23 Aralık 2020 Çarşamba

An itibariyle

The Holiday filmini izlemekten geliyorum, bu kaçıncıydı acaba? Netflix noel ruhuna dokunan yumoş filmler yığmış menüye, seç beğen al. 


Kendilerini oyunculukta ispatlamış kadınların bu tür filmlerdeki abartılı üzüntü/ kahrolma sahnelerini bir tek ben mi itici buluyorum? 


20 Aralık 2020 Pazar

Acıklı

Cuma akşamı dijital yoğunluğum zirve yaptı.

Akşam 18:00-19:00 arası şirketin virtual christmas partisi vardı, sonra kitap kulübü. 


Parti buranın tanınan bir sunucusunun moderatörlüğünde İşçi CEO müdür ayrımı yapmaksızın sohbetlerle, tombalayla geleneksel “ugly christmas sweater” temalı fotoğraflarla geçti. En sonunda Japon President’ın merry christmas mesajıyla son buldu. Buraya kadar departmanın whatsapp grubundan şakalaştık, fotolar gitti geldi filan... tabii ki her yıl otel resepsiyonundaki danslı sarhoşlu sonrası da pek dedikodulu partilere benzemiyordu ama zaten bu şartlar altında beklentimiz de yoktu. Lakin işin acıklı tarafı, parti sonundaki DJ idi. Tek başına çalan DJ ve parti havasında yalnız evlerinden gönüllü ve de görüntülü bağlanan iş arkadaşlarımızdı. 

Acıklıydı...

19 Aralık 2020 Cumartesi

Kollarını öpmek

 Evet kollarımı öptüm bugün

Çok iyi geldi

Çocukluğumda daha sık yapardım

Kendimi daha mı çok severdim çocukken? 

Galiba...


Arca’ya “seni çok seviyorum” dediğimde, “sevmekte haklısın bence ben çok sevilesi bir çocuğum” diyor, “ben de beni çok seviyorum” diye ekliyor. Dünyada en çok kendisini seviyormuş, ne diyebilirim, o kadar doğru yoldasın ki!

13 Aralık 2020 Pazar

Yaşlandığını nasıl anlarsın? Vol.4

 Dizilerden filmlerden!

Üniversiteye giden yeğenin Friends için vintage sempatisi duyuyordur mesela! Evet Friends kült olmuştur hatta “homofobik esprileri” bile “o yıllarda öyleydi” diye tolore ediliyordur. 

İzlediğin bir film için “geçenlerde” yerine 10-20 yıl önce gibi zaman zarfları kullanmaktasındır!

12 Aralık 2020 Cumartesi

An itibariyle

 Bir Cumartesi gününden tüm beklentilerini karşılaşmış bir kadın olarak #ulukoltuknazmiye ‘den bildiriyorum: sabahtan itibaren kendimle vakit geçirdim, işlerimi hallettim, spor yaptım, haftalık saç vücut bakımlarımı uyguladım, muhteremle yemek hazırladık, mis gibi yedik... ve nihayet mumlarımı tütsümü yaktım, yemekten kalan şarabımı yamacıma aldım, demleniyorum. 

7 Aralık 2020 Pazartesi

Eyvah oğlum büyüyor #1

 Şimdiden numara koydum zira dumur diyalog serisine bağlarız kanımca.

Eyvah ki ne eyvah büyüyor.

Ama zihinsel değil mental desen hiç değil, sadece fiziksel. 

6 Aralık 2020 Pazar

Ortaya dağınık

İki gün evde kalmayı özgürlüğe kısıtlama olarak görülmesini “bizi evlere kapattılar” yakınmasını, çok pardon ama şımarıklık olarak görüyorum. 

Etkileştikçe bulaşma hızı inanılmaz artan bir virüsle karşı karşıyayız, otur evinde iki gün, nedir yani? 

Asıl sorulması gereken, neden iki gün? Neden adamakıllı bir yasak düzenlemesi yok? Neden AVMler açık ve neden okullar kapalı? Neden lokantalar açık neden işyerleri açık? İnsanlar ofislere gidiyor? Neden ilk fedakarlık eğitimden yapılıyor ama avmler açık? Avm patronları sendikası var da daha mı iyi çalışıyor? 

28 Kasım 2020 Cumartesi

Bir cumartesi sabahı ve bir başkası...

14 kasım

Bir cumartesi sabahı, evde, yalnızım. Taze demlenmiş kahvemi, sırtıma da televizyon battaniyesi dedikleri şalımsı örtüyü aldım, balkona çıktım, zira güneş karşı binanın arkasından bulutların arasından çıktı çıkacak...

Yüzünü sayılı gün gösterdiğinden midir bilinmez, buranın güneşinin kıymeti bir başka. İyi geliyor bana, “bana iyi gelenler” listesine eklemeli.

Haftanın ortasında bir gün tatil olmasına rağmen ya da belki tam da bu sebepten çok yoğun bir haftaydı. Bunda benim pazar ve herkesin tatil yaptığı çarşamba günü çalışmamın,  salı da fazla  mesai yapmamın etkisi oldu, biliyorum. 

Ben zaten çok biliyorum, çok didikliyorum çok analizliyorum. Özellikle de kendimi. Bir sal yahu! Yok. Haftalık kişisel değerlendirme görüşmeleri - ki bu da benim kendi başıma açtığım bir salaklık! - müdürümün benimle ilgili gelişme noktalarını yorumlamasından ziyade benim kendimi masaya yatırıp neşterle kafa göz dalınan bir ameliyata dönüşüyor. Ve beni ziyadesiyle yıpratıyor.

Balkonda kahve içerken ve doğal olarak götüm donarken bunları düşünüyordum, sürekli ama sürekli düşünmekten yoruldum. 

Bi sal ya bi sal!

Şiştim

Bilmiyorum bir şey var bir şey sıkıyor beni. 


Derken İlker yüzündeki şiddetli ağrı ile sinüzit teşhisi konmayı umarak gittiği doktordan MR talebi ve abuk sabuk bir dolu başka teşhis ihtimali ile geri döndü. 

Ve tüm analizler tüm o şımarık kişisel çözümlemeler gözümde çöpten klişelere dönüştü. 

Sağlık işte sağlık ötesi yok, berisi yok. Bu kadar. Şimdi sadece kalbim sızlıyor, acı gibi sızım sızım sızlıyor.

Diye yazmıştım. 

Dünün günlüğü işte buydu...

Öğleden sonraydı.

Depresyonun eşiğindeyken hep yaptığımı yaptım ve uyudum, çok değil yarım saat sonra arkadaşımla konuştum ve sonra ellerinde mangalda pişmiş balıklarıyla ve de rakılarıyla arkadaşlarımız geldi. Ve biraz daha iyi hissettim, biraz koptum gündemimden... 


Demiştim...

24 Kasım 2020 Salı

Sabahlık

Akşam çöktü mü, yemek hazırlama telaşının içinde, iki arada bir derede porselen demlikte çay demlerim. Hani akşam yemeği yenir, mutfak toplanır, sarı bez yıkanıp lavabonun kenarına bırakılır ya... tam o vakit, ben pijamalarımı giyer, sırtıma sabahlığımı geçiririm. 

22 Kasım 2020 Pazar

Kurabiye ve Yenişehir’de bir Öğle Vakti


 Keyfin kaçmışsa...

Mutluluğun formülü çok açık bir vanilya kokusu, bir damla çikolata bir de un misss...

Bu aralar ne çok kasıyorum, öyle böyle değil! Daha iyi hissetmeye

İşimde daha iyi olmaya

Dil öğrenmeye

Kendimi geliştirmeye

Kasıyorum da kasıyorum

Ara sıra “bir sal yahu” diyorum, salamıyorum. 

Geçen hafta 87 kişi gördükten sonra yayından kaldırmaya karar verdiğim bir yazı yayınladım. Görülmesinden pişmanlık duyacağım için değil, o gün yaşadığım iç sıkıntısını tekrar hatırlamamak için yazıyı kaldırdım. Çünkü biliyorsunuz, ben zaman zaman eski yazılarımı okurum. 

Bugün yine canım blogum beni kurtardı, altı yıl önceki kurabiye tarifimi koydu önüme mis gibi...


En son okuyamamak üzerine yazmıştım, okuyamama döngüsünü bir dizi vasıtası ile kıracağımı hiç tahmin etmezdim. Dizi, son on gündür sosyal medyayı meşgul eden Bir Başkadır. İçim pek sıkkın iken iki bölümün üzerine izlemeyi bıraktığım dizi, bizim kulüp tarafından çok beğenilip bir de tartışalım diye karar verilince, yeni bir şansı hak etti. İyi de oldu. Ben sosyolojik detaylar ile senaryo bakımından çok etkilenmedim, fakat yönetmenin tarzını, işleyişini çok beğendim. Oyuncuların hepsi de çok başarılıydı. 

9 Kasım 2020 Pazartesi

Okuyamamak

 Yine o travmalardayız.

Günlerce televizyonumuz İzmir’e odaklı, elimizde Twitter İzmir’deki “mucize”lere kilitlendik. Ne mucizesi şerefsizler! El kadar çocukların günlerce beton yığını altında mücadelesini kazanmasını değil, bir zahmet o binaların yıkılmamasını sağlayacak kanunları ve de o kanunları uygulamayı sağlayın da “kimseye bir şey olmadı”ya mucize diyelim, ya da 6.6 şiddetindeki bir depremi gündem bile yapmayalım mesela...

Neyse ya, giresim yok, girersem oralara, çıkamayacağım korkarım.

7 Kasım 2020 Cumartesi

Bana iyi gelenler 8:

Çürümüş yaprak ve nemli toprak kokusu.

Dünyanın en muhteşem kokularından sıralama yapsak ilk ona girer. Dur ya hatta yapayım

Arca’nın uyurken kokusu (bebekken ve ergenken diye ikiye ayrılabilir aslında:))

İlkerin kokusu

Hem eski hem de yeni kitap kokusu

Yağmurdan sonra toprak kokusu(ki Arca’nın anlamlarında biridir)

Kahve

Temiz çarşaf 

Deniz

Biçilmiş çim

Çorba

Ve işte çürümüş yaprak ve nemli toprak kokusu

Neden? Hiçbir fikrim yok! 

Sadece 

Lock down gelmiş, hoşgelmiş...

 Epeydir bekliyorduk, eli kulağındaydı.

Kulağımız radyoda, televizyonda. 

31 Ekim 2020 Cumartesi

deprem

Ben artık üzülemiyorum, hayır ya, üzülmüyorum! Kızıyorum, öfkemi içimde tutmakta zorlanıyorum. 

Deprem oluyor, binalar insanları öldürüyor. Öyle o iş, deprem insan öldürse, bugün bir tane Japon kalmazdı hayatta. Hiç "adamlar depremle yaşamayı öğrenmiş" klişesine girmeyelim, sen de öğren! ben de öğreneyim. Öğrenelim kardeşim bu bizim gerçeğimiz. Dış cephesine mantolama yaptıracağımıza binamızın, depreme dayanıklılığını test ettirelim, yaşadığımız binayı sağlamlaştıralım. 

18 Ekim 2020 Pazar

Kitap yorumu: Invisible Women

Cinsiyet eşitsizliğine vurguyu kadınların hayattaki görünmezliği üzerine kurgulayan kitap, kimseyi suçlamıyor, kimseye sen kasıtlı yaptın demiyor ama "bir yerlerde bir veri eksiği var, ve bu veri eksikliği dünya nüfusunun yarısını yok saymanıza neden oluyor, bir silkinin, bir kendinize gelin, boşlukları doldurun mal mısınız oğlum siz! " diyor.

———————————————

Yasaklar öncesi son pandemi partisi gibi oldu ama çok önceden söz verdiğimiz arkadaşlarımızın rakı sofrasına davetliydik dün akşam. Pandeminin hemen öncesi Brüksel'e taşındılar, yasaktı, salgındı derken gidememiştik. Eşi çalışırken zamanını master yaparak değerlendirmek isteyen Özlem, proje grubu ile cinsiyet üzerine bir araştırma yaptığını söyleyince direkt atladım: "Invisible Women ! Mutlaka okumalısın!" 

- huyum kurusun bir kitabı sevdiysem tüm sevdiklerim okusun istiyorum!-

17 Ekim 2020 Cumartesi

İşler karışık

Son bir haftadır burada salgın rakamları ikiye katladı, birer ikişer her ülkeden önlem artırım bilgileri geliyordu, bizim bura Avrupa’nın covid merkezi adeta! Pandemiye ayrılan yataklar da dolmuş.

Anlamıyorum, hani herkes de müthiş dikkatli nasıl oluyor da bu kadar yayılıyor? Altı ay öncesine göre daha çok test yapıldığı gerçeği durumu açıklamıyor, bir haftada bu nasıl bir patlama? 

6 Ekim 2020 Salı

Düzenlemek değil, düzenli tutabilmek

 Blogcu anne Elif'in #yardımdeğilişbölümü konulu içeriklerini çok eğlenceli buluyorum, çok da yerinde. Onların ailesinden iki nüfus eksiğiz ama bu, ev işlerimizin daha az olduğu anlamına gelmiyor. Bir evde işbölümü adaletli pay edilmemişse, bir süre sonra isyan kaçınılmaz. 

Elif'in bu konudaki içeriklerinin bir kısmını #görünmeyenevişleri oluşturuyor ki, ben en çok onları okurken eğleniyorum. Neden? Çünkü o işlerin büyük kısmını ben de görmüyorum :) Farkında bile değilim!

Mesela en son tezgah üstü bulaşıklığı paylaşmıştı, bulaşıklıkta biriken süzgeç, kesme tahtası, limonluk filan vardı, hani bulaşık makinasına koymazsın, sudan geçiverirsin. Ben de görmüyorum hem de hiç! hatta zamanla o bulaşıklık o eşyaların yeri haline geliyor, orada buluyorum (Bkz. aşağıda Madde5)

Bazı bazı muhterem kocamın bana tane tane anlatması gerekiyor:

4 Ekim 2020 Pazar

Beklerken

 Pazar sabah 09:16

Arca’yı maç öncesi hazırlıkları için bir saat erkenden sahaya getirdim, arabada bekliyorum. Arkadaşlarımızın evinde alçıpan yapmakta olan İlker’i almaya gideceğim saati bekliyorum, böylece maçı birlikte izleyebileceğiz.


Karşımdaki manzarayı bir dokunuşla ölümsüzleştirebilir, kimsenin değerli vaktini almadan buraya ya da daha iyisi instagram’a koyabilirim. Ama hayır zor yolu seçeceğim, tasvir edeceğim. Nihayetinde resim fittirmeye gelmediniz bu bloga. 


Gözün alabildiği en uç noktaya kadar mısır tarlası, artık iyice kurudular. Burada pazara gitsen, koçan mısır bulamazsın ama yer gök tarla. Hayvan yemi içinmiş. Az önce yanımdan bir grup bisikletli geçti, ufukta fır fır dönen rüzgar tirbünlerine doğru gözden kayboldular. Gökyüzüne bakıyorum ve bulutları bile hareketlendiren korkunç bir rüzgar ... iyi ki en kışlık en kalın montumu almışım. Hah yağmur da başladı, tam oldu. İzmir’de denize giren atkadaşlarıma özenmiyorum hayır ama maç izlemek için de berbat bir hava. 


Bizimkilerin takımını toparlayan bir kız vardı, savunmanın bel kemiği, yerinde oğlanları alaşağı edip topu kapan, sahaya hakim... efsane Febe. Anderlecht’e transfer oldu, iyi oldu da, olan bizimkilere oldu. Ha boyna yeniliyorlar. Dünkü maç 9-2. Bugün bakacağız...


Uzun uzun yazıp anlatasım var ama vaktim pek az. En nihayetinde bu bir “an itibariyle” yazısı.


En son geçen pazar yazmışım, çekimler filan. Yaptık ama sadece üçte birini ve sadece diğer arkadaşların bölümlerini, bana sıra bile gelmedi, topuklu ayakkabılarla bütün gün ayakta... tam rolüme gireceğim, bu defa da eksik videolar derken çekimi durdurduk. Ben bu çekim işini sevmedim, event olur günahıyla sevabıyla anlatır çıkarsın, biter. Çekim dediğin stop action yok cut oldu olmadı hadi bi daha! Ay şiştim. O iki buçuk saat süren dizileri sabah akşam çeken ekiplere allah kolaylık versin, hiç kolay değil. 


Neyse gitmem lazım. Yirmi dakikada bu kadar oldu. 

27 Eylül 2020 Pazar

Bir pazar akşamı klasiği

 Biz çocukken pazar akşamı klasiği: Cenk Koray’ın kutulu yarışmasını müteakip yemekte balık, çamaşır, banyo şanslıysak Parliament sinema klübü idi...

Bu akşam bizim evin rutini maç.

Maçları seyircisiz oynuyorlar ama arka fonda tezahürat sesleri. Hayda! Niye ki millet bilmiyor mu seyircinin olmadığını, suni ambiyans çalışmalarında saçmalık!

Neyse benim kafam götürmüyor, attım kendimi çalışma odasına yine. Peynirim, cipsim biram... takılıyorum. Aslında kitap okuyacaktım ama kafam götürmüyor zira bütün hafta sonu sunum prova ettim, kafa binbeşyüz.

26 Eylül 2020 Cumartesi

Kaçınılmaza özlem duymak

 Geçen hafta sonu ortalama bir Belçikalının uğruna çok şeyler feda edebileceği muhteşem bir hava vardı. Hem de eylül sonu... 

Belki hastalıktan muzdarip olduğumuzdandı, bilemiyorum, hiç de dışarıda vakit geçirmek istemedim. Hatta günün yarısını yatakta geçirmeye isyan bile etmedim. - bu arada test negatif çıktı, ki zaten biliyorduk ama dinletemedik doktora :) -

Bence ben artık sıcaktan, boğulmaktan hatta güneşten bile sıkılmışım. Dışarı çıksan maske takacaksın keyifsiz, evde oturunca da dışarıya bakıp iyice keyfin kaçıyor ay neyse şiştiydim yani...

Bu hafta sonu tam tersi! An itibariyle Arca’nın kursunun bitmesini bekliyoruz arabada, çılgın gibi bir yağmur var. 10 dereceye düşen hava sıcaklığı ve inanır mısın özlem duyduğum şey buymuş, enerjim yerine geldi. 

Hani bazen diyorum ki, kışın kapıda olması, yağmurların yağacağını bilmek, ne bileyim hani kaçamayacağın bir köşeye sıkışmışken, tadını çıkarmaya mı meylediyor psikoloji? Hani o kaçınılmaza bir özlem duyarak kendini mi hazırlıyor?

Yok ya! 

Ben resmen yağmurseverim, adım bile var:  “pluviophile”, ne güzel bir kelime...