Enkaz gibiyim! Ay yeminle sürünüyorum! Yaz gribi diye bir şey çıkarmışlar bak çok ciddi söylüyorum: biyolojik silah! Benim gibi müthiş bir değeri yeryüzünden silme girişimleri var ama yıkılmayacağım!
Dün biraz kuyruğu doğrultur gibi oldum bam! uçak rötarı, İstanbulun sidikli iğrenç havası... Var ya sırf şu havası bile İstanbul'u terk etmek için yeterli sebep. Arkadaş o ne yav! Leş gibi nem, pis bir rüzgar, sidikli bir gökyüzü. Ellerini açıp da "yağ allahın cezası yağ da güneşin gül cemalini bir görelim" diye haykırası geliyor insanın. İzmir'de yaz kış güneş gözlüğü takan ben, İstanbul seyahatinde direkt numaralı gözlük hiç uğraşmıyorum lensle filan!
Bizim şirkette aynı dönem işe başladığım arkadaşlarım bir bir ayrılıyor, ne şimdi bu? Sinyal mi? ay o sinyal bana verileli neredeyse üç sene oluyor, yerimden kıpırdayamıyorum, kahrolsun İzmir'in kısır iş imkanları.. Miyopum ya ne sinyalleri görebiliyorum, ne iş fırsatlarını... Havaalanından alan arkadaşa "n'oluyoooor bize n'oluyooor?" diye ağlayacaktım neredeyse. Sahi n'oluyor lan? Nereye gidiyorsunuz beni bırakıp? Ay aman neyse...
29 Ağustos 2014 Cuma
27 Ağustos 2014 Çarşamba
Hay çölde kutup ayıları şeyedesice!
Arca bu yaz TRT çocuk kanalı ile tanıştı. Annemin ameliyat
olduğu haftaydı, yazlıktayız. Ben yemek yapıyorum yardımcı olmak için. Arca,
ayağa kalkamayan anneanneye teslim. Fazla hareket kabiliyetleri yok, televizyon
seyrediyorlar. Pek alışkın olmadığı bu muamele karşısında Arca sevinçli bir
şaşkınlık içinde. Ama öyle başıboş bırakmak yok. Yani koy çocuğu televizyon
karşısına, bak işine şeklinde değil, annem de Arca ile birlikte izliyor, hatta
istişarelerde bulunuyorlar. En çok ama en çok “Canım Kardeşim” adındaki çizgi
filmi seviyorlar. Favorileri Mıncır denen kedi ile evin babası çocuk ruhlu
Galip. Çizgi film bitiyor, bunlar hala Galip’ten bahsedip gülüyorlar. Arca feci
sardı. Saatini biliyoruz, bitince kapatıyoruz, kurallar, kurallar…
26 Ağustos 2014 Salı
OG-JEF-TİK!
Arca yılsonu gösterisinin bir bölümünde fotoğrafçı olmuştu. Okuldan da gösteri için bir fotoğraf makinesi göndermemizi istediler. Gerçi kullanmadı, kartondan daha sevimli bir makine yapmışlar ama o olay Arca’nın fotoğraf makinesi ile tanışmasına vesile oldu.
25 Ağustos 2014 Pazartesi
Dumur diyalog #129
Bu yazı umumiyetle İzmir'de geçiren Arca karşı komşunun oğluyla samimiyeti ilerletir. Ne var ki Tuna arca'ya göre çok televizyon izlemektedir. Bir gün Arca dayanamaz ve arkadaşını uyarır.
"Bak tuna sana söylemem lazım: çok televizyon izliyorsun beyin hücrelerin ölecek!"
-----------
21 Ağustos 2014 Perşembe
Nerede kalmıştık?
Yazdım kaçtım, sordum kaçtım gibi oldu değil mi? Değil!
İki gündür bilmiyorsunuz ne haldeyim:P Öncelikle NA
hastaneye kaldırıldı, iki gün yoktu. Sonra İlkerin annesi dün ameliyat oldu. Bu
arada Arca’nın okulunun tadilat olası gelmiş, yok İlker idare etti, yok
annemler ilgilendi (onun da ayak hala tam iyileşmedi bu arada), yok ben izin
aldım filan derken… Günler geçti.
Üstüne benim hatamın da bulunduğu korkunç bir sorun yaşadık
işte. Hala da çözemedik. E rakiplerin bir departman ayırdığı görevi sen evde
boş zamanlarında hobi niyetine yaparsan, hata yaparsın! Diyerek işverenime
yükleyebilirim suçu ama hayır yapmayacağım, baştan sona bütün arşivi didik
didik düzeltme projesi türettim kendime, cümlemize hayırlı olsun. Sabahtan beri
pert olmuşum, zaten bu ağustos sıcağında boğazım da ağrıyor, ıhlamurumu
içerken, şahsi maillerime bakayım dedim, abovvv…. Blog beni çağırıyor.
19 Ağustos 2014 Salı
Dikkat! Dikkat! Blog listesine hangi blogları ekleyeyim?
Uzun yıllardır içerik üretmeyen blogları görüp listeyi tümden kaldırmıştım.
Hemen fark edilmiş, şiddetle de listenin konması talep edilmişti.
Siz istersiniz de ben koymaz mıyım bacılarım kardeşlerim?
Biraz kırparak da olsa koydum listeyi. Yine fazla kırpmadım, en son bir yıl önce yazdıysa bıraktım:)
Ben çoğunlukla Bloglovinden okuyorum aslında ve oradan takibe aldığım bloglar çok ama uğraştım yine de oradaki listeyi burayla birleştiremedim. Neyse ya sorun değil manuel olarak da girebiliyorsun sonuçta.
Liste şu anda sağda bir yerlerde mevcut.
Fark ettiysen aynı benim blog gibi her şeyden her kategoriden blog var.
Masa başı çalışanlar için egzersizler
Baktım pabuç pahalı, internetten araştırmalara başladım. Biliyorum, hastalığı internetten araştırmak sakıncalı, biliyorum bilgi kirliliği… Ama cidden doktora gidemem. Kötü şeyler söyleyecek biliyorum. Önce ben elimden geleni yapayım sonra gideyim tamam mı? Anlaştık mı?
Bir kere duruşum tamamen yanlış!
Bak nasıl da evrimleşmiş insanoğlu...
Kaynak belirtemedim üzgünüm, instagramdan araklamıştım:)
Ben işte o en bir evrim geçirmiş son halkasıyım insanlığın.
Yani nasıl durulmaması gerekiyorsa, benim fotoğrafımı çek, fizik tedavi uzmanlarının ders kitabına koy!
Bir kere duruşum tamamen yanlış!
Bak nasıl da evrimleşmiş insanoğlu...
Kaynak belirtemedim üzgünüm, instagramdan araklamıştım:)
Ben işte o en bir evrim geçirmiş son halkasıyım insanlığın.
Yani nasıl durulmaması gerekiyorsa, benim fotoğrafımı çek, fizik tedavi uzmanlarının ders kitabına koy!
18 Ağustos 2014 Pazartesi
Her şeyin başı sonu önü arkası berisi gerisi sağlık!
On iki yıl önce şekeri bıraktım, hala çikolatayı bırakamadığım için kendime kızarım. Bağımlılık n’aparsın… Krizim tuttu mu yemem lazım.
On yıl önce sigarayı bıraktım.
Bir yıl önce kolayı ve gazlı içecekleri.
Siyah çayı azaltıp yerine yeşil, beyaz çay koymaya çalışıyorum.
Kahvenin yerine koyabileceğim bir şey henüz icat edilmedi. Reflümü tetiklemesi pahasına hala günde bir bilemedin iki tane içiyorum. Laf edene çok pis çemkiririm, “kahveme karışmayın allahsızlar!” notasından arabesk girerim, şaşar kalırsın!
On yıl önce sigarayı bıraktım.
Bir yıl önce kolayı ve gazlı içecekleri.
Siyah çayı azaltıp yerine yeşil, beyaz çay koymaya çalışıyorum.
Kahvenin yerine koyabileceğim bir şey henüz icat edilmedi. Reflümü tetiklemesi pahasına hala günde bir bilemedin iki tane içiyorum. Laf edene çok pis çemkiririm, “kahveme karışmayın allahsızlar!” notasından arabesk girerim, şaşar kalırsın!
13 Ağustos 2014 Çarşamba
"Senin hayatına bir yol çizmeyeceğim ama sana dünyaları vereceğim, söz!"
Geçtiğimiz aylarda Arca’nın okulundan bir arkadaşının doğum
günü partisindeydik. Pek concon bir partiydi, parti evindeydi, çocuklar
içerinde çılgınlar gibi eğlenirken, anneler (ve bir tane de baba vardı) başka
bir salonda izzeti ikram ağırlanıyorlardı. Mahalle kreşinden ağzımız yanınca
daha kurumsal bir okula verdik ya cüceyi, verdiğimiz şube tam da sosyetenin
çocuklarının gittiği şube. İlker her gün Arca’yı almaya gidiyor da oradan
biliyor, arabalar son modelmiş, yok efendim şoförler alıyormuş çocukları vs… Ben
meseleye o partide aydım. Farklı bir gezegenden geliyordu anneler. Bana uzak
bir gezegenden. Neyse konumuz o değil, konumuz başka.
Hay dilimi eşek arıları soksun!
Metro Üçkuyulara kadar açıldı. Hatta Pazar günü pazara
gitmek için kullandım, gayet güzel. 5 TL otoparka vereceğime, 2 TL kentkartımla
paşalar gibi gider gelirim, mazot neyim de harcamam, park yerine gir çıkla
uğraşmam. Hafta içi de biliyordum, kalabalıklaşacaktı, üçüncü durak olacaktım.
Ama diyordum ki yolcu sayısı artacağına göre, herhalde sefer sayılarını
sıklaştırırlar ya da vagonları artırırlar. Nerdeee… Bir de yeni düzenleme geldi
ki bu da insanların metroya yüklenmesine sebep oldu.
Aziz Amca, maşallah yemedi içmedi, ilk icraat olarak toplu
taşımanın içine etti!
12 Ağustos 2014 Salı
bugün bir an önce eve gitmek istiyorum
Sabah UPS'çiler geldi ve tüm çalışma şevkimin içine ettiler. Bir de UPS prizinin nasıl bir priz olduğunu kalın kafasına bir türlü bilgi girmeyecekmiş birine anlatır gibi anlattılar. Sen kimsin bana anlayış gösteren tebessümle yaklaşıyorsun diyecek oldum, amaaann boşver dedim. Uğraşamayacağım. Robin Williams ölmüş zaten!
Benim için ışıldayan gözlerini gördüğümde gülümsediğim bir insandı. Hafta sonu babam televizyonda bir filmini izliyordu, "aa ne severim, ne harika bir oyuncudur" dediydim, elimi attığımı kurutuyorum. Çok bencilim, ölmesine bencilce bozuldum. Her gidenin gidişine bencilce bozuluyorum ve ölenlerin ardından kendimi daha yalnız hissediyorum ve daha olgun, daha yaşlanmış... Çünkü gidenler giderken geçmişin anılarını yanlarında götürmüyorlar, özlemini çekelim diye koynumuza bırakıp gidiyorlar. Gidene değil, kalana zor.
Benim için ışıldayan gözlerini gördüğümde gülümsediğim bir insandı. Hafta sonu babam televizyonda bir filmini izliyordu, "aa ne severim, ne harika bir oyuncudur" dediydim, elimi attığımı kurutuyorum. Çok bencilim, ölmesine bencilce bozuldum. Her gidenin gidişine bencilce bozuluyorum ve ölenlerin ardından kendimi daha yalnız hissediyorum ve daha olgun, daha yaşlanmış... Çünkü gidenler giderken geçmişin anılarını yanlarında götürmüyorlar, özlemini çekelim diye koynumuza bırakıp gidiyorlar. Gidene değil, kalana zor.
11 Ağustos 2014 Pazartesi
Dumur diyalog #128
Blog tasarımına katkılarınız için teşekkür eder, gelmiş geçmiş en uzun dumur diyalog serisini beğenilerinize sunarım:) Hala katkıda bulunmayanlar da okuyabilir ama sonra dönün yorum yazın malum yazıya adamı hasta etmeyin!
...........
Arca, gündeme hakimdir, takip eder...
Demirtaş mitingde konuşuyor:
...........
Arca, gündeme hakimdir, takip eder...
Demirtaş mitingde konuşuyor:
"Cumhurbaşkanı hırsız olmayacakkk!"
Arca: bak doğru söylüyor cumhurbaşkanı hiç hırsız olur mu? Olmaz!
................
Arca, biraz bazen kelimeleri birbirine karıştırır :)
Arca, biraz bazen kelimeleri birbirine karıştırır :)
Tatil eğlenceleri kitabında yunus gösterisi sayfası var.
Y: hiç hoşuma gitmedi!
A: aa neden annem?
Y: yunus gösterilerine prensip olarak karşıyım!
A: prens mi? Prens ne?!
yazmayayım diyorum yok duramıyorum
En son ne zaman umut etmiştim? Sanırım yerel seçimlerdi.
Çok pis oyunu düşürecektik, çok fena bozum edecektik.
Edecektik değil mi?
He canım he gülüm he…
7 Ağustos 2014 Perşembe
Her değişiklik arayan kadın saçıyla oynayacak değil ya?!
Geçen bir okuyucu (adı yoktu da o yüzden okuyucu dedim) fark etmiş, niçin blog listesini kaldırdın demiş. Böyle böyle eksile eksile blog kendini imha edecek haberiniz yok : ) Hehe tabii ki ondan değil. Blog listesini kaldırıyorum arkadaş! Ne gerek var? Sanki millet blog mu yazıyor? (sık yazanlar alınganlık yapmasın!) Yazmıyor tabii… Bir bloga bakayım diyorsun en son dört ay önce içerik üretmiş. Sen blog yazıyorum deme. (Bak nasıl da profesyonel blogger’lar gibi “içerik üretmek” terimlerini kullanıyorum, allahım sana geliyorum!)
Izgara kalamar dolması
Tatil mevzusu sebebiyle kazanmış olduğum antipatiyi nefrete dönüştürmeden tarifi vereyim bu tekneydi denizdi, kalamardı meselesi kapansın aramızda.
Tarif kısaca İlker – Yeliz ortak
dötten uydurması.
Ama yok o kadar da haksızlık etmeyelim. Önce bir yerde bir
yemeği yiyoruz (mesela bunu Cunda’da yemiştik), yerken hoşumuza gittiyse zaten
tarifi o an oluşturmaya başlıyoruz.
“Hmm nasıl yapmış bunu?”
“Peynir fazla erimemiş bak.”
“Evet kaşar olsa bak akar, akmayacak ızgarada.”
“Permasan?”
“Yok lan ağır olur. Sepet peyniri bu…”
“Sosunda bir ekşilik var, nar ekşisi değil de soya sosu ya
da balsamik bu”
“Ben pişiririm sos senin işin, karışmam!”
Karışmadı. Ama sosa, yoksa tutmaktan temizlemeye,
pişirmekten servisine kadar en ince ayrıntısına kadar muhteremin ellerinden
çıktı kalamar ızgara.
6 Ağustos 2014 Çarşamba
Yeni yepyeni bir şeyi çocuğunuzla tecrübe ettiniz mi hiç?
Çocukla tekrar çocuk olma şansın var. Çünkü onların kahkahasındaki saf mutluluk ve neşe, başka hiçbir şeyde yok. Çocuklar belki de kendi çocukluğumuza dönmemizi sağladıkları için bu kadar seviliyorlar. Yoksa mesela benimki bazen çekilecek bok değil!
Keyfimin kaçtığı bir akşamdı. Olur öyle arada. Kaçar, sonra bir yemek yaparım, yanına güzel bir şarap açarım, hatta yemeği yaparken şaraba başlarsam daha bile güzel olur. Zira kokusuyla yemeğin, tadıyla şarabın, terapi başlamıştır.
Terapi dediğin şeyi bir yoga merkezinde, bir dağ başı meditasyonunda araman manasız.
Terapi, yaparken dünyadan koptuğumuz şeylerin bütünüdür ve bu kişiden kişiye değişir.
5 Ağustos 2014 Salı
Kafasına edeni bulmaya çalışan küçük köstebeğin hikayesi
Emrin başım üstüne majesteleri! Neymiş efendim, o aldıklarım
öğreticiymiş, şöyle yap böyle yap diyormuş.
Nerde o önüne her koyduğuma gömülen
çocuk nerde?
Aklıma geldikçe, birilerinin tavsiyesinde gördükçe favori
listesine eklediklerimi açtım önüme. Ciddi ciddi araştırdım, hangisi komik,
hangisi hayvanlı…
4 Ağustos 2014 Pazartesi
Haller haberler
Bloga tek satır yazmamışsam da internet detoksu filan yapmış
değilim. Tekneden boy boy fotoğraflarımı, şaraplarımı, kitaplarımı, yer
cücesini, balıkları kalamarları ve daha nicelerini instagram’da paylaştım. Blogun
pabucunu dama filan atmadım, instagramın tatil fesatlıklarımı göze sokmanın
daha iyi bir yolu olduğunu düşündüm. Puhahahha kılım yav, harbi kılım! Son günboynumun tutulmasını hak ettim kanımca, milletin gözüne sokarsan…
Bizimkilerle geçirdiğimiz bol kahkahalı iki günün haricinde
bu tatil umumiyetle Çeşme’de ikamet ettik. Zira İlker teknesiyle haşır neşir
olmak, balık tutmak, karadan ziyade denizde vakit geçirmek istedi. Bunca yıllık
kocamı kıracak değildim ya…(istemem yan cebime:P)
Bu tatilde çok yeni kararlar aldım. Hayır, istifa edip
sayfiyeye taşınmıyorum (keşke:P)
25 Temmuz 2014 Cuma
Hep mi aptaldı bu ülke? yoksa ben yeni mi aydım meseleye?
Aziz Nesin, aptal olduğumuzu söylediğinde ve bir oran
verdiğinde, %60 mı demişti, “ya tamam da o kadar değil ya”, demiştim. Pembe
bulutların üzerindeymişim meğer.
Ülkenin büyük çoğunluğunun aptal olduğunu görmek için
twitter’da biraz vakit geçirmek kafi.
Bir tatlı hanım kardeşimiz ne demiş?
24 Temmuz 2014 Perşembe
İnternetten alışveriş nasıl yapılır?
Benim gibi zamanınız yoksa eşek gibi yapılır!
Yok yav işin geyiği filan değil. Eskiden yani araba ile işe gidip geliyorken haftada bir Forum’a kaçar, özellikle indirim zamanı tozunu attırırdım mağazaların. Ay bilmeyen de beni alışveriş manyağı sanacak. Evet manyak ama senin bildiğin anlamda değil. Ben manyakların satın almakta zorlanan cinsiyim. “Bunun ederi bu” yaklaşımım ve cimri kişiliğimle alışverişten eli boş döndüğüm günler, satın alma yaptığım günlerden daha çoktur.
Neyse o günler geride kaldı.
23 Temmuz 2014 Çarşamba
Beni entel edenler utansın!
Geçen akşam İlker ve Arca hafıza kartı oynuyorlar halının
üzerinde. Ben ise hayretle bakıyorum bu ikisine. Hayret edilecek durum şu ki;
bu ikisi güya oyun oynuyorlar ama tepelerinde bangır bangır televizyon açık.
Televizyonda da belgesel filan yok hani çocuk iki hayvan yüzü
görsün.
Memetali beeeyy var.
Memetali beeeyy var.
22 Temmuz 2014 Salı
Benden sosyal medya fenomeni olmaz! Neden mi?
Bu aşağıdaki fotoğraf gibilerini paylaşıyorum mesela, yetmez mi:))
Tamam tamam sulandırmayacağım.
Kokmayın kardeşim! Sabahın köründe kokmayın!
Toplum tarafından kabul görüldüğü şekliyle bakımsızlığa
lafım yok.
Bakınız gençler, bakımsızlık konusundaki genel geçer kriter,
açık ayakkabıya ojeli parmak, yaz sıcağında bir kalıp makyaj, kılsız kol, fönlü
kafadır. O parmaklar pislik içinde olabilir ama hayır ojeli olacak. Sıcaktan
rimelin akabilir ama o fondöten sürülecek, kıl mevzusuna girmeyeceğim, ama o
kafa üç gündür yıkanmıyor bile olsa fönlü olacak. Budur yani…
Biraz daha abartıp giyim kuşama girersen, benim takım
elbisemle kombinleyerek sırtıma taktığım laptop çantam bile kimine göre banal
görülebilir. “Iyy Avrupa görmedin mi bacım sen?! Orada kadınlı erkekli takım
elbiseli tipler sırtlarında çantalarıyla işe gidip geliyor”, demem, ezikemem, açıklama
filan yapmam. Ben takarım, rahatıma bakarım. Laf aramızda harbi rahat yav!
Sen bana bakma benim zaten bir günüm bir günüme denk değil.
Bir gün spor ayakkabı ile işe giderim, bir gün kalem etek yüksek topuk
ayakkabıyla. Bu ara favorim, her gün elbise altına sandalet, oh be püfür püfür…
Makyaj filan da yapmıyorum, ne lan bu sıcakta!
Dediğim gibi senin makyajsız olman, ayağının çirkin olması
filan umurumda bile değil!
21 Temmuz 2014 Pazartesi
#deliduman
Bazı kitaplar çok merak uyandırır, tavsiyesine güvendiklerinden iyi eleştiriler duymuşsundur, günceldir, önemsediğin kalemler “oku” buyuruyordur. Okursun, diğer tüm kitaplar sırasını bekleyedursun…
Kenarda köşede kıyıda kalmış bir sahil kasabasında başlıyor öykü. Kasaba tam bir Türkiye gerçeği, sanki merceği tutmuşsun o küçük yüzölçümüne ve Türkiye’yi seyrediyorsun.
Her bir karakter o kadar tanıdık o kadar bizden ki…
15 Temmuz 2014 Salı
PAPYON: Güven nesnesi mi? Yoksa bir şeylerin eksikliği mi?
Arca ile babası süpermarkete gittiklerinde para atıp oyuncak
yakaladıkları oyunu oynarlar ve bir ayıcık kazanırlar. Arca bu ayıcığı pek
sever. Bir gün sabaha karşı uyumakta olan annesinin yanına kıvrılır ayıcığı ile
ve annesine “bu ayıcığı çok seviyorum, adı ne olsun?” diye sorar. Annesi uyku
sersemi, açık tek gözü ile oyuncağa şöyle bir bakar ve boynundaki papyondan
başka hiçbir ilginç özelliği olmadığı için “papyon” olsun deyiverir. Arca ismi
benimser, öyle çok benimser ki annesi “ayıcığını çek annecim” gibi bir cümle
sarf ettiğinde hiddetle “onun adı ayıcık değil, PAPYON” diyerek ağzının payını
verir. Aynı hiddet, Papyon için “şu” “o” “oyuncak” “hayvan”… gibi kelimeler
kullanıldığında da vukuu bulur.
Pencereme aşk kondu
Her yaz başı yaz kitapları listesi yaparım. "Yaz kitabı ne
lan, kitabın mevsimi mi olur" diyene de teessüflerimi sunarım. Olmaz mı yav?
Misal kitap kulübünde Eylül için Virginia Woolf’tan “kendine ait bir oda”yı seçtik.
Eylül o kitaba yakıştırdım ben. Okudun mu desen okuduğum ettiğim yok da öyle
işte hissiyat de geç…
14 Temmuz 2014 Pazartesi
Dumur diyalog #127
Reklam vs... yayınlıyor, bisikletin parasını bir şekilde çıkarmaya çalışıyor olabilirim ama verdiğim sözleri de tutuyorum, hemen sıcak sıcak pazartesi sendromuna iyi gelecek bir dumur diyalog...
............
Babasıyla yaklaşık yedi kilometre bisiklet bindikten sonra, yemek yemeye bile mecali kalmamıştır. Kafası makarnanın içine düşecekken İlker, Arca'ya takılır.
İ: Arca ya, yemekten sonra bir tur daha atalım mı?
A: Sen tur atabilirsin, Avusturalya'daki evlerin çatısına kadar gidebilirsin.
İ: Sen?
A: BEN BURDAYIM!!
............
Babasıyla yaklaşık yedi kilometre bisiklet bindikten sonra, yemek yemeye bile mecali kalmamıştır. Kafası makarnanın içine düşecekken İlker, Arca'ya takılır.
İ: Arca ya, yemekten sonra bir tur daha atalım mı?
A: Sen tur atabilirsin, Avusturalya'daki evlerin çatısına kadar gidebilirsin.
İ: Sen?
A: BEN BURDAYIM!!
10 Temmuz 2014 Perşembe
Middlesex
Çok karakterli
romanın merkezindeki karakter bir hermafrodit yani çift cinsiyetli bir insan. Bu
genetik bir farklılık aslında. Ve hepimizin aşina olduğu homoseksüellik,
travestilik veya transeksüellikten çok farklı bir şey. Dişi olarak doğup
hayatının belli bir dönemi kız çocuk olarak yaşadıktan sonra erkek oluyor kahramanımız.
Ama tam erkek oluyor diyebilir miyiz?
Hayır! Bence hayır. O tam anlamıyla bir
üçüncü cins. Ne dişi ne erkek…ve üremesi mümkün değil. Aslında bu cins oldukça
nadide bir tür. Belki de böyle olması, doğa ananının bize bir uyarısı. “Bak
yavrum akraba evliliği yapmayın, yoksa çekinik olan bu gen açığa çıkar ve çift cinsiyetli
çocuklarınız olur. Bu çocuklar üreyemez ve neslinizin devam etmesi mümkün olmaz”
diyor. Aman ha neslimiz kurumasın : )
9 Temmuz 2014 Çarşamba
Hiçbir şey sonsuza kadar sürmez
Önceki üç yılı saymazsak 2008’den beri blogger’da 1510 yayın, 9860 yorum ve
962.254+ sayfa görüntüleme (milyona az kalmış) … Günün çorbasının bugün itibariyle istatistiksel
verileri…
8 Temmuz 2014 Salı
Yaşam kalitenizi artırmak için sporu tercih edin…
Reklam metni yazarı olacak kadınmışım be peh! Şimdi Gülçin yazmış da oradan aklıma geldi.
Bisikletle işe gittiğim ilk gün götü başı dağıtmış olmama
rağmen dünyanın en pozitif insanıydım. Telefon da bile sesim çınlıyordu. Spor,
dedim, hayata pozitif bakmanın yolu bu. Az biraz bacak iyileşsin yine
bisikletle işe gitmeye devam edeceğim. Sonra ne oldu? Annem ayağını kırdı. Ne
alaka deme yav, bisiklet için sabah erken kalkmak lazım, refakatçi olmaya
gitmek için bisikleti bir şekilde bırakmak lazım. Neyse öylece bekledi beni…
Hayır yılmış değildim, “düştüm de korktum” yok bizde. Bakma sen çocukken dere
tepe bir cesaretle bisiklet binerdik, şimdi kendime azami dikkat ediyorum. Yokuş
aşağı gitme konusunda temkinliyim, mümkün mertebe kaldırımdan seyrediyorum.
Canımı sokakta bulmadım yani…
3 Temmuz 2014 Perşembe
Dumur diyalog #126
Y: Arca, markete gidiyom geliyon mu benle? (siz beni salon kadını sanıyorsunuz ama ben Bruce Wayne iken izmir şivesiyle konuşuyorum, geliyom gidiyon...)
A: Annecim sana eşlik etmek isterdim ama hiç sürpriz (abur cubur) almak istemiyorum.
A: Annecim sana eşlik etmek isterdim ama hiç sürpriz (abur cubur) almak istemiyorum.
2 Temmuz 2014 Çarşamba
Maksat yeşillik olsun…
"What a busy day!"
“Al benden de o kadar!” Diyecektim de İngilizcesine dilim
dönmedi. Biz açıyoruz bu meşguliyetleri başımıza. Ulaşılabilir olmakla alakalı
her şey. Sen elin Çinlisini whatsapp’tan wechat’ten hababam dürtersen, o da
seni dürter.
Şöyle bir fark ettim de, benim işler bir rahatlamıyor. Ay
sonu yoğunluğu, efendime söyleyeyim, sipariş dönemi yoğunluğu olur insanların.
Benim fıtratımda yok dönemsel yoğunluk. Bende meşguliyet daimi.
Bugün bir ara bir arkadaşıma “var ya departman gibi çalışıyorum,
acilen yetiştiremediğim işlerim için birini almaları lazım” gibi bir cümle kuracak
oldum, peşi sıra cümlenin manasızlığına beraberce güldük. Nasıl olsa yapıyorsun
yeliz, ne gerek var? Abarttığımı düşünene dalarım, bizim sektörde diğer firmaların
bazı elemanlarının iş tanımını ben boş zamanlarımda icra ediyorum, öyle bir
profesyonel yaşam hallerindeyim. Harbi söylüyorum. Geçen hafta derneğin
komisyon toplantısındayız, bir konu gündeme getiriyorum, katılımcılar “ay ona
bizim şirkette başka arkadaş bakıyor” diyor. Başka bir konuyu aktarıyorum, eh o
ithalat departmanının işi diyor. Ulan ben bunların hepsini kendim yapıyorum
diyecek oluyorum, “enayi misin” derler diye sesimi çıkarmıyorum.
Şikayetleri dinlediniz…
Ay neyse…
30 Haziran 2014 Pazartesi
Alper Canıgüz candır!
Ve tabii ki acar dedektif Alper Kamu veledi!
Kahramanın ismini Albert Camus'tan alıp almadığını düşündüm önce ama sanırım değil. Enterasan bir velet. Bünye beş yaşında ancak zeka uzay. Çokbilmişliklerinde tam bir roman kahramanın gerçek üstülüğü var Alper Kamu'nun.
İlk kitabını birkaç sene önce okumuştum, "oğullar ve rencide ruhlar", yaz kitabı arayışına girdiğimde ve eğlenceli ne okunabilir dediğimde ilk aklıma gelenlerden biri Alper Canıgüz oldu.
26 Haziran 2014 Perşembe
Kinyas ve Kayra
Güzel laflar ve gülümseten tespitler.
Kinyas ve Kayra dediklerinde bunlar gelecek aklıma şimdiden biliyorum. Bir de okurken canımın sürekli bira çektiği. O niye, bak hala çözemedim:)
Sondan başlamıştım Hakan Günday'a. DAHA. Ve çok sevmiştim. Yazarların ilk romanlarını okumak gibi bir takıntım var. Hasta ruhlu muyum lan ben? Ama merak ediyorum işte? İlk romanı...
Elvan'la kitaplardan bahsettiğimiz o akşam "al oku" dediğinde tereddütsüz almıştım. İyi ki almışım. Kitap kulübünün temmuz kitabı oldu.
Eğer yirmili yaşlarda olsaydım, kesinlikle hastası olurdum, çünkü tam da o yaşlarıma hitap eden bir kitap. Ama bunda Hakan Günday'ın bir suçu yok elbette, adam benim yirmili yaşlarıma yetiştirmiş romanı lakin ben geç kalmışım.
Eğer yirmili yaşlarda olsaydım, kesinlikle hastası olurdum, çünkü tam da o yaşlarıma hitap eden bir kitap. Ama bunda Hakan Günday'ın bir suçu yok elbette, adam benim yirmili yaşlarıma yetiştirmiş romanı lakin ben geç kalmışım.
25 Haziran 2014 Çarşamba
Dumur diyalog #125
Arca feci dellenir. "Of ya daha yeni yıkamıştık! Bu ne ya?!"
--------
Hastanenin bahçesinde babasıyla tepişirken İlker'in kolu acır;"ya Arca bak nasıl acıdı yaaa"
A: Sızlanma baba, doktor vardır burda gösterirsin!
24 Haziran 2014 Salı
Bil bakalım seni ne kadar seviyorum
Bu kitaptan daha önce bahsettim mi bilmiyorum. Tek bildiğim şimdi tam sırası. Zira Arca'nın bu ara favorisi hem de açık ara. Halbuki çok uzun zamandır bizimle ve bir ara yine keyifle okunmaktaydı.
Öyle tatlı öyle naif bir öykü ki... İki tavşan biri büyük biri küçük. Küçüğün aklı fikri büyüğü ne kadar çok sevdiğini anlatmakta. İçten içe de hep onun daha fazla sevdiğini kabul ettirmekte. Büyük de az değil ha... Boyuna daha büyük ölçütlerle tarif ediyor sevgisini. Küçük de ezikleniyor haliyle... Ama mücadele tam gaz devam... Ta ki uyku saatine gelene kadar.
22 Haziran 2014 Pazar
Hastane günleri
Bir kaldırımın anneme ettiği... kırık bir bacak. Acilde geçirilen ilk gece. Alçıyı takınca hah dedik eve gidiyoruz. "Puhahaa" şeklinde götüyle güldü kader ve tıp ilminin temsilcileri "ameliyat" dedi. Biz yürü git dedik yok anneme değil o yürüyemiyor biz bunu doktorlara dedik ama dinletemedik. Bir de acil dediler aman hemencecik ameliyat olacak diye seviniverdik. Kader bir "puhahaha" daha çekti cümlemize.
18 Haziran 2014 Çarşamba
Arca yavrum senin annen bir sulu gözdü....
Bak bacım bu fotoğraf sana hiçbir şey ifade etmeyebilir. Çocuk
işte uyuyor, anası da manyak mı ne fotoğrafını çekmiş vah yavrum diyebilir
kimileri. Biraz daha dikkatli başka birilerinin aklından ise “yuh lan kadına
bak çocuğun tırnakları çapa gibi olmuş, kesmemiş, az ye de bir tırnak makası al
eline” düşüncesi geçebilir.
Hepsine eyvallah.
Tepelemeyeceğim ancak yüksek müsaadenle çemkireceğim…
16 Haziran 2014 Pazartesi
Tıklayan barnaklarınız altın tutsun, hadi bakiim...
Bisiklet tatbikatımı müteakip yurtdışında medeni
memleketlerde yaşayan arkadaşlardan gelen katlanır bisiklet önerisine tabiri
caizse balıklama dalmıştım. Zaten bisiklet alacaktım, mecbur. Hemen
araştırmalara giriştim. Allah (yok yav google) karşıma bisiklet canavarı bir
arkadaşın sayfasını çıkardı. Canavarkesifte.com
Katlanır bisiklet ile yaptığı testleri anlatıyordu. Önce
öyle tanıdım, sonra bisikletle metroya girme denemeleriyle ilgili videolarını
izledim. Emin olmalıydım, bu katlanır bisikletler metroya sınırlama saatleri
dışında da sokulabiliyor muydu? Mantığım
sokulabileceğini söylüyordu, zira bisikletin olayı o zaten, toplu taşımada
rahat taşınsın! Ama yurdum güvenlik görevlisinin yurdum metro istasyonlarındaki
işgüzarlığı oldukça ilginçti. Girin siteye izleyin ama giremem dersen özet
geçeyim. Canavar arkadaş, katlanır halde girmeye çalışıyor, izin yok! E ben
bunu çantasına koyup geçirsem? Ses yok. Çantayla geçirebildi ama sonraJ Hatta dedim ki bak
ciddiyim, bana açık konuş, buna göre bisiklet alacağım, sokar mıyım sokamaz
mıyım? Çantayla dedi, peki.
Dumur diyalog #124
Doktorculuk oynarken;
A: arca sen bana ne güzel bakıyorsun, sen büyünce doktor ol bence.
A: ben büyüyünce bişey olmayacağım, bütün gün evde oturup belgesel izleyeceğim, yaramazlık yapacağım.
A: arca sen bana ne güzel bakıyorsun, sen büyünce doktor ol bence.
A: ben büyüyünce bişey olmayacağım, bütün gün evde oturup belgesel izleyeceğim, yaramazlık yapacağım.
13 Haziran 2014 Cuma
Allah gönül yarası vermesin
Bugün bisikletle metroya bindiğimi, Bornova’da inip bir
güzel Işıkkent’e pedalladığımı anlatacaktım ama al işte boktan yaralanma
hadisesi “bisikletle metroda nasıl seyahat edilir” başlıklı bilgilendirici
paylaşımdan rol çaldı, pis!
Üstelik hiç de cool bir kaza değildi, hatta kaza bile
denemez.
BAL’ın önündeki kavşaktan geçtim, hadi dedim mis gibi
kaldırım var, kaldırımdan gideyim, bam! Yav bu bisikletin gidonu çok hassas.
Tamam bunu biliyorum, katlanan bisikletlerde hızlı bir yön değiştirme sağlıyor,
yani kötü bir şey değil ama arkadaş, işte kaldırıma çıkarken gidonun
hakimiyetini kaybet sen, denge yalan olsun sonra pat! Dizimin üstüne düştüm,
pedal da epey paraladı bacağı. Bu arada bir türlü katlayamadığım pedalların
katlanabilir olduğunu öğrenmiş oldum. Direkt bana katlandı diyeyim, sen anla!
10 Haziran 2014 Salı
Arca cücesinden varoluşsal sorgulamalar
Geçenlerde sorduğu soru aynen şöyleydi: “annem şimdi senin annen anneannem. Onun da annesi büyük anneanneydi, onu hatırlıyorum. Peki onun ve onun ve onun anneannesi kimdi? Yani en önceki kimdi? Yani bütüünnn anneannelerin annesi?”
Araba farı görmüş tavşan gibi kaldım öyle.
Peki ne yapacaksın şimdi Yeliz?
9 Haziran 2014 Pazartesi
Çocuklarda uyku saati
Arca'nın erken uyumasını çok önemsiyorum. O uyuduktan sonra yapacağım keyiften değil yav - evet tabii bu da var :P - bence çocuklar erken yatmalı. Özellikle de bizimki gibi erken kalkıyorsa. Biz sabah öpüşüp koklaşmadan ayrılmıyoruz. Ben sıvışabilirim aslında ama bebekkenden beridir alıştırdık vedalaşmaya, şimdi uyusun diye bıraksan arıza yapıyor.
Eh biz de bu durumda akşamları tam zamanlı olarak cüceyle ilgilenip - allah seni inandırsın bazen mutfak bile toplanmıyor - erkenden yatağa şutlamayı tercih ediyoruz.
Bir ara bizimle daha fazla vakit geçirmek için uyku saatini 21:00 sonrasına atmaya çalıştı. Özellikle şu yaz saati uygulaması tantanasıyla uyku saati şaşmaya başlamıştı. Gestapo ana mode on vol.129873914 derhal devreye girdi. Ulen nasıl sen kuralları piç edersin?!
Çok geçmeden dahiyane bir çözüm bulundu. Yok yav bulunmadı tamamen spontane gelişti her şey:)
Eh biz de bu durumda akşamları tam zamanlı olarak cüceyle ilgilenip - allah seni inandırsın bazen mutfak bile toplanmıyor - erkenden yatağa şutlamayı tercih ediyoruz.
Bir ara bizimle daha fazla vakit geçirmek için uyku saatini 21:00 sonrasına atmaya çalıştı. Özellikle şu yaz saati uygulaması tantanasıyla uyku saati şaşmaya başlamıştı. Gestapo ana mode on vol.129873914 derhal devreye girdi. Ulen nasıl sen kuralları piç edersin?!
Çok geçmeden dahiyane bir çözüm bulundu. Yok yav bulunmadı tamamen spontane gelişti her şey:)
7 Haziran 2014 Cumartesi
Krema mantar penne... E daha ne?!
Efendiiiimm bu yavru muhteremin el emeği göz nuru. Bizde yalan yok, adam kendi düşündü kendi yaptı. Neredeyse mutfağa sokmadı beni. Ama öncesinde istişarelerde bulunduk yani fikir aşamasında katkım olmadı dersem manasız bir tevazu olur.
Ne alaka deme! Yemeği hazırlama öncesi, sırası ve yeme sonrası ilker yeliz sohbetlerinden ciddi bir yemek programı çıkar!
"Çocuklarımızın güvenliği için onları nasıl bilinçlendiririz?" : Kitaptavsiyeleri
Giriş:
Siz birazdan uzun uzun yazacaklarıma bakmayın.
"Çocuklarımızın güvenliği için onları nasıl bilinçlendiririz?" sorusuna kafa yorarken karşıma çıkan iki tane kitap var.
“Sır Versem Saklar mısın?” kesinlikle tavsiye ederim, soru cevap şeklinde bir kitap ve çocuğun katılımını sağlarken aklında da yer ettiğine inanıyorum. Diğeri bir hikaye kitabı; “Çağlar tanımadığı insanlarla bir yere gitmez” bu da çocuklara tanımadıkları ya da çok az tanıdıkları insanlara güvenmemek gerektiğini anlatıyor. Kitapların künyelerini yazının sonuna yazdım, link verdim.
Kitap önerileri yaptığıma göre, Arca cücesinin incilerini anlatabilirim:)
.................................
Arca eskiden kitap seçmezdi, ne getirir koyarsam önüne, büyük
bir iştahla benimserdi kitabı.
6 Haziran 2014 Cuma
Dumur diyalog #123
Kuzenimin oğlunun sünnet düğününde oryantal Asena sanatını icra ederken Arca koşar gelir babasının telefonunu ister ve Asena'nın her saç sallayışı, her göbek atışı kare kare telefona kaydedilir. Program biter, anası evladına sorar;
Y: Nasıldı Arca dans gösterisini beğendin galiba?
A: Annem biliyor musun o kız çok güzel dans etti, hem de topuklu ayakkabılarla hiç düşmedi biliyor musun?
............
İ: Hadi babacım bak anne yorgun gel beraber uyuyalım bu akşam
A: Düşüneceğim
İ: Ne kadar sürer düşünmen?
A: 5 gün filan sürer.
Beraber uyuma klişesi bitmeyecek hiç bitmeyecek!
Y: Nasıldı Arca dans gösterisini beğendin galiba?
A: Annem biliyor musun o kız çok güzel dans etti, hem de topuklu ayakkabılarla hiç düşmedi biliyor musun?
............
İ: Hadi babacım bak anne yorgun gel beraber uyuyalım bu akşam
A: Düşüneceğim
İ: Ne kadar sürer düşünmen?
A: 5 gün filan sürer.
Beraber uyuma klişesi bitmeyecek hiç bitmeyecek!
3 Haziran 2014 Salı
Chocolate chip cookies - Nestle orijinal
Arca cücesinin babaannesi sağlıklı beslenme gurusu gibi bi' şeydir.
Envai çeşit ot yer, o otlardan acayip yemekler kavurmalar filan yapar.
Tek düsturu vardır, sağlıklı olacak!
Mutfakta sağlıkla ilgili okur, uygular, aktarır. Hatta İlker'e sorsan sağlık uğruna lezzetten ödün bile verir.
Ama biz bu hafta, ailecek korkunç sağlıksız bir kurabiye ile onu yoldan çıkardık.
Buna kısaca "babaanneyi yoldan çıkaran kurabiye" diyebiliriz, pek kısa olmadı ama doğru!
Şöyle anlatayım, üç tepsinin bir tepsisini yazlığa götürdük, yemediklerimizi eve geri götürecektik, akşam çayının yanına ister mi diye sordum, "sizin evde daha varsa, sen onların hepsini koy bana, kırıntılarını bile koyabilirsin, yerim" dedi.
Lezzet anlamında daha da söyleyecek laf kalmamıştır.
Envai çeşit ot yer, o otlardan acayip yemekler kavurmalar filan yapar.
Tek düsturu vardır, sağlıklı olacak!
Mutfakta sağlıkla ilgili okur, uygular, aktarır. Hatta İlker'e sorsan sağlık uğruna lezzetten ödün bile verir.
Ama biz bu hafta, ailecek korkunç sağlıksız bir kurabiye ile onu yoldan çıkardık.
Buna kısaca "babaanneyi yoldan çıkaran kurabiye" diyebiliriz, pek kısa olmadı ama doğru!
Şöyle anlatayım, üç tepsinin bir tepsisini yazlığa götürdük, yemediklerimizi eve geri götürecektik, akşam çayının yanına ister mi diye sordum, "sizin evde daha varsa, sen onların hepsini koy bana, kırıntılarını bile koyabilirsin, yerim" dedi.
Lezzet anlamında daha da söyleyecek laf kalmamıştır.
2 Haziran 2014 Pazartesi
of çok pis yamuldum
zaten nane mollaydım, günlerdir burnum akıyordu, sinüzite çevirmesin diye dua ediyordum.
Derken cuma akşamı sünnet düğünü. Bostanlıda 19:30'da. Arkadaş kim evine cuma akşamı 19:30'da varabiliyor ki düğüne yetişecek?
Gerçi bana dert değil.
Derken cuma akşamı sünnet düğünü. Bostanlıda 19:30'da. Arkadaş kim evine cuma akşamı 19:30'da varabiliyor ki düğüne yetişecek?
Gerçi bana dert değil.
30 Mayıs 2014 Cuma
Pırlatanlar değil ama kurallar bir annenin en iyi arkadaşlarıdır
Arca ile alışverişte bir gün…
“Dükkanda beğendiği ayakkabıyı almayacağımızı söyledim;
A: lütfen dışarı çıkabilir miyiz? Dışarıda konuşmak istiyorum burada insanların duymasını istemiyorum!
Çıktık.
Y: evet dinliyorum
A: o ayakkabıyı almayacağız demekle beni ne kadar üzdüğünün farkında değil misin?!”
Bu diyalogu blogda paylaştığımda Ceren, alışverişte bir şeyi alamayacağımızı nasıl açıkladığımızı sormuştu.
"Ben genelde kısaca “almayacağım” diyorum:) Ve Arca da “tamam” diyor" sanıyorsanız, hayır yanılmıyorsunuz. Gerçekten çoğu zaman “tamam” diyor. Bu tabii ki hep böyle değildi. Ağlamalar, sızlamalar, tutturmalar oldu zaman zaman… Ama aşıldı.
Hep derim…
28 Mayıs 2014 Çarşamba
Benim için #gezi
Devrim bir "an"dır
O "an" bence bu fotoğraftır.
#gezi be deseler çok konuşmaya gerek yok koy bunu önüne yeter.
Direnişin yaşgünü kutlu olsun!
Hatırla!
27 Mayıs 2014 Salı
Bisikletle ulaşım tatbikatı hem de şehirde!
Dünkü yazı öyle “azzz sonnnnraaa” yazısı değildi tabii. Sadece oku
oku baymasın diye yarısı ertelendi.
“porsiyonları azalt hareketi artır” düsturuyla birlikte
algılarım “nasıl spor yaparım”a açıldı. Türlü beyin fırtınaları kopardım
zihnimde. Boşa koydum olmadı doluya koydum almadı.
Yine en başa gittim, ta çocukluğuma. Çocukken de pire
gibiydim. Peki en çok ne oynamayı seviyordum? BİSİKLET! Tabii ya! İlk
bisikletim dört tekerlekliydi, kırmızıydı. Arca kadarken alıştırma tekerleklerini
çıkarmıştık. Çıkarış o çıkarış… Yayından fırlamış ok gibi çıkmış, bir daha eve
girmemiştim. Bisiklet çetemiz vardı, her sokak komşu siteler keşfedilirdi. 4-5
çocuk bütün yaz bisikletin tepesinden inmezdik. Burnumun üzerindeki çiller o
günlerin güneş yanıklarından kalma.
Sonra kırmızı bir Pinokyom oldu. (üç kuruş fazla olsun
kırmızı olsun:P) Zaten o yıllar ya BMX ya Pinokyo. Pinokyo daha bir evladiyelik
görünmüştü gözümüze. Nitekim öyle de oldu, benden sonra kuzenlerim, babamın
ustalarının çocukları bindi, belki sonra onların da kuzenleri binmiştir. Aynı
gün ablama alınan Bisan’a ise Pinokyodan sonra el koydum, hala da onu
kullanıyorum yazlıkta. Arca ile yarış yapıyoruz. Neredeyse 30 senelik… hey gidi…
26 Mayıs 2014 Pazartesi
Porsiyonları azalt, hareketi artır
Yıllık “bikini mevsimi başlıyor, götüm göbeem büyüdü, tüh Allah kahretsin” yazısı yazmak isterdim ancak yüzüm yok. Instagramda midye dolmaları, Cunda mezelerini, rakıyı, birayı, çerezi, kumruyu, makarnaları ve deli soslarını paylaş sonra da ay diyet yapmam lazım de! Yuh yani, adama yuh derler.
O yüzden hiç o “şöyle yapacağım, şu kadar spor yapacağım, sağlıklı yiyeceğim, hayvanlaşmayacağım” tantanalarına girmeyeceğim. Ben kendimi biliyorum. Diğer taraftan "sağlık beslenme ve spor" benim fıtratımda yokmuş, n’apalım da demek istemiyorum. Arkadaş yaş kemale eriyor, otuz beşin bitişi itibariyle "kırkına merdiven dayadı" tabiri rahatlıkla kullanılabilir şahsım için.
Geçenlerde çok yesem de kilo almasam yok mu bunun bir oluru demiş, aldığım bir cevapla "evet ya işte bu" narasını patlatıvermiştim.
O yüzden hiç o “şöyle yapacağım, şu kadar spor yapacağım, sağlıklı yiyeceğim, hayvanlaşmayacağım” tantanalarına girmeyeceğim. Ben kendimi biliyorum. Diğer taraftan "sağlık beslenme ve spor" benim fıtratımda yokmuş, n’apalım da demek istemiyorum. Arkadaş yaş kemale eriyor, otuz beşin bitişi itibariyle "kırkına merdiven dayadı" tabiri rahatlıkla kullanılabilir şahsım için.
Geçenlerde çok yesem de kilo almasam yok mu bunun bir oluru demiş, aldığım bir cevapla "evet ya işte bu" narasını patlatıvermiştim.
23 Mayıs 2014 Cuma
Dumur diyalog #122
Yine bir insanın öldürüldüğü bir güne uyandık.
Uyuyor uyanıyoruz ve bitmiyor, bir yas bitmeden diğeri başlıyor.
Normal hayatımızı yaşamak için insan üstü bir çaba göstermek zorundayız ne acı...
Biraz gündemden kopmak için, biraz gülümsemek için, dumur diyalog yayında.
Uyuyor uyanıyoruz ve bitmiyor, bir yas bitmeden diğeri başlıyor.
Normal hayatımızı yaşamak için insan üstü bir çaba göstermek zorundayız ne acı...
Biraz gündemden kopmak için, biraz gülümsemek için, dumur diyalog yayında.
21 Mayıs 2014 Çarşamba
“Tebessümü yakalayacak farkındalıkların çok olsun”*
Kabuğuna çekilmiş öfkelenirken bir şeylere, ağlarken için
için ve küfrederken alayına, bir de bakmışsın ikilemde kalmışsın. Bir tarafın “unutursan
yüreğin kurusun” diyor, bir tarafın “ulan şerefsizler Soma’nın konuşulacağı gün
meclise gelmemiş” , “bağışlar devletin ödemesi zorunlu meblağdan düşülecekmiş,
rezilliğe bak, hem öldür vatandaşını hem diğerlerine ödet!” diye isyanın dibine
vurup "yeter ulen hayat devam ediyor" demek istiyor.
Seni bilmem ama bana artık cidden bu ülkenin yükü ağır geliyor bacım, benim zaten iş, ev, hayat mücadelesinden çökmüş omuzlarım bir de bu üzüntülerle
yerle yeksan oluyor. Yaşamdan soğutuyor. Halbuki yaşamak her canlının içgüdüsüdür.
Arca, mikropların neden bizi hasta etmek istediğini
anlamıyor. Her canlıya duyduğu o saf şefkatten mikroplar da nasibini alıyor ve
onları neden öldürmemiz gerektiğini ya da onların bize neden zarar vermek
isteyebileceğine bir türlü aklı ermiyor.
20 Mayıs 2014 Salı
Benim artık yapabileceğim bir şey yoktur.
Başta maden ocaklarının denetimini elinde tutan (eh artık onun kim olduğunu biliyoruz) olmak üzere devletin alayı yüzlerce vatandaşımızın ölümünden sorumludur. Bir kişi karşıma çıkıp da aksini anlatmaya çalışırsa çok ağır karşılık görür, haberi ola! Nasıl biat edenleri ikna edemiyoruz abicim bu adamların katil, hırsız olduğuna; kimse de beni bundan gayrı olmadıklarına ikna edemez.
Soma'da insanların her türlü yardıma ihtiyacı var, aklına ne gelirse. Üstelik bir defalık vicdan tatminine değil, sürekliliğe...
Ama asıl...
Soma'da insanların her türlü yardıma ihtiyacı var, aklına ne gelirse. Üstelik bir defalık vicdan tatminine değil, sürekliliğe...
Ama asıl...
16 Mayıs 2014 Cuma
Biz bunu hak edecek ne yaptık?
Yapmamıştır dedi, İlker, o kadarını yapamaz, olur mu canım?
Açtı videoyu kendi gözleriyle gördü, ben de gözlerindeki
dehşeti gördüm.
12 Mayıs 2014 Pazartesi
Tezer Özlü
Kitap kulübünde Türk yazarlara öncelik vermek istediğimiz
bir dönem geçiriyoruz. Leyla Erbil’den sonra bir süre ara verip Ayfer Tunç ile
kaldığımız yerden devam etmiştik. Mayıs ayı Tezer Özlü buluşmasıydı.
Bildiğimizden değil, hiçbirimizin evvelden okumadığı ilk kitaptı sanırım.
YKY’den çıkan kitapları arasında ikilemde kaldık, ilk romanı “Çocukluğun soğuk geceleri” mi olsun, ödüllü “Yaşamın
ucuna yolculuk” mu olsun derken bir de baktık, ikisini de (hatta “kalanlar”la
birlikte üçünü de) okumaya karar vermişiz. Daha doğrusu bizim derdimiz bir
kitabını okumaktan çok Tezer Özlü’nin kendisini, kişiliğini okumaya çalışmaktı.
Hangisini okursak okuyalım, tartışacağımız kitabın kendisinden ziyade Tezer
Özlü’yü tartışmak olacaktı. Bunun için seçtiklerimizden başka kitaplar da,
özellikle Leyla Erbil’e mektuplarını, Ferit Edgü ile mektuplarını da okumamız
gerektiğini ancak toplantıdan sonra fark ettik.
Kaçamak mı yapacaksınız? Cunda’ya kaçın!
Ömrünün yarısını birisiyle geçirince doğum günü hediyesi bulmak zorlaşıyor. İlker hediye almasını hiç bilmez. Bilir de daha çok organizasyonların adamıdır, hediye paketlerinin değil! Masaj hediye eder mesela ya da bir üyelik filan. Haklı ama bir saati on küsur sene kullanan, mücevher filan takmayan bir insanım. Bu sene kaçamak hediye etti: ) Cunda’ya kaçtık.
9 Mayıs 2014 Cuma
“Annelik” elbisesi
Evvelden demiştim, “süper anne? Yok be gülüm hikaye”… öyle
ama hatta devir süper olmamanın devri biliyor musun? Hatta şimdi trend anti mükemmeliyetçilik! Hmm bak onu da demiştim.
Var ya, yakında konuşmayacağım, sorulan soruları blogdan link vermek suretiyle
yanıtlayacağım, o denli gevezelik etmişim vaktiyle…
Ama elimden geleni yapıyorum. Bak bir tane daha.
Hhahah vurun lan beni! Süper düper hüper bir anne olmadığımı daha nasıl haykırayım allahsızlar!
Süper olmadığımda hemfikirsek devam edelim.
Hhahah vurun lan beni! Süper düper hüper bir anne olmadığımı daha nasıl haykırayım allahsızlar!
Süper olmadığımda hemfikirsek devam edelim.
8 Mayıs 2014 Perşembe
5 yaş çocuğu için evde oyun önerileri
Arca’nın uyuyakalma halleri instagram hesabımda hashtag
oldu. Niye? Çünkü çok var.
Öyle zamanlar yaşıyoruz ki uyku ritüellerimizi özlüyorum. Kitap
okuyalım, bir günün sohbetini yapıp öpüş kokuş uyuyalım istiyorum gel gör ki bazı
günler bırak dişini fırçalamayı, kefiri içemeden uyumuş oluyor. Bir futbol maçı, bir ayak masajı kafi.
6 Mayıs 2014 Salı
Sakın kımıldama
Bazı kitaplarla hemen samimi olamazsın. Hayır bu sadece kendinle özdeşleştirmekle ilgili bir durum değil. Bazı tuğlalar eksik kalır. Ama bazı kitaplar senden ne kadar uzak görünseler de içine işler.
"Sakın kımıldama"nın kitaplıktaki ikamet süresi yıllarla ifade edilir. Yazarın okuduğum ilk ve bir okur olarak ağzımı burnumu dağıtan kitabı "Sen dünyaya gelmeden önce" öyle sarsmıştı ki, derhal diğer kitapları da alınmalıydı. Alındı ama uzun süre diğer kitapların arkasına atıldı.
Beyin travması geçiren on beş yaşındaki kızı, çalıştığı hastaneye getirilmiş bir doktorun anlatacaklarını dinlemek için kendimi bir türlü hazır hissedememiştim. Sonra bir gün bir aşk hikayesi okumak istedim ve çok düşünmeden "Sakın kımıldama"ya başladım. Ve bitirdim. İçime işledi. Ağlattı.
"Sakın kımıldama"nın kitaplıktaki ikamet süresi yıllarla ifade edilir. Yazarın okuduğum ilk ve bir okur olarak ağzımı burnumu dağıtan kitabı "Sen dünyaya gelmeden önce" öyle sarsmıştı ki, derhal diğer kitapları da alınmalıydı. Alındı ama uzun süre diğer kitapların arkasına atıldı.
Beyin travması geçiren on beş yaşındaki kızı, çalıştığı hastaneye getirilmiş bir doktorun anlatacaklarını dinlemek için kendimi bir türlü hazır hissedememiştim. Sonra bir gün bir aşk hikayesi okumak istedim ve çok düşünmeden "Sakın kımıldama"ya başladım. Ve bitirdim. İçime işledi. Ağlattı.
5 Mayıs 2014 Pazartesi
MOMO'nun duman adamları
Mutfaktan salona geçtim. Kanepeye uzanmış muhterem kocamla göz göze geldik. Gülümsedim. Hani o yapmacık kibar gülümsemem değil, gözlerimin içiyle birlikte gülümsediğim gülümsemem.... Herkes bilmez nadiren gözlerimin içi güler. Eskiden çok eskiden heyecanlı bir filmi anlatırken hatta sınavda çıkacak sorulardan arkadaşlarıma bahsederken bile gözlerimin içi gülerdi şimdi dediğim gibi nadide bir parça.
"Nutella yemişsin!" dedi. Hasssss yemiştim. Ne yediğini gözünden anlayan bir kocanın olması sakat bir durum ama bir taraftan da seni senden iyi tanıyan biri... Hmmm yine sakat abicim.
bu kadar yazdığım bu kadar....
Ne yazacaktım? Hatırlamıyorum! Bunları yazdıktan sonra yan koltukta uzanan İlker bir şey söyledi. Sonra benim gözlerim hafiften kapandı ve kaydedip çıktım blogger uygulamasından. Ve bu iki paragraf taslak olarak kaldı. Hatta "senin hakkında bir şeyler yazıyordum ama uykum geldi" diye itiraf bile ettim. Öküz müyüm neyim?
bu kadar yazdığım bu kadar....
Ne yazacaktım? Hatırlamıyorum! Bunları yazdıktan sonra yan koltukta uzanan İlker bir şey söyledi. Sonra benim gözlerim hafiften kapandı ve kaydedip çıktım blogger uygulamasından. Ve bu iki paragraf taslak olarak kaldı. Hatta "senin hakkında bir şeyler yazıyordum ama uykum geldi" diye itiraf bile ettim. Öküz müyüm neyim?
29 Nisan 2014 Salı
Dumur diyalog #121
Y: -ilkerle konuşuyoruz- üf ya silmekten burnum tahriş oldu
A: annem al kolonya sür burnuna
Y: acır annem yakar burnumu
28 Nisan 2014 Pazartesi
Kılıçla oynayan çocuklar saldırganlaşır mı?
Mert Kaan’ın doğum günüydü ve Poyraz’a da küçük bir hediye
almaya karar vermiştik. Arca’nın dudak "hani bana" diyerek büküldü. Evet doğru
ona da alınacaktı bir oyuncak. Bir cumartesi akşamüzeri saatleri Göztepe’ye
indik, yürüyüş yapıp oyuncakçıya girdik. 2-4-5 yaşları için oyuncak. Hiç kolay
değil. Arca’ya bütçeyi aşmayacak bir oyuncak seçmesi tembihlendi bu çerçevede
oldukça pahalı ilk birkaç oyuncak reddedilince istediği oyuncağın fiyatını
direkt satış görevlisine sormaya başladı zaten.
Bence çok ama çok uzun bir zaman sonra iki çocuğa hediyeler
belirlenmişti. Bir tek Arca kalmıştı geriye. Fiyatı bütçeye uygun oyuncakları
gösterdi, kılıç, korsan kostümü baltalı bıçaklı, oyuncak tabanca…vs…
Bundan birkaç sene evvel olsaydı, bu talepler karşısında
dehşete düşerdim. Gel gör ki aştım artık bu işleri. Daha doğrusu çocuğa silah
ya da kılıç almakla kendisini bir katile dönüştürmeyeceğimi biliyorum en
azından. Zaten sen o oyuncağı alsan da almasan da o bir şekilde eline geçirdiği
her şeyi silaha, kılıca çeviriyor zaten. Bakınız iki sene önce yaşananlar…
Kaldı ki dozu saçma bir boyuta varmadığı sürece çocukların yaratıcılığının gelişmesi bakımından faydalı olduğu bile söylenebilir.
Kaldı ki dozu saçma bir boyuta varmadığı sürece çocukların yaratıcılığının gelişmesi bakımından faydalı olduğu bile söylenebilir.
25 Nisan 2014 Cuma
Selfie’sinin iyi çıkıp çıkmayacağına endişe eden genç kızın tedirginliğinden ver cümlemize yarabbim!
Cep telefonunun görgüsüzlük olduğunu düşünüp yemek yediği lokantada
masa üzerine koymaya imtina eden, her zil sesinde benimki mi lan diye çantasını kulağına yapıştıran bir kuşaktan geldiğime göre her mekanda selfie
çekmeye çalışan gençleri garipsemem kadar doğal bir şey olamaz herhalde.
Halbuki hayat zor bacım, senin saçını bir o yana bir bu yana
savuruvererek çekmeye çalıştığın belki sekizinci pozundan daha zor. Üstelik hayatta
filtre uygulaması da yok maalesef. Neysen o!
Her şey bulaşık makinemizin üretim tarihinin, üretim hatası ihtimali
olan ürünlerin üretim tarihine denk düşmesiyle başladı.
Anlamadıysan iki kere
oku, cümlede hata yok abicim!
24 Nisan 2014 Perşembe
Kitap nereden alınır?
Aslında tabii ki kitapçıdan alınır.
Hayalkurdum Çocuk kitapçısı henüz mevcudiyetini
sürdürüyorken Arca’ya kitapları oradan alıyorduk. Bir yerde kitabın kargocu
tarafından satıldığını düşünmesini istemeyiz değil mi? Kitapları incelesin,
koklasın, kitapçıda vakit geçirmenin tadını alsın…
22 Nisan 2014 Salı
Okudum izlerim de vallaha!!
Benim bir kitabı okuyup da filmi dizisi çekilsin diye dua
ettiğim görülmemiştir. Tercihimi umumiyetle kitaptan yana kullanırım ve kendi
filmimi kafamda çektiğim için başka bir yönetmenin çalışmasına, kitapla arasında
kuvvetli bağ kuran her okur gibi burun kıvırırım.
Bir kitap diziye mi çekildi, hmm yok, ben kitabı tercih
ederim. Misal Masumiyet diye çok başarılı bir dizi var ama ben uyarlandığı
Kahperengi kitabını ödünç aldım Elvan’dan, okuyacağım. Zinhar dizi takip
edemiyorum. Kurt Seyid ve Shura gibi başarılı başka bir uyarlama dizi de benzer
bir karara kurban gitti.
Olağan sayıklamalar
Bölünmek çok yoruyor.
Bir iş hayatın var, bir de ailen.
İşle ilgili oldukça yoğun ve stresli olduğum zamanlarda evi
çok ihmal ettiğimi fark ediyorum. Çok basit şeyleri… Mesela bir ödeme, internet
sağlayıcısı değişikliği, bulaşık makinesi tamiri… Arcayı hiç saymıyorum. Öyle
günlerde Arcayla geçirdiğim vakitte aklımı işten alamadığımı biliyorum. Ya da
evde acayip önemli bir şey varsa Arca hastaysa mesela, işte her şey allak
bullak oluyor. Defalarca kontrol ederek yaptığım bir çalışmayı hatırlamıyor ve
tekrar tekrar kontrol ediyorum. Motivasyon düşüyor, işler hiçbir zaman
yetişmiyor. Bu arada muhterem mütemadiyen kaynıyor, yakında su kaynatacağız.
Bazı zamanlar hayat farklı olsa nasıl olurdu diye düşünürken
yakalıyorum kendimi. Yaptığım iş bu kadar önemli olmasa (puhahah bilmeyen de
hayat kurtarıyoruz sanacak:P)
21 Nisan 2014 Pazartesi
Barış Bıçakçı. Sinek ısırıklarının müellifi
Eğer objektif bir kitap eleştirmeni olsaydım, Barış
Bıçakçının “Sinek ısırıklarının müellifi”
isimli eserini yere göğe sığdıramazdım. Ancak ben ne kitap eleştirmeniyim ne de
objektifim.
18 Nisan 2014 Cuma
Gabriel Garcia Marquez
Gabriel Garcia Marquez’in ölümü tüm sosyal medyada,
alıntılarla twitter’da, görsellerle instagram’da ve iç- dış temsilciliklerde
yer aldı, bu çatlak ihtiyar anıldı.
Twitter’da biri ay gına getirecekler adamdan dedi.
Katılmıyorum. Ölümü vesilesiyle bile olsa henüz tanışmamış kitapseverlerin
ilgisini çeker ve bir kitabı olsun okunursa kardır. Marquez her okura zenginlik
katacak özel bir yazar. Dolayısıyla biz de kitap kulübünde Haziran ayını
Marquez’e ayırdık. Tezer Özlü’nün Mayıs hüznünden sonra Marquez iyi gelecek
eminim.
17 Nisan 2014 Perşembe
Bir çocuk istismarı olarak olarak "alay etme"
Şöyle bir sahne hayal et, işe yarayacağını düşünüyorsan gözlerini kapatıp divana uzanabilirsin:P
Çok değer verdiğin hatta gözünde tanrılaştırdığın insanlar, seninle alay ediyor, sana gülüyor, hatta seni ağlatıyor. Ağlayınca da “aman ne var canım bunda ağlayacak, şaka yapıyoruz, üf sen de hiç şakadan anlamıyorsun!” diyor.
Ne hissedersin? Bok gibi değil mi? Aptal gibi? Peki ya aldatılmış gibi? Hepsi mi? Daha bile fazlası değil mi?
İşte çocuklarıyla alay eden anne babaların çocuklarına ettiği de budur! Bu belki bir dayak, Allah korusun bir tecavüz, taciz değildir ama yine de kötü muameledir!
Hay sirk gibi....
Geçen hafta
"Annem sirk olacakmış okulda."
"Hiç sevmem annecim sirkleri bence çok yanlış."
"Niye?"
"Çünkü hayvanlar gösteri yapsınlar diye onları kırbaçlıyorlar, yapamayınca kötü davranıyorlar. Bir de ben küçükken sirke gitmiştim kaplanlar suratıma işemişti."
"İşemiş miydi puhahahah"
Bu hafta bir gün...
"Bilmemkim arkadaşım burnuna kaşık sokacakmış."
"Niye be?!"
16 Nisan 2014 Çarşamba
Köpek severken dikkat edilecek noktalar
Geçtiğimiz haftalarda Alsancak'ta olduğumuz bir cumartesi Hülya ve iki bebesiyle denk getirdik, buluştuk.
Arca da tam arkadaşsızlıktan kafayı yemek üzereydi, sanki bütün hafta okulda arkadaşlarıyla takılmıyormuş gibi bir de hafta sonları arkadaş diye tutturmuyor mu ay bayıltacak yeminle. Benimle birlikte gezmek, parka gitmek filan artık tatmin etmiyormuş cüceyi, akran istermiş. En azından kuzen Deniz filan olmalıymış. Neyse ki o cumartesi Tuna vardı da didişmekten kurtulduk.
“Evladından şikayetler” programını dinlediniz, esen kalın…
Yok lan kalmayın, şikayet bitti, hani bitmez de şimdilik bitti.
Ne diyordum?
15 Nisan 2014 Salı
Annelikle beslenme arasındaki yadsınamaz bağ
Var hem de feci bir organik bağ
var. Hem de ta bir beden olunan, gebelik denen o en mutlu aylardan itibaren
göbek bağı ile kuruluyor bu bağ.
En “saldım çayıra mevlam kayıra”cı ana profili bile en
azından bir muz ile çocuğunun açlığını dindirmekle kalmaz, “evladımı doyurdum”
psikolojisiyle serotonin hormonu salgılar.
Bir de şu ecnebi analar gibi “yersen yersin yemezsen
odana” ekolünden gelenlerin yavrusu bir yemek seçmeye görsün, bir faydalı
gıdalara burun kıvırmaya görsün, o ekol yerle yeksan olur. Hayır, ekolün bayrak
sallayanlarından olarak başıma geldi, oradan biliyorum. Ahkam kesiyorsam laf
değil yani.
11 Nisan 2014 Cuma
Çocuklarımızın güvenliği için 14 temel kural
Arca kadardım, eminim zira o eve yeni taşındığımız yazdı.
Bebeklikten beri arkadaşım olan Sinem’le apartmanın arkasındaki
sokakta oynuyorduk. Bir kadın geldi yanımıza. Hamile miydi neydi tam
hatırlamıyorum. Siyah saçlı ve beyaz tenli olduğu aklımda kalmış. Bize “gelin
size bebek göstereceğim” dedi.
İki salak ama salağız yani, gittik peşinden. İki sokak aşağıya indik. Kadın Sinem’in kolundaki altın bileziği çok beğendiğini söyledi, bir bakayım dedi, çekti aldı bileğinden. Hoşlanmadık. Kızıma gösterip getireceğim dedi, gitti. Gelmedi.
Haydaaa… Sinem bileziğini beklemeye karar verdi, ben de bari gideyim annemlere söyleyeyim dedim, ev gittim. O zamanlar şimdiki gibi değilim demek ki yön duygum pek bir gelişmiş, hemen buldum evi. Annemlere anlattım, gör sen yaygarayı. Aldım anneleri, götüreceğim Sinem’in yanına, bir baktık, Sinem de beklemekten sıkılmış sokağın başına kadar gelmiş.
İki salak ama salağız yani, gittik peşinden. İki sokak aşağıya indik. Kadın Sinem’in kolundaki altın bileziği çok beğendiğini söyledi, bir bakayım dedi, çekti aldı bileğinden. Hoşlanmadık. Kızıma gösterip getireceğim dedi, gitti. Gelmedi.
Haydaaa… Sinem bileziğini beklemeye karar verdi, ben de bari gideyim annemlere söyleyeyim dedim, ev gittim. O zamanlar şimdiki gibi değilim demek ki yön duygum pek bir gelişmiş, hemen buldum evi. Annemlere anlattım, gör sen yaygarayı. Aldım anneleri, götüreceğim Sinem’in yanına, bir baktık, Sinem de beklemekten sıkılmış sokağın başına kadar gelmiş.
O gün olayın ciddiyetini anlamamıştım. Hala daha bu
anlattıklarımın ne kadarını doğru hatırladığımı bilmiyorum geçmiş üzerinden
otuz sene. Ama ne kadar korkutucu sonuçları olabileceğini çok sonra kavradım
tabii.
Aklıma gelmesinin sebebi Arca. Çünkü bana geçen akşam durduk
yere bir arkadaşının ona anlattıklarını aktardı. Televizyonda görmüş arkadaşı,
annesinin elini bırakan dokuz yaşındaki bir çocuğu hırsızlar kaçırmış ve
öldürüp çöpe atmışlar. Doğru muymuş?
10 Nisan 2014 Perşembe
Üçkuyular semt pazarını kaldırıp Türkiye'nin en büyük İstinye Park'ıyapıyorlarmış gereksizliğin daniskası!
Üşenmişim, semt manavından halledivermişim, boşvermişim
derken pazara gitmeyeli haftalar olmuş. Yer cücesiyle babası beni pazara
bırakıp parka gitmeyi teklif edince fazla mazeretim kalmamıştı. Yeşillikler
için fuardan arakladığım bez torbalarım, ağır malzemeler için Pazar arabam ve
sadece bozuklukları doldurduğum küçük çantam, tamam.
Pazara girdim, mis gibi sebze kokuları karşıladı beni.
Üçkuyular pazarını seviyorum ben, satıcılarla bir
aşinalığım, hoşbeşim sohbetim var.
9 Nisan 2014 Çarşamba
Dağınıklık bir sorun mu, ciddi misin?
Son derece dağınık bir yetişkin olarak bizim evdeki küçük insanın dağınıklığına azami tahammül göstermem gerekiyor aslında. Çocuk bu, ne görüyor ki ne uygulamasını bekliyorsun. Düzenli olmasını istiyorsan sen düzenli ol, değil mi? Değil, yani ben düzenli değilim. Bekliyor muyum? Evet bazen en azından dağınıklığını toplamasının kendi işi olduğunun bilincinde olmasını istiyorum. Ve ara sıra yardım edip "hadi beraber toplayalım" desem de çoğu zaman onun toplamasını bekliyorum. Vallahi işime de geliyor beklemek, sabrım sonsuz zira ben kendi totomu toplamaktan acizim.
Ama bir şeyler döküldüğünde ya da çok ama çok yorgun olduğumda tahammülüm düşüyor.
Geçen yorgunluktan koltuğa yığılıp kaldığım gün, Arca salon halısına bir bardak sütü döktü. Söylene söylene, bağıra sinirlene temizledim halıyı. Gerginlik geçince geldi yanıma; "Sen neden benim işimi yapıyorsun annem? Benim temizlemem gerekirdi sütü" dedi. Nihohhahaha öğretmişim demek ki diye içten içe sevindiğimi inkar edemeyeceğim.
Geçtiğimiz aylarda İzmirli annelerden bir uzman arkadaşım dağınıklık konusunda kısa bir bilgilendirme yazısını paylaştı bizimle. Bence oldukça faydalı, kendisinin izniyle paylaşıyorum ben de...
Ama bir şeyler döküldüğünde ya da çok ama çok yorgun olduğumda tahammülüm düşüyor.
Geçen yorgunluktan koltuğa yığılıp kaldığım gün, Arca salon halısına bir bardak sütü döktü. Söylene söylene, bağıra sinirlene temizledim halıyı. Gerginlik geçince geldi yanıma; "Sen neden benim işimi yapıyorsun annem? Benim temizlemem gerekirdi sütü" dedi. Nihohhahaha öğretmişim demek ki diye içten içe sevindiğimi inkar edemeyeceğim.
Geçtiğimiz aylarda İzmirli annelerden bir uzman arkadaşım dağınıklık konusunda kısa bir bilgilendirme yazısını paylaştı bizimle. Bence oldukça faydalı, kendisinin izniyle paylaşıyorum ben de...
8 Nisan 2014 Salı
Ben bu hallere düşecek kadın mıydım?
Blog yazmayacak, yazacak vakit bulamayacak kadın mıydım ben
be?! NE hallere düştüm! Ben ki günde üç posta yazı yazmadan duramayan ben, ben
ki “yazamıyorum” diye girizgah yapan bloggerlara burun kıvıran ben? Ah ulen ne
hallere düştük peh!
Bu aralar halim nicedir anlatayım bacım kendime not bile verdim,
Çorbacının durum değerlendirmesi Vol.4382479236479
2 Nisan 2014 Çarşamba
Sinyal
Bugünler çok çalışmaktan başka bir şey düşünmemekle geçiyor. Yetişmiyor, daha doğrusu bir şeyler yetişirken başka birçok iş yarım kalıyor. Yarım işleri seven şeytandan ve şahsıma musallat olan "kafamayo kaşıyamo"dan nefret ediyorum. Ev canavarı yav hani şu sürekli çalışmakla hayatını zindana çeviren iğrenç yaratık.
28 Mart 2014 Cuma
Enerji
“Ay Yeliz hanım ne kadar harika bir enerjiniz var vallahi
güne iyi başladık”
Dün sabah İstanbul ofisteki arkadaşım ona sarıldığımda böyle
dedi bana. Ve bunu ilk defa duymuyorum. Bir ay kadar önce merkez ofise
gittiğimde yeni işe başlayan genel müdür sekreterimiz de aynı şeyi söylemişti.
Aynı sabah ilk yardım eğitiminde öğrendiklerimden heimlich menevrasını gösterdiğim
diğer arkadaşlarım da bana kahkahalarla gülmüşlerdi. Uçak seyahatleri mi beni
manyaklaştırıyor vallahi bilmiyorum.
Hoşuma gidiyor tabii ki, yani insanlar İstanbul’da öyle
bitkin öyle keyifsiz, mutsuz sakin görünüyorlar ki…
İzmirliliğime bağlayan çok…
Kimine göre İzmir’de biz her gece rakı balık deniz börülcesi,
kordonda bira, bir tarafına sallamıyoruz ya dünyanın, ondan bir rahatlık var
üzerimizde… Kimine göre yılın on ayını güneşli geçirmenin verdiği bir D
vitamini fazlamız ve bir fotovoltaik filan doldurabilecek enerjimiz var.
Hayır iyi bir şey mi onu da bilmiyorum. Bence değil. Zira “sıcakkanlı”
“soğukkanlı”nın aslında tam karşıt anlamlısı değil ama yazık ki bende
sıcakkanlılık böyle bir etki yapıyor.
Yani şöyle bir şey…
26 Mart 2014 Çarşamba
Dumur diyalog #120
Bu aralar tapelerden dinlediklerimiz karşısında o kadar dumur oluyoruz ki bizim cücenin dumurlarını ihmal etmişiz.
Uzun bir dumur diyalogla seriye devam:)
22 Mart 2014 Cumartesi
Albert Camus*, Yabancı : Gelmiş geçmiş en “mutlaka okunmalı”kategorisine layık kitap
Bu kitabın okunması gerektiğini biliyordum, hani şu
otoritelerin “Ölmeden önce” listelerinde vardı. Ama bu kadar vurucu bir kitap
olduğundan kimse bahsetmemişti bana.
Hmm tamam aslında kitap kulübünden
arkadaşım Deniz bahsetmişti. Yani ben ilk elli sayfalık bölümü “sade ve
yalın anlatım” gibi klişe birkaç sözcükle yorumladığımda Deniz"hey hop o son
derece kült bir kitaptır " diyerek beni şöyle bir silkelemişti. Çok geçmeden o
kült çizgiye vardım. Özellikle Arap’ı öldürdükten sonraki kısım.
Söylemesi ayıp ben safranlı risottomu tıkınırken bizim memlekettedelinin biri...
An itibariyle manzaram budur. Daha doğrusu bu satırları
yazarken… Osurmaya bile bok gibi para alan İtalyanlar wireless konusunda da
kendileri gösterdiler ve geceliği dudak uçuklatan cinsinden bir meblağa
kaldığımız otelin wirelessı pek tabii ki ücrete dahil değildi. Bundan sebep blog yazımı worde yazıyorum, eh haliyle geç yayınlıyorum. Ama Allah için
Centrale di bilmem ne manzaralı odam var, Allah için… Aldıkları paranın sebebi
buysa, ben bu manzaraya bakarım.
21 Mart 2014 Cuma
Özgürlüğümüz kısıtlanamaz
Bu bir ortak yayındır. Bu konuya duyarlı birçok blogda bugün bu yazıyı göreceksiniz.
***
Özgürlüğümüz kısıtlanamaz
#TwitterBlockedinTurkey
#TwitterBlockedinTurkey
T.C. AnayasasıVIII. DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİ
Madde 26Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarına sahiptir.
Dün gece yarısı ülkemizde anayasa ihlal edilmiştir. Uluslar arası bir sosyal paylaşım ağı olan Twitter’a erişim farklı mahkeme kararları ile engellenmiş, halkın kendisini ifade etme ve haber alma özgürlüğü kısıtlanmıştır.
T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün Bursa’da düzenlediği seçim mitinginde “Twitter mwitter, hepsinin kökünü kazıyacağız Uluslararası camia şöyle der, böyle der hiç umurumda değil. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü görecek.” dedikten ve Başbakanlık Basın Müşavirliği’nin “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bazı linklerin kaldırılmasına ilişkin mahkemelerden çıkarmış oldukları kararların uygulanması konusunda Twitter yetkililerinin duyarsız kaldıkları bir süreç söz konusudur. Mahkeme kararlarını umursamama, hukukun gereğini yerine getirmeme biçimindeki bu tutumda bir değişiklik gözlenmemesi halinde, vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için teknik olarak, Twitter’e erişimin engellenmesinden başka çare kalmayabileceği belirtilmektedir” açıklamasından sadece bir kaç saat sonra gece yarısı Twitter’a Türkiye’den erişim yasaklanmıştır. Internet servis sağlayıcılarına ulaşan mahkeme kararları ile Twitter’a ülke sınırları içinden erişim kapatılmış, mobil cihazlarda kullanılan 3G erişimi de aynı şekilde engellenmiştir.
Yasakların ve sansürün bir çözüm olmadığını, sosyal medyanın susturulamayacağını, özgürlüklerin sansür yoluyla kısıtlanamayacağını herkesin görmesi, bilmesi gerekir. Bunu dün gece Twitter yasaklandıktan kısa bir süre sonra DNS ayarlarında değişiklik yaparak veya VPN, Hotspot Shield gibi bazı programlar üzerinden mecraya giren milyonlarca Türk kullanıcısı da göstermiştir.
Sayıları 12 milyona yaklaşan Türkiyeli Twitter kullanıcıları #TwitterBlockedinTurkey etiketiyle konuyu bir saat içinde Twitter’da dünya çapında en çok konuşulan etikete taşımış,farklı etiketlerle gece boyunca TT listesinde kalarak, dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yasaklamadan sonraki ilk 4 saat içinde 2,5 milyondan fazla Türkçe tweet gönderildiği hesaplanmaktadır. Şu anda dünya basını Türkiye’deki Twitter yasağını öncelikli haber olarak vermekte, bunun özgürlükleri baltalama yönünde bir girişim olduğunu söylemektedir.
Biz, ülkemizin geleceğini oluşturacak çocukları yetiştiren anne babalar olarak Gezi Parkı direnişi ile tırmanan ve 17 Aralık süreciyle hızlanan şiddet ve sansür uygulamalarını esefle izlemekteyiz. Türkiye’nin gerçek demokrasiden gün be gün uzaklaşmasından, meclisinden medyasına, emniyet güçlerinden yargısına kadar her türlü sistemin çivisinin çıkmış olmasından derin bir endişe duymaktayız.
Dün geceki yasak kararıyla Türkiye dünya üzerinde Twitter’a erişimin engellendiği Çin dışındaki tek ülke olmuştur. Bunun utancı ve ayıbı bu yasağı getirmeye cesaret edenlere ait olmakla birlikte, ağırlığını omuzlarımızda taşımaktayız.
Bu ülkenin gelecek nesillerinin özgür bireyler olarak büyümesini en çok isteyen ve bunun için emek veren anne babalar olarak hükümetin son aylarda giderek artan baskıcı tavırlarını kabul etmiyor ve bu sansürü şiddetle kınıyoruz.
Herkesi gerek internet üzerinden, gerekse etrafımıza bu durumu anlatarak konuyu protesto etmeye ve nihai olarak da 30 Mart 2014 Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlerde vatandaşlık hak ve sorumluluğu olan oy kullanma görevini mutlaka yerine getirmeye davet ediyoruz.
Blogger Anne ve Babalar
19 Mart 2014 Çarşamba
Kefir mucizesi
Bu yazıyı yazmak için Arca’nın hasta olmasını bekledim. Daha doğrusu ana babasından en az birinin aklının ucundan dilinin ucundan “ne zamandır hasta olmuyor” lafının geçmesini. Sağ olsun benim dilimi ısırmadan aklımdan bile geçirmeyeceğim bu sihirli şom cümleyi İlker söyledi, “senin kefir işe yarıyor galiba” diye de ekledi, “ay İlkerrr” dememe kalmadı, Arca ateşlendi. Büyü bozulduğuna göre özgürce yazabilirim.
Ocak ayıydı sanırım, İstanbul’dayım. Arca’nın ateşinin katiyen düşmediği o hastalık, muhtemelen gripti. İlker’in ardından Arca da hastalanmış ve ben günübirlik gidip dönecekken ilave bir toplantı sebebi ile bir gece kalmak zorunda kalmışım. Aklım Arca’da ama en azından Elvan’da kalıyorum, arkadaşımı göreceğim tesellisi var. Elvan’a vardığımda annesiyle telefonda konuşuyordu, selamlar, sevgiler… Nurgül teyze Elvan’a tembihliyordu, “o kefirden ver Yeliz’e, içirsin Arca’ya” diyordu.
17 Mart 2014 Pazartesi
Gündemle başa çıkma yolları
Kolay değil. Hemen her gece bir tape bir rezillik bir pislikle karşı karşıyayız aylardır. Bu memleketin sülalesini.... Ben diyemiyorum desem de inanma. Çok ağır küfrediyorum, allahıma bin şükür küfür bakımından fukaralığımız yok. Akıl, muhakeme bakımından da yok...
Bugün İzmir seçim turistlerini ağırladı. Seçmen taşımacılığı yeni bir sektör olmuş, şahane! Ankara'dan Melih Gökçek bayraklarıyla katılan yurdum insanı vardı, Beylikdüzü belediyesinin otobüslerine teşekkürler. İki kilometre araç kuyruğu oldu İzmir girişinde. Buyur geldin hoşgeldin, bir biramızı iç bir midyemizi kumrumuzu ye, denize nazır hatıra fotoğrafı çektir ama evlerinden tencere tava çalanlara "Yunan tohumu, ortalık o...." diye haykırma İzmirlilere, ayıptır.
Binali Yıldırım, miting alanındakilere "İzmir'e hoşgeldiniz" diyerek zaten İzmir mitinginde İzmirli olmadığını cümle aleme ilan etmiş oldu. Gel gör ki kalabalık yeterli bulunmamış olacak, twitter'da İzmir yerine Rod Steward'ın Cobacabana konserinin fotoğrafları paylaşıldı.
Hayır, Rod Steward İzmir BBB adayıydı da biz mi anlamamıştık?
Onu bırak Menderes Aydın'lı değil miydi ne ara İzmirli oldu rahmetli?
Bir de İzmir Manisa arası zaten 15 dakika, nasıl 15 dakikaya indireceksin?
Onu geçtim 45 dakikalık Çeşme İzmir arasını 3 saat daha kısaltmak? İzmir havası mı çarptı, bu neyin kafası?
Otobüslerle uzak diyarlardan gelenler ne der bilmem ama biz İzmirliler ayçekirdeğine çiğdem, simite gevrek, koyun sürüsüne koyun sürüsü, hırsıza hırsız, katile katil der, kurabiyeyi adama yediririz.
Gündemle başa çıkma yollarının ilkini okudunuz. Gülmezseniz, gülemezseniz zor çünkü.
Mesela Berkin'in, üstüne Burak'ın ve polis memurunun ölümleri kilitledi. Gülmek ne kelime? Çocuğumuza sarılırken utanır olduk. Yaşamaktan utanır olduk günlerce.
Bugün İzmir seçim turistlerini ağırladı. Seçmen taşımacılığı yeni bir sektör olmuş, şahane! Ankara'dan Melih Gökçek bayraklarıyla katılan yurdum insanı vardı, Beylikdüzü belediyesinin otobüslerine teşekkürler. İki kilometre araç kuyruğu oldu İzmir girişinde. Buyur geldin hoşgeldin, bir biramızı iç bir midyemizi kumrumuzu ye, denize nazır hatıra fotoğrafı çektir ama evlerinden tencere tava çalanlara "Yunan tohumu, ortalık o...." diye haykırma İzmirlilere, ayıptır.
Binali Yıldırım, miting alanındakilere "İzmir'e hoşgeldiniz" diyerek zaten İzmir mitinginde İzmirli olmadığını cümle aleme ilan etmiş oldu. Gel gör ki kalabalık yeterli bulunmamış olacak, twitter'da İzmir yerine Rod Steward'ın Cobacabana konserinin fotoğrafları paylaşıldı.
Hayır, Rod Steward İzmir BBB adayıydı da biz mi anlamamıştık?
Onu bırak Menderes Aydın'lı değil miydi ne ara İzmirli oldu rahmetli?
Bir de İzmir Manisa arası zaten 15 dakika, nasıl 15 dakikaya indireceksin?
Onu geçtim 45 dakikalık Çeşme İzmir arasını 3 saat daha kısaltmak? İzmir havası mı çarptı, bu neyin kafası?
Otobüslerle uzak diyarlardan gelenler ne der bilmem ama biz İzmirliler ayçekirdeğine çiğdem, simite gevrek, koyun sürüsüne koyun sürüsü, hırsıza hırsız, katile katil der, kurabiyeyi adama yediririz.
Gündemle başa çıkma yollarının ilkini okudunuz. Gülmezseniz, gülemezseniz zor çünkü.
Mesela Berkin'in, üstüne Burak'ın ve polis memurunun ölümleri kilitledi. Gülmek ne kelime? Çocuğumuza sarılırken utanır olduk. Yaşamaktan utanır olduk günlerce.
15 Mart 2014 Cumartesi
SiyAh beyAz #KurabiYe
1,5 su bardağı un, yarım su bardağı pudra şekeri, 125 gr tereyağı, 1 yumurta, 1 paket vanilya, 1 paket vanilya 80 gr bitter çikolata ve can hıraş "kurabiye" hamuru yoğurmayı seven bir gençlik yeterli:)
İyice yoğurulan hamuru bir saat buzdolabında dinlendirip un serpilmiş tezgahta merdaneyle açıyoruz, istediğimiz kalıplarla kalıbını çıkarıyoruz. Arca çeşit seviyor, her kalıba sokuyor kurabiyeleri, biz de 180 C 'ye ayarladığımız fırına veriyoruz.
BeyAzın yanına siyAh yakışır, bitter çikolatayı benmari usülü eritiyoruz.
11 Mart 2014 Salı
Sıcak ekmek gibi...
Sabah saatleri dün...
Arca tuvalete kalkmış üşümüş yanımıza girivermiş.
Isınınca bir keyiflendi ki sorma!
"Annem yorganın altı sıcacıkmış sıcak ekmek gibi!" Pek hoşuma gitti bu benzetme. En sevdiğimiz şeylere benzetiriz değil mi hoşumuza giden şeyleri?
Bu sabah aklıma geldi bu anı. Dondu kaldı gülümsemem.
Bundan sonra o anı aklıma geldikçe ekmek almaya çıkan çocukların öldürüldüğü bir ülkede yaşamanın utancıyla suskunlaşacağım.
Onlar utanacak mı? Başını öne eğecek mi emri verenler?
Çalarken bile dilinizden düşürmediğiniz allahınızdan bulun, o arkasına sığındığınız sandık mezarınız olsun.
8 Mart 2014 Cumartesi
Çocuklara cinsellik nasıl anlatılır?
"Anne bebekler nasıl oluyor?"
Tataaamm işte beklenen yok yav beklenmeyen soru! Hazırlıksız yakalayan saçmalatan konu.
Bizim model tam da kendisinden bekleneceği gibi tam zamanında beş yaşını henüz birkaç gün geçmişken sordu. Ve nasıl olduysa ben hazırlıksız hissettim kendimi. Alelade bir günün önemsiz bir zamanında mutfakta alakasız bir takım işlerle meşgulken. Allahtan salaklaşmadım. Süre istedim. Bu konu hakkında sana daha düzgün bilgi vermek için kitaplar getireceğim, dedim.
Emekçi kadınlar günü
Bugün "emekçi" kadınlar günü yanlış olmasın. Evinde işinde hayatın her alanında emeğiyle var olan kadınların günü. Çok ağır konuşasım var, son on yılda yüzde binlerle ifade edilen kadın katliamı artışından, cinskırımdan bahsedebilirim ama yok hayır bugün canım çemkirmek istemiyor. Bugün annemden sonra, ablamdan sonra, bağda bahçede iki büklüm çalışan anneannemden sonra bana emeğiyle çalışkanlığı ile örnek bir kadından bahsetmek istiyorum. İlkerin annesi. Kör enstitülerinden mezun bir öğretmen annenin öğretmen kızı.
7 Mart 2014 Cuma
“EEE NİYE İŞE GİDİYORSUN O ZAMAN?”
Arca ile meslekler hakkında sohbet ediyorduk.
Ne olmak istediğine karar veremiyordu. Tamirci olmak istemişti bir süre. Sorgulayan gözlerini gözlerime dikerek tepkimi ölçmüştü. Umumiyetle tepkim aynıdır, tamirciye de, itfaiyeciye de, astronota da… “Ne istersen onu olabilirsin!”
Bu aralar tamircilikten vazgeçmiş durumda. Ancak hala bir kararsızlık var üzerinde. Metro şoförü olmayı çok istiyormuş ama metroyu o kadar hızlı kullanabilmeyi başaracağından emin olamıyormuş. Sanırım şu anda hemen gidip şoför olabileceğini sanıyor, büyümesi gerektiğine aklı ermiyor.
6 Mart 2014 Perşembe
Nerden başlasam nasıl anlatsam.... Hmm tamam "Malafrena"dan!
Böyle yazmaya bir ara verince bünye, refleks olarak yazılmamış ama zihinde dönüp durmuş satırların özetini çıkarmak istiyor. Benim bünye biraz böyle boşver sen...
Yazmayalı okuyordum. Yazmayalı demek haksızlık aslında birkaç günden fazla ara vermişliğim yok. Lakin benim yazma hızımda bir blogger için duraklama dönemine girdiğimizi inkar edecek değilim. Nerde o günde üç posta post girmeler... hey gidi...
Parmaklarım klavyeye değdi mi, hep sakıncalı şeyler yazmak geliy
Yazmayalı okuyordum. Yazmayalı demek haksızlık aslında birkaç günden fazla ara vermişliğim yok. Lakin benim yazma hızımda bir blogger için duraklama dönemine girdiğimizi inkar edecek değilim. Nerde o günde üç posta post girmeler... hey gidi...
Parmaklarım klavyeye değdi mi, hep sakıncalı şeyler yazmak geliy
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)