum. İlker'in özenle pişirdiği etler ve benim soslu spagettimden oluşan tipik bir cumartesi sofrasındaydık. Arca'nın kendisini hem dışlanmış hissettiği hem de deli gibi merakla dinlediği üniversite yılları anılarımız sofranın sohbet konusuydu.
13 Ocak 2017 Cuma
kısa #18
Geçtiğimiz haftalarda İlker'e dolar alalım diyorum, hani pasaport filan aldılar, belki ufak bir tatil yapacak oluruz, kenarda dursun. İlker, yok dedi deli misin hesabında yastığının altında doları olanı vatan haini ilan ederler, aman diyeyim. Yok artık daha neler dedim, espri yaptı sanıyorum.
Meğer benim muhterem ileri görüşlü bir zat imiş, bilememişim.
Zaytung haberi değil, gerçek:
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/659164/Erdogan_elinde_dolari_olani_terorist_ilan_etti.html
Meğer benim muhterem ileri görüşlü bir zat imiş, bilememişim.
Zaytung haberi değil, gerçek:
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/659164/Erdogan_elinde_dolari_olani_terorist_ilan_etti.html
11 Ocak 2017 Çarşamba
bir bebek gece neden çığlıklarla uyanır ve ağlar?
Bir bebek gece neden çığlıklarla uyanır ve ağlar? sorusuna cevabı merak ederek bu bloga tıklayan sayın internet kullanıcısı, hoş geldiniz.
Yeni anayasa, egemenliği milletten, milleti yönetme yetkisini meclisten alıyor
ve tek bir insana – kim olduğu önemli değil, Ayşe Fatma Ali Veli – o TEK İNSANA
veriyor. Ya o tek insan çok kötü bir insan ise? Bir bebek gece çığlıklarla
uyanıp ağlıyorsa, bil ki, geleceğinden duyduğu endişedendir. Bil ki, sayın
anne, bugün bebeğinin bir gece vakti ağlayarak uyanmasından, sen, endişe duyarak
buraya geldiysen, bebeğin gelecekte de ağlamasın diye iş sana düşüyor.
Katıldığım bir SEO eğitiminde ilk paragrafta
anahtar sözcükler bulunursa daha fazla tıklanma alır, gibi bir öneri aklımda
kalmış. Ben o eğitimi aldım ama derdim bloğuma milyon tıklanma gelsin olmadığı
için hiç dikkat etmiyorum önerilere, içimden geldiği gibi yazıyorum, okuyanlar
biliyor zaten.
Bir süredir, gündemle
ilgili eleştiri yazıları yazmamayı tercih ediyordum.
9 Ocak 2017 Pazartesi
İsyan!
Arca
hasta. Cumadan başlayan nanemollalık dün gece itibariyle kırka yaklaşan ateş
ile alevlendi, hane halkının tamamını silkeledi. Epeydir hasta olmuyordu, iyi
gidiyor diyorduk, ateş nöbetlerini, uykusuz geceleri unutmuşuz. İki saatte bir
kalkmak bünyeyi paçavraya çeviriyor.
Bu cüce hasta diye İzmir
çevresindeki kar alan yöreleri de ziyaret edemedik maalesef. Arabamızın
kaputuna bir kar adam yapamadan, bir kartopu oynayamadan, dötümüzün altına bir
poşet koymak suretiyle ranpalardan kayamadan hafta sonunu, bunları
yapabilenlerin fotoğraflarına iç geçirerek elimiz böğrümüzde noktaladık.
Neyse ki her akşam
misafirimiz vardı da eve tıkılmışlığın o hasta edici ruh halinden
sıyrılabildik. Ne güzel oldu…
6 Ocak 2017 Cuma
Kahramansın !
Autocad kullanmayalı
paslanmışım, bir de bizim program Almanca artık ikonlarla ne kadar kotarabilirsem
tırmalıyorum. Ofiste akşamüzeri saatlerim görece sakin geçiyor, zaten sabahın
yoğunluğuyla o kadar yoruluyorum ki öğleden sonra üçe kadar pilim bitmiş
oluyor, ben de ıvır zıvır işlerimi toparlıyorum o vakitte.
İşte böyle ufak tefek
işlerimi hallettiğim, birkaç branşman çizeceğim diye bilgisayar karşısında
debelendiğim saatlerde İlker aradı. Daha yeni konuşmuştuk, dişçiden çıkmıştı
şarjı bitmek üzereydi, filan…
Adliyenin yakında çalışan
Orçun haber vermiş, patlama diye.
Aynı anda whatsapp’tan
mesajlar yağmaya başladı. Telefonlar kilit. Bir taraftan twitter… Çatışma
haberleri geliyor ama canlı bomba refleksi olunca açıkçası ben hiç ihtimal
vermedim önce. Tek düşündüğüm o saatte adliyede canını kaybetmiş olabilecek
onlarca vatandaş. Nereden bileceğim, cesur bir polis elindeki beylik tabancasıyla
kalaşnikoflu iki teröristin üzerine ateş açtığını, kendini onlarca insan için
feda ettiğini.
Fethi Sekin.
Kahramansın. İzmir sana minnettar.
Sen olmasaydın…
4 Ocak 2017 Çarşamba
Tencere yemeği
Çalışan kadının
kurtarıcısı önceki akşamdan pişirilip buzdolabına konmuş tencere yemeğidir. Akşamın yedisinde eve bir ekmek bir yoğurtla girdiğinde o
tencereleri ocağa koyabiliyorsan, senden rahatı yok. Ertesi güne bir öğün daha
çıkarsa ne ala. Çıkmazsa, tencerenin dibindekini saklama kabıyla işe götürürsün
mis gibi ev yemeğin öğlene garanti. Sofradan kalkarken de bir sonraki akşamın
yemeğini hazırlayabilirsen, şahane, yarına da rahatsın.
Ne yapalım anamızdan böyle
gördük.
2 Ocak 2017 Pazartesi
ışık
Geçen hafta bir akşam Jim Carrey'nin filmine denk geldim. The Majestic. Belki müthiş bir film değildi ama insana dokunan filmlerdendi. Hani izlediğinizde duygularınız ve göz pınarlarınız gıdıklanır, benim gibi yalnız izleyenleriniz de belki biraz ağlar. İşte öyle bir filmdi.
İlker'le film izlerken şöyle bir hönkürerek ağlayamıyorum. Dalga geçiyor. En son galiba Cars animasyon filminde Şimşek McQueen'in Kral'ı itekleyerek yarışı bitirmesini sağladığı sahnede ağlayınca, biraz abarttığımı fark etmiş olacağım, yanımda insanlar varken ağlamamaya çalışıyorum. Halbuki ben ancak filmlerde kana kana ağlayabiliyorum, öyle de iyi geliyor ki.
İlker'le film izlerken şöyle bir hönkürerek ağlayamıyorum. Dalga geçiyor. En son galiba Cars animasyon filminde Şimşek McQueen'in Kral'ı itekleyerek yarışı bitirmesini sağladığı sahnede ağlayınca, biraz abarttığımı fark etmiş olacağım, yanımda insanlar varken ağlamamaya çalışıyorum. Halbuki ben ancak filmlerde kana kana ağlayabiliyorum, öyle de iyi geliyor ki.
30 Aralık 2016 Cuma
Hayatın küçük mucizeleri
Kitap
kulübünde bir arkadaşım var, Özlem. Ama başkanım Özlem değil, hani hep bizi bir
araya getiren, toparlayan, organize eden Özlem değil. Özlem Kara. Kara müthiş
bir okuyucudur, okumak derken müthiş işte, benim gevezeliğim bile yetmiyor.
Fakat hemen hiç konuşmaz. Toplantılarda başkanım Özlem’in çok okuyan ama az konuşan
Özlem’i “sen de konuş bir şeyler söyle” diye dürttüğü, uzman psikolog Deniz’in
de mesleki sorumluluğu gereği bu dürtmelere tepki gösterdiği çok olmuştur. Kara
ancak ciddi baskılar altında konuşur. Başkanım Özlem bile artık dürtmekten
vazgeçmiştir. Bazı toplantılarda Kara’yı konuşturmayı atladığımız bile oluyor,
ama onun varlığı yeter.
Ursula K.LeGuin özel
buluşmalarından Lavinia toplantısında Özlem Kara, rahatsızdı, erken kalkacaktı.
Bu sebepten onu uzun zamandır ilk defa konuşması için sıkıştırdık. Lavinia, tek
tek her birimizin bayıldığı bir kitap olmuştu, Kara da iki çift laf etmek
istemez miydi? Hepimizin gözü kulağı Özlem’deydi.
29 Aralık 2016 Perşembe
Tercih meselesi
İstanbula tam zamanında gidip
dönmüşüm. Bugün bakıyorum fırtına başlamış, toplantım bir gün sonra olsa
rezilim çıkmıştı. Gerçi sabahın dördünde kalkıp akşama kadar aralıksız toplantı
yapıp İzmir geri dönmek de benzer şekilde rezilimi çıkarıyor ama buna da şükür.
Havaalanındaki yarım saatlik
fazladan zamanımı milli piyango bileti alarak ve kitap okurken serin serin
biramı yudumlayarak değerlendirdim. Ritüeller hoşuma gidiyor. Hiç çıkmasa da her
sene İstanbul’dan bilet almak mesela, yılbaşında ağaç süslemek, eve kokina
almak, ışıklarla donatmak evi…
Blogda da yıl sonu yazı
ritüellerim vardı. Vardı diyorum, zira bu yıl hiç dokunmamışım, şurada kaldı
iki gün. Yeni yıla hedeflerle, planlarla başlamak, geçen yılı şöyle bir düşünmek…
Geçen yılı kimse düşünmek istemiyor, daha çok 2016’nın kıçına tekmeyi vurma
hissiyatı hakim. Eh kimseyi suçlayamayız. Yedek
kulübesinden hakeme “bitir şu maçı artık” diye bağıran teknik direktörler
gibiyiz.
26 Aralık 2016 Pazartesi
Güneş ışığı
Allah’ın
bildiğini kuldan saklayacak değilim, depresif bir ruh hali içindeyim. Aslına
bakarsan şahsi hayatımla ilgili ciddi bir sorunum yok çok şükür. Benim, ailemin
sağlığı, huzurumuz, düzenimiz yerinde. Gel gör ki, mutlu olacak şükredecek çok
sebebimiz olmasına rağmen en küçük bir olumsuzlukta – ki bu bizim ülkemizde
hemen her gün oluyor – bir el boğazıma sarılıyormuş gibi hissediyorum. İç
dünyamı dengelemekte zorlanıyorum.
Burada bile defalarca
anlattığım gibi kendimce kuyruğu dik tutma gibi önlemlerim var. Bu önlemlerin
en sonuncusu sosyal medyada denk geldiğim bir aldatma ve linç etme olayıydı.
Konuya özne bilmemnemom kişisini tanımıyorum, hatta varlığından bile haberdar
değildim ta ki bir sosyal medya hesabında bahsini okuyana kadar. Sonra bile
isteye, olayın içine daldım. Evet bu benim için ilginç bir durum zira mümkün
mertebe sosyal medyanın bu gibi tuzaklarına düşmem. Ne var ki, gündemin ağır
gerçeklerinden kaçmak için, sosyolog mu psikolog mu neyse, bir diploma sorununu
incelemek cazip geldi. Bir süreliğine kafayı düzelttim. Bana böyle gündemlerle gelin!
22 Aralık 2016 Perşembe
"Arca oğlum senin annen bir salaktı" Vol.24
Arca okumaya başladı
beridir, bu seriyi refleks olarak sınırlandırdığımı fark ettim. Halbuki benim
salaklıklarım sınır ötesi. (Birazdan anlatacağım) Ve benim salaklıklarımı
okumasına gerek yok evladımın, zira bizzat şahit oluyor (onu da anlatacağım)
ama gel gör ki anasıyım, atsan atılmaz satsan satılmaz. (Şimdi Arca bu cümleyi
okuyor olsa, Letgo ile satılır derdi, ıyyy neyse ki benden aldığı tek kötü
özellik salaklığım değil, espride yeteneksizliğim)
Parantezler yazıda arttı
mı anla ki, gevezeliğim üzerimde. Okumaya niyetlenenlerin işi zor fakat bu
yazıda en azından küçük bir kahkaha vaat ediyorum, pişman olmayacaksınız.
20 Aralık 2016 Salı
Küçük sevinçleri ve küçük kederleriyle, herhangi bir günü daha bitirmek dileğiyle…
Dün akşam
bütün hafta sonu yıkanan ve kuruyan çamaşırların ütü günüydü. Ütüde bir Türk
dizisi ne bileyim bir romantik komedi film arıyor gözler. Genelde Perşembe akşamlarına
sallamamın sebebi bu aslında. Ama bu defa İlker çalışacaktı, benim de yapacak
daha iyi bir işim yoktu, ütü masasını televizyonun karşısına koyuverdim. Dizi
bulamadım, film kanallarına geçtim. Epey dandik bir Noel filmine denk geldim.
Bu ay konsept bu. Arca da arkamdaki sehpada yılbaşı kartı hazırlıyor, hummalı
bir çalışma var evde, herkes kendi halinde.
Tutunmaya çalışanların hafta sonu kişisel gündemleri
Arca geçen haftanın
ortalarından itibaren bir sirk gösterisine gitmek isteyip duruyordu. Okuldan
davetiye dağıtmışlar, illa gidelimmiş.
Küçükken ailecek
gittiğimiz sirkte sahnedeki kaplanın biri suratıma işemişti. Akabinde burnumun
üzerinde çıkan çilleri de o sidiğe yormuşlardı. Ben böyle hatırlıyorum ama
tabii geniş hayalgücümün bir saçmalaması olabilir. (Bilginin doğruluğunu anneme
teyit ettiremeyeceğim, he deyin geçin) Çillerimin sidikle ilgisi yoktu bence, o
yaz güneşin altında çok kalmıştım bütün yüzüm soyulmuştu ve çiller şahsıma
sevimli bir hava veriyordu. Uzun lafın kısası, benim sirklere mesafem hayvan
hakları savunucularının ateşli muhalefetinden evveline dayanıyor.
Yine sallamaya çalıştım,
alternatif etkinlikler sundum ama hayır. Sirk de aslında öyle çok gösterişli
bir şey değil, illüzyonist var, cimnastikçi bir kız var, lastik gibi, yılanlı
bir gösteri, palyaço filan… Neyse gittik.
13 Aralık 2016 Salı
Kötülük bizim normalimiz
Bazı
sabahlar metroda uzun süre ayakta dikilmek zorunda kalırım. Bazı sabahlar
ayazda aktarma otobüsünü eklerim dakikalarca, sırtıma buzlar sürülür. Ama bugün
o sabahlardan biri değildi, şanslıydım.
Şanslı olduğumu düşünmek
için acele ettiğimi çok yakında anlayacaktım ama o an, o an için şanslıydım.
Metroda iki durak sonra
oturmuştum, kitabımı okumuş, hatta birkaç duraklık sürede kestirmiştim.
Şanslıydım, öyle ki, ofise götürecek aktarma otobüsüne son anda yetiştim ve
önümdeki çocuk üç durak sonra inince de oturabildim. Tıngır mıngır giderken,
bir anda bam diye bir ses ve sarsıldık.
Kaza.
12 Aralık 2016 Pazartesi
"Ruh sıkıntısına iyi gelecekler" reçetesi
Balığa giden İlker’in
yerine annemler Arca’yı servisten aldılar, ben de hem özlemişim bahaneyle görmüş oldum hem de mis
gibi anne yemeğiyle karnımı doyurdum. Aile, psikolojiye bire bir!
7 Aralık 2016 Çarşamba
"Ruh sıkıntısına iyi gelecekler" listesi
Bu akşam kitap kulübünde Lolita akşamıydı. Kitabı okumakta ne kadar zorlandıysam, duygularımı anlatmakta da o kadar zorlandım, hatta anlatmadım, anlatmamayı tercih ettim. Konuşmaktan ziyade yazarak kendini ifade edenlerden olduğum için belki de... Yok ya ondan değil normalde her toplantının gevezesi cıvıtanı olurum, bu defa düşüncelerimi toparlamakta zorlandım, lafı evirip çevirmenin manası yok.
Roman, hastalıklı bir ruhun bir çocuğa aşkıydı, bu kadar aslında. Nefis bir anlatım, harika tasvirler, aklında canlandırması bile içinin daralmasına sebep olurken okumadan edemiyorsun. Bu kadar. Nabokov, bir dahi. Lolita ise bir dahinin elinden çıkma bir şaheser. Kabul etmeyeceğiz de ne yapacağız? Okunmalıydı, okunurken anlatımın "mürekkep yalamış" damaklarda tat bıraktığı kabul edilmeliydi. Okundu, kabul edildi.
Roman, hastalıklı bir ruhun bir çocuğa aşkıydı, bu kadar aslında. Nefis bir anlatım, harika tasvirler, aklında canlandırması bile içinin daralmasına sebep olurken okumadan edemiyorsun. Bu kadar. Nabokov, bir dahi. Lolita ise bir dahinin elinden çıkma bir şaheser. Kabul etmeyeceğiz de ne yapacağız? Okunmalıydı, okunurken anlatımın "mürekkep yalamış" damaklarda tat bıraktığı kabul edilmeliydi. Okundu, kabul edildi.
6 Aralık 2016 Salı
Osurmak aşkı öldürür mü?
İsmini burada ifşa etmeyeceğim bir arkadaşımın, eşinin yanında asla osurmadığını öğrendiğimde kulaklarıma inanamamıştım. Yanında yapmayınca, eşin senin o işi hiç yapmayan biri olduğunu mu sanıyor? Ne yanılgı.
Şahsen ben de tuvalette rahat bırakılmanın önemine inananlardanım, dolayısı ile kendimle baş başa kalabildiğim o nadir anların bir cüce veya babası tarafından bölünmemesi için son derece katı olabilirim. Ama osurmak öyle mi ya?
5 Aralık 2016 Pazartesi
Nadas
Kadınların beyinleri aynı zamanda birçok şeyi düşünebilme özelliğine sahiptir. Şimdi kaynağını hatırlamadığım birkaç yazıdan ama en çok da kendimden biliyorum ve bu blog benim şahsi sallama alanım olduğu için rahatlıkla genelleştirebilirim. Ben taş atayım da, dileyen çıkarmaya uğraşsın.
Bu, aynı anda çok şey düşünebilme özelliğinden daha evvel bahsetmiştim, tekrar aynı detaylara girmeyeceğim, multitasking hakkında merakı cezbolan kimseler bunu ve şunu tıklamak suretiyle bilgilerini tazeleyebilirler.
Yazıları adam akıllı okuyanların da rahatlıkla anlayabileceği gibi, bu özellik iyi değil, kötü hatta lanet bir özelliktir, yani kadın olduğumuz için övünmenin manası yok, saçmalamayalım.
Lanet derken?
Bu, aynı anda çok şey düşünebilme özelliğinden daha evvel bahsetmiştim, tekrar aynı detaylara girmeyeceğim, multitasking hakkında merakı cezbolan kimseler bunu ve şunu tıklamak suretiyle bilgilerini tazeleyebilirler.
Yazıları adam akıllı okuyanların da rahatlıkla anlayabileceği gibi, bu özellik iyi değil, kötü hatta lanet bir özelliktir, yani kadın olduğumuz için övünmenin manası yok, saçmalamayalım.
Lanet derken?
2 Aralık 2016 Cuma
Umut
Neyin
nereden aklına ne getireceği belli olmuyor. Bir şey okuyorsun ve birkaç cümlesi
sana farklı bir taraftan bakmanı sağlayacak bir fikir veriyor.
Blogcu anne Elif’in ÇıtırÇıtır Felsefe serisinin yazarı ile yaptığı söyleşiyi okuyordum. Okuyordum çünkü
– tamam öncelikle Elif’in yazdıklarını hep okumaya çalışırım sonra – bu serinin
ilk kitabını geçen sene almıştım Arca’ya fakat pek heyecanlanmamıştı, yani
acaba yaş mı acaba neden şeklindeki sorularıma cevap alabileceğimi ve yazarı
tanıyabileceğimi umdum. Seriye tekrar ilgi duymamı sağlayan başka bir şey de
Arca’nın televizyon izlerken “felsefe nedir?” diye sorması oldu, zamanı gelmiş
miydi acaba?
Hayata dair olguları
küçük yaştan itibaren kavranmasına çok önem veriyorum, zira şimdiden düşünen
özgür bireyler olmalarına bu kavramanın bir zemin oluşturacağına inanıyorum.
Umut işte…
Umut bu aralar, fakirin
bile ekmeği değil. Umut bu aralar aslanın ağzında adeta.
1 Aralık 2016 Perşembe
Lavinia bizi kurtarır mı?
Hafta kötü başlıyor. Hastalıkla devam ediyor. İşler öyle birikiyor ki, bir gün daha rapor alsan - ki aslında ihtiyacın var -, boş veriyorsun, biliyorsun ki evde raporlu otursan yine çalışacaksın, kurtuluşun yok git bari işinin başına.
Gün kötü başlıyor. Her an yürek burulması. Eskiden de böyle miydi yoksa anne olduğumuzdan, yaş almaya başladığımızdan beri mi böyle? Daha bir ağrılı oluyor bu yürek çarpıntıları?
Gün zor devam ediyor, yığılan işler, kontrolünden çıkmış işler ve hemen hiçbir şeye konsantre olamama hali. Tuvalette, iki arada bir derede oyalanayım diye eline aldığın sosyal medyada yurtdışına taşınmış uzak yakın tanıdıkların "ah evropa" temalı paylaşımları... Iyyy... Almanya merkezde bile işe alımların durdurulduğunu öğrenmek ise tuz biber...
Gün kötü başlıyor. Her an yürek burulması. Eskiden de böyle miydi yoksa anne olduğumuzdan, yaş almaya başladığımızdan beri mi böyle? Daha bir ağrılı oluyor bu yürek çarpıntıları?
Gün zor devam ediyor, yığılan işler, kontrolünden çıkmış işler ve hemen hiçbir şeye konsantre olamama hali. Tuvalette, iki arada bir derede oyalanayım diye eline aldığın sosyal medyada yurtdışına taşınmış uzak yakın tanıdıkların "ah evropa" temalı paylaşımları... Iyyy... Almanya merkezde bile işe alımların durdurulduğunu öğrenmek ise tuz biber...
29 Kasım 2016 Salı
Hastayım hasta
Siz benim böyle bol bol okuduğuma bakıp da beni kültürlü entel bir şey sanıyorsanız fena halde yanılıyorsunuz. Yok aslında tam olarak yanılmıyorsunuz, kendime göre sınırlı bir entelektüelitem var bence. Biri bir filme, bir kitaba atıfta bulunduğunda mal mal bakmıyorum en azından, ucundan kıyısından bir muhabbet yakalayabiliyorum. Ama abartmaya gerek yok.
27 Kasım 2016 Pazar
10 yaş hamile pantolonu
Arca, dün tüm günü karın ağrısı ile geçirdi. Arada klozette rahata kavuşan cücenin evin içinde iki büklüm gezinmesine içim burkuldu. Akşam üzeri karnına sıcak havlu koyarak biraz rahatlamasını sağladım hatta bir yarım saat kadar uyudu.
19 Kasım 2016 Cumartesi
Çorba pişirmenin iyileştirici gücü
Kötünün de kötüsü günlerden geçiyoruz. Daha kötüsü olamaz dediğimiz her olayın daha kötüsünü yaşıyoruz. Gözümüze sokar gibi...
Bugün Arca ile baş başa evdeyiz. Dışarı çıkabilirdik, markete gidip alışveriş yapabilirdik ya da erkenden alışveriş merkezine gidip ablamın gecikmiş doğum günü hediyesini alabilirdik, aklımda birkaç şey var. Hiçbirini yapmak istemedim.
Bugün Arca ile baş başa evdeyiz. Dışarı çıkabilirdik, markete gidip alışveriş yapabilirdik ya da erkenden alışveriş merkezine gidip ablamın gecikmiş doğum günü hediyesini alabilirdik, aklımda birkaç şey var. Hiçbirini yapmak istemedim.
#tecavüzmeşrulaştırılamaz
Öyle bir ülke haline geldik ki, birilerine tecavüzün suç olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, tecavüzle rıza ve çocuk aynı cümle içinde hem de devlet yetkilileri tarafından dile getirilebiliyor.
Ülke boka battı, kokuyor, elle tutulacak hiçbir yeri kalmadı. Kadınlar ve çocuklar sürekli taciz ediliyor, tecavüz meşrulaştırılıyor. Benim artık midem, psikolojim hiçbirini kaldırmıyor.
Umudun kalmadığı yerde gelecek sis bulutlarının ötesinde.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, tecavüzle rıza ve çocuk aynı cümle içinde hem de devlet yetkilileri tarafından dile getirilebiliyor.
Ülke boka battı, kokuyor, elle tutulacak hiçbir yeri kalmadı. Kadınlar ve çocuklar sürekli taciz ediliyor, tecavüz meşrulaştırılıyor. Benim artık midem, psikolojim hiçbirini kaldırmıyor.
Umudun kalmadığı yerde gelecek sis bulutlarının ötesinde.
17 Kasım 2016 Perşembe
Dawson's Creek
Pazar
sabahıydı, gevrek almaya çıkarım diyen muhterem baktım, “beraber çıkalım boyoz
yer döneriz”e dönmüş, demek ki canı çıkmak istemiyor, bizi de sürükleyecek.
Arca evvela istemedi, tembel teneke. Sonra Poyraz’ları da alırız teklifine
balıklama atladı. Şanslıyız ki, pazar sabahın köründe uyandırıp “kalkın boyoz
yemeye gidelim” dediğimizde küfür etmeyecek arkadaşlarımız var.
Boyoz yanına fırında
pişmiş yumurta, of ki ne of. Gerçi beni yağlı hamur işleri beter ediyor, bütün
gün midem ağzımda geziyorum ama o lezzete karşı koymak imkansız. Sahi İstanbul’da
neden boyoz fırını açmıyorlar? Ne biçim iş yapar? O biçim! (ıy iğrencim evet)
Ha bu arada sabah
kafamızı çıkarıp, boyozumuzu tıkınıp, sabah kahvesine Zeyneplere geçesiye kadar
son haftaların en felaket yağmuruyla ıslandığımızı da belirteyim. Öğlen olmadan
eve döndük ve şansımıza hava açtı. Mayışan Arca ve İlker’in bana
katılmayacaklarını bile bile sordum: “yürüyüşe çıkıyorum, gelen var mı?”
16 Kasım 2016 Çarşamba
Dumur diyalog #163
Bizi asla bırakamayacağını bildiğimiz için çocukların kabul edilmediği bir düğün yalanını uydurdum. Hayır utanmıyorum, belki biraz. Neyse konumuz o değil.
Biz İlker ile gecikmiş kutlamamızı yapacağız, Arca anneannesinde kalacak, plan bu.
O sabah servis beklerken İlker'le sohbet ediyorlar:
14 Kasım 2016 Pazartesi
6 dakika: "düşünmeden"
Burada yazdığım 6 dakika başlıklı yazılar, Macera Kitabım'ın yazarı Özlem Öztürk 'ün gönderdiği Yeşim Cimcoz'un 6 dakika kartlarından çektiğim kelimelerle başlıyor.
Bir kelime ve hiç aralıksız, 6 dakika boyunca aklına geldiği gibi yazmak. Bir oyun da diyebilirsin bir terapi de (oyun zaten terapi değil midir:))
Bir kelime ve hiç aralıksız, 6 dakika boyunca aklına geldiği gibi yazmak. Bir oyun da diyebilirsin bir terapi de (oyun zaten terapi değil midir:))
12 Kasım 2016 Cumartesi
Memelere dikkat
Geçen mayıstı. Yıllık olağan kontrol için jinekoloğuma gitmiştim. Doktorun bana "her şey yolunda ikinci isterseniz, yapın, sonra geç kalmış olabilir ve üzülebilirsiniz" öğüdüne, teşekkür edip "almayayım kalsın" demiştim kibarca.
Birkaç yıldır meme ultrasonu için bir talep kağıdı yazdırıyorum doktoruma, halamın meme kanserinden vefat etmiş olması, bir risk unsuru, ihmal etmemek lazım. Ablama da sık sık hatırlatıyorum.
Birkaç yıldır meme ultrasonu için bir talep kağıdı yazdırıyorum doktoruma, halamın meme kanserinden vefat etmiş olması, bir risk unsuru, ihmal etmemek lazım. Ablama da sık sık hatırlatıyorum.
11 Kasım 2016 Cuma
6 dakika: Ayakları
Ayakları
kokuyordu. Eminim! Çünkü özel tasarlayıp çizip ürettirdiğimiz o kırmızı köşeli
kanepeyi içeri taşımalarından önce böyle bir koku yoktu. Bence dünyada böyle
bir koku yoktu, evi sardı yavaş yavaş ama bir anda değil, inceden ortamın
atmosferinin içinde yayıldı ve koku molekülleri havada asılı kaldı. Bir an
evvel çıkmalarını istedik. Çıkar çıkmaz da pencereleri açtık o Aralık soğuğuna
rağmen. Bugün ne zaman ayaklarım koksa – ki bu kış aylarında her gün – o hamal
aklıma gelir. Ne saydırmıştım adama, yeni gelin evimi kokuttu diye, insan bir
yıkanmaz mı diye… Bugün hani o çıplak ayağa giydiğim spor ayakkabılarım var ya
hah işte onları ayağımda gören ilker ve arca birbirilerine kaş göz yapıp
yanımdan kaçıyorlar, pisler! Ve ben her allahın günü yıkıyorum ayaklarımı, ama
yine de kokuyorlar, hamalın ayakları gibi!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)