Benden büyük, müdahale edemeyeceğim şeyleri engelleyemediğim
zamanlarda toparlanmakta güçlük çekiyorum. Üzerimden etkisini atamıyorum ve
sürekli sorguluyorum. Ülke gündemindeki hemen her olay, eskisinden daha derin
izler bırakıyor, tahammülümün sınırına geldiğimi hissediyorum.
9 Kasım 2016 Çarşamba
8 Kasım 2016 Salı
İki kitap yorumu: Enigma ve Doppler
Dün sabah, her zamanki gibi “geç kaldım” söylenmeleriyle evden çıkmaya çalışma dakikaları… Benim şapşal telaşlarımı baba oğul, uykulu gözlerle izliyorlar. Bir odadan diğerine savrulurken, banyodan çıkıp mutfağa girerken sürekli elimde çantaya tıkıştırılacak bir şeyler var, çenem hiç durmuyor, beni izleyenler yoruluyor. Arada Arca’nın sütünü çıkarıyorum, oda sıcaklığında tercih ediyor, ne sıcak ne soğuk.
3 Kasım 2016 Perşembe
Ne zaman yaşlandığını anlarsın?
Bir fotoğraf çekinirsin ve yüzündeki sarkmalarla çizgiler kabak gibi ortaya
çıkar. Yaş almaya hoş geldin. Daha doğrusu yaşlandığını fark edenler kulübüne.
Arca geçenlerde anaokulundan beri en sevdiği arkadaşı Kayra için, “biliyor
musun Kayra benim beş yıllık arkadaşım!” dedi. Poyraz’ı hatırlattım, “a evet ya
Poyraz benim yedi yıllık arkadaşım vay be” diye ekledi. Biz arkadaşlarımızdan
bahsederken yirmili yıllara geçtik bile. Elvan, Gülayşe, Emel, Tuba yirmi
yıllık arkadaşlarım, ya Zeynep? Yirmi üç yıl olmuş. İlker’le tanışmamızın
üzerinden yirmi bir yıl geçmiş. “Hey gidi” diyor insan.
Bazen yolda genç çocuklara rastlıyorum, lise öğrencilerine. Onlarda İlker’in
geçmişi ile Arca’nın geleceğini görüyorum, hem hüzünlü hem umut dolu bir
gülümseme beliriyor yüzümde, hoşuma gidiyor.
1 Kasım 2016 Salı
Kitap yorumu: Güvercinler Gittiğinde
Bir
kitabı tavsiye etmem için beni alıp götürmesi ilk kriter. Alıp götürmek terimi
açıklıyorum. Mesela metrodayım, ayaktayım ayağım ağrıyor fakat yine de kafamı
kaldıramıyorum kitaptan, boşalan yerleri bile kesemiyorum. Hatta otobüste bile
ayakta kalsam, o sıkışıklıkta birkaç sayfa okumaya çalışıyorum. Sonra elime
sosyal medya hesaplarının yerine kitabı alıyorum, bitinceye kadar elimden
bırakamıyorum. Sonlara doğru goodreads’teki yorumlara bakıyorum ve hatta
yazarın bundan bile iyi bir kitabının olduğunu öğrenince derhal sipariş
veriyorum. Öyle işte…
Bu günlerde şansıma böyle
iki kitapla yollarımız kesişti.
Sıra ona gelmedi
30 Ekim 2016 Pazar
Pazar gününden...
Tembel bir pazar öğleden sonrasından bildiriyorum şeklinde bir cümle kurmak isterdim. İsterdim ki, tüm pazar günümü üzerimdeki pijamaları çıkarmadan geçirmiş olayım. Ve aşağıdaki fotoğrafı tasvir ederken de, "artık yaymaktan sıkıldığım dakikalarda aklıma birkaç tepsi kurabiye pişirmek geldi de, şimdi iyi demlenmiş kahvemin yanına aldım, bir fotoğraf çekimlik süreye bile sabredemeyerek bir lokma yemiş bile olabilirim", diye devam etmek isterdim. Dur lan, öyle oldu vallaha. Sadece tembel bir pazar değil.
İnsan, beklentileri somut bir duruma dönüştüğünde mutlu olur demiş miydim? Evet şu an için mutlu bir an diyebilirim. Tüm hafta sonu planladığı her şeyi yapmış insanlara özgü bir tatmin olmuşluk var üzerimde.
İnsan, beklentileri somut bir duruma dönüştüğünde mutlu olur demiş miydim? Evet şu an için mutlu bir an diyebilirim. Tüm hafta sonu planladığı her şeyi yapmış insanlara özgü bir tatmin olmuşluk var üzerimde.
28 Ekim 2016 Cuma
Öncelikler yüzünden
Dün sabah.
Muhtereme, evle ilgilenelim biraz, dedim. Baktı. Yani, yorganı çıkaralım, çarşafları değiştirelim, evi temizleyelim diyorum. Yarın yarım gün çalışacağım, temizlik yapayım dedim, mesela, “boş ver hep beraber yaparız” dedi. Canım muhterem… Arca bundan hiç hazzetmedi, siz evi temizleyin ben ipad filan oynarım dedi, yok ya! Banyo ışıklığının oradaki menfez kapağının takılması şart, tozu pisi bıraktım, artık soğuk hava girecek, silikonlamanın tam zamanı dedim, hak verdi, canım muhterem.
Tam evden çıkacağım, gözüm mutfağa kaydı, akşamki on dördüncü evlilik yıldönümü kutlamalarından kalan pizza kutuları hala masanın üzerindeydi. Aynı anda KFC kutusuna burnunu sokup “tüh ya hiç kalmamış” diyen Arca’yı gördük, kahkahamızı zor tuttuk, ikimiz de aynı şeyi düşünüyorduk, mutfak bekar evi mutfağına benziyordu. N’apalım akşam eve vardığımda saat dokuza geliyordu. Fakat artık silkinmenin vakti geldi. Madem şimdilik işteki yoğunluk biraz hafifledi, stres yerini rutine bıraktı o halde biraz hayatımıza odaklanalım.
27 Ekim 2016 Perşembe
Kitap yorumu: Bayan Jean Brodie’nin Baharı
Yeni yetme dönemlerimi
hatırlıyorum. Ortaokul zamanlarını. Okulda gruplaşmalar olurdu. Bir gruba dahil
olmak, ait hissetmek ergenliğin gerekliliğiydi demek ki… Oğlan gruplarında
genelde tek tipleşme hakimdi. Aynı saç modeli, aynı takımın oyuncusu olmak…
Fakat kızlarda, aynı gruba mensup bile olsa, ayrık bir ruh hali hemen göze
batardı. Birbirlerine katiyen benzemeyen ayrık otları. Kadınların doğasından
gelen bir ayrıklık var bence, bireysellik, birbirinden bir şekilde ayrışmak.
24 Ekim 2016 Pazartesi
kısa #17: Eyvallah
En sevdiğim kelime.
Daha doğrusu en sevdiğim kelime olduğunun farkına yeni vardım. Geçen hafta uçaktan önce erken akşam yemeği için İtalyan misafirleri götürdüğümüz Yeşilköy'deki balıkçıda sohbetin koyulaştığı bir vakit, lisanlarımız hakkında konuşuyorduk.
Daha doğrusu en sevdiğim kelime olduğunun farkına yeni vardım. Geçen hafta uçaktan önce erken akşam yemeği için İtalyan misafirleri götürdüğümüz Yeşilköy'deki balıkçıda sohbetin koyulaştığı bir vakit, lisanlarımız hakkında konuşuyorduk.
21 Ekim 2016 Cuma
Mutluluk
Bir süredir zihnimi
kurcalayan cümleyi nerede okuduğumu hatırlamıyorum, kenara not ettiğim
cümlelerin kaynaklarını da yazsam iyi olacak.
Cümle şu:
Bu cümle doğru ise, mutluluğun
formülü çok açık: bir sen bir ben bir de bebek :))
Hayır, değil tabii ki.
19 Ekim 2016 Çarşamba
Kitap yorumu: Hayvanlardan Tanrılara, Sapiens
İkinci
üniversite olayını duymuş muydunuz? Eğer bir fakülte bitirmişseniz, iki yıllık
veya dört yıllık bölümlere, herhangi bir sınava girmeden kaydınızı yaptırabiliyorsunuz,
açık öğretim gibi. Ben bu yıl sosyoloji bölümüne ön kaydımı yaptırdım.
Bölüm seçimimde “Yılmaz
Morgül’ü bir millet neden izler” sorgulamamın etkili olduğunu söylemeden
geçemeyeceğim. Yok lan şaka yapıyorum, bana ne. Bizim millet Kürk Mantolu
Madonna’daki Madonna’yı şarkıcı Madonna diye canlı yayında goygoy yapanları
izliyor, Yılmaz Morgül ekranların gülü be gülü!
17 Ekim 2016 Pazartesi
6 dakika: DEV
Babam, geçenlerde bir yazımı okumuş, ne kadar zamanda yazıyorsun bunları diye sordu. Kendisini yazıdan ziyade sözle iyi ifade edebilen insanlara özgü küçük bir hayranlık vardı sesinde.
Az önce cüzdanımın iç gözlerini kurcalarken birkaç tane "6 dakika" kartı buldum. Galiba yazlığa filan giderken cüzdana atmışım, ne zamandır unutulmuş. Bir kart çektim, DEV sözcüğü çıktı ve 6 dakikada aşağıdaki pasajı yazdım. Şimdi sorsa babama "6 dakikada yazıyorum" diyebilirim:))
Az önce cüzdanımın iç gözlerini kurcalarken birkaç tane "6 dakika" kartı buldum. Galiba yazlığa filan giderken cüzdana atmışım, ne zamandır unutulmuş. Bir kart çektim, DEV sözcüğü çıktı ve 6 dakikada aşağıdaki pasajı yazdım. Şimdi sorsa babama "6 dakikada yazıyorum" diyebilirim:))
13 Ekim 2016 Perşembe
İyi hissettiren küçük şeyler
Geçen gün işten biraz erken çıktım, İlker ve Arca ile buluşacaktık, vaktim vardı ve sokak sokak yürüdüm. Kıbrıs Şehitleri caddesinin arka sokaklarını, Kemeraltı'nın ara sokaklarını, Pasaport'a kadar Kordon'u (o siyah beyaz eski kaldırımlarda) baştan başa yürüdüm. Buluşma zamanına yakın Topçu'nun karşı köşesindeki Starbucks'ta dinlendim. Yanımda defterim vardı, sayfaları karıştırırken Sanatçının Yolu kitabındaki görevlerden birine denk geldim.
Mutluluk veren şeyleri listelemişim. Görev buymuş demek. Ara sıra başka kalem kullanmışım demek ki dönüp dönüp eklemeler yapılmış.
O an içlerinden üçünü yapmış olduğumu fark ettim, yürümek, kahve içmek, yazmak/okumak...
Diğerlerini de yazayım, zira düşünmek ve yazmak ve hatta sonradan o listeyi okumak bile iyi geliyor.
Mutluluk veren şeyleri listelemişim. Görev buymuş demek. Ara sıra başka kalem kullanmışım demek ki dönüp dönüp eklemeler yapılmış.
O an içlerinden üçünü yapmış olduğumu fark ettim, yürümek, kahve içmek, yazmak/okumak...
Diğerlerini de yazayım, zira düşünmek ve yazmak ve hatta sonradan o listeyi okumak bile iyi geliyor.
10 Ekim 2016 Pazartesi
Dumur diyalog özel : Kedi
Ödevde ne hayal ettikleri sorulmuş.
Biri bisiklet, bayram harçlıkları, yazın kazandıkları ve anne baba katkısı ile sahip olabildi, pek heyecanlı kendisi.
Diğeri; sarı tüylü bazı yerleri beyaz olan tombalak bir kedi. imiş.
Hedefi, böyle bir kediye sahip olmakmış.
"Hedefine ulaşmak için ne yapmayı düşünüyorsun" sorusunun cevabı: Annemi ikna etmek.
9 Ekim 2016 Pazar
"Eve döndüm, geleceğim"
Çocukluğumuzda bizi ödül almaya alıştırmışlar. Eğitim sistemimizde böyle bir kara delik var. Dersleri sınavlarda çıkacak sorulara göre öğrenmeye çalıştık çoğumuz. Mutlaka zevk aldığımız dersler olmuştur ama iyi notlar almanın ya da sınıfı geçmenin en birinci hedefimiz olduğunu söylerken ve genelleştirirken abartmış olmam sanırım. Sonra o bitmek bilmeyen ortaokula, üniversiteye giriş sınavları... O sınavları kazanmak o kadar öncelikliydi ki, kazandıktan sonra dünyaları kazandığımızı düşündük. Yeni hedefimiz fakülte bitirip diploma almaktı, onu da hallettik tamam, sandık.
Halbuki yeni bir sınav başlıyordu, hayat sınavı. İşte aramızdan sadece sonuç odaklı olanların, dışsal ödüllerle hedefleri tutturmaya alışanların bu hayat sınavında "başarılı" olsalar bile mutlu olmaları daha doğrusu mutluluklarının sürekli olması mümkün olmadı. Evvelden sınavlarda iyi not almaya alışkın olan bünye, şimdi ay sonu alacağı maaş için, yıl sonu alacağı title için çalışmaya devam etti. Alamamak büyük bir motivasyon kaybı iken alabilmek bir süreliğine gönlümüzü oyaladı, zira ödülün etkisi de cezanınki gibi kısadır.
Halbuki yeni bir sınav başlıyordu, hayat sınavı. İşte aramızdan sadece sonuç odaklı olanların, dışsal ödüllerle hedefleri tutturmaya alışanların bu hayat sınavında "başarılı" olsalar bile mutlu olmaları daha doğrusu mutluluklarının sürekli olması mümkün olmadı. Evvelden sınavlarda iyi not almaya alışkın olan bünye, şimdi ay sonu alacağı maaş için, yıl sonu alacağı title için çalışmaya devam etti. Alamamak büyük bir motivasyon kaybı iken alabilmek bir süreliğine gönlümüzü oyaladı, zira ödülün etkisi de cezanınki gibi kısadır.
Rutin iyidir.
Pazar. Saat 11:12. İlker yirmi dakika kadar önce Arca'yı alıp şantiyeye götürdü. Beni evde bir saat yalnız bırakmakla, bana nasıl bir iyilik yaptığının farkında mı acaba? Aslında onlarla çıkıp beni pazara bırakmalarını dönüşte de almalarını istemiştim ama sonra pazardan bir sonraki haftaya kadar bozulacak ve çöpe atılacak sebzeler almak yerine evde bir başınalığımın tadını çıkarmaya karar verdim. Pazardan aldıklarımızı tüketemediğimiz hiç olmamıştı, bu haftaya kadar. Evle ilgili hafta sonundan alışveriş, yemek, ütü gibi konularda plan yapar, bu planları genelde de uygularım. Ama bu hafta...
30 Eylül 2016 Cuma
Seyrek yazıyor olabilirim ama...
O
kadar perişan görünüyorum ki, metroda bana yer veriyorlar. Üzerlerine
aksıracağımdan, kusacağımdan veya bayılacağımdan korkuyorlar. Belki de kokudur
sebep. Zira bu hafta duş yaptım mı hatırlamıyorum. Saçlarım yağlı olsa mecbur
bir saçım olsun yıkanacak da, iki mıncıkladım mı sokağa çıkılabilecek (bedhead
akımının öncüsüyüm) hale geliyor, sallıyorum.
Çok mu uzattım? Peki. (daha yazının uzunluğunun farkında değilsiniz tabii, başındasınız).
28 Eylül 2016 Çarşamba
Oblomov
İki yıl önceydi, klasik
okusam da ne okusam dediğim zamanlar. Evet, bu kadar okuma meraklısı biri için
klasikleri okumamış olmak ilginç, biliyorum. Ama öyle…
Her şeyin bir uygun bir
zamanı olduğuna inanıyorum artık.
23 Eylül 2016 Cuma
Persephone sen misin? Daha gitmedin mi?
Sabah bakkala giden
(muzlu süt için yer cücesi tarafından zorla gönderilen) İlker, "sabah serini var,
üzerine bir şey al", dedi. Halbuki ben daha kot monta hazır değilim, ayağımda
spor ayakkabı üzerimde incecik elbiseyle çıkmak üzereydim. Dünkü yağmurlu İstanbul’un
serin sonbahar havasını hatırlayınca, buna da şükür dedim içimden, hala ılık
buralar.
Her sabah metroya bir
patikadan iniyorum. Sağı solu ağaçlı. Mevsimleri ve mevsimlerin birbirine
dönüşmelerini, o patikada yaptığım yürüyüş sırasında fark etmek çok keyifli
oluyor.
22 Eylül 2016 Perşembe
Eş zamanlılık
Telefonda Timehop diye
bir uygulama var. O gün için geçmişe hopluyor zıplıyorsun. Bugün bir bildirim
geldi, bak diyor, bundan 1-2-3… sene evvel neler paylaşmışsın, neler
yaşamışsın. Zaman makinesi gibi ama sadece geçmişe… (About Time filmindeki gibi)
Bu uygulamayı en çok Arca’nın bebeklik fotoğraflarına denk geldiğim için seviyorum. Bugün uygulama bana bir sürpriz
yaptı, tam 8 sene öncesine götürdü beni, blogda bir haber vermişim o gün: IT’S A BOY!
19 Eylül 2016 Pazartesi
Tatil sonrası hayata adapte olma rehberi
Derler ki, bir tatilin
tam anlamı ile tatil olması için işle ilgili her şeyi geride bırakmak ve
unutabilmek gerekir. Ancak böyle tazelenmiş bir zihinle işe dönebilirsin. Benim
genelde tatillerim telefon, mesaj ve mail trafiği ile piç olduğu için uzun
zamandır işi, en son işte ne yaptığımı unuttuğum bir tatilim olmamıştı. İlk
defa geçen haftayı tam anlamıyla kafayı boşaltarak geçirebildim. Bundan sebep hep
gülümseyerek hatırladığım bir tatil olacak. İçimize sinsin.
Gel gör ki, zaman geçiyor
ve tatil de bitiyor. Gerçek hayata adapte olmak gerekiyor. Her ne kadar rutinin,
düzenin, yerleşik hayatın özlemini çeksek de, itiraf etmem gerekirse, bizim
hane için hayata dönüş çok zor oluyor.
10 Eylül 2016 Cumartesi
Kışlık domates yapımı
Geçiş mevsimlerinin insan
metabolizması üzerinde bir araştırması yapıldı mı acaba?
Sizi bilmem ama bana
müthiş bir enerji veriyor. Özellikle sonbahar başlangıcı. Yazın rehavetini bir
düzen telaşıyla üzerimden attığımı fark ediyorum. Deliler gibi planlar projeler
ve daha iyisi, hayata geçiriliyorlar…
Mesela kışlık domates.
9 Eylül 2016 Cuma
His
6 Eylül 2016 Salı
Modaya direnen feşınbilogır
Her sezon yeni bir şey trend oluyor. Moda dergisi üyeliğim olmasa da, sosyal medya hesaplarından, üyesi olduğum markalardan bu trendlere boğuluyorum. Hiçbirini takip etmesem, dükkan vitrinlerinden cansız mankenler el sallıyor. Alışverişe çıkmasam her allahın günü metrodayım, trend nedir ne değildir anlamamam imkansız. En azından bir göz aşinalığı oluyor. Ama allah için direniyorum.
Bazı çok moda parçalara göz takılıyor, inkar edemem fakat hemen kafamı çeviriyorum. Neden? Çünkü tek sezonluk giysilere para vermek istemiyorum. Çünkü bir aldığımı kalitesi el verdiği sürece – umarım yıllarca – giymek istiyorum. Çünkü bir parçayı bir sezon giyecek kadar zengin değilim (Rahmetli Vehbi Koç’un dediği gibi ucuz ayakkabı giyecek kadar zengin değilim)
Ben zamansız stil seviyorum. Trençkotlar, kot ceketler, keten şortlar, tek parça sade elbiseler, mavi ve beyaz gömlekler, düz renk pantolonlar…
Geçen, indirimden böyle birkaç parça yakalayabilir miyim diye internette alışveriş sitelerinde gezinirken, dikkatimi çekti son sezonlarda ne çok trendi teğet geçmişim?
2 Eylül 2016 Cuma
Yazlıkçılar
Adet olduğu üzere, bir eylül yazısı patlatmayacağım. Sanırım herkes Eylül 1 itibariyle sosyal medya timeline'larından "hoşgeldin eylül", "böhüü yaz bitiyor", "en sevdiğim mevsimdi sarı sonbahar" ve türevleri cümleler ile sayısız sarı ve rüzgarda uçuşan yaprak emojisinden payına düşeni almıştır.
İyi o halde, biz Ege sahillerinin renkli yazlıkçı profilleriyle neşemizi bulalım.
İyi o halde, biz Ege sahillerinin renkli yazlıkçı profilleriyle neşemizi bulalım.
1 Eylül 2016 Perşembe
Arca ile tatil günleri
Sınıfın whatsapp grubunda
velilerin çocukları hakkında “okulu çok özlemiş” “çok heyecanlı” gibi cümleler
yazdıklarını okuyunca biraz imrendim. Arca’da tık yok. En son, ikinci sınıfta
okula gitmesinin gereksiz olduğuna kanaat getirdikten sonra, biz kitaplarını
alırken okula girmemeyi, arabada beklemeyi teklif etti. Sanki adamı okulda
bırakıp kaçacağız. Kırtasiye malzemelerini almaya gittiğimizde bendeki
heyecanın onda biri cücede yoktu. O, hotwheels arabalarını seçmekle meşguldü,
sanki bana defter, kalem alıyoruz!
Vallahi açıkça yazdım,
bizimkinin okula dönmeye niyeti yok, dedim grupta.
29 Ağustos 2016 Pazartesi
Kendini sevmek
Serin esiyor. Çeşme hep serin eser de, artık iyiden iyiye sonbaharın kokusu geliyor burnuma. Çok değil, birkaç haftaya ön bahçeye komşu ailenin kış hazırlıklarının kokusu da gelir. Güneş gören bahçelerinde salça tepsileri ve renk renk reçelleri dizilir. Sabah baktım, biberleri asmışlar, dolmalık biber kurutuyorlar bu sene. Bu kadar hazırlığı kime yapıyorlar diye aramızda konuşuyorduk geçenlerde, çocukları vardır dedim, bir karı koca bütün kış tüketemez yoksa. Annemler gibi. Tarhanamızı hazırladılar mesela. Mis gibi olmuş, yeni mahsülü ilk defa geçen hafta denedik, bayıldık. Sonra Arca'yı da hazırlığına dahil ettikleri biberler kurumuş, koca bir torba verdiler. Rondoda azıcık zeytinyağıyla birlikte bızlatıyoruz, kavanoza koyup buzdolabında muhafaza ediyoruz. Katkısız ve deli acı pul biberimiz hazır.
25 Ağustos 2016 Perşembe
Cornetto Dondurmalarının Kalorileri
Bildiğiniz gibi yaz geldi çattı. Bizlerse bu yaz sıcağında biraz da olsa serinlemek için dondurmaya başvuruyoruz. Fakat yazın kilo aldığımız zaman buna dondurmanın sebep olduğunu da aklımızdan geçirebiliyoruz. Ayriyeten aramızda diyet yapan arkadaşlarımızda bulunuyor. Bu yazımızda ise hem diyet yapanlara ve hem de beslenmesine dikkat edenlere, Cornetto dondurmalarının kalorileri hakkında bilgiler vereceğiz.
Öncellikle her bir Cornetto Dondurmasının kalorilerini ve besin değerlerini yazmakla başlayalım:
Cornetto In Love Chocolate Berry 125 ML (Çikolata Böğüren) (YENİ!) >>>>>>> 230 kcal, 10 gram yağ, 31 gram kh
Cornetto Disc Cheesecake 145 ML >>>>>>> 280 kcal, 14 gram yağ, 35 gram kh
Cornetto Disc Vanilya - Karamel 145 ML >>>>>>> 300 kcal, 16 gram yağ, 37 gram kh
Cornetto Disc Antep Fıstık Çikolata 145 ML >>>>>>> 320 kcal, 17 gram yağ, 38 gram kh
Cornetto In Love Toffee Krokan 125 ML >>>>>>> 220 kcal, 11 gram yağ, 28 gram kh
Cornetto Classico Kaymak 120 ML >>>>>>> 200 kcal, 10 gram yağ, 24 gram kh
Cornetto Classico Çikolata 120 ML >>>>>>> 200 kcal, 10 gram yağ, 26 gram kh
Algida Keyif Kornet 125 ML >>>>>>> 110 kcal, 6 gram yağ, 12 gram kh
Cornetto Mini Kaymak 60 ML >>>>>>> 120 kcal, 6 gram yağ, 13 gram kh
Cornetto Mini Çikolata 60 ML >>>>>>> 110 kcal, 6 gram yağ, 12 gram kh
Diyet Yaparken Dondurma Tüketilmeli Mi?
Verilen Cornetto dondurmalarının kalori değerlerine bakacak olursak Cornetto diyet için ideal bir dondurmadır. Çünkü diyet yaparken vücut için gerekli olan tatlı ve şeker ihtiyacını dondurma diğer tatlılara oranla daha iyi bir şekilde sağlamaktadır. Bunun nedeni ise normal tatlıların dondurmalara oranla çok daha fazla kalori içermesi. Bu yüzden çoğu diyetisyen tatlı isteğimizi bastırmamız adına dondurmayı önermektedir.
Üstelik dondurmalar, içerdiği vitaminler ve mineraller sayesinde oldukça sağlıklıdırlar. Sütlü dondurmalar kalsiyum ve fosfor, meyveli dondurmalarda ise genellikle C vitamini öne çıkarıyor.
Ayrıca bilim adamları, dondurmaların alındığı yerlerin güvenilir olması gerektiğini şiddetle vurgulamaktadır. Çünkü güvenilir olmayan yerlerden alınan dondurmalar, kimyasal katkı maddeleri içerebileceğinden dolayı vücuda zararlı olabilir ve çok daha fazla kalori içerebilir.
Cornetto dondurmalarının kalorileri ise gayet standartlara uygun olduğundan gönül rahatlığıyla tüketebilirsiniz. Özellikle en fazla tercih edilen Oreolu dondurma hakkında detaylara http://www.cornetto.com.tr/cornetto-disc/oreo sayfasından ulaşabilirsiniz.
23 Ağustos 2016 Salı
Dumur diyalog #161
Ipad oynarlarken, artık İlker bir zombiyi mi yakaladı ne yaptıysa;
"VAY BE! Baba dediğin böyle olur!"
...........
"VAY BE! Baba dediğin böyle olur!"
...........
22 Ağustos 2016 Pazartesi
günler
19 Ağustos 2016 Cuma
Dumur diyalog #160
Arca, Duru ve Yeliz denizden dönerken Ege üniversitesi kampının önünden geçerler.
D: Burası ne için kullanılıyor?
Y: biz çocukken sadece öğrenciler gelirdi bu kampa. İzmir'den otobüslerle öğrencileri getirirlerdi, on gün kadar kalır, tatil yaparlardı. Şimdi pek öğrenci gelmiyor galiba, personel aileleri geliyor.
A: Nasıl yani öğrenciler anne babaları olmadan mı geliyordu?
Y: Evet arkadaşlarıyla tatil yapıyorlardı.
A: Ne saçma şey! İnsan hiç annesiz babasız tatil yapar mı, hıh!
D: Burası ne için kullanılıyor?
Y: biz çocukken sadece öğrenciler gelirdi bu kampa. İzmir'den otobüslerle öğrencileri getirirlerdi, on gün kadar kalır, tatil yaparlardı. Şimdi pek öğrenci gelmiyor galiba, personel aileleri geliyor.
A: Nasıl yani öğrenciler anne babaları olmadan mı geliyordu?
Y: Evet arkadaşlarıyla tatil yapıyorlardı.
A: Ne saçma şey! İnsan hiç annesiz babasız tatil yapar mı, hıh!
12 Ağustos 2016 Cuma
Çocukluğum
"Sanatçının Yolu" kitabı daha doğrusu kitabın en baba görevi olan sabah sayfaları sayesinde kendimle ilgili hiç bilmediğim noktalara ulaşıyorum. Genel olarak ruh halim çelişkili. Yani sürekli bir ikilemdeyim. Şöyle olsun ama böyle mi olsun. Analizden beynim mıncıklandı.
Daha fenası ortaya çıkardığım bazı düşüncelerimden utandığımı itiraf etmem gerekir. Olumlu baktığımı sandığım, ya da en azından olumsuz düşünmemeye çalıştığım birçok şeyde aslında çok kötü fikirlere sahip olduğum yazarken ortaya çıkıyor. Hayır, asla burada anlatmam, herkesin bir özeli var, o kadar da değil:)
Kendimle ilgili hoşlanmadıklarım kadar hatta daha fazla sevdiğim şeyler var. Özellikle çocuklukla ilgili. Geçen haftanın görevlerinden biri 8 yaşındaki halimizle ilgili sevdiğimiz şeylerdi. Ne çok madde yazdım listeye inanamazsın.
Daha fenası ortaya çıkardığım bazı düşüncelerimden utandığımı itiraf etmem gerekir. Olumlu baktığımı sandığım, ya da en azından olumsuz düşünmemeye çalıştığım birçok şeyde aslında çok kötü fikirlere sahip olduğum yazarken ortaya çıkıyor. Hayır, asla burada anlatmam, herkesin bir özeli var, o kadar da değil:)
Kendimle ilgili hoşlanmadıklarım kadar hatta daha fazla sevdiğim şeyler var. Özellikle çocuklukla ilgili. Geçen haftanın görevlerinden biri 8 yaşındaki halimizle ilgili sevdiğimiz şeylerdi. Ne çok madde yazdım listeye inanamazsın.
10 Ağustos 2016 Çarşamba
Neyse
Ruh halim karışık
dönemlerdeyim.
Beni tam olarak neyin
etkilediğinden de emin değilim, okuyamamak? Bak o benim dengemi bozdu.
Yaratıcılığıma zerre katkısı olduğuna inanmıyorum, bu sabahki sabah
sayfalarında yazara ağzıma ne gelirse yazdım. Kısıtlanmış olmak hoşuma gitmedi.
Önceki yazıdaki böğürmelerimde son derece samimiyim, sözlerimin de
arkasındayım. Hani bir şey olur, okuyamazsın, olur yani, işler yoğundur,
hastasındır, canın istemez, malum bizim gündem bazen bizi epey silkeliyor, ama
böyle bu hafta okumak yok koşulunu sevmedim. Rutinimin bozulması bana yeni kapılar
açmadı, beni daha da gerdi ve kilitledi.
6 Ağustos 2016 Cumartesi
Okuma Yoksunluğu "Sanatçının Yolu" Kitap yorumu
#okumakiptiladır diye bir hashtag vardır, şu son üç-dört gündür katıldığım kadar başka hiçbir zaman bu söyleme, bu kadar katılmamıştım. Arkadaş okuyamamak ne fena yav, kafayı yiyeceğim. Bundan sebep bloga sardım, yazık lan size! Ben şimdi ha boyna yazar kafanızı mikerim.
Zıııttt! tamam baştan alıyorum! Hani geçenlerde anlatmıştım, biz kitap kulübü kadınları, birbirimize kitaplar öneririz, hatta toplantılara getirir oku mutlaka deriz filan... Hah bizim Sıla, hani düş masalcısı, Sanatçının Yolu isimli kitabı okumamı salık verdi. Derhal sipariş ettim, elime geçer geçmez de okumaya başladım.
Bildiğiniz kitaplardan değil, baştan söyleyeyim. Yaratıcılığınızı geliştireceğini, sanatçı tıkanıklığı denen o kilitlenmişliği aşacağınızı vaat ediyor. Tamam buraya kadar bir kişisel gelişim kitabı ile baş başa olduğunuzu idrak edebiliyorsunuz, fakat işin aslı başka. Kitap 12 haftalık bir çalışma alıştırma kitabı aslında. Her hafta için görevleriniz var, sabah sayfalarınız ve hazırlamanız gereken raporlar var. Yani iş yükü ağır bir kitap.
Sıla önerdiyse, vazgeçmem, yan çizmem, denerim dedim ve hafta hafta uygulamaya başladım.
Zıııttt! tamam baştan alıyorum! Hani geçenlerde anlatmıştım, biz kitap kulübü kadınları, birbirimize kitaplar öneririz, hatta toplantılara getirir oku mutlaka deriz filan... Hah bizim Sıla, hani düş masalcısı, Sanatçının Yolu isimli kitabı okumamı salık verdi. Derhal sipariş ettim, elime geçer geçmez de okumaya başladım.
Bildiğiniz kitaplardan değil, baştan söyleyeyim. Yaratıcılığınızı geliştireceğini, sanatçı tıkanıklığı denen o kilitlenmişliği aşacağınızı vaat ediyor. Tamam buraya kadar bir kişisel gelişim kitabı ile baş başa olduğunuzu idrak edebiliyorsunuz, fakat işin aslı başka. Kitap 12 haftalık bir çalışma alıştırma kitabı aslında. Her hafta için görevleriniz var, sabah sayfalarınız ve hazırlamanız gereken raporlar var. Yani iş yükü ağır bir kitap.
Sıla önerdiyse, vazgeçmem, yan çizmem, denerim dedim ve hafta hafta uygulamaya başladım.
5 Ağustos 2016 Cuma
Çevrimdışı kalma hakkı
Fransa'daki yeni iş kanunu içeriğinde böyle bir hak varmış: Tatilde, mesai saati dışında çevrimdışı kalma hakkı. Yani tatile çıktın, maillerine bakmamak gibi, soruları, telefonları cevaplamamak gibi bir hakkın olacakmış. Vay be...
Geçenlerde bunu Gülçin'e anlatıyordum, "bizde de tatildeysen aramazlar, maillerine bakmazsın, zaten tatildeyken iş ile ilgilenirsen iyi gözle bakmazlar, tatil yap, kafanı boşalt, tazelenmiş olarak gel, derler" dedi. Demek medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar değilmiş, tatilin tam olarak anlamını bilirlermiş.
Biz?
2 Ağustos 2016 Salı
Kitap yorumu: Gülüşün ve Unutuşun Kitabı
Kitap
kulübü, şahane kadınların yanı sıra şahane kitaplarla tanışmama da vesile
oldu/oluyor. Sadece okumaya karar verdiklerimiz değil, bu kitaplar.
Kimi zaman ileride okuyacağımız
kitap listelerini konuşurken, ortaya çıkıyor. “hmm ilginçmiş, alayım ben bunu”
diyor, yazıyorsun şahsi okunacaklar listesine.
Kimi zaman “bunu okudum arkadaşlar,
kulüpte tartışılmaz ama çok keyifli döndürelim aramızda” diyerek toplantılara
getirdiğimiz kulüp harici kitaplar, oluyor.
Kimi zaman kulüp vesilesiyle bir
yazarla tanışıyor, bir kitabını tartışıyorsun, derken yazarı çok seviyor ve
diğer tüm kitaplarını da okuyorsun.
Senin kulüp haricinde okuduğun
kitapları takip eden arkadaşların, hemen öneriyor; “Yeliz sen fantastik
seversin, …. Getirdim, oku mutlaka!”
Kişisel gelişime merak sardığımı
fark edenler, evvelden okuyup faydalandıkları kitapları anlatıyorlar…
İşte böyle böyle genişliyorsun,
paylaşa paylaşa çoğaltıyorsun…
1 Ağustos 2016 Pazartesi
Bütün yazını yazlıkta geçiren biri olmak
Metro markette dolanırken
Crocs’ları gördük. İlker daha önce bana almak istemişti. Deniz terliğine
ihtiyacım var biliyor. Piyasaya göre epey ucuz ama yine de elim varmadı. Dedim
ki, hepi topu hafta sonları giyiyorum, şimdi dünya kadar para vermeye ne gerek
var, bütün yazımı yazlıkta geçiren biri olsaydım ama, mutlaka alırdım.
Bir anda “bütün yazımı
yazlıkta geçiren biri olmak” kulağıma müthiş iyi geldi. Sanki asla gerçek
olamayacak bir düş gibi. Düşünsene her hafta sonu haldur huldur gittiğin evde
en az iki üç ay yaşayacaksın. Evet yav yaşayacaksın!
28 Temmuz 2016 Perşembe
Özel okul ücretleri, hayat şartları vs...
Geçen akşam iş çıkışı İlker geldi, Arca yazlıktayken eve gidesimiz yok. O bit kadar boyuyla nasıl da dolduruyor evi, o yokken duvarlar üzerimize geliyor sanki.
Biraz Forum’da dolandık. Mothercare’de indirim varmış, adet olduğu üzere indirimden seneye giyebileceği bir şeyler var mı diye bakındık. Her şey bana pahalı geldi. Hem de indirimde! E, biz geçen yıla kadar en azından indirimde buradan alışveriş yapabiliyorduk? Ne ara bu kadar pahalı gelmeye başladı?
İlker'e demiştim ama, daha hafta başı maliyet çalışmaları yaparken üç yıl önceki projenin dosyalarını buldum, o vakitler dolar 1,80’miş, notlarımda görünce şok oldum, diye… Nasıl enflasyon yok? Mümkün mü olmaması? Kur artışı elbet her ürüne yansıyacak.
Neyse, elimiz boş çıktık dükkandan. Karnımızı da IKEA’dan ucuz yollu doyurup çay içmeye Zeynep’lere uğradık. Güller de geldi, balkonda muhabbetin dibi… Çaylar bitti, biralara devam edildi… Laf döndü dolaştı hayat şartlarına geldi.
26 Temmuz 2016 Salı
Kitap yorumu: Gökkuşağı Günleri
Okyanusun öte yakasında boylamasına bir ülke Şili.
Şili'yi çocukluğumun unutulmaz programı "7'den 77'ye"de Barış Manço'nun "bu ülkenin haritası böyle açılıyor" deyip boylamasına haritayı açtığı sahneyle hatırlıyorum. (Ne harika bir programdı bu arada, hala ekvator çizgisini anlattığı bölüm hatırımda.)
Şili'yi çocukluğumun unutulmaz programı "7'den 77'ye"de Barış Manço'nun "bu ülkenin haritası böyle açılıyor" deyip boylamasına haritayı açtığı sahneyle hatırlıyorum. (Ne harika bir programdı bu arada, hala ekvator çizgisini anlattığı bölüm hatırımda.)
19 Temmuz 2016 Salı
Uruguay mı Yunanistan mı?
Felaket gündemi bizim
gibi henüz çok içinde yaşamayan (allah da yaşatmasın) fakat her anını
iliklerine kadar hissedenler için hep aynı döngüde seyrediyor.
Rutin hayat => Bir bomba, bir eylem
haberi, ölen yüzlerce insan haberi => Her biri ile, her birinin
ailesiyle ölmek ama ölmeyi başaramadığı için kendini suçlamak => Binlerce satır haber, analiz okumak => Sosyal medyadaki ağır
söylemlere maruz kalmak => Hiçbir şeye konsantre
olamamak => Çocuğunun gözlerinin
içine bakıp “hayatıma devam etmeliyim” demek ve bir dizi içsel kişisel önlem
çabasına girmek (kitap okumak, alakasız komedi filmleri izlemek…) => Hayatı sıradan rutinine
çekmeye çalışmak => Rutin hayata dönmek
(tabii her olayda biraz daha eksilerek, biraz daha ruhumuzu yitirerek…)
Darbe girişimi, halkın
galeyana getirilmesi ve peşi sıra yaşananlardan sonra da benzer bir döngüye gireceğimi
düşünüyordum.
Ancak olmadı.
18 Temmuz 2016 Pazartesi
korku
Arca
anneanne, dede ve Duru’suyla birlikte Özdere’deydi. İlker, güzel deniz havasını
kaçırmak istemedi, arabayı bana bırakıp Çeşmeden balığa çıktı. Hafta sonunu o
balıkta ben annemlerde geçireceğim ve Pazar öğlen gibi Çeşme’ye geçeceğiz Arca’yla,
plan bu. İşten kaçarcasına çıktım ve hızlıca cücenin yanına vardım. Hazırdılar,
bisiklet turu yapılacaktı, acil hazırlanmalıydım. Tamam dedim, ama denize
gireceğim, bir girip çıkacağım. Giyindik yollandık sahile. Hareketli bir
sayfiyenin akşam saatleri. Güneş iyice inmiş, yürüyüş yapanlar, bisiklete
binenler, sandalyesini sahile atmış, akşam birası yudumlayanlar, sahil
cafelerinde hafiften başlayan akşam hareketlenmeleri, kamp yerinde yemek
hazırlıkları…
Bir sayfiyenin huzur
veren Cuma akşamı rutini…
15 Temmuz 2016 Cuma
Film önerisi: About Time
Hayatın sıradanlığının ne kadar değerli ve ne kadar büyük bir mutluluk kaynağı olduğunu bazen unutuyoruz. Günlük dertlerimiz içinde yoğurulup giderken, küçük anların değerinin farkına varamıyoruz. Dilimize dolanmış bir "farkındalık" meselesi var ya, kimi çok satan kitaplarda bıktırasıya kadar önümüze servis edilen "farkındalık" hani, işte oradaki gibi "bir meseleye aymak" değil farkındalık.
Farkındalık dediğin bir küçük anın, bir küçük huzur kaynağının bilincinde olmak...
Hayatta ıskaladığımız bu işte...
14 Temmuz 2016 Perşembe
Alışveriş sorunsalı
Giyim kuşam
ihtiyaçlarınızı nasıl tedarik edersiniz? Ben mümkünse hep internetten tedarik edeyim. Zira
geçen akşam yaşadığım indirim günleri AVM fiyaskosundan sonra daha da
mağazalara gitmem.
Tamam baştan alıyorum.
Her şey Arca’nın kankası
Poyraz’ın sünnet düğünü kararı ile başladı. (Sünnet düğünlerine olan muhalefetim hakkında burada fikir beyan etmeyeceğim, anasına bizzat düşüncelerimi aktardım.)
12 Temmuz 2016 Salı
Arca'nın tatil anıları
Gülçin’ce Gülçin, bizim
yazlıktan komşu, vallahi bak, bisikletle beş dakika:) Bayramda geleceğim
deyince, o göbeği canlı canlı görmek için ne yaptım ettim, çoluğu çocuğu sattım,
vardım yanına. Ne güzel sohbet ettik, ne tatlı bir salıncak keyfi yaptık…
Blogdan konuştuk. Zor dedik, uzun uzadıya yazamıyoruz, güzel resimler
koyamıyoruz artık diye dert yandık. Ve aslında blogların eskisinden daha
kıymetli olduğuna karar verdik. Yok ya sosyal medya dediğin mecra duygunu
anlatmaya yetmiyor ki… Bir de ben şahsen blog okumayı seviyorum ve blog yazmasa
da keyifle blog okuyanlar olduğunu biliyorum, bu da beni çok mutlu ediyor.
Bir de anılar… Yıllar
önce yazdıklarıma bir yorum aldığımda, sayfa sayfa eskiye dönmek çok keyifli… Neler
yazmış, neler paylaşmışım, nasıl bir emek… Gülçin bana iyi ki yazmışsın diyor
(hafta hafta gebelik, ay ay Arca bebek gelişimi:))) şimdi dönüp okuduğumda
birilerine bir faydam olduğunu hissetmek bile yeter…
İşte bu sebepten tam da
Arca’nın resmi yaz tatili başlayalı bir ay olmuşken, yine benzer bir anı
derleme yazısı ile karşınızdayım sayın blogseverler:) Maksat yıllar sonrasına
hatırlanası anılar bırakmak…
1 Temmuz 2016 Cuma
#kısa : Tam toparlayacağım...
Öncelikle yorumlara ve emaillere her şeye en çok da orada bir yerlerde yazdıklarımı okuyan ve orada olduklarını hissettiren herkese, hepinize teşekkürler, iyi ki varsınız. İyi ki...
Düştüğün yerden kalkmaya çalışıyorsun ama olaylara en uzak olanımızın bile takati yok. Çünkü biliyoruz ki bugün uzak olabilirsin, yarın o bombalardan birinin sana isabet etmeyeceğinin garantisi yok.
Bayram öncesi işleri toparlamaya çalışıyorum, tek derdim, tatil süresince telefon mail trafiğiyle uğraşmak zorunda kalmadan kafamı dinlemek. Bu boğuşma gündemin biraz uzağına düşmek için iyi bile geliyor. Ama sonra Çin'deki arkadaşlardan bir mesaj geliyor, taziye mesajı... Boğazıma bir yumru oturuyor. Çok uzaktalar ve beni işle ilgili bazen geriyorlar ama küçük insanlara sarılmak istiyorum o an...
Düştüğün yerden kalkmaya çalışıyorsun ama olaylara en uzak olanımızın bile takati yok. Çünkü biliyoruz ki bugün uzak olabilirsin, yarın o bombalardan birinin sana isabet etmeyeceğinin garantisi yok.
Bayram öncesi işleri toparlamaya çalışıyorum, tek derdim, tatil süresince telefon mail trafiğiyle uğraşmak zorunda kalmadan kafamı dinlemek. Bu boğuşma gündemin biraz uzağına düşmek için iyi bile geliyor. Ama sonra Çin'deki arkadaşlardan bir mesaj geliyor, taziye mesajı... Boğazıma bir yumru oturuyor. Çok uzaktalar ve beni işle ilgili bazen geriyorlar ama küçük insanlara sarılmak istiyorum o an...
29 Haziran 2016 Çarşamba
Kabus
Kabus gibi bir gündü. Sabahına keyifli uyanmış olmam, başıma gelen her kötü şeyi daha da felaket hissettiriyordu. Öyle işte, en neşeli anlarımız, hızlıca en incinebilir anlarımıza dönüşebiliyor.
Sabah neşeliydim çünkü güzel rüyalar görmüştüm. Anneannemin bize bıraktığı bir çuval altını paylaşıyorduk, nasıl da gerçekti, Allah hayra çıkarsın diyerek yola çıktım. Ofiste de keyifsiz değildim, işlerimi planladığım gibi yoluna koyabilirsem güzel bir dokuz günlük tatil ayarlaması bile yapmıştım, motivasyon tavan. Arca ile konuştum, yazlığa gelirken orgunu getirmemi istiyordu. Hay hay... Bir de listeye ipad ekleyebilir miydim? Eyvallah...
Sabah neşeliydim çünkü güzel rüyalar görmüştüm. Anneannemin bize bıraktığı bir çuval altını paylaşıyorduk, nasıl da gerçekti, Allah hayra çıkarsın diyerek yola çıktım. Ofiste de keyifsiz değildim, işlerimi planladığım gibi yoluna koyabilirsem güzel bir dokuz günlük tatil ayarlaması bile yapmıştım, motivasyon tavan. Arca ile konuştum, yazlığa gelirken orgunu getirmemi istiyordu. Hay hay... Bir de listeye ipad ekleyebilir miydim? Eyvallah...
24 Haziran 2016 Cuma
Mükemmel olmamanın hediyeleri
Aynaya iyice
yaklaştım, başımı biraz eğdim ve röflelerimin dibinden ne kadar kumral saç
çıktığını görmeye çalıştım. Umduğumdan hızlı uzuyor saçlarım. Kuaför
koltuğundan nefret eden birisi için kötü bir özellik. Yine en az iki parmak
uzamış. Henüz karşıdan bakıldığında fark edilecek kadar değil ama yazı bu
kafayla atlatabileceğimi sanmıyorum. Tam gözümü aynadan ayırıyordum ki, onu
gördüm. Beyaz tel. Tek bir tane. Mağrur ve dimdik saç derimden fırlamış. Başta
muhterem olmak üzere, yaşıtlarımın saçları beyazlayalı çok oluyor. Ama bu ırsi
bir şey annem de babam da o beyaz saç olayına çok geç girdiler. Annemin
beyazları hala röfle gibi durur. Madam sarı kafa:) Bu sebepten henüz
beklemiyordum, sürpriz oldu.
23 Haziran 2016 Perşembe
Kaybolmak ve bulmak üzerine
Bir ara doktor olmak istiyordum, kan tutan, küçük bir kesikte bayılan biri için
ilginç bir seçim. Ama sanırım bizim yazlığın yakınındaki üniversite yaz kampına
gelenlere duyduğum derin hayranlıktı buna sebep. Annem boğulma tehlikesi
atlattığında tıp öğrencileri yardım etmişti. Allahım ne kadar önemliydiler
gözümde. Bir de sanırım ablamın arkadaşlarından tıp okuyanları gözüme
kestirmiştim. Hiç bilmiyorum. Tıp fakültesine girmek için fen lisesi okuyayım
bari dedim. Allahtan o dönem doktorluğun bana uzak olduğunu fark ettim.
21 Haziran 2016 Salı
Paça
Sabahları umumiyetle metronun ikinci vagonuna denk gelirim, getiririm. Denk gelirim çünkü çoğu zaman yürüyen merdivenlerden koşar adım inip yetiştiğimde, kapılar kapanmadan hemen önce o vagon denk geliyor. Ayrıca denk de getiririm çünkü indiğimde Bornova’dan aktarma otobüsleri tarafına çıkan merdivenlere en yakın vagondur, ikinci vagon.
O vagonun benim gibi müdavimleri var. Mesela esmer, tombul, ergen oğlan. Gece bebe beşiği mi sallıyor bilinmez, sürekli uyur, arada silkinir uyanır, gözler küçücük bakınır tekrar dalar uykuya, Bornova’ya kadar da kıpırdamaz. Yani ayaktaysan onun dibinde konuşlanman faydasız, o uyur sen ayaktayken tamamlarsınız yolculuğu.
17 Haziran 2016 Cuma
Yaz düzeni
Arca’nın okulu erken başlamıştı, erken de bitti. Yani biz
karne merasimlerini geçen hafta bitirdik. Fakat havaların ancak ısınmasından
mıdır bilinmez biz daha yaz düzenine geçemedik.
Yaz düzeni: Her gün balkon yıkamak ve akşam yemeklerini
balkonda yemek. Evin halılarının süpürülüp kaldırılması, yazlığa giderken
kullanılacak çantaların her daim ortalıkta bulundurulması, tüm mont, ceket,
okul kıyafeti vs gibi önümüzdeki üç ay boyunca kullanılmayacak giyim
eşyalarının göz önünden uzaklaştırılması gibi gibi…
Ufak ufak başlıyoruz. Öncelikle okulda giyilen her türlü
giysi hurçlara tıkıldı, kalktı. Kışlık çoraplar, aynen… Montları, zaten epey
olmuştu, gözüm görmüyordu. Dün akşam itibariyle de kışlık pijamalara veda
ettik. Gözüm Arca’nın odasında. O odayı tamamen boşaltmak istiyorum! Sadeleştiremediğim bir o oda kalmıştı. Oynanmayan
oyuncakları kaldırmak, o kamyonla vedalaşmak, pelüş oyuncakları toptan vakumlu
torbalara hapsetmek istiyorum bırrrr…
16 Haziran 2016 Perşembe
Tüm ihtiyacımız biraz neşe
Bizi
büyüten her ne ise, onun peşine düşmeliyiz. Boğazına çökmeli ve bizden aldığını
geri vermesini sağlamalıyız. Masumiyet değil, saflık değil, başka bir şey
bizden aldığı.
Bizi büyüten her ne ise, elimizden
aldığı neşemiz. Bundan sebep hep kendimize döndüğümüzde onu arıyoruz. Neşemizi,
coşkumuzu bıraktığımız ıssız köşeleri nafile bir çabayla kazıyoruz. Tırnaklarımızı
paralasıya kazmak bize çocukluğumuzdaki neşeyi getirmiyor. Ve hiçbir şey, tam
da o çocukluğumuzdaki kaygısız keyfi vermiyor artık.
Çünkü…
13 Haziran 2016 Pazartesi
Bitmemiş “Dava”
Kafka’nın “Dava”sı için
ölmeden önce yakılsın diye verdiği eserlerinden biri olduğu söylenir. Doğru
bence. Zira romanda bir bitmemişlik hissi, bir edit edilmemişlik şekli mevcut.
8 Haziran 2016 Çarşamba
Dumur diyalog #159
Arca evden çıkar sokağa doğru seyreder.
İ: Nereye gidiyorsun Arca?
A: Dolaşıyorum biraz. Benim de yalnız kalmaya ihtiyacım var!
...................
6 Haziran 2016 Pazartesi
Hayatı ekonomik özgürlük parantezine mahkum eden anlayışla yetişenler, yetiştirenler
Vah babam vah!
“Evimi satarım yine de kızlarımı
okuturum”, diyen babam.
“Alacaksınız elinize
ekmeğinizi, kocalarınızın önünde dimdik duracaksınız” diyen babam vah!
Vah anam vah!
„Beni üniversite
okutmadılar, ama benim kızlarım okuyacak. Kocasının eline bakmayacak. Ekonomik
özgürlüklerini ellerine alacak benim kızlarım“ diyen, dışarıda çalışmasa da hep
üreten hep didinen anam vah!
31 Mayıs 2016 Salı
Çocuklarımızı koşullu mu seviyoruz?
Arca’nın okulu Özgür
Bolat’ın seminerini duyurduğunda İlker’e "mutlaka gitmeliyiz" dedim. Kendisini
tanımıyordu ama ben kocamın bu adamdan hoşlanacağına emindim. Özgür Bolat,
yazılarını takip ettiğim, bizimki gibi eğitime zerre önem verilmeyen bir ülkede
bir şeyler yapmaya çalışan, bence değerli bir eğitimci. Hatta bizim kitap kulübünün
ortaya çıkış öyküsünün tetikçisidir kendisi. Bir kitap kulübü kuracağını, bir
yazısı aracılığı ile duyurduğunda, Özlem “hadi biz de” demişti, iyi ki demiş.
Bak üç yıl bitti bile…
Neyse bizim konumuz
seminer ve Özgür Bolat. Dediğim gibi ben bütün yazılarını okuduğum için
seminerin birçok cümlesini kendisiyle birlikte mırıldandım. Fakat İlker için çok
iyi oldu, ona oku desen, okumazdı ama şahane bir toparlama oldu seminer. Ve tam
tahmin ettiğim gibi Özgür Bolat’ı da çok sevdi.
27 Mayıs 2016 Cuma
Yaz aylarında ne okuyayım?
Hava durumu her ne kadar aksini söylese de yaz kapımızda gençler:)
Yaz demek, tatil demek, keyif demek, püfür püfür balkonda, deniz kenarında, sohbet aralarında hafif, sürükleyici kitaplar okumak demek...
Geçen kitap kulübünde Funda yaz kitabı tavsiyesi sorunca, bir de üstüne blogu takip eden bir adaşım da benzer bir mail gönderince, onlara evvelden okuduğum kitaplar arasından bir liste çıkardım. İyi tamam da ben ne okuyacağım?
Yaz demek, tatil demek, keyif demek, püfür püfür balkonda, deniz kenarında, sohbet aralarında hafif, sürükleyici kitaplar okumak demek...
Geçen kitap kulübünde Funda yaz kitabı tavsiyesi sorunca, bir de üstüne blogu takip eden bir adaşım da benzer bir mail gönderince, onlara evvelden okuduğum kitaplar arasından bir liste çıkardım. İyi tamam da ben ne okuyacağım?
24 Mayıs 2016 Salı
Huzur
Yağmurun
sesine uyandık. Beni tek kişilik yatağa atmışlardı, battaniyeye rağmen
üşümüşüm, girdim aralarına. Baba oğul yorganın altını ısıtmışlar. Gelişime
uyandı cüce. Doğruldu. Zar zor açtığı gözleriyle pencereden dışarı baktı,
yağmur. Iıh dedi, girdi koynuma. Ne kadar geçti bilmiyorum, fırtına, gök
gürültüsüne ve yağmurun sesine karıştı, uyumuşuz yeniden.
Arca’nın okulu Cuma da
tatil edilince bir günlük izin aldım. Teknenin bakımını yapmak isteyen
muhtereme yoldaş olalım dedik, yazlığa yollandık. İlk gün bahardı, ikinci gün
yaz. Hatta Arca'yı zor tuttuk, Ilıca sahilinde donla denize girecekti.
22 Mayıs 2016 Pazar
6 dakika: yüzüyordu
Not: 6 dakika yazıları sevgili macera kitabım Özlem'in kıymetli hediyesi 6 dakika oyun kartlarından çektiğim kelimelerden 6 dakika boyunca aklıma ne gelirse yazdığım yazılardır. Dolayısı ile tamamen hayal ürünüdür:)
"Ev pislik içinde yüzüyordu. Kalk bi temizlik yapalım dedim,
kalk da at üzerinden miskinliği temizleyiverelim evi. Yok dedi şurdan şuraya
kalkmam temizliği filan da hiç yapamam. Yav arkadaş nasıl bir insansın
kokacağız dedim, oralı olmadı. İlk bulduğunla ev arkadaşı olursan olacağı bu.
Allahtan yemeğe eli yatkın ama o kadarını ben de yapıyorum, bir el atıverse,
vallahi temizliği bitirivereceğiz. Yok illa o koca kıçını koyacak o kanepeye
sabahtan akşama evlilik programlarını izleyecek. Bundan öğrendim ben bağkur
emeklisi istemezlermiş subay emeklisi ya da emekli sandığından emekliysen
karılar varıyormuş sana. Yaa... Bağkurluysan illa soruyorlarmış evin damın var
mı. Sonraki soru çoluk çocuk, hani mirasın ne kadar buna düşecek hesap ediyor
haspa. Ay şiştim, kızım kalk kalk da bir makine tut şu evi yeminle koktuk, bizi
bu programlara çıksak da almayacaklar!"
18 Mayıs 2016 Çarşamba
Tatlı su direnişçiliği
Muhteremin slim fit dönemlerine ait az yıpranmış gömleklerini yatağın altında bir poşetin içinde muhafaza ediyorduk. Slim fit dönemi çok uzun sürmediği için (:P) gerçekten de yepyeniydi hepsi. Ama biraz buruşmuş biraz da toz kokmuş. Yıkandı, ütülenecek. Fark ettim ki, bazılarını ilk defa ütülüyorum. Demek o kısa dönem evde ütüleri bana bırakmayan Ümit abla ile Nadire abla arasına bir zamana denk gelmiş.
Hey gidi zengin günlerimiz diyecek oldum İlker’e, bak şu gömleği ütülemek nasip olmamış bile. Şikayet etmiyorum, zira muhteremle birlikte ev işlerini iyi kotarıyoruz bence, hatta kendimizle gurur duyuyorum. Lakin yaşam tarzımızda ciddi bir sadeleşme yoluna girdiğimizi de fark ediyorum.
Bu fakirleşmemizden ziyade algı ve seçimlerle alakalı biraz da.
Biraz da farkındalıklarımızın duruşumuza etkisi...
17 Mayıs 2016 Salı
Okusun da …
Geçenlerde Arca cücesinin
babaannesi Salih Memecan’ın iki karikatür kitabını getirmiş, “Sizinkiler”
serisinden. Bir süre kitaplıkta öylece durdu, sonra bir gün Cansu’nun doğum
günü için Çeşme’ye giderken yanına almak istedi. Yolda okuyacakmış. Bak bu bir
ilk. Kitap dergi karıştırmıştı ama bütün yol boyunca kahkahalarla bir kitap
okuduğu olmamıştı. Ben gıcık oldum. Okumasına değil de, Salih Memecan’ın bir
kitabını bu kadar sevmesine. Ama Arca’ya nasıl anlatılır, bu kitabı yazan adam
yalakalık yapmak uğruna, insan hayatını hiçe saydı diye… Okusun da… ne okursa
okusun diyemiyorum arkadaş, adama ziyadesiyle bileniyorum:/
Neyse ses etmedik, her
takıntı gibi, bunun da tozlu raflarda yerini alacağını düşündüğümüzden üzerine
varmadık. Ama Arca tutturdu illa devam kitaplarını istiyor. İlker’e bir kitap
alacağım gün (allahım hayatımızdaki ilklere bir yenisi! Kıyamet kapımızda mı
ne? İlker onun için kitap almamı istesin, olacak iş değil – fikrini değiştirmesin
diye alelacele siparişi verdim zaten), Saftirik Greg’lerden de birkaç kitap
ekledim listeye. Evet Sizinkiler’den vazgeçirmek için başka bir bağımlılık
yaratmaya çalıştığımı inkar edecek değilim.
Ramazan Geldi Hoş Geldi
Ramazan yaklaştıkça herkesi bir yemek telaşı alıp götürüyor. İftarda ne yiyeceğim düşüncesi herkesi
ayrı düşündürüyor. Hazırlanacak yemeklerin hem pratik hem de lezzetli olması da oldukça önemli.
Tüm gün hiçbir şey yemeyip akşamında ağır yemekler yenmesi de sağlığa zarar veriyor. Bunun için
özel menüler çıkarıp, mutfak alışverişini de ona göre yapmak gerekiyor.
İftar menüsünde ne yapacağını düşünenler için Lezzet.com.tr birbirinden farklı ve sağlıklı tarifler
sunuyor. Başlangıçlar, ana menüler ve tatlılar da dâhil olmak üzere iftarda ne yapacağım
düşüncesinden kurtulacaksınız. Yapacağınız menüleri kabataslak da olsa belirleyerek mutfak
alışverişinizi de ona göre yapabilirsiniz.
İlk defa bu tarifleri deneyecekler için fotoğraflı anlatımların bulunması da yemek yapımını daha da
kolaylaştırıyor. Ayrıca listede yer alan tüm tariflerin denenmiş tarifler olduğunu görebiliyorsunuz.
İftara misafir davet ettiğinizde özel bir menü hazırlamak istiyorsanız ancak aklınıza hiçbir fikir
gelmiyorsa yine Lezzet’in yemek tarifleri sayfasından yardım alabilirsiniz. Kategoriler arasından iftar
yemeklerini seçiyorsunuz ve seçtiğiniz bu kategoriye ait tüm alt başlıklara hızlıca ulaşabiliyorsunuz.
Adım adım ilerlemek isterseniz çorbaları, pilavları, kebapları, türlü türlü tatlıları inceleyebilirsiniz.
Hem görünüşleri ile sofranıza renk katacak olan bu yemekler misafirlerinizin de oldukça keyif alacağı
bir iftar menüsü haline gelecek. Denediğiniz farklı yemekler ile her akşam farklı bir iftar yemeği
vermek zorunda kalabilirsiniz. Çünkü klasik anlayışın dışında farklı tatları bir araya getirerek deneyimli
kişilerce hazırlanan iftar yemekleri tarifleri ile ramazan ayında bile en özel sofraları siz
hazırlayacaksınız.
Kadayıf dolması, Kemalpaşa tatlısı, tarhana çorbası gibi klasik yemeklerin tariflerinin yanı sıra şalgam
dolması, Mardin güveci, şıhıl mahşı gibi oldukça değişik seçeneklerle de karşılaşabilirsiniz. Yemeklerin
isimleri sizleri korkutmasın, hepsi evde rahatlıkla yapabileceğiniz yemekler arasında yer alıyor.
Ramazan ayında enerjinizin düşmemesini sağlamak ve bir yandan da sağlıklı beslenmek için iftar ve
sahur öğünlerine oldukça dikkat etmeniz gerekiyor. Bunu sağlamanız için de Lezzet ustaları sizlere
özel hazırladığı tarifleri ile her an yanınızda oluyor ve deneyimleri ile sizlere yol gösteriyor.
ayrı düşündürüyor. Hazırlanacak yemeklerin hem pratik hem de lezzetli olması da oldukça önemli.
Tüm gün hiçbir şey yemeyip akşamında ağır yemekler yenmesi de sağlığa zarar veriyor. Bunun için
özel menüler çıkarıp, mutfak alışverişini de ona göre yapmak gerekiyor.
İftar menüsünde ne yapacağını düşünenler için Lezzet.com.tr birbirinden farklı ve sağlıklı tarifler
sunuyor. Başlangıçlar, ana menüler ve tatlılar da dâhil olmak üzere iftarda ne yapacağım
düşüncesinden kurtulacaksınız. Yapacağınız menüleri kabataslak da olsa belirleyerek mutfak
alışverişinizi de ona göre yapabilirsiniz.
İlk defa bu tarifleri deneyecekler için fotoğraflı anlatımların bulunması da yemek yapımını daha da
kolaylaştırıyor. Ayrıca listede yer alan tüm tariflerin denenmiş tarifler olduğunu görebiliyorsunuz.
İftara misafir davet ettiğinizde özel bir menü hazırlamak istiyorsanız ancak aklınıza hiçbir fikir
gelmiyorsa yine Lezzet’in yemek tarifleri sayfasından yardım alabilirsiniz. Kategoriler arasından iftar
yemeklerini seçiyorsunuz ve seçtiğiniz bu kategoriye ait tüm alt başlıklara hızlıca ulaşabiliyorsunuz.
Adım adım ilerlemek isterseniz çorbaları, pilavları, kebapları, türlü türlü tatlıları inceleyebilirsiniz.
Hem görünüşleri ile sofranıza renk katacak olan bu yemekler misafirlerinizin de oldukça keyif alacağı
bir iftar menüsü haline gelecek. Denediğiniz farklı yemekler ile her akşam farklı bir iftar yemeği
vermek zorunda kalabilirsiniz. Çünkü klasik anlayışın dışında farklı tatları bir araya getirerek deneyimli
kişilerce hazırlanan iftar yemekleri tarifleri ile ramazan ayında bile en özel sofraları siz
hazırlayacaksınız.
Kadayıf dolması, Kemalpaşa tatlısı, tarhana çorbası gibi klasik yemeklerin tariflerinin yanı sıra şalgam
dolması, Mardin güveci, şıhıl mahşı gibi oldukça değişik seçeneklerle de karşılaşabilirsiniz. Yemeklerin
isimleri sizleri korkutmasın, hepsi evde rahatlıkla yapabileceğiniz yemekler arasında yer alıyor.
Ramazan ayında enerjinizin düşmemesini sağlamak ve bir yandan da sağlıklı beslenmek için iftar ve
sahur öğünlerine oldukça dikkat etmeniz gerekiyor. Bunu sağlamanız için de Lezzet ustaları sizlere
özel hazırladığı tarifleri ile her an yanınızda oluyor ve deneyimleri ile sizlere yol gösteriyor.
13 Mayıs 2016 Cuma
Okuma Bayramı
Aslında çok şaşırmadık,
ezberi kuvvetli, kelimeleri telaffuzu görece düzgün bir çocuktur bizim cüce. Doğdu
beridir bu kadar kitap okunan, bu kadar kelimelerle haşır neşir olan bir çocuk
için gerçekten şaşırtıcı bir karar değil.
Gel gör ki, bizim Arca
yalnız olmayacaktı. Naz adında bir kız çocuğu ile birlikte sunacaklardı
programı. Ezberlerden sorumlu devlet bakanı muhteremle ilk soru işaretimiz
kıyafet oldu. Hatta öğretmenine sorduk, papyonlu gömlekli temiz düzgün bir
kıyafet önerdi. Tabii bilmiyor Arca’nın özel yaşamındaki kıyafet tercihlerini.
Bizim oğlan kıçına
eşofman altından gayrı bir alt giymez. Kot bile giymez, rahat değilmiş, gol
atamıyormuş. Üst dersen artık dikişleri atan LCW gömleği var, ekoseli, onu
giyerim diye tutturdu. Zira Arca’nın umursama alanı saçları, giyimi değil.
Saçlarını nasıl yapacağına karar vermesi yeterli. Babası ile internetten saç
modelleri araştırdılar, hatta kuaförle istişarelerde bulundular. Modelde karar
kılındı.
12 Mayıs 2016 Perşembe
Dağıldım, toparlanıp dönücem
Kelimenin tam anlamıyla
dağıldığımı hissediyorum.
Hani nereden tutarsan tut
elinde kalır ya öyle bir şey işte.
Üstelik derleyip
toplayanım da çok ama neden böyle oluyor bilmiyorum.
4 Mayıs 2016 Çarşamba
Cesur Yanınızı Kucaklayın, Brene Brown
İncinebilirlik.
Hayatımda duyduğum en insani kelimelerden biri.
Yaralar alacağını bilmene rağmen kendini ortaya koyarak,
duygusal risk alma cesaretini gösterebilmek.
3 Mayıs 2016 Salı
Nisan mimozaları, mor salkımlar, park dutları, Mayıs gülleri
Sabah caddeye indiğim patika üzerine birkaç tane mimoza ağacı var. Daha bir hafta öncesine kadar bunlar sapsarı, top top çiçekliydi. Bugün baktım hepsi dökmüş çiçeğini. Ama giderken dut ağaçlarına ve mayıs güllerine terk etmiş sahneyi. Bizim parkta dut ağaçları da var, dalları önce göğe yükseliyor sonra salkım söğüt gibi toprağa meylediyor. Her kış o dallar kupkuru ve baharla yeşillenip mayısla meyveleniyor. Biz de iki dal bitki gördüğümüze seviniyoruz avanaklar gibi. Mor salkımlar da bitti galiba, pek görmüyorum. Ama mayıs gülleri her yerde, yıkılıyor dallar. Lazım o dallar bize, Hıdrellez’e hazır olsunlar, dileklerimizi yazıp asacağız dallarına, tez olacak tüm isteklerimiz, inşallah…
Dumur diyalog #158
Tabağına peynir koydum. Çeçil peynirinden iki parça gibi görünüyor ama bitişik birbirine ayırmayıverdim. Hemen pazarlığa başladı: "İki peynir koymuşsun, bir tane yiyecektim?"
Y: Onlar tek parça Arca bak bitişik.
İkna oldu gibi...
Y: Onlar tek parça Arca bak bitişik.
İkna oldu gibi...
1 Mayıs 2016 Pazar
Yaşın hep ...
Diyet
etkinlikleri kapsamında, muhterem bir gün eve bir tartı ile geldi. Birkaç hafta
oluyor. Evdeki basküle artık güvenmediği için değil, bunun başkaca tespitleri
var. Mesela vücut yağ, su, kas oranlarını filan söylüyor. Yani sen kilo
veriyorsun ya, dıııtttt dur bakalım orada, nasıl kilo veriyorsun, nereden
veriyorsun? Yağından mı, kasından mı, yoksa su mu kaybediyor vücut? Aman allah
göstermesin. Yağdan vereceksin. Yağdan verip vermediğini de işte bu mucize
baskülden öğreneceksin. Mühim bir icat, gavur yapmış, biz de kullanıyoruz.
29 Nisan 2016 Cuma
Aynı otobüsün yolcuları
Her sabah en geç yedi buçuk civarı evden çıkıyorum. Caddeye inen ağaçlı bir patika var, şanslıysam sokak köpekleri çetesine rastlamadan metroya kadar bir beş dakika kadar yürüyorum.
Her sabah ablamların evinin önünden geçiyorum, çoktan işin okulun yolunu tuttuklarını bilmeme rağmen pencerelerine bir bakmadan geçmiyorum. Bazen şanslıysam Mustafa’yı görüyorum, enişteyle ablamlara selam gönderiyorum.
Her sabah çantamdan kent kartımı çıkarırken gişenin önündeki saate bakıyorum, 07:40’ı geçmediyse, tamam, aktarma otobüsüne muhtemelen yetişirim.
26 Nisan 2016 Salı
An itibariyle
Sabah kalkıp işe gitmek, işte işten başka hiçbir şeyle ilgilenmemek ve müthiş konsantrasyon gerektiren bir şeylerle uğraşmak, tüm günün yorgunluğu üzerine eve gelir gelmez birkaç lokma atıştırıp sızmak... Sabaha karşı tuvalete kalktığımda saati özellikle altıya kurdum. Böylece kendime bir kahve yapıp aheste kahvaltının tadını çıkaracaktım. Nerde? Bir ara bizim yatağa sıvışmış cüceyi yanımda bulunca boşvermişim kahveye, uykuya devam. Ama pişman oldum. Sanki iş ile uyku arası hiç yaşamamış gibi hissettim kendimi. Üzerine okuldan okuma bayramı kıyafet parasını haber veren kağıdı okumak ve hatta daha yeni siyah ayakkabı almışken bayrama beyaz ayakkabı istendiğini öğrenmek hiç hoş olmadı söyleyeyim. Bir çocuğun kaç farklı renk ayakkabısı olacağını düşünüyorlar acaba? Hepi topu birkaç ay giyeceği bir ayakkabıdan birkaç renk kim alır?
22 Nisan 2016 Cuma
6 dakika: Yaralı
yaralı bir yanım var, kırık kanat gibi. Yarama ulaşamıyorum, göremiyorum ama biliyorum orada. Romatizmanın yağmur öncesi sızım sızlaması gibi, sızlıyor inceden. hissettiriyor kendini, buradayım diyor, hey, unutma beni. Unutmam ne mümkün? Unutmayı denemediğimden değil hani, allah biliyor ya çok denedim. Lakin unutamadım, unutturmadılar. Tam unutmaya muvaffak olacağım, bastılar üzerine acıttılar. Gözyaşlarımı içime akıtırsam dindiririm sızımı dedim, olmadı. Gözyaşlarım yaramı onarmadı, dağladı. Yaralı bir yanım var, ne vakit sokakta ağlayan hırpani birçocuk görsem sızlar, yağmur öncesi romatizmalı eklemlerim gibi, inceden.
21 Nisan 2016 Perşembe
Dumur diyalog #157
Y: Yarın akşam yokum Arca, kitap kulübüm var, geç gelirim.
A: Gitmesen olmaz mı? Okuduğun kitabın fotoğrafını instagrama koy paylaşmış olursun.
------------------------
A: Gitmesen olmaz mı? Okuduğun kitabın fotoğrafını instagrama koy paylaşmış olursun.
------------------------
6 dakika: Gitsek
"Gitsek" diyorum, "yav deli misin otur oturduğun yerde nereye?" diyorsun.
"Şu karşıki dağlara uzansak, kaybolsak, gideceksek birlikte gitsek" diyorum, "iyiyz böyle" diyorsun. "sen iyisin, ben değil, sen rahatsın ben değil. Benim gitmelerim geldi, benim kaçmalarım var şimdi aklımda, kolumdan tutsan da kalamam ki, gitmem lazım, gitmek lazım. Uzamak uzaklara, bilinmeze uzanmak lazım. Aramadan bilemezsin neyi bulacağını, bulmak için gitmek lazım. Nefesler dar geliyor, mekanlar sıkıyor, kalk gidelim! kalmalar bize göre değil" demek istiyorum. Demiyorum, diyemiyor, susuyorum. Bir sözcük çıkıyor iki dudağımın arasıından cılız: Gitsek?
20 Nisan 2016 Çarşamba
Etkili bir silah: Muhterem
Bizim evde
çok tehlikeli bir şahıs var: muhterem.
Kocam diye
demiyorum, bir sesi var…
Tamam, baştan
başlıyorum, toplaşın anlatacağım.
Geçtiğimiz
günlerde, “dünya liderine :P” terörist diyen bir grup protestocuyu ABD
sokaklarında PHUSFMSDKAFM şeklinde bastırmaya çalışan korumalar, bir tür geri
püskürtme silahını sahada mı deniyorlar diye şüphe ederken, benim muhteremin
sesinin de benzer bir silaha dönüşebileceği geldi aklıma.
Hayır, benim
muhterem öküz değil, böğürmüyor, onun silahı daha etkili.
19 Nisan 2016 Salı
Hafta sonu, kitap fuarı ve başka şeyler
Senelerdir (10 seneden fazla oldu) blog yazarım, yorum kısmı denetimsizdir, gelişine sallayabilirsin yani.
Şimdiye kadar küfür de yazıldı, laf da edildi yorumlarda, Allah biliyor ya bir tarafıma sallamadım, cevap yazmaya tenezzül bile etmedim.
Düne kadar. Dün maillerimi açtım bir baktım bloga yorum gelmiş, seneler evvelki bir yazıya.
Bana kendince had bildiriyor. Beni ettiğim laf konusunda terbiye edecek aklı sıra.
Hayatımda ilk kez çemkirdim. Oh be.
15 Nisan 2016 Cuma
6 dakika: Fotoğraf
Bir bankta oturmuş sohbet ediyorduk. Altıncı sınıfların rehberlik dersinde küçüklerin sınıflarına gelip öğretmenlik yaptıklarını anlatıyordu, boyamalarına yardım ediyorlarmış mesela ya da Almanca konuşuyorlarmış onlarla. “Siz küçükken okulunuzda var mıydı böyle yapıyor muydu büyükler?” Pek hatırlamadığımı söyledim, belli ki bu uygulama hoşuna gitmişti, sordum, evet dedi, onayladı, eğlenceli oluyormuş. Birlikte parkın içinden geçenleri izledik bir süre. Sonra baktım gözlerini kapatmış. “N’oldu uykun mu geldi?” diye sordum, o yokuşu çıkmak yedi yaşında bir çocuk için kolay değil biliyorum. Hayır, dedi. "Fotoğraf çekiyorum, bu anın fotoğrafını çekiyorum, sonra birlikte bakarız."
14 Nisan 2016 Perşembe
Farkındalığın da farkında olmak
Blogda arama kısmı var, sağ sütunda, “farkındalık”
kelimesini arattığınızda onlarca defa tanımlamış, cümle içinde kullanmış, güya
içselleştirmişim bu kelimeyi. Günlük yaşamımda da kullanıyorum, yani “blogda
neysem yaşamda da oyum” mesajını alınız lütfen.
Derhal birkaç örnek
sunuyorum, aralarında çok eğlenceli yazılar varmış, yazdığımı bile unutmuşum,
epey eğlendim okurken:) (“siz de okuyun!” mesajını alınız lütfen:P)
Burada analık mertebesinden tanım yapmışım;
Burada farkındalığa çok pis sövmüşüm:
Burada da ahkam kesmişim:
Ve daha onlarca defa yazmışım ama sorun şu ki; ben bu
kelimeyi tam anlamamışım.
6 dakika: Doğarım
Ben her sabah yeniden doğarım, küllerimden.
Her gece tüm dertlerimi rüyalara yükler, her sabah güneşe doğarım.
Her uykuda ölür zihnim her sabah doğumumla canlanır, yeniden hem ruhum hem bedenim.
Yüzüme çarptığım bir avuç su cansuyum olur, ensemden süzülür damlalar.
Damla damla tekrar doğarım, her sabah ve her sabah ömrümün kalanının ilk gününe doğarım.
Her gece ne kadar sancılıysa yok oluşum, o kadar huzurlu olur sabaha doğuşum, sancısız, sükunetle her sabah yeni bir zihne doğarım.
12 Nisan 2016 Salı
Napoli Romanları serisi
Bazı günler kitapların etkisinden çıkmam zor oluyor. Kitap bittiğinde, düşsel bir bulutun puf diye kaybolduğunu ve atmosfere dağıldığını hissediyorum. Düşsel bulutun arkasında kalan şey ise gerçeklik. Daha doğrusu bizim adına gerçek dünya dediğimiz farklı bir düzlem. Bazı günler, ne okuyor olursam olayım, bir polisiye, bir aşk, bir kişisel gelişim ya da teorik bir öğreti kitabı fark etmez, bu düşsel bulut dağılması çok uzun sürüyor ve samimi olmak gerekirse, hiç bitmesin istiyorum.
Napoli Romanları serisi denen 4 cilt kitabı bitirdiğimde de benzer bir bulut tarafından uzunca bir süre sarmalandığımı fark ettim.
8 Nisan 2016 Cuma
6 dakika: RUHUM
Babam telefon etti. Tahta bavulunu anlattığım yazıyı kahkahalarla okumuşlar sabah, paylaşmak istemiş. Sen nasıl yazıyorsun öyle dedi, nasıl zaman buluyorsun ve birkaç satır değil ki cidden uzun uzun yazıyorsun dedi. (Bir mühendisin, bir teknik adamın yazmaya yaklaşımını okudunuz:) )
Cevap veremedim. Cevap veremezsin. Yazmak yaşamsal ihtiyaçlarından biri ise, cevap veremezsin.
Yazmanın benim için bir terapi olduğunu unutmuşum. Bir süredir yazılarımın seyrekleştiğini ve değiştiğini fark eden sevgili Ahu’nun, “hayırdır, neyin var” diye sorduğu mailine cevap yazarken fark ettim. Önce yoğunluk, iş güç dedim ama ben bundan bile daha yoğun olduğum zamanlarda birkaç satır olsun yazmayı ihmal etmemiştim. Sonra fark ettim ki, gündem beni çok yaraladı, çok ağır geldi bana. Bombaların ardından bomba gibi düşen çocuk tecavüzlerinden çok etkilendim. Her zamankinden daha fazla. Bu ister istemez her şeyime, yazılarıma bile bir şekilde yansıdı.
Halbuki yazmak benim için terapi ve bu blog bir özgürlük alanı. Yazdıklarımın beğenilip beğenilmeyeceği kaygısını duymadan yazıyorum ve koyuyorum, beğenen payına düşeni alıyor, beğenmeyenin canı sağ oluyor. Galiba benim özgürlüğüm burada başlıyor, kimse için değil kendi iyiliğim için yazmakta başlıyor, en büyük özgürlük başkaları ne düşünür kaygısında sıyrılmakmış meğer.
5 Nisan 2016 Salı
Hangi nesil daha şanslı?
“On bir yaşımda elimde tahta bavul, ayağımda lastik ayakkabılarla İstanbul’a okumaya gittim, sene 1956…”
Babamı tanıyan herkes, hayatında en az bir defa bu cümleyi kendisinden duymuştur. Ben, defalarca… Ve sadece bu cümleyi değil, Beyoğlu’na takım elbisesiz çıkılmayan günleri, İnönü Stadında kaşar ekmek satarak maçları izlediğini de çok defalar dinledim. Hayatta en sevdiğim anılar, sanırım babamın İstanbul anılarıdır. "Eski zamanlar ne güzelmiş" dedirtir.
29 Mart 2016 Salı
Ne var ne yok?
Bizim yer cücesinin bu yılı antibiyotiksiz kapatacağına dair, kalbimin ıssız bir köşesinde, betondan fırlamış ot gibi yeşermeye çabalayan umudum, bir “kulağım biraz ağrıyor annem” cümlesiyle bin parçaya bölündü. Ateş ve ağrı nöbeti, saatlerin ileri alınmasına ulanarak uykusuz bir haftaya başlangıç yaptırdı, hayırlara vesile…
Arca’nın hastalanmasının İlker’in balığa çıkmasıyla yüzde binbeşyüz ilgisi var. En son ateşi kırklara çıktığında da balıktaydı, ateşe çevirmeyen fakat gecemi öksürüğe teslim eden o ne idüğü belirsiz hastalık zamanında da… Bu defa da İlker’in telefonundan rüzgar tahminlerine bakarak “tam balık havası” lafını mırıldandığını duyan mikroplar alarma geçti ve daha çocuk bir fırk burun çekmeden orta kulak enfeksiyonuna teslim oldu. GAG! (gençler bilmez, Gülse Birsel’in şeker gibi programı Garip ama Gerçek’in kısaltılmışı)
24 Mart 2016 Perşembe
10 Maddede gündemden kopma yolları
Şiştiniz mi? Al benden de
o kadar. Hafta başından beri o facebook senin bu twitter benim, içim şişti
yeminle. Bu kadar mı kötülük olur, bu kadar mı yobazlık sapıklık, pislik olur
bir memlekette. En son çocuk tacizlerinin incelenmesinin meclise getirilmesi, akepe
tarafından reddedilince bende asfalyaları attı. Kenardan dikiz usulü takip
ettiğim mecralarda çok ağır küfürlerle trollere hedef olmamak için sükunetimi
korumam, oralardan acilen uzaklaşmam lazım. Ve tabii hayata dönmek için gündemden kopmam lazım.
Neyse bacım, sadede
gelelim. Günün çorbası blog hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak siz sevgili
okuyanlarına bir süredir çıkmak için çırpınmakta olduğum gündemden kurtulma
önerilerini sunuyor naçizane…
22 Mart 2016 Salı
kısa #15 : Kıyamet bu olsa gerek
Brüksel'de onlarca insanın canını aldı terör. Bizim istihbaratımıza b.k atıyorlar ya, yuh onlara, dört gün öncesinden uyardı bizim dünya liderimiz, patlar dedi, Brüksel çok mu farklı dedi, önlemlerini alsalardı. Ama kanımca kendi ülkesinin istihbaratını Almanya'dan öğrenen bir milletin liderine kulak asmadılar.
Güvenliğimizi Almanya'ya ne kadar borçluysak, adaletimizi de o kadar ABD'de arıyoruz. Allah biliyor ya, o rıza denen hırsız Türkiye'de yakalansaydı bu kadar sevinmezdim. Eh yani, üç güne kalmaz salınır, onu içeri atan savcı görevden alınırdı.
Savcıyı görevden almak deyince, Ensar vakfındaki tecavüz olaylarını yargıya taşıyan savcı görevden alınmış diye duydum. Sonra biz dünyaya sapıklığımızı şikayet ediyormuşuz diye ayıplanmışız, tabii ya kol kırılır yen içinde kalır değil mi? Hem bi' kereden bi'şeycik olmaz. Hayır bunu ben demiyorum, Aile Bakanı bir kadın diyor. Bak haberi de burada;
Hizmetleriyle gurur duydukları Ensar Vakfı’yla ilişkilendirilmek istenmesinin kötü niyetli insanların suistimali olduğunu savunan Bakan Ramazanoğlu, “Buna bir kere rastlanmış olması, hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz” dedi.
Zaman zaman düşünüyorum. Hep bu kadar korkunç muydu bu ülke? Hep sıkıntılar vardı ama bu kadar sapkınlık, bu kadar kötülük, bu kadar cahillik, pislik var mıydı yoksa biz mi daha bir farkında olmaya başladık? Devlet mensubu olmasını bırak, bir insan kırk beş çocuğun tecavüzünün ardından nasıl hala leş bir kurumu savunur?
Kıyamet bu olsa gerek.
Güvenliğimizi Almanya'ya ne kadar borçluysak, adaletimizi de o kadar ABD'de arıyoruz. Allah biliyor ya, o rıza denen hırsız Türkiye'de yakalansaydı bu kadar sevinmezdim. Eh yani, üç güne kalmaz salınır, onu içeri atan savcı görevden alınırdı.
Savcıyı görevden almak deyince, Ensar vakfındaki tecavüz olaylarını yargıya taşıyan savcı görevden alınmış diye duydum. Sonra biz dünyaya sapıklığımızı şikayet ediyormuşuz diye ayıplanmışız, tabii ya kol kırılır yen içinde kalır değil mi? Hem bi' kereden bi'şeycik olmaz. Hayır bunu ben demiyorum, Aile Bakanı bir kadın diyor. Bak haberi de burada;
Hizmetleriyle gurur duydukları Ensar Vakfı’yla ilişkilendirilmek istenmesinin kötü niyetli insanların suistimali olduğunu savunan Bakan Ramazanoğlu, “Buna bir kere rastlanmış olması, hizmetleriyle ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz” dedi.
Zaman zaman düşünüyorum. Hep bu kadar korkunç muydu bu ülke? Hep sıkıntılar vardı ama bu kadar sapkınlık, bu kadar kötülük, bu kadar cahillik, pislik var mıydı yoksa biz mi daha bir farkında olmaya başladık? Devlet mensubu olmasını bırak, bir insan kırk beş çocuğun tecavüzünün ardından nasıl hala leş bir kurumu savunur?
Kıyamet bu olsa gerek.
21 Mart 2016 Pazartesi
Ümitsiz vaka
“En çok hangi rengi
seversin?” diye soruyor, “kırmızı” diyorum. Renkli yara bantlarının içinden
arayıp kırmızıyı buluyor, gözleri parlıyor.
Parmağımı rendeye
kaptırmışım, acıyor. Birlikte sarıyoruz parmağımı, güzel oldu diyor. Kapıda sarılıyoruz.
Sineklerin Tanrısı
Sineklerin Tanrısı’nı
google’layınca çevirisini yapan Mina Urgan’ın “son söz”ü de dahil olmak üzere
pek çok bilgi bulabilirsiniz. Simgesel bir kitaptır, son derece basit ve net
bir şekilde bize, aslında en vahşi yaratık olduğumuzu
çocukluğumuz üzerinden anlatır.
18 Mart 2016 Cuma
“Ben başıma gelen şeylerin sonucu değilim, ben, olmayı seçtiğim kişiyim.”
Hiç tanımadığımız ve belki de hiç yollarımızın kesişmeyeceği insanlarla ortak
yanlarımızın olması çok ürkütücü değil mi?
Tornadan çıkmış gibiyiz.
Otuz yaş civarı plaza
insanları hakkındaki gözlemlerini çok isabetli aktaran bir blog yazısını ortak
paydaya alan o kadar çok insan vardı ki… Ben de dahil olmak üzere, birbirimizde
bulduğumuz benzerliği yakınlığa dönüştürdük ama herkes o kadar yakın hissetti
ki, kimse benzerliğin bu kadar üzerinde durmadı.
Gerilim filmlerini
aratmayacak ürkütücülüğüyle hepimizin aynı olduğu gerçeği, suratımıza tokat gibi çarparken, el yordamıyla
kurduğumuz hayallerin bile birbirinin benzeri olmasına ne demeli?
Ne ara hayal gücümüzü
elimizden aldılar acaba? Yaratıcılığımızı ne zaman yok ettiler ki, girdabın
içinden çıkma çabalarımız bile bir örnek?
16 Mart 2016 Çarşamba
"So what?! You have robot, we have Allah!"
İzmir’deki havaalanında güvenlik
kontrolünü teke düşüreli epey olmuştu. Dün sabah baktım, yine kapı girişine dizmişler.
Unutmaya gayret etsen de, terör her yerde, kanıksaman için tüm evren el ele
vermiş.
İstanbul’da metroya binerken belli belirsiz bir tereddüt geçti
hissiyatımdan, sonra dedim ki; İzmir’de her gün en az iki defa biniyorsun hem
de en işlek duraklarından, tırsacaksan her gün tırs. Hatta artık her gün kocanla
evladınla helalleş.
İşe gitmek var dönmek yok…
10 Mart 2016 Perşembe
Kimle yemeğe çıkmak isterdiniz?
Sosyal paylaşım siteleri
her zaman tukaka değil. Mesela facebook’ta çok güzel makaleler çok iyi videolar
bulma şansınız olabiliyor. Geçen akşam bir video izledim. Bir araştırma için
sanırım, katılımcılara “ölmüş veya yaşayan herhangi biriyle yemek yeme fırsatı
verilse, kimi seçerdiniz?” diye soruyorlar.
9 Mart 2016 Çarşamba
"Arca oğlum senin annen bir salaktı" Vol.23
Az sonra yazacaklarımın
benim entelektüel kişiliğimle uzaktan yakından ilgisi yoktur, tamamen
salaklığımla ilgisi vardır, kayıtlara böyle geçsin lütfen.
Bendeniz kitap okumayı
pek severim, sanırım burayı okuyan herkes bilir. Kitaplardan yazarlardan
edebiyattan sohbet etmeyi de pek severim. Güya tanırım da hani yazarları…
Sanıyordum. Pabucumun
enteli!
Vicdanın sesi radyosu
Bazı günler Arca ile
anlaşmak imkansız oluyor. Defalarca yapmaması konusunda uyarmış olduğumuz bir şeyi inadına gibi
yapabiliyor. Bazen de ben müthiş gergin ve sabırsız oluyorum ve herkes gibi
Arca da bana sürekli batıyor. Geçenlerde bir cumartesi ateşlendi ve evden
çıkmamaya karar verdik. Meğer ben bu cüceyi kurs kapılarında beklemekten
hoşnutmuşum. Eh yani kim kitap okuyup kahve içmek istemez? Kim kendi ile baş
başa kalmak istemez?
O gün onunla evde tıkılı
kalma psikolojisinden nefret ettim. Bir de üstüne “birlikte zaman geçirelim”
demez mi? Çocuk sanki sülaleme küfretmiş gibi bir başladım bağırmaya: “ben
senin arkadaşın mıyım? Benim canım oynamak filan istemiyor”, “bıktım, yoruldum,
sıkıldım, beni rahat bırakın” bunlar hatırladıklarım. Bir de kim bilir
hatırlamadığım neler var. Kendimi tuvalete kapattım ve Arca’nın beni merak
etmesine yetecek bir süre orada kaldım.
8 Mart 2016 Salı
kutlama?
Günün anlam ve önemine
istinaden bir "Dünya Emekçi Kadınlar günü" yazısı patlatmalıydım.
Ne yazsam diye düşündüm.
Karşıyaka belediyesinin #sanane afişlerini mi, bunları üzerine alınıp çatanları
mı, neyi anlatsam dedim. Bir tarafta bir günlüğüne çiçek böcek muhabbetleri bir
tarafta daha eşitlikçi kutlama mesajları…
Arkama dayandım ve
baktım.
3 Mart 2016 Perşembe
Bok mu yiyelim?!
Haftada bir pazara
gitmezsem kendimi eksik hissediyorum. İlla gideceğim, tanıdık tezgahlardan hem
alışveriş yapacağım hem sohbet edeceğim satıcılarla. Geçenlerde bizim Üçkuyular
pazarının son günleriymiş diye yerel bir gazetede okuyunca soluğu Göztepeli
patates soğancı abide aldım. Nasıl ki Göztepenin oyuncularını biliyor,
maçlarını portatif radyosundan takip ediyor, bizim mahallenin insanı, bu olayı
da bilse bilse o bilir dedim. Yanılmamışım. Biliyormuş. Yanılmışım daha onlara
çık diyen yokmuş. Belediye başkanı ulaştırma bakanıyla konuşup birkaç
alternatif yerden birini ayarlayacakmış bizim pazara. O Binali bizim hayrımıza
pek bir şey yapmaz ya – defalardır seçmiyoruz o da haklı bir yerde – neyse…
umudumuzu yitirmedik.
2 Mart 2016 Çarşamba
Yaşlanmak
Bir
gün “estetik ameliyata gidiyorum” ya da “botox yaptırmaya karar verdim” gibi
cümleler duyarsanız benden, bu yazıyı koyun önüme, ciddiyim.
Benim yüzümde, özellikle
de göz çevremde çok fazla kırışıklık var. Yaşıtlarımdan daha fazla. Eh ben çok
gülümseyen, mimiklerini çok kullanan birisiyim. Sonra açık tenliyim ve cildim
kuru. Yani benim göz çevrem kırışmayacak da seninki mi kırışacak? Yok, vallahi
bırakmam!
Kozmetiğe çok para
harcamadım (harcayamadım) ama cildimi de nemsiz bırakmadım Allah için. Zaten
yakın çevremden son on senedir uyarı alıp duruyorum, “cildin çok kırışacak, çok
çabuk yaşlanacaksın…” İyi de ne yapayım? Genetik olsun, mimik olsun hep
aleyhime çalışıyor, şerefsizler!
1 Mart 2016 Salı
Tohum
İğne oyalarının, saten
yorganların yanı sıra eskiden köy yerinde kızların çeyizlerine tohum
koyarlarmış, ya da çiçek soğanı. Annemin çeyizinden kalma zıpçıktılarınhikayesini anlatmıştım. O tohumlardan tohumlar üretilir, yüzlerce yıl boyunca sürdürülebilir
bir gıda temini sağlanırmış.
“Mış” diyorum çünkü artık
böyle bir şey yok!
29 Şubat 2016 Pazartesi
Şubat biter, Mart gelirken...
Ne yaptım değil, ne
yapmadım diyeceğim…
Mesela hala yılbaşı
ağacını kaldırmadım. Arca’nın yoğun muhalefeti normalde bana sökmez ama işte
serde tembellik olunca…
Sonra hala bisikleti
bakıma alamadım. Halbuki nefis bir hava var. Henüz işe gidip gelirken kullanmak
için erken olsa da bir Pazar günü sahilde turlayabilmeliyim. Zira bizim evin
erkekleri Pazar günleri zinhar dışarı çıkmıyorlar. Bense bir pazara gidip
geliyorum, biraz da bisikletle gezsem fena mı olur?
Kilo veremedim, hatta
üstüne aldım. Bu vakitler yıllık olağan “kilo vermeliyim, yaza şurda ne kaldı”
gündemini çoktan yakalamalıydım. Hafta içi evden ofise götürdüğüm ev yemekleri,
ultra hareketli bünyem ve mümkün mertebe sağlıklı beslenme ile en azından
kilomu korurum diyordum ama hafta sonu içilen biralar bana yol su elektrik göt
ve göbek olarak geri döndü. Kaç kilo fazlam olduğunu bile bilmiyorum zira
hayatımda ilk defa tartıya çıkmaya korkuyorum.
Dinlenemedim. Katiyen!
Hemen her hafta şehir dışı (hatta bazen haftada iki) ve ev işleri sebebi ile
hiç dinlenemedim.
27 Şubat 2016 Cumartesi
Dumur diyalog #156
İ: Bugün ödev var mı?
A: Okuma ödevi var.
İ: aa matematik veya
yazma ödevi yok mu? Onlar eğlenceli oluyor.
A: Bir şikayetin varsa
öğretmenimize iletebilirsin.
21 Şubat 2016 Pazar
Sevdiğin işi yapmak çözüm mü?
Birkaç yıl önceydi, çocuktan sonra iş hayatını bırakan tanıdığımın hobisi olan el sanatlarını iyice ilerlettiğini ve artık işi haline getirdiğini İlker’e anlatıyordum. Ne güzel, diyordum, ne şanslı, hobisini işi haline getirdi. İlker benimle aynı fikirde değildi. Hobini işe dönüştürmenin artık onu hobi olmaktan çıkaran bir bedeli olduğunu söyledi. İş iştir, hobi hobidir. Hobin işe dönüşürse artık hobin olduğu zamanlardaki kadar sevemeyebilirsin, çünkü artık parasal bir çıkar işin içine girmiştir. Yani uzun lafın kısası, özgünlüğün gider. Dememişti ama böyle demek istemişti.
Muhteremin kesin sınırlarını seviyorum. Ama o gün, hayallere dalmış olduğumdan mıdır, tanıdığım adına heyecan duyduğumdan mıdır bilinmez, bu düşüncesini sevmemiştim.
“Sevdiğin işi yaparsan, ömür boyu çalışmak zorunda kalmazsın” dayatmasının tam tersi bir düşünce.
20 Şubat 2016 Cumartesi
Kitap yorumu: Napoli Romanları serisi
Bu ara kendimi deli gibi
okumaya verdiğimi kabul ediyorum.
Aslında kafa yorucu veya
edebi yoğunluğu fazla olan kitaplar değil bunlar. Özellikle de Napoli romanları
serisi. Şimdilerde çok satanlar listesinde olan “Benim olağanüstü arkadaşım”, “yeni
soyadının hikayesi”, “terk edenler ve kalanlar” sırasıyla dört cildin ilk üçü.
An itibariyle üçüncüyü
okuyorum.
Şık ve Kullanışlı Mutfak Takımları
Masa ve sandalye seçimi mutfak dekorasyonu için oldukça önemlidir. Mutfağınızda şık bir görünüm
yaratmak, yemek yediğiniz ve misafirleri ağırladığınız yere estetik bir görünüm kazandırmak için doğru
masa ve sandalye takımlarını seçmeniz gerekir. Bu seçimi kendi zevkinize veya mutfağın genel
dekorasyonuna uygun bir biçimde yaparak şık bir uyum yaratabilirsiniz.
Masa ve sandalye seçiminde görsellik kadar malzeme kalitesine de dikkat etmeniz gerekir. Mutfakta
kullandığınız malzemelerin küflenme, çürüme, paslanma gibi deformasyonlara uğramaması sağlığınız
açısından son derece önemlidir. Ayrıca yemek yediğiniz yüzeylerin kolay temizlenebilir olmasına da önem
vermeniz gerekir. Bu bakımdan mutfağınız için sandalye ve masa alırken tercih ettiğiniz mağazaya dikkat
etmelisiniz.
Türkiye’nin ilk ev dekorasyonu sitesi olan Evmanya’nın kataloglarında mutfak dekorasyonu için harika
ürünler bulunuyor. Site üzerinden mutfak için masa ve sandalyeye ulaşabilir ve zevkinize uygun,
kullanışlı sandalye takımları bulabilirsiniz. Firma kataloglarında klasik yemek odası takımlarından minimal
ve modern bir şekilde dizayn edilmiş takımlara kadar birçok mobilya takımı yer almaktadır.
Evmanya’da bulacağınız yemek masası takımları mutfağınızda olduğu kadar balkon, teras, salon gibi
alanlarda da şık bir görünüm yaratacaktır. Eğer yemek masası takımlarınızı yalnızca çeşitli öğünlerde veya
misafir ağırlarken kullanmak istiyorsanız açılır-kapanır masaları ve üst üste konulabilen sandalyeleri tercih
edebilirsiniz. Bu eşyalar kullanılmadıkları zaman yer kaplamayacak şekilde tasarlanmıştır.
Yemek masası takımları seçerken görsellik kadar dikkat etmeniz gereken bazı unsurlar bulunuyor.
Öncelikle besin konulan yüzeylerin kolay temizlenebilir olması gerekir. Ayrıca küflenme, çürüme,
paslanma gibi dezenformasyonlar gerçekleşmemelidir. Evmanya tarafından satışa sunulan yemek masası
takımlarının tamamı kaliteli malzemeden imal edilmekte ve hijyenik bir kullanım olanağı sağlamaktadır.
Firma katalogları üzerinden mutfak için masa ve sandalyeye ulaşabilir ve onları güvenle kullanabilirsiniz.
Farklı zevklere hitap eden eşya takımlarıyla bilinen Evmanya, birbirinden güzel yemek masası takımlarını
beğeninize sunuyor. Yapmanız gereken tek şey beğendiğiniz ürünü internet üzerinden seçmek ve sipariş
vermek. Satın aldığınız ürün veya ürün takımı kısa sürede adresinize ulaştırılacaktır. Evmanya kalitesinden
memnun kalacağınızdan emin olabilirsiniz.
yaratmak, yemek yediğiniz ve misafirleri ağırladığınız yere estetik bir görünüm kazandırmak için doğru
masa ve sandalye takımlarını seçmeniz gerekir. Bu seçimi kendi zevkinize veya mutfağın genel
dekorasyonuna uygun bir biçimde yaparak şık bir uyum yaratabilirsiniz.
Masa ve sandalye seçiminde görsellik kadar malzeme kalitesine de dikkat etmeniz gerekir. Mutfakta
kullandığınız malzemelerin küflenme, çürüme, paslanma gibi deformasyonlara uğramaması sağlığınız
açısından son derece önemlidir. Ayrıca yemek yediğiniz yüzeylerin kolay temizlenebilir olmasına da önem
vermeniz gerekir. Bu bakımdan mutfağınız için sandalye ve masa alırken tercih ettiğiniz mağazaya dikkat
etmelisiniz.
Türkiye’nin ilk ev dekorasyonu sitesi olan Evmanya’nın kataloglarında mutfak dekorasyonu için harika
ürünler bulunuyor. Site üzerinden mutfak için masa ve sandalyeye ulaşabilir ve zevkinize uygun,
kullanışlı sandalye takımları bulabilirsiniz. Firma kataloglarında klasik yemek odası takımlarından minimal
ve modern bir şekilde dizayn edilmiş takımlara kadar birçok mobilya takımı yer almaktadır.
Evmanya’da bulacağınız yemek masası takımları mutfağınızda olduğu kadar balkon, teras, salon gibi
alanlarda da şık bir görünüm yaratacaktır. Eğer yemek masası takımlarınızı yalnızca çeşitli öğünlerde veya
misafir ağırlarken kullanmak istiyorsanız açılır-kapanır masaları ve üst üste konulabilen sandalyeleri tercih
edebilirsiniz. Bu eşyalar kullanılmadıkları zaman yer kaplamayacak şekilde tasarlanmıştır.
Yemek masası takımları seçerken görsellik kadar dikkat etmeniz gereken bazı unsurlar bulunuyor.
Öncelikle besin konulan yüzeylerin kolay temizlenebilir olması gerekir. Ayrıca küflenme, çürüme,
paslanma gibi dezenformasyonlar gerçekleşmemelidir. Evmanya tarafından satışa sunulan yemek masası
takımlarının tamamı kaliteli malzemeden imal edilmekte ve hijyenik bir kullanım olanağı sağlamaktadır.
Firma katalogları üzerinden mutfak için masa ve sandalyeye ulaşabilir ve onları güvenle kullanabilirsiniz.
Farklı zevklere hitap eden eşya takımlarıyla bilinen Evmanya, birbirinden güzel yemek masası takımlarını
beğeninize sunuyor. Yapmanız gereken tek şey beğendiğiniz ürünü internet üzerinden seçmek ve sipariş
vermek. Satın aldığınız ürün veya ürün takımı kısa sürede adresinize ulaştırılacaktır. Evmanya kalitesinden
memnun kalacağınızdan emin olabilirsiniz.
19 Şubat 2016 Cuma
geldiği gibi
Akşam
Arca uyuduktan sonra kahve yaptım, İlker kendisi için kaydettiğim Poyraz
Karayel dizisini izlerken ben de Napoli Romanları serisinin üçüncüsünü okuyordum.
Televizyon açıkken bile okunabilen kitapları seviyorum.
Elena’nın var olma
çabasını okumak beni kendi gerçeğimle yüzleştirdi. Birinin annesi ve birinin
eşi olmak için mi okuyor, kendimizi yetiştiriyorduk? Neden hiçbir erkek birinin
babası ve birinin eşi olmuyordu da bu birinin bir şeysi olma sorgulamasını biz
yükleniyorduk?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)