13 Mart 2021 Cumartesi

Beni evime bırakın

 Bizim departmanda yeni işe başlayan Marco memleketinde ailesini, kız arkadaşını bırakıp buralara gelmiş, bir başına sıkılmasın, ofistekilerle kaynaşsın istiyorum. bir başına çalışmaya geldiğin kimseyi tanımadığın şehirde arkadaş edineceksin ama dil kursları online, barlar kapalı, facebook gruplarından insanlar buluşamıyor... ne fena.


İki haftadır her gün ofise gidiyorum. İşte tam da bu yüzden. Çünkü bir ortamda yeni olmak şimdi diğer her zamandan daha zor.


7 Mart 2021 Pazar

Alışkanlıklardan kurtulmak kolay değil ama mümkün

 Hemen bir anda bırakamadım. Yavaş yavaş, azalta azalta... insanın sevdiği bir şeyden kopması kolay değil, kafada bitirmesi, içine sinmesi gerekiyor. Birlikte yaşadıklarının da belli bir takım alışkanları bıraktığını görmek motivasyonu artırıyor elbet ama asıl bunu senin kademe kademe, sindire sindire bitirebilmen mesele... bıraktığında kendine bunun ne kadar faydası olduğunu görmen de çok iyi geliyor, bırakma kararı aldığın güne de, bırakabildiğine de şükrediyorsun. 


6 Mart 2021 Cumartesi

Bugün böyle

 Sabahtan beri kulağım tıkalı. Ne alaka anlamadım. Hani böyle uçakta basınç farkından tıkanır ya öyle işte. 

Bir şey de yapmadım bugün hatta dışarı bile çıkmadım. Arca’ya kek, öğlene çorba yaptım sadece. Birkaç posta çamaşır yani o kadar. 


2 Mart 2021 Salı

Tarih yazıyoruz

 Çok garip zamanların tanığıyız. Tarih yazılıyor.

Bizim bile rolümüz var: kendini korurken, başkalarını da koruyorsun, maske takarak.

 

Maske ve sosyal mesafeyle tarih yazacak bir kahraman olacağınızı değil on yıl iki yıl önce söyleseler inanır mıydınız? 


28 Şubat 2021 Pazar

Challenge'ım challenge oldu mu, hem de nasıl oldu!

66 günde 6 kilo challenge biraz iddialıymış, kabul ediyorum. Bloga eklediğim sayaç son 5 günü gösterirken 6 kiloya ulaşamayacağımı biliyorum 5'e de razıydım fakat 4'te takıldım kaldım. Yani bir durum raporu verdiğimden beri hemen hiç gelişme yok. Şu an yaşanan hayalkırıklığına, araya giren iki gün pide (muhterem kocam cenaze evine yaptırır gibi 5 porsiyon söylemiş iki gün yedik) ve bir gün hamburger ile pasta sebep olmuş olabilir. Aman oğlumun doğum günü etkinlikleri çerçevesinde yaptık bir yaramazlık, canımıza değsin. 

27 Şubat 2021 Cumartesi

Dünya vatandaşı

 Vaka sayıları Belçika'da yükselişe geçtiği için açıkça, hiçbir gevşeme beklenmemesi yönünde beyanatlar verildi. Halbuki bu aralar lokantaların açılması bekleniyordu. Yine de eğitimin sürmesi için direniliyor. Belçika'da diğer tüm ülkelerden farklı olarak ilk 2 ay hariç yüz yüze eğitim kesintisiz sürüyor. Lakin ne kadar dayanırlar meçhul.

Bir yandan Türkiye'yi takip ediyorum, açıldıydı açılmadıydı derken açılacak denip açılma kararının açılması planlanan günde alınacağı duyurulmuş. Hani insanların nasıl psikolojisi bozulur diye kafa yormuşlar da uyguluyorlar gibi... Bir bu da değil, cenazelerde kurultaylarda göt göte sosyal mesafeyi hiçe sayanlar dalga geçer gibi hafta sonu insanları ev tıkıyor. Mantık arıyorum bulamıyorum, evet muhtemelen insanlar kafayı yesinler diye uğraşıyorlar.

Gerçi ben niye Türkiye'ye kafa yoruyorum, değil mi? Atmışım kapağı Avrupa'ya bir de batı hayranlığıyla övüyorum şerefsizleri... Halbuki bizim ülkemizin iç dış politikaları enfes, adaleti desen muhteşem, pandemiyi yönetmeleri filan... harika! Ben tabii buradan ahkam kesiyorum, burun kıvırıyorum bana ne ki! Ben ne bilirim ki! Nankörüm işte!

22 Şubat 2021 Pazartesi

Yaşlandığnı nasıl anlarsın? Vol.6

 Hayatımın hiçbir döneminde, hayatının merkezine fedakarlığı alanları kendime rol model seçmedim. Benim takdir ettiklerim ve kendime örnek seçtiklerim hep "kendini sevenler" oldu. Pek çokları tarafından bu kendini sevenler, bencillikle, "kendi için yaşamak"la, egoistlikle suçlansalar da, ben hiç oralı olmadım. 

Kendini sevmek, kendi için yaşamak...

21 Şubat 2021 Pazar

Happy hour for Yeliz

 Bugün pazar...

Televizyonda maç saati = Yeliz'e Happy Hour! 

Instagramda takip ettiğim İrem'den öğrendiğim nefis bir içecek bu keyifli blog yazısına eşlik ediyor bugün: Cin, buz, greyfurt. Ben cini annemin çocukluğumdaki cin tonik ve de lime (ya da limon) üçlüsünden tanırım, hiç de içmem aslında. Ama bu tarif çok lezzetli, üstelik bahar taklidi yapan hafta sonuna da çok yakıştı.

Hava bahar kıvamında ve tadında... 17C burası için yaz bile sayılır ama biz abartmayalım ve bahar diyelim. Mavi  gökyüzü.. Evet buralıların en sevdiği hava koşulu. Çünkü güneşi görüyoruz.

Güneş kıymetlimisss...

20 Şubat 2021 Cumartesi

Sosyal devlet

Aklım bu aralar hep blogda, yazmakta. Lakin akşam mesaiyi bitirdiğimde o kadar ekrandan bıkmış hissediyorum ki, elime telefonu bile alasım gelmiyor. 

Diye başladım ama İlker doktordan geldi, kapatmışım. Sinüzit ameliyatı sonrası kontroldü, doktor kendisiyle çok gururluymuş, harika bir ameliyat harika bir iyileşme diyerek gururunu taçlandırmış. Yaptığı işin tatmininde olan insanlar ne kadar da ilham verici.

Neyse işte İlker'le bunları konuştuk sabah, sonra ben çamaşır yıkadım, astım, biraz etrafı düzenledim, bu arada İlker kasaplık yaptı.

15 Şubat 2021 Pazartesi

Kıvırcık ve dalgalı saç bakımı nasıl yapılmalı?

 En son bir yıl kadar önce kıvırcık saç bakımı ile ilgili tüyolar vermiştim.

Yenileri eklendi! 

Saçta nemi hapsetmek. İşte kıvırcık ve kuru saçın en önemli püf noktası bu.

Nemi iyi hapsedilmiş bir kıvırcık saç nasıl olur? 

14 Şubat 2021 Pazar

Eyvah oğlum büyüyor #2 : Menemen ve diğerleri

Soğanlı soğansız tartışmasına hiç girmeyelim, menemen soğansız olmaz, kalbinizi kırarım! Soğanlı olur, hafif de acılı. Menemene çatal değmez, ekmeğinin kıyısıyla şamandıra daldırmadan parmağına bulaşmışını yalamadan menemen yenmez. 

Anlaştıysak devam ediyorum. 

10 Şubat 2021 Çarşamba

Kısa kısa

Pazardan başlayan kar şehri tamamen kapladı. Hava sıcaklığı en yüksek -8 olduğu zamanlar oldu. Tam bu karın buzun içinde evden burnumuzu çıkarmamak vardı. Ama muhteremin ameliyatı (sinüzit yani ciddi değil neyse ki...) yüzünden pazartesi erkenden hastaneye gittik. 


4 Şubat 2021 Perşembe

Durum raporu

 Beş hafta kadar önce 2021’i beklemeden başlamıştım. Hatırlayan var mı? Neye?


Yeni alışkanlıklara, eskileri bırakmaya, düzgün beslenmeye ve her gün egzersiz yapmaya. 


31 Ocak 2021 Pazar

Yıl 1956 tahta bavul ve lastik pabuçlar

 Hayatımın büyük kısmı, babamın, umumiyetle rakı sofrasında, şu cümleyle başlayan İstanbul’unu dinlemekle geçti: “yıl 1956. 11 yaşındayım. Ayağımda lastik pabuç, elimde tahta bavulla İstanbul’a gittim, devlet parasız yatılı okumaya.” 

29 Ocak 2021 Cuma

Bugün bunu öğrendim



 Dün ofise gittim, sanırım iki haftadır ilk. 


Ve bugün bu saat oldu hala toparlanamadım. 


COVID proof sosyalleşmenin dibine vurduğumuz bir gün oldu. Belki de tüm bu proof kısmı beni yoran. Arkadaşımın masasına gidip iki lafın belini kırayım istiyorum, maskenin karbondioksitinden başıma ağrı giriyor. Toplantı odasına girerken dezenfekte, çıkarken dezenfekte... yemeğe oturmadan yemekten kalktıktan sonra dezenfekte.... ay gözünü sevdiğim home office’im canım! Öğlen de kocamla yemek yiyorum en azından mis!


Neyse ya dün ofise gitmenin tek iyi tarafı oldu: yeni bir müzik grubu keşfettim.


24 Ocak 2021 Pazar

Ne okuyorum? Ne izliyorum? Ne yapıyorum?

 Şu anda yarın akşamki kitap kulübümün kitabını okumam gerekirken (Ursula K.LeGuin - Dünyanın doğum günü son öykü) blog yazıyorum, şarap yudumluyorum, akşam yemeği için kinoalı karidesli salata için meksika fasulyelerimin haşlanmasını bekliyorum. 

18 Ocak 2021 Pazartesi

Kayıtlara geçsin

Resmi olarak yılbaşı noel ve türevleri ruhu önümüzdeki aralık ayına kadar depoya kaldırılmıştır. Işık mışık yeter şiştim.


17 ocak pazar kayıtlara Yelizin dellenip yılbaşı ağacını katlayıp sepetlediği tarih olarak geçebilir.


Bu ecnebiler gerçek ağaç süslüyorlar, sonra da kapının önüne koyuyorlar. Nasıl çevre duyarlısı bunlar anlamıyorum. Tamam bizimki plastik ama en azından ömürlük ayol!


Neyse diğer konuya geçelim. 

16 Ocak 2021 Cumartesi

Karlı bir gün



 Haftalardır beklenen kar geldi, yağıyor. Kuruldum pencerenin karşısında, yağan kara karşı yazıyorum. Benden keyiflisi var mı ya :) Bir saattir Arca'yı kar topu oynamak için kandırmaya çalışıyorum, babasıyla PS oynuyor, dötünü kaldırmadı. Daha da istemesin, hiç çıkasım yok. Az sonra hava kararır, serin kırmızı şarabımı koyarım yanıma, değmeyin keyfime.

12 Ocak 2021 Salı

Yazmak uzaktakine sarılmaktır

 Bunu nerede okuduğumu hatırlamıyorum, benim gibi uzaklardan, uzaklarda yaşayanlara yazılmış olmalı. 

Sarılıyorum, beni şu anda bir yerlerden okuyan herkese...


10 Ocak 2021 Pazar

Sis, Kış güneşi, diyet ve diğerleri

İzmir'de eskiden kışların çok ayazlı geçtiği olurdu, bu sene 20C'nin altına inmedi galiba). "Kar soğuğu" derdi annem, "Yükseklere kar yağıyor bak ayazı bize vuruyor".

Buradaki de o hesap! Günlerdir Avrupa'nın sağından solundan kar haberleriyle heyecanlanacak oluveriyoruz, bizim payımıza düşen 0-2 C hava sıcaklığı ve sis! Sis nedir ya? Sis diye bir hava durumu olabilir mi? Sis, kar yağdırmayı becerememiş aptal bir iklimin teselli ödülü gibidir. Değersiz! Vasıfsız! Sis nedir ya?!

Dünden beri şehrin üzerine çöreklenen işte bu lanet vasıfsız sis, bu sabah kış güneşinin neşesiyle dağıldı. Güneşin mutluluk sebebi olması buralı insanlar için normal ama benim gibi yılın on ayı güneş gören bir memleketten birini üç yıl geçmesine rağmen hala şaşırtabiliyor. 

Hiç ısıtmayan ama neşe veren kış güneşini bahane edip muhterem kocamla yürüyüşe çıktık. Hava sıcaklığı sıfır rakamla 0 idi. Gariptir üşümedim, hatta buz gibi havayı teneffüs etmek, üşümekten kızaran burnumu hissedememek bile hoşuma gitti. 6 km'den fazla yürümüşüz. Ağır sinüzitten muzdarip kocamın baş ağrısı tutmasa daha da yürürdük. Evet ağır sinüzit ve iki hafta sonra ameliyat olacak, nihayet nefes alacak, yani öyle umuyoruz.

9 Ocak 2021 Cumartesi

Ne okuyorum? Ne izliyorum? Ne yapıyorum?

 Önce ne yaptığımdan bahsedeyim. Instagram takipçileri bu ara gıdadan yana hafif takıldığımı fark etmişlerdir. Her gün nasıl hafif bir öğün hazırladığımın fotoğrafını çekip saklıyorum ki, önümüzdeki yıllara bir tür silkinme olsun. Yine muhteremin enfes yemekleri ile kendimden geçerken , yüzüme bir tokat gibi insin çabalarım! 

Uzatmaya gerek yok, hafif besleniyorum. Activia, Kefir, mevsim salata, bakliyatlı ve de kinoalı salatalar tüketiyorum. Bazı bazı tencere yemekleri ve de et yeşil salata. Bu kadar. Ha bir de henüz bırakamadığım şarabım var, üzerinize afiyet. Diyette şarap ekmek yerine geçer derler ya, ekmeği kestiğime göre içebilirim gibi geliyor. Ben birayı bırakmışım, bir kadeh şarabım da olmasın mı? 

Muhterem olmasın diyor, yuh diyor, sen de diyet mi yapıyorsun diyor. Hayır diyorum ben hafif besleniyorum. Rakı meze mi yapıyorum allahsız, bir kadeh şarap içiyorum...Ben bu muhtereme bu konuda çok pis gıcık oluyorum. Zira çok hızlı kilo veriyor, neden adamda tek promil alkol yok!

8 Ocak 2021 Cuma

Bu hafta gün 5 spor 4

Çok değil 30 dk 

Sabahları uyanınca Leslie ile egzersiz yapıyoruz. Fazla kalori yakmıyorum dolayısıyla tartıdaki rakamlara ciddi bir etkisi olduğunu da düşünmüyorum. 


Hayatımın bu aşamasında niyetim kalori yapmaktan ziyade sürdürülebilirlik. 

4 Ocak 2021 Pazartesi

Kitap yorumu: Aklını En doğru şekilde kullan (Mindset)

"Çabalama yeteneği olmayanlar içindir." 

"Ya yeteneğiniz vardır ya da çabalamak zorundasınızdır. "

Eminim hayatınızın birçok döneminde buna benzer cümleler duymuşsunuzdur, belki de siz de bu cümleyi kurmuşsunuzdur. Ben kurdum.

Belki pe çok defa bu blogda da yazmışımdır çünkü bazı insanlarda bazı yeteneklerin doğuştan var olması, bu konularda çabasızca başarıya ulaşacaklarına dair bir inancım var. 

Örneğin doğuştan lider olma vasfı, kariyer basamaklarını bazılarına daha hızlı tırmandırır, kumaşında olmayanlar debelenir. Doğuştan yeteneğin yoksa mesela sanata, spora, ne kadar uğraşsan boş!

3 Ocak 2021 Pazar

2021'in ilk yazısı: Yeni yıl sürprizi

 On iki günlük Noel tatili bugün itibariyle nihayete eriyor.

Diğer tüm Noel tatillerinden farklı olarak bu tatilin tamamını evde geçirdim. Birkaç yazı önce bahsettiğim gibi bir serkeşlik, aymazlık, özensizlik ve de plansızlık içinde. O kadar ki, bir aileden ziyade muhterem ve yer cücesi ile ev arkadaşı gibiydik. 

"Kahvaltı isteyen?"

"..."

"iyi ben bir kahve içeceğim."

Pek çok sabahımız böyle geçti diyebilirim. Diğer iki oğlan kah birlikte kah online arkadaşlarıyla futbol ve şiddet temalı oyunlar oynarlarken amaçsızca ilk birkaç günümü tükettim. Sonra yeni yılı beklemeden diyete girdim. Sonra diyetten çıkar gibi oldum, sonra tekrar girdim. 

Sosyal medyada boğuldum, sıkıldım. 

30 Aralık 2020 Çarşamba

Yaşlandığını nasıl anlarsın? Vol.5

 Çok basit şimdi anladım mesela, unutkanlık : Ben ne yazacaktım bu konuyla ilgili :))) 

Egzersize bakış açısının değişmesinden. Evvelden sadece kilo vermek, form tutmak, hadi bilemedin bel sırt ağrılarını geçirmek için yapılan egzersizler için, yaşlandıysan artık daha geçerli bir sebebin var: Sağlık! Önce sağlık. Kalp sağlığından tut da iyi uykuya, hatta strese eklem ağrılarına birebir! Evet kilo da verirsen, yanına kar artık. Yoksa önceliğin değil. Egzersiz şekilleri bile değişiyor. Bak ben mesela bu yazıyı bitireyim, günün egzersizi olarak yoga yapacağım.

29 Aralık 2020 Salı

Başladım ve ...

 Başladım ve bitirdim bile... demeyeceğim. Hayır. Pazartesi başlayıp pazartesi biten diyet lanetine karşı dik durdum. Bütün gün yaramaz hiç bir şey yemedim (ızgara patlıcan, activia, karides salatası o kadar), ekmek bile yemedim.

Bir şey yememek için de kendimi ev işine verdim. Ütü, çamaşır, yemek... Ve de suya verdim, bira içmekten yırtan böbreklerim 3,5 lt suya nasıl dayanacak hiç bilmiyorum. Evet 3,5 lt fazla belki ama ben zaten 2 lt içerim ki, diyetteysek artırmak lazım gelir diye düşündüm. İyi mi ediyorum bilmiyorum, bildiğim tek şey önümüzdeki 66 gün boyunca tuvalette epey vakit geçireceğim.

Neden mi 66 gün? Bir yerde okumuştum, insanların bir şeyi alışkanlık haline getirmeleri için düzenli olarak 66 gün boyunca yapmaları gerekirmiş. 21 gündü o, evet ben de öyle hatırlıyorum ama bu galiba yeni bir araştırma. Neyse işte, 66 iyidir, neticede 21 günde 6 kilo verebileceğimi sanmıyorum. 

66 günde 6 kilo ! Ne challenge ama! 

28 Aralık 2020 Pazartesi

2021’i beklemeden

 Bu Notlar uygulamamda bir klasör.

“Bu yıl listeler yapmayacağım” dediğimin üzerinden sadece 3 gün geçti. Ve işte buradayız. “Korkunun ecele faydası yok” dedim, kantara çıktım ve +5 kilo gerçeği ile yüzleştim, ve bilin bakalım ne yaptım? Evet liste-LER:))


Çünkü ben kriz anlarında liste yaparım, ne yani panik yapmaktan iyidir! 


26 Aralık 2020 Cumartesi

Pembe yanaklar dans dans dans!

Seneler seneler evvel bir anımı bu sayfalarda paylaşmıştım, hani yağmurlu bir günde bir soyunma odasında... diye başlayan? Peki tamam linki veriyorum, ama okuyunca küfretmek yok :) Okuyun ama sonra gelin buraya, anlatacaklarım var. Ayol kırkımdan sonra yeni keşiflerin arifesindeyim, beni yalnız bırakmayın bacım. Size ihtiyacım var! 

Benim tüm hayatım boyunca asla sporla ilgim alakam olmadığını anlatan bu yazıyı şimdi ben de sekiz sene sonra okuyunca fark ettim. Ne kadar başka bir pencereden bakıyormuşum meğer.

25 Aralık 2020 Cuma

Her pazartesi diyete girmekten sıkılmadık mı?

Hem iş hem de kişisel hayatımda her konuda plan yapmak kadar bana enerji veren bir şey yok. Planlar, listeler, yapılacaklar, ne zaman nasıl nerde... inanır mısın hafta sonları bile yapılacaklar listelerim var benim. O kadar çok seviyorum ki plan yapmayı, çoğu zaman en ince ayrıntısına kadar planlamaktan aksiyona geçecek enerjim kalmıyor:))


23 Aralık 2020 Çarşamba

An itibariyle

The Holiday filmini izlemekten geliyorum, bu kaçıncıydı acaba? Netflix noel ruhuna dokunan yumoş filmler yığmış menüye, seç beğen al. 


Kendilerini oyunculukta ispatlamış kadınların bu tür filmlerdeki abartılı üzüntü/ kahrolma sahnelerini bir tek ben mi itici buluyorum? 


20 Aralık 2020 Pazar

Acıklı

Cuma akşamı dijital yoğunluğum zirve yaptı.

Akşam 18:00-19:00 arası şirketin virtual christmas partisi vardı, sonra kitap kulübü. 


Parti buranın tanınan bir sunucusunun moderatörlüğünde İşçi CEO müdür ayrımı yapmaksızın sohbetlerle, tombalayla geleneksel “ugly christmas sweater” temalı fotoğraflarla geçti. En sonunda Japon President’ın merry christmas mesajıyla son buldu. Buraya kadar departmanın whatsapp grubundan şakalaştık, fotolar gitti geldi filan... tabii ki her yıl otel resepsiyonundaki danslı sarhoşlu sonrası da pek dedikodulu partilere benzemiyordu ama zaten bu şartlar altında beklentimiz de yoktu. Lakin işin acıklı tarafı, parti sonundaki DJ idi. Tek başına çalan DJ ve parti havasında yalnız evlerinden gönüllü ve de görüntülü bağlanan iş arkadaşlarımızdı. 

Acıklıydı...

19 Aralık 2020 Cumartesi

Kollarını öpmek

 Evet kollarımı öptüm bugün

Çok iyi geldi

Çocukluğumda daha sık yapardım

Kendimi daha mı çok severdim çocukken? 

Galiba...


Arca’ya “seni çok seviyorum” dediğimde, “sevmekte haklısın bence ben çok sevilesi bir çocuğum” diyor, “ben de beni çok seviyorum” diye ekliyor. Dünyada en çok kendisini seviyormuş, ne diyebilirim, o kadar doğru yoldasın ki!

13 Aralık 2020 Pazar

Yaşlandığını nasıl anlarsın? Vol.4

 Dizilerden filmlerden!

Üniversiteye giden yeğenin Friends için vintage sempatisi duyuyordur mesela! Evet Friends kült olmuştur hatta “homofobik esprileri” bile “o yıllarda öyleydi” diye tolore ediliyordur. 

İzlediğin bir film için “geçenlerde” yerine 10-20 yıl önce gibi zaman zarfları kullanmaktasındır!

12 Aralık 2020 Cumartesi

An itibariyle

 Bir Cumartesi gününden tüm beklentilerini karşılaşmış bir kadın olarak #ulukoltuknazmiye ‘den bildiriyorum: sabahtan itibaren kendimle vakit geçirdim, işlerimi hallettim, spor yaptım, haftalık saç vücut bakımlarımı uyguladım, muhteremle yemek hazırladık, mis gibi yedik... ve nihayet mumlarımı tütsümü yaktım, yemekten kalan şarabımı yamacıma aldım, demleniyorum. 

7 Aralık 2020 Pazartesi

Eyvah oğlum büyüyor #1

 Şimdiden numara koydum zira dumur diyalog serisine bağlarız kanımca.

Eyvah ki ne eyvah büyüyor.

Ama zihinsel değil mental desen hiç değil, sadece fiziksel. 

6 Aralık 2020 Pazar

Ortaya dağınık

İki gün evde kalmayı özgürlüğe kısıtlama olarak görülmesini “bizi evlere kapattılar” yakınmasını, çok pardon ama şımarıklık olarak görüyorum. 

Etkileştikçe bulaşma hızı inanılmaz artan bir virüsle karşı karşıyayız, otur evinde iki gün, nedir yani? 

Asıl sorulması gereken, neden iki gün? Neden adamakıllı bir yasak düzenlemesi yok? Neden AVMler açık ve neden okullar kapalı? Neden lokantalar açık neden işyerleri açık? İnsanlar ofislere gidiyor? Neden ilk fedakarlık eğitimden yapılıyor ama avmler açık? Avm patronları sendikası var da daha mı iyi çalışıyor? 

28 Kasım 2020 Cumartesi

Bir cumartesi sabahı ve bir başkası...

14 kasım

Bir cumartesi sabahı, evde, yalnızım. Taze demlenmiş kahvemi, sırtıma da televizyon battaniyesi dedikleri şalımsı örtüyü aldım, balkona çıktım, zira güneş karşı binanın arkasından bulutların arasından çıktı çıkacak...

Yüzünü sayılı gün gösterdiğinden midir bilinmez, buranın güneşinin kıymeti bir başka. İyi geliyor bana, “bana iyi gelenler” listesine eklemeli.

Haftanın ortasında bir gün tatil olmasına rağmen ya da belki tam da bu sebepten çok yoğun bir haftaydı. Bunda benim pazar ve herkesin tatil yaptığı çarşamba günü çalışmamın,  salı da fazla  mesai yapmamın etkisi oldu, biliyorum. 

Ben zaten çok biliyorum, çok didikliyorum çok analizliyorum. Özellikle de kendimi. Bir sal yahu! Yok. Haftalık kişisel değerlendirme görüşmeleri - ki bu da benim kendi başıma açtığım bir salaklık! - müdürümün benimle ilgili gelişme noktalarını yorumlamasından ziyade benim kendimi masaya yatırıp neşterle kafa göz dalınan bir ameliyata dönüşüyor. Ve beni ziyadesiyle yıpratıyor.

Balkonda kahve içerken ve doğal olarak götüm donarken bunları düşünüyordum, sürekli ama sürekli düşünmekten yoruldum. 

Bi sal ya bi sal!

Şiştim

Bilmiyorum bir şey var bir şey sıkıyor beni. 


Derken İlker yüzündeki şiddetli ağrı ile sinüzit teşhisi konmayı umarak gittiği doktordan MR talebi ve abuk sabuk bir dolu başka teşhis ihtimali ile geri döndü. 

Ve tüm analizler tüm o şımarık kişisel çözümlemeler gözümde çöpten klişelere dönüştü. 

Sağlık işte sağlık ötesi yok, berisi yok. Bu kadar. Şimdi sadece kalbim sızlıyor, acı gibi sızım sızım sızlıyor.

Diye yazmıştım. 

Dünün günlüğü işte buydu...

Öğleden sonraydı.

Depresyonun eşiğindeyken hep yaptığımı yaptım ve uyudum, çok değil yarım saat sonra arkadaşımla konuştum ve sonra ellerinde mangalda pişmiş balıklarıyla ve de rakılarıyla arkadaşlarımız geldi. Ve biraz daha iyi hissettim, biraz koptum gündemimden... 


Demiştim...

24 Kasım 2020 Salı

Sabahlık

Akşam çöktü mü, yemek hazırlama telaşının içinde, iki arada bir derede porselen demlikte çay demlerim. Hani akşam yemeği yenir, mutfak toplanır, sarı bez yıkanıp lavabonun kenarına bırakılır ya... tam o vakit, ben pijamalarımı giyer, sırtıma sabahlığımı geçiririm. 

22 Kasım 2020 Pazar

Kurabiye ve Yenişehir’de bir Öğle Vakti


 Keyfin kaçmışsa...

Mutluluğun formülü çok açık bir vanilya kokusu, bir damla çikolata bir de un misss...

Bu aralar ne çok kasıyorum, öyle böyle değil! Daha iyi hissetmeye

İşimde daha iyi olmaya

Dil öğrenmeye

Kendimi geliştirmeye

Kasıyorum da kasıyorum

Ara sıra “bir sal yahu” diyorum, salamıyorum. 

Geçen hafta 87 kişi gördükten sonra yayından kaldırmaya karar verdiğim bir yazı yayınladım. Görülmesinden pişmanlık duyacağım için değil, o gün yaşadığım iç sıkıntısını tekrar hatırlamamak için yazıyı kaldırdım. Çünkü biliyorsunuz, ben zaman zaman eski yazılarımı okurum. 

Bugün yine canım blogum beni kurtardı, altı yıl önceki kurabiye tarifimi koydu önüme mis gibi...


En son okuyamamak üzerine yazmıştım, okuyamama döngüsünü bir dizi vasıtası ile kıracağımı hiç tahmin etmezdim. Dizi, son on gündür sosyal medyayı meşgul eden Bir Başkadır. İçim pek sıkkın iken iki bölümün üzerine izlemeyi bıraktığım dizi, bizim kulüp tarafından çok beğenilip bir de tartışalım diye karar verilince, yeni bir şansı hak etti. İyi de oldu. Ben sosyolojik detaylar ile senaryo bakımından çok etkilenmedim, fakat yönetmenin tarzını, işleyişini çok beğendim. Oyuncuların hepsi de çok başarılıydı. 

9 Kasım 2020 Pazartesi

Okuyamamak

 Yine o travmalardayız.

Günlerce televizyonumuz İzmir’e odaklı, elimizde Twitter İzmir’deki “mucize”lere kilitlendik. Ne mucizesi şerefsizler! El kadar çocukların günlerce beton yığını altında mücadelesini kazanmasını değil, bir zahmet o binaların yıkılmamasını sağlayacak kanunları ve de o kanunları uygulamayı sağlayın da “kimseye bir şey olmadı”ya mucize diyelim, ya da 6.6 şiddetindeki bir depremi gündem bile yapmayalım mesela...

Neyse ya, giresim yok, girersem oralara, çıkamayacağım korkarım.

7 Kasım 2020 Cumartesi

Bana iyi gelenler 8:

Çürümüş yaprak ve nemli toprak kokusu.

Dünyanın en muhteşem kokularından sıralama yapsak ilk ona girer. Dur ya hatta yapayım

Arca’nın uyurken kokusu (bebekken ve ergenken diye ikiye ayrılabilir aslında:))

İlkerin kokusu

Hem eski hem de yeni kitap kokusu

Yağmurdan sonra toprak kokusu(ki Arca’nın anlamlarında biridir)

Kahve

Temiz çarşaf 

Deniz

Biçilmiş çim

Çorba

Ve işte çürümüş yaprak ve nemli toprak kokusu

Neden? Hiçbir fikrim yok! 

Sadece 

Lock down gelmiş, hoşgelmiş...

 Epeydir bekliyorduk, eli kulağındaydı.

Kulağımız radyoda, televizyonda. 

31 Ekim 2020 Cumartesi

deprem

Ben artık üzülemiyorum, hayır ya, üzülmüyorum! Kızıyorum, öfkemi içimde tutmakta zorlanıyorum. 

Deprem oluyor, binalar insanları öldürüyor. Öyle o iş, deprem insan öldürse, bugün bir tane Japon kalmazdı hayatta. Hiç "adamlar depremle yaşamayı öğrenmiş" klişesine girmeyelim, sen de öğren! ben de öğreneyim. Öğrenelim kardeşim bu bizim gerçeğimiz. Dış cephesine mantolama yaptıracağımıza binamızın, depreme dayanıklılığını test ettirelim, yaşadığımız binayı sağlamlaştıralım. 

18 Ekim 2020 Pazar

Kitap yorumu: Invisible Women

Cinsiyet eşitsizliğine vurguyu kadınların hayattaki görünmezliği üzerine kurgulayan kitap, kimseyi suçlamıyor, kimseye sen kasıtlı yaptın demiyor ama "bir yerlerde bir veri eksiği var, ve bu veri eksikliği dünya nüfusunun yarısını yok saymanıza neden oluyor, bir silkinin, bir kendinize gelin, boşlukları doldurun mal mısınız oğlum siz! " diyor.

———————————————

Yasaklar öncesi son pandemi partisi gibi oldu ama çok önceden söz verdiğimiz arkadaşlarımızın rakı sofrasına davetliydik dün akşam. Pandeminin hemen öncesi Brüksel'e taşındılar, yasaktı, salgındı derken gidememiştik. Eşi çalışırken zamanını master yaparak değerlendirmek isteyen Özlem, proje grubu ile cinsiyet üzerine bir araştırma yaptığını söyleyince direkt atladım: "Invisible Women ! Mutlaka okumalısın!" 

- huyum kurusun bir kitabı sevdiysem tüm sevdiklerim okusun istiyorum!-

17 Ekim 2020 Cumartesi

İşler karışık

Son bir haftadır burada salgın rakamları ikiye katladı, birer ikişer her ülkeden önlem artırım bilgileri geliyordu, bizim bura Avrupa’nın covid merkezi adeta! Pandemiye ayrılan yataklar da dolmuş.

Anlamıyorum, hani herkes de müthiş dikkatli nasıl oluyor da bu kadar yayılıyor? Altı ay öncesine göre daha çok test yapıldığı gerçeği durumu açıklamıyor, bir haftada bu nasıl bir patlama? 

6 Ekim 2020 Salı

Düzenlemek değil, düzenli tutabilmek

 Blogcu anne Elif'in #yardımdeğilişbölümü konulu içeriklerini çok eğlenceli buluyorum, çok da yerinde. Onların ailesinden iki nüfus eksiğiz ama bu, ev işlerimizin daha az olduğu anlamına gelmiyor. Bir evde işbölümü adaletli pay edilmemişse, bir süre sonra isyan kaçınılmaz. 

Elif'in bu konudaki içeriklerinin bir kısmını #görünmeyenevişleri oluşturuyor ki, ben en çok onları okurken eğleniyorum. Neden? Çünkü o işlerin büyük kısmını ben de görmüyorum :) Farkında bile değilim!

Mesela en son tezgah üstü bulaşıklığı paylaşmıştı, bulaşıklıkta biriken süzgeç, kesme tahtası, limonluk filan vardı, hani bulaşık makinasına koymazsın, sudan geçiverirsin. Ben de görmüyorum hem de hiç! hatta zamanla o bulaşıklık o eşyaların yeri haline geliyor, orada buluyorum (Bkz. aşağıda Madde5)

Bazı bazı muhterem kocamın bana tane tane anlatması gerekiyor:

4 Ekim 2020 Pazar

Beklerken

 Pazar sabah 09:16

Arca’yı maç öncesi hazırlıkları için bir saat erkenden sahaya getirdim, arabada bekliyorum. Arkadaşlarımızın evinde alçıpan yapmakta olan İlker’i almaya gideceğim saati bekliyorum, böylece maçı birlikte izleyebileceğiz.


Karşımdaki manzarayı bir dokunuşla ölümsüzleştirebilir, kimsenin değerli vaktini almadan buraya ya da daha iyisi instagram’a koyabilirim. Ama hayır zor yolu seçeceğim, tasvir edeceğim. Nihayetinde resim fittirmeye gelmediniz bu bloga. 


Gözün alabildiği en uç noktaya kadar mısır tarlası, artık iyice kurudular. Burada pazara gitsen, koçan mısır bulamazsın ama yer gök tarla. Hayvan yemi içinmiş. Az önce yanımdan bir grup bisikletli geçti, ufukta fır fır dönen rüzgar tirbünlerine doğru gözden kayboldular. Gökyüzüne bakıyorum ve bulutları bile hareketlendiren korkunç bir rüzgar ... iyi ki en kışlık en kalın montumu almışım. Hah yağmur da başladı, tam oldu. İzmir’de denize giren atkadaşlarıma özenmiyorum hayır ama maç izlemek için de berbat bir hava. 


Bizimkilerin takımını toparlayan bir kız vardı, savunmanın bel kemiği, yerinde oğlanları alaşağı edip topu kapan, sahaya hakim... efsane Febe. Anderlecht’e transfer oldu, iyi oldu da, olan bizimkilere oldu. Ha boyna yeniliyorlar. Dünkü maç 9-2. Bugün bakacağız...


Uzun uzun yazıp anlatasım var ama vaktim pek az. En nihayetinde bu bir “an itibariyle” yazısı.


En son geçen pazar yazmışım, çekimler filan. Yaptık ama sadece üçte birini ve sadece diğer arkadaşların bölümlerini, bana sıra bile gelmedi, topuklu ayakkabılarla bütün gün ayakta... tam rolüme gireceğim, bu defa da eksik videolar derken çekimi durdurduk. Ben bu çekim işini sevmedim, event olur günahıyla sevabıyla anlatır çıkarsın, biter. Çekim dediğin stop action yok cut oldu olmadı hadi bi daha! Ay şiştim. O iki buçuk saat süren dizileri sabah akşam çeken ekiplere allah kolaylık versin, hiç kolay değil. 


Neyse gitmem lazım. Yirmi dakikada bu kadar oldu. 

27 Eylül 2020 Pazar

Bir pazar akşamı klasiği

 Biz çocukken pazar akşamı klasiği: Cenk Koray’ın kutulu yarışmasını müteakip yemekte balık, çamaşır, banyo şanslıysak Parliament sinema klübü idi...

Bu akşam bizim evin rutini maç.

Maçları seyircisiz oynuyorlar ama arka fonda tezahürat sesleri. Hayda! Niye ki millet bilmiyor mu seyircinin olmadığını, suni ambiyans çalışmalarında saçmalık!

Neyse benim kafam götürmüyor, attım kendimi çalışma odasına yine. Peynirim, cipsim biram... takılıyorum. Aslında kitap okuyacaktım ama kafam götürmüyor zira bütün hafta sonu sunum prova ettim, kafa binbeşyüz.

26 Eylül 2020 Cumartesi

Kaçınılmaza özlem duymak

 Geçen hafta sonu ortalama bir Belçikalının uğruna çok şeyler feda edebileceği muhteşem bir hava vardı. Hem de eylül sonu... 

Belki hastalıktan muzdarip olduğumuzdandı, bilemiyorum, hiç de dışarıda vakit geçirmek istemedim. Hatta günün yarısını yatakta geçirmeye isyan bile etmedim. - bu arada test negatif çıktı, ki zaten biliyorduk ama dinletemedik doktora :) -

Bence ben artık sıcaktan, boğulmaktan hatta güneşten bile sıkılmışım. Dışarı çıksan maske takacaksın keyifsiz, evde oturunca da dışarıya bakıp iyice keyfin kaçıyor ay neyse şiştiydim yani...

Bu hafta sonu tam tersi! An itibariyle Arca’nın kursunun bitmesini bekliyoruz arabada, çılgın gibi bir yağmur var. 10 dereceye düşen hava sıcaklığı ve inanır mısın özlem duyduğum şey buymuş, enerjim yerine geldi. 

Hani bazen diyorum ki, kışın kapıda olması, yağmurların yağacağını bilmek, ne bileyim hani kaçamayacağın bir köşeye sıkışmışken, tadını çıkarmaya mı meylediyor psikoloji? Hani o kaçınılmaza bir özlem duyarak kendini mi hazırlıyor?

Yok ya! 

Ben resmen yağmurseverim, adım bile var:  “pluviophile”, ne güzel bir kelime... 

20 Eylül 2020 Pazar

Bana iyi gelenler 7: Domates

Bana iyi gelenleri cımbızla çekip çıkarmıyorum, bir bakıyorum oradalar. Sadece orada olduklarını görmek için biraz daha farklı bakmam lazım, nasıl diyorlar? Farkındalıklı? 

Bir an bazı anlar böyle. Bir ışık yanıveriyor. Genelde bir imge ya da bir koku. Ekseriyetle koku. 

Koku alabilmek bu günlerde başlı başına bir mutluluk kaynağı. Koku alıyorsanız, COVID olmadığınızı anlıyorsunuz mesela. En belirgin belirti bu zira. Ama konumuz o değil. 

Domatesin bana nasıl da iyi geldiğini fark etmem için bostandaki domates fidelerinin koltuk dallarını budamam yeterli, yapraklarından elime sinen koku bana yaşadığımı hissettiriyor. 

18 Eylül 2020 Cuma

İkinci dalga yayında

 Nisan başı gibi yeşillendiğini ilk defa bu yıl fark ettiğim kavakların ilk yaprakları sararıp dökülmeye başladı. Bu coğrafyanın bir baharı bir de güzü güzel. Güz geliyor. 

Güz, serin esen rüzgarını da, kısalan günlerini de, beraberinde getiriyor... Ve bu yıl ikinci dalga pandemisini de...

Pazartesi, pastırma sıcağı bir gündü (burada Indian summer diyorlar), ofisteydim, öğle yemeğimizi terasta yedik. Artık terledim de, ofisin klimasından üşüttüm mü, ne oldum bilmiyorum, akşamına feci bir boğaz ağrısı çöreklendi. Sabahına kalmadı, aynı belirtiler İlker'de de başladı. Bildiğin grip olduk bence. Bende hafif, İlker'de yüksek ateş, eklem ağrısı vesaire.... Ne yapsak kar etmiyor, kelle paça çorbası bile içtim, şifa niyetine düşün artık.

12 Eylül 2020 Cumartesi

Elin adamı babamın oğlu mu?

 Son bir haftadır günde ortalama 12 saat çalıştım. Şikayetçi değilim. Yani çalışmaktan şikayetçi değilim. 

3 Eylül 2020 Perşembe

Bubble ve diğerleri

Maç var. Macaristan Türkiye. (Hayır yani maç olmasa blog yazısı yazacağım yok, aşk olsun)

Misafirlerimiz Arca'nın sınıftan Macar arkadaşı Abel ve babası. Ha bir de Erdem geldi, "baktık yeniliyoruz Macar'a dalarız" geyiği çeviriyorlar. Ben de bira ve cipslerini servis edip  çalışma odasına kaçtım. Son altı aydır ofisim olan odaya. Kitap kulübüyle zoom toplantıları yaptığımız, kitap okumak için, spor yapmak, meditasyon, yoga vesaire için kaçtığım odaya. ... 

Her kadının kendine ait bir odası olmalı. Virgina Woolf canım benim nasıl da haklısın. Kendine dönmek, kendini alıp gitmek için bir oda şart.

Ya ben şimdi ondan bahsetmeyecektim, epeydir iki satır yazmamışım, bizim cepheden son gelişmeleri paylaşacaktım. 

18 Ağustos 2020 Salı

Irk kodu vs renkler vs diller

Milletten yana çeşitliliğin hakim olduğu bir şehirde yaşıyoruz. Avrupa'nın merkezi ya güya, her milletten her ırktan insan var. Ülkenin kendisi 2-3 milletten oluşuyor, ülke vatandaşları birbirine yabancı. 

Gözlemlediğim kadarıyla Brüksel’de dil konusunda renk kodlaması var:

17 Ağustos 2020 Pazartesi

Bugün de bunu öğrendim: kulak deldirme

Belçika’da çocukların kulaklarının delinmesi ve kreşe/anaokuluna kulaklarında küpe ile gitmeleri yasakmış! 

Ayol bizde bebekken delerler kulakları dedim. Belçikalı arkadaşlarımın gözleri boyoz gibi açıldı (izmirliler bilir, gözleri kocaman oldu yuvalarından fırlayacakmış gibi oldu manasında). 

Aslında mantıklı. Yani bebek-küçük çocuklarda kulakta küpe bir diğerinin dikkatini çekebilir ve asıldı mı eyvahlar olsun! 

İlla başka çocuğun şakası olması gerekmiyor, benim yaşadığım travma da pekala tehlikeliydi. Efendim, yedi yaşındayım, bir grup arkadaşla aşağı mahalleye yürüyoruz. Ablam da var. 

14 Ağustos 2020 Cuma

“Bir mağara adamının et yemesi gerek!”

 “Bir mağara adamının et yemesi gerek!”

Bu cümle Arca’nın küçükken en sevdiği kitaplardan biri olan “mamutlu börek taş devri”nden. Sebze ve meyve yemekten sıkılmış bir grup mağara adamının gözlerine kestirdikleri mamutu avlayıp mamutlu börek yapma hayalleri etrafında dönen çok eğlenceli bir hikaye.


9 Ağustos 2020 Pazar

Bana iyi gelenler - 6: Ritüellerim

Yazmak için ne güzel bir an...

Birkaç günlük 30+ derece hava sıcaklığından bunalmışken ve sevimli bir şaka gibi yağan yaz yağmuru mu dürttü beni, bilmiyorum. Bir süredir bana ziyadesiyle iyi geldiğini düşündüğüm ritüellerim aklıma düştü.

Huzuru düzende, rutinde bulan kaç kişiyiz? Sıkıcıyız, biliyorum. Çılgınlık yok, "hayatı geldiği gibi yaşa" yok, "amaan ko gitsin!" yok... 

Listeler var, planlar var ve hatta hep varılmak istenen hedefler var... E ne demişler, no plan no future! Gelecek var... 

Sürekli hareket halinde olmalıyım. Durmak beni geriyor. Meditasyonda ya uyuyoyum ya da kafamın içindeki tilkilerin kuyrukları birbirine dolanıyor. An'ı durarak yaşayamıyorum.

6 Ağustos 2020 Perşembe

Ağustos böceği

 Dünden itibaren bir hafta boyunca, hava 30 derecenin üzerinde ve güneşli olacak. COVID19 verilerinin önlenemez yükselişinden sonra gündemin ikinci sırasını işgal eden bu haberin bizim evdeki yansımaları şöyle:

1. Teras koltuğunun örtüsü zırt pırt kapatılmayacak 

2. Öğlene doğru güneşlikler kapatılacak ki klimasız serin evimize güneşi ve sıcağı misafir etmeyelim, rahat uyuyalım.

3. Bostan sulanacak hem de her gün!

Son maddenin icraatı için bugünkü mesaimin bitimini müteakip Arca ile suları yüklendik, bostanın yolunu tuttuk. 

2 Ağustos 2020 Pazar

İncitme sınırı

Tatilin büyük kısmını geçirdiğimiz yüzyıllık taş evin mutfağındayız. Öğlen olmuş, sabahtan markete gidilmiş, bir haftalık erzak alınmış, ve henüz hiçbir şey yememişiz. Dört yetişkin kan şekerimizi telafi etmek için yiyecek bir şeyler hazırlıyoruz. Ortam gergin, açlık başına vurmuş iki oğlan ergeni de cabası...

Açlık, iki boğa burcu olarak şahsım ve muhterem için de, bu yaşımızda bile ergen etkisi yaratır. Ortamda elle tutulacak kadar ağır ve yoğun bir asabiyet hissedilir. Patlamaya hazır bombayı, görmezden gelmek mümkün değildir. 

Dakikalar sonra, arkadaşlarımızdan biri hiç fark etmediğimiz bir şey söyledi, şaşkındı:

28 Temmuz 2020 Salı

Toskana ve Roma tatili

COVID 19 sebebi ile Türkiye'ye gitmeme kararı almamız beraberinde bütün yaz ne yapacağız sorusunu da gündeme getirdi. Araba ile ulaşabileceğimiz, hükümetin yeşil ışık yaktığı, sıcak denizlere kıyısı olan ülke aradık, kutumuzu açtık, İtalya çıktı.

Lucca, Pisa, Floransa, Cinque Terre, Siena'yı kapsayan Toskana turunda karar kıldık. Peşi sıra Roma'yı da ekledik. Böylece deniz, tarih, doğa içeren uzun bir yol hikayemiz oldu. 

24 Temmuz 2020 Cuma

Booking.com destekli bir dolandırılma hikayesi

Tatilimizi anlatacağım ama önce haberler.

Dolandırıldık!

Kitap yorumu: Amerikana

Sabah okuma rutinim bana iyi geliyor.
Yataktan kalkmaya hazır hissetmeyen uyanamamış bir beden fakat berrak bir zihin. 
Çoktan uyanmış tablette oyun oynayan Arca ile yanımda hala uyumakta olan muhteremin uyku sesleri eşliğinde az önce Amerikana’yı bitirdim. 

22 Temmuz 2020 Çarşamba

An itibariyle... Kurumuş minik petunya çiçekleri

Petunyaların kurumuşlarını temizlemek diye bir terapi var.
Benim her sabah kimseler uyanmadan elimde kahvemle tek tek ufak ufak artık solmuşlarını temizleyip dallarda sadece tazelerini bıraktığım petunyalarım var.

Tatilden döndük, yemek yedik, dedim ki, bugün bavulları açmayacağım hatta sofrayı bile sabah toplayacağım. Çiçeklerime bile bakmadım, zaten hepsi çok iyi durumdalar biliyorum. Canım komşularım Ayşe ve Arek misler gibi bakmışlar terastaki bitkilerime.

Ve sonra kötü bir haber aldık. İlker'in teyzesinin haberini, birkaç gün içinde yaşanan teşhis, korku, ameliyat ve belirsizlik haberini... Birkaç günde değişiveren bir hayatın detaylarını dinledik annesinden. Sığamadım odaya, kendimi terasa attım. tek tek minik minik kurumuş petunya çiçeklerini temizlemeye başladım. 

Yarına kalırsa dünya yıkılacakmışçasına temizledim, tek kurumuş çiçek kalmamacasına... 

Ellerimde toprak, ellerimde petunya, ellerimden bir şey gelmeyen her yitirişe umutsuzluk kokusu...

Saksılarda tek kuru çiçek kalmayınca durdum, utanmasam, petunya saksılarına sarılacaktım... 


5 Temmuz 2020 Pazar

Haller, haberler ve Haziran kararları

Haziranı yedik bitirdik. Geldik temmuza. Biz geldik de, Belçika'nın havası hala Nisan'da... Manasız bir rüzgar, zırt pırt yağmur... Yürüyüşe çıkmamaya karar verdik, derken güneş açtı. Geç kaldın güneşim, ben akşam üzeri blush  ve blog yazma keyfime geçtim, geç kaldın.

3 Temmuz 2020 Cuma

Kitaplı mim-3

8- Açık düzen kitaplık sevenlerden misiniz, yoksa camekanlı ve kapaklı kitaplıkları mı tercih edersiniz?

Tozlanıyor filan ama kesinlikle açık! Neden? Çünkü kapaklı olunca kitaplık değil, dolap oluyor:) bir de elimi attım mı ulaşayım istiyorum sanırım. 

9- Kitaplığınızdaki en değer verdiğiniz kitap ya da kitaplar hangileridir?

Ursula K.LeGuin kitapları kesinlikle!
Bir de ara ara dönüp okumayı sevdiğim kitaplar var:
Kurtlarla koşan kadınlar
Özşefkatli farkındalık 
Sanatçının yolu
Brene Brown kitapları gibi..
Ve son olarak mutlaka Arca’nın okumasını istediğim kitaplar: Momo, klasikler...

10- Kitaplığınızda henüz okumadığınız kitaplar için ayrı bir raf var mıdır, yoksa karışık mı koyarsınız ya da okunmamış kitapları ayrı bir yerde mi muhafaza edersiniz? 

Karışık duruyorlar. Ama salonda kendime bu yıl okumak istediklerimden küçük bir kitaplık oluşturdum. Ama itiraf etmem lazım biraz baskı oluşturuyorlar:)

11- Son olarak bir oyun yapalım, kitaplığınızın ilk rafına gidiyor ve sol baştan başlayarak kitapları sayıyor, yaşınıza denk gelen kitabın adını yazıyorsunuz.
Bahar Karları - Yukio Mişima 
Acaba bu bir işaret mi? Artık okusam mı bu kitabı:))

Bu tatlı mim için canım Leylak dalına teşekkürler.
Kitaplar her zaman iyi gelir:)

28 Haziran 2020 Pazar

Kitaplı mim Vol.2


4- Kitaplığınızda bir başkasından alıp iade etmediğiniz kitap ya da kitaplar var mı? İsimleri neler?
Off o kadar çok ki :(
Özellikle arkadaşım Tufan’dan aldıklarımı ya çok geç veriyorum ya da hiç vermiyorum. Karl Ove Knausgaard serisi mesela... 
bir de ablamdan aldıklarımı da pek iade etmiyorum, hani sanki ha onun kitaplıkta durmuş ha benim gibi düşünüyorum.

5- Kitaplığınızdan bir başkasının isteyip geri getirmediği kitap ya da kitaplar var mı? Hatırlıyorsanız hangileri?
Çok var ama ben zaten verirken geri gelmeyebileceğini hesaba katarak verdiğim için içim çok yanmıyor. 

6- Kitaplık düzeniniz neye göredir? Yazar adı mı? Yayınevi mi? Kitaplığa giriş zamanı mı? Rastgele mi?
Yayınevine göre düzenlemeye çalışıyorum. Ciltlerin bir sürekliliği olduğundan daha az dağınık görünüyor. Aynı yayınevi içinde aynı yazarın kitaplarını yan yana diziyorum. 

7- İmzalı kitaplara önem verir misiniz? Kitaplığınızda imzalı kitaplar var mıdır, hangi yazarların imzalı kitaplarına sahipsiniz?
Çok önemsemiyorum sanırım. Babam yıllar evvel Aziz Nesin’e Ablamla ikimizin adına imzalatmıştı, değerlidir benim için. O kadar.
Arkası yarın:)






27 Haziran 2020 Cumartesi

Kitaplı mim Vol.1

Gecesinden yağmur yağmur bir cumartesi sabahı, benim için bile erken sayılabilecek bir saatte  05:30'da uyandım. Tekrar uyumaya dönmek içimden gelmedi. Hem zaten artık erkenden uyanmalara direnmiyorum. Yaşlılık... Hatta süper iyi geliyor. İşte bana iyi gelenlerin konusu bu olacaktı: Erkenci kuş olmak...

Kahvemi terasta içtim, çiçeklerle sohbet filan (tamam lan yaşlanıyoruz işte!)  derken yazayım dedim, bilgisayarın başına geçtim. Geçen yazımda fotoğraflar çıkmamış, lanet! 

Blog arkadaşlarım neler yazmış diye bakınırken, sevgili Leylak Dalı'ndan bir mim düştü önüme. Sınavda sorular en iyi bildiğim yerlerden, en sevdiğim konulardan çıkmış öğrenci gibi sevindim. (ne ezik sevinçlerim var, allahım sen acı!) 

Bana iyi gelen sabah rutinim başka sabaha kalsın, bugün kitaplardan konuşacağız, bana iyi gelenlerden bir başkası... 

Bütün soruları bir postta yazmayacağım, çok yazıyorum ben, sıkılırsınız.

22 Haziran 2020 Pazartesi

Bana iyi gelenler -5: Yürümenin felsefesi

Yürümenin felsefesi


An itibariyle dışarıda enfes bir yağmur var... usul usul inceden bir yaz yağmuru. Bu memleketi sevmemin sebeplerinden biri de bu, iki sıcak basması arası bir yağmur ferahlığı. Yazları asla iki ay boyunca güneş olmuyor, güneş çıkınca da kıymeti katlanıyor.


An itibariyle... Evin kapalı alanda en sevdiğim köşesindeyim. (Yağmur yoksa malumunuz içeride oturmam) Önceleri okuma köşesiydi, pandemiyle birlikte Zoom köşesine dönüştü. Hani kitaplığın yanındaki o koltuk...


Akşam yemeğinde pek hoşuma giden kırmızı şaraptan bir kadeh daha koydum, yağmurun sesini dinliyorum. Çünkü yaz yağmurlarının böyle hoş bir yanı vardır, pencereyi açabilir, yağmurun kokusunu içinize çekebilirsiniz. 

Ş

Bu aralar bana iyi gelenlerin başında yürümek var. Pandemide, haftalar sonra evden çıktığımız o ilk gün yürüyememek, bana çok koymuştu. Tıknefes eve nasıl döndüm bilmiyorum. Bir de bütün gün kahve, iş, toplantı yaptığım, yürüyüşü kalp çarpıntılarıyla sonlandırmak zorunda kaldığım o gün... aman yarabbi! Yaşlanıyorum dedim, yaşlanınca elden ayaktan düşeceğim, bugün bisiklete binmesine, bahçelerini yardımsız çekip çevirmelerine imrendiğim  70+ komşularımın aksine evden çıkamayacağım dedim. Ama pes etmedim.


Haftalar içinde hemen her gün yürümeye, hatta tempomu artırarak bir kilometreyi 9-10 dakika içinde almaya başladım. Tabii bunda, aldığı kiloları verme telaşı içinde diyete giren muhteremin de katkısı yadsınamaz. Ama bundan çok önceleri yani o ilk tıknefes olduğum günün ertesi, hani havaların henüz ılınmadığı günler, kararımı vermiştim, evde egzersiz ne pahasına olursa olsun yapılacaktı!


Hani bir soru bırakırsınız hayata, evrene... 

Ve cevap gelir sizi bulur, öyle bir şey...


Yine bir gün bizim ahretliklerle zoom yapıyoruz, Elvancım Leslie’yle yürüme yaptığından bahsetti. Evde egzersiz kapsamında bir denemediğim o kalmış, aman kalmasın, araştırdım Leslie’yi. 


Ayol ne tatlı hatun o?!


Yaş kemale ermiş zaten oraya girmiyorum, basenler benimkilerden geniş, o da umurumda değil, gönlü hoş olsun. Ama öyle tatlı hatun ki, adım atarak o bir saat nasıl geçiyor, anlamıyorsun.


Bak bacım, kardeşim, benim için bir egzersizin başarı kriteri budur: zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksın! 


Biraz bu ablayı araştırınca fark ettim ki, genelde diyetisyenler spor salonuna gidemeyen, evine yürüme bandı alamayan danışanlarına Leslie öneriyorlar ve insanlar inanılmaz keyifle takip ediyor bu ablayı.


Leslie videolarında tatlı anlatıyor, “spor kalbinize iyi gelir, “ “yürümek için kendinize bir saat ayırmak çok önemlidir, harika bir şey yapıyoruz birlikte”, “hadi yürüyelim walk walk walk! “ 

Bir de çok tatlı bir repliği var: out together out together... 

yani dışa bir adım at, yanına öbür adımını getir... 


Canım Leslie...


Leslie sayesinde yaktım kalorinin daha fazlasını muhteremle yürüyüşlerimde yakıyorum ama yine de beni bu tempoya evde hazırlayan Leslie ablama sımsıkı sarılıyorum:)

Canım Leslie bana iyi geliyorsun!


Canım muhterem ve yüksek tempolu dış ortam yürüyüşü siz bana daha da iyi geliyorsunuz... 


Sözlerimi burada balla keserken, 

Evvela Leslie’nin en sevdiğim videosunu,


https://youtu.be/Yr41_8QOTF8


Ve de illa ki okuyun dediğim Yürümenin Felsefesi kitabını buraya usulca bırakıyorum. 






19 Haziran 2020 Cuma

Bana iyi gelenler - 4

Kitap kulübü ile başlayan, Kurtlarla Koşan Kadınlar ile evrilen ve Ursula K.LeGuin kitaplarıyla çevrelenen bir kadın çemberimiz var bizim. Bir avuç kadar kadın. Buraya geleli neredeyse üç yıl olacak, asla kopmadığım o çemberin bir parçası olmaktan müthiş keyif alıyorum. Bana iyi gelen pek çok şey arasından en önemlisi kitap dostlarım... 

Nasıl anlatsam? 

13 Haziran 2020 Cumartesi

Bana iyi gelenler - 3

Saksıdaki domateslere epeydir biriktirdiğim filtre kahve posalarını vermek üzere terasa çıktığımda, yağmur başladı.


İnce ince , usul usul, sindire sindire...


Yılın sekiz ayı mütemadiyen güneş gören memleketten gelme bir insana göre yağmura, bana çocukluğumun kırk ikindi yağışlarını hatırlatan bu bahar yağmurlarına ziyadesiyle düşkünüm.. 


Tazelenmiş hissediyorum ve nefes alıyorum. Bence bitkiler de aynı hissiyatı paylaşıyor:) bugün saksıda iyice palazlanan domates fidemi bostana dikme zamanını tam da yağışın öncesine denk getirdim. Üstüne de bu yağmur, o kökleri saksıdan fışkırasıya büyüyen fideye ilaç gibi gelmiştir. Umarım.


Bostanda eşelenmek, günün en sevdiğim aktivitesi... umumiyetle yalnız oluyorum, diğer bostanların sahibi komşulara denk gelirsem de ne ala... kırık dökük fransızca ingilizce karışık sohbet ediyoruz. “Senin çilekler pek güzel..” “aman efendim senin domateslerin kabakların yanında lafı mı olur?” Minvalinde sohbetler dönüyor. 


Yalnız oldum mu, daha da güzel. Her gün yeni bir gelişmeyle karşılaşmak, tek tek dokunmak, çapaladıkça toprağı, çıkan kokuyla mest olmak... toprakla bir olmak...


Bostandan ayrıldım mı hemen eve girmiyorum. Tam da bizim eve bakan ağaçların altındaki banka oturuyorum bir süre. İyi geliyor. Gerçi bugün yağmur ufaktan çiselemeye başlayınca

erkenden topukladım.


Yağmur... evet bana iyi geliyor. Serin mis...

11 Haziran 2020 Perşembe

Bana iyi gelenler - 2

Ursula...

Evet bildiniz Ursula K.LeGuin

Ursula hikayelerinde bambaşka bir dünya yaratır. Gerçekdışı. Ama detayları öyle saf bir sıradanlıkla işler ki, yarattığı gerçek dışı dünyanın içine girer, orada yaşamaya başlarsınız. Sanki hayatta bundan daha doğal başka bir şey yokmuş gibi.

Picasso çocuklar gibi çizebilmek için onlarca yıl çalıştığını anlatır, Ursula’nın hikayeleri, bende, yarattığı dünyaların içindeki sadeliğe ulaşmak için büyük emekler harcanmış, hiSsi uyandırıyor.

Çocuk sadeliğinde bir anlatım ve arka planda derin bir anlam.

Ursula kitaplarının çemberinde yıllardır birbirimize kenetlendiğimiz kitap dostlarım, artık az sayıda kalan henüz okumadığımız bir kitabını okuma teklifi getirince çocuklar gibi sevindim. 

Başka Bir Yer. Bunu okuyoruz bu aralar. Çok çok iyi geliyor bana. 

Nasıl anlatasam?
... bu sabah çok erken kalktım. Erkenden kalkışıp işe başlanmayacak kadar erken, ama tekrar uyunamayacak kadar geç. Yataktan çıkmadan okudum. Keyifle, ev halkının uyku sesleri eşlik etti, o kadar fazlası yok...

Kalkma vakti geldiğinde, Kahvemi alıp terasa çıktım. Enfes petunya kokuları geldi evvela, geceden yağmur yağmış sabaha uyanmak gibisi yok.
 Çiçeklerin üzerindeki her bir damlacık ayrı güzel göründü, ayrı fark ettirdi kendisini. 

İşte, lezzeti yerinde bir kitap böyle hissettirir...

Ve gerçekten iyi gelir.
Sevgiyle...







7 Haziran 2020 Pazar

Bana iyi gelenler - 1

Kahve paketini açtığın an burnuna gelen enfes bir koku vardır, gülümseten kokularda benim için ilk sırayı kahve işgal ediyordu. Ta ki bugüne kadar... Bugün saksılarını değiştireceğim karanfil ve sardunyalar ile, toprak ekleyeceğim petunyalar için aldığım toprak paketini açtım ve evet toprak kokusu kahveyi zirveden etti. 

Herkes için böyle değildir eminim, lakin benim için çürümüş toprak, yağmurdan sonra toprak, paketi yeni açılmış toprak, yani kısacası her türlü toprak kokusu coşku sebebi.  

1 Haziran 2020 Pazartesi

Herkesin normali kendine!

“kesin coronayım” diye yaygara yaptığım, ateşimin düşmek bilmediği ilk eve kapanma günlerinde, bizim odada kendimi karantinaya almıştım. Arca ile kısa süreli 1,5 metre mesafeli sohbetler ediyor, yemeğimi ev halkından ayrı odamda yalnız yiyor, sağlıklı yaşam kurallarına (iyi gıda, bağışıklık artırma önlemleri, iyi uyku, iyi havalandırma...) azami özen gösteriyordum. Derken İlker de ateşlendi, derken ateş devam etmesine rağmen kötülememeye gittikçe daha normal hissetmeye başladık.

Fakat...

“Normalleşmek” tahminimden uzun sürdü. 

Ateşim düşse de, çocuğuma sarılmıyordum, yaklaşmıyordum. 

Tekrar yakınlaşmamız için günler geçmesi gerekti.

Ofise gittiğim günlerdeki gibi çalışırken düzgün giyinmeyi kolayca bıraktım ama pijamadan başka ve yine rahat kostümler giymeye kolay alıştım ve Sabah kalkar kalkmaz pijamayı çıkarıp hızlıca rahat ev kıyafeti giymek normalim haline geldi. 

Normalleştikçe - daha doğrusu - yeni normaller edindikçe, ufak ufak sosyalleşmeye bile başladık. 

Dijitalsosyalleşme normalimiz oldu. Fakat fiziksel yakınlaşmaya gelince... Nasıl yeniden bir araya geliriz insanlarla bilemedik, bocaladık. Marketten birkaç parça ihtiyacımızı alan komşularımızla arkadaşlarımızla epey mesafeyle teşekkürleştik. 

Her gün öğleye doğru Belçika, akşam Türkiye rakamlarını (insanlardan rakam diye bahsetmek de ne fena) takip ettik, her gün sohbetimizin bir kısmını corona oluşturdu. Her gün anne-babalarımızla konuştuk, ama  yoklama çekmek için ama yalnız hissetmesinler diye.. derken aramalar seyrekleşti, yazlıklara kaçmışlardı, isyanları dinmişti. 

İlk günler tıbbi makalelere kadar hatmettiğimiz Twitter mevcudiyetim aşıdan ümidimi kesmemle yavaş yavaş yerini instagrama bıraktı, instagramdaki ekşi mayalı ekmek paylaşımları da lahmacuna.. 

Böyle böyle normalleşmeye başladık. 

Lock down kuralları gevşedikçe yeni normallerimizi inşa ettik. 

Herkesin normali, normalleşmesi kendine...

Normalleşme sürecinin bilmem kaçıncı fazındayız, ben takip etmiyorum. En son burada belçikalı sağlık çalışanları kendilerini ziyarete gelen başbakana götünü döndüydü, bekledim, Silivri de yok ki atasın, bir şey olmadı. Sadece haber oldu. Bu da bunların normali. Herkesin normali kendine...

Son iki haftadır evlerde sınırlı sayıda misafir ağırlamak serbest, biz ipini koparmış gibi buluşma tertip ediyoruz, son iki haftada bu dört oldu! Bu da bizim normalimiz, insan görmeyelim mi? Mesafe de hak getire allah korusun. Yan komşularımız torunlarını bile sitenin bahçesinde görüyor, evlatlarını eve almıyorlar. Yani işte herkesin normali kendine...

Annemler ablamlarla haftalarca kapıdan görüştü sonra gittiler günde bilmemkaç dükkan ev gezen kapıcının karısını temizliğe aldılar. Onların da normali bu, ne diyeceksin?

On iki günlük zorunlu tatilimin sonuna geldik. Tatilin bitişiyle birlikte normalleşme kapsamında ofise dönmeler de başlayacak. Prosedürler anlatıldı, bakalım nasıl olacak. Okullar da tümden açılacakmış. Bizim evin küçük insanı memnun değil, sezonu kapattık sanıyordu, ters köşe oldu. Corona yuvası okula gitmemeliymiş ama uçağa atlayıp İzmire gitmekte sakınca görmüyor beyimiz. Bu da bu cücenin normali.

Uzatmayayım... birileri tarafından normalleşmeye karar veriliyor, hop normalleştim demek mümkün mü? Eskiye nasıl dönebiliriz? Nasıl yeniden normal olabiliriz? Hem normal ne ki normalleşiyoruz? Standartları mı var? Onu bunu bilmem, herkesin normali kendine!



 


29 Mayıs 2020 Cuma

Kitap yorumu: Mutsuzluk Zamanlarında Mutluluk

Hayat mücadelesinde, pes etmeyi tercih etmiş karakterleri umumiyetle sevmem. Varolmaktan ziyade yok olup kaybolayı yeğleyen insanlar bana kolaycı gelir, kendimden bir şey bulamam. Çünkü biliyoruz ki bu bok dünyada kaybolmak kadar kolayı yok! Yiyorsa mücadele et! yiyorsa hayatta tutun! 

Fakat son günlerde okuduğum kitabın kahramanından öyle parçalar buldum ki, öyle özdeşleştirdim ki kendimle, gördüğüm yerde sımsıkı sarılmak istedim, memelerimin baskısını hissedip bundan mutluluk çıkaracağını bilmeme rağmen :) 

Karakteri gömdüğüme bakmayın, öyle incelik avcısı, öyle nahif öyle içtenlikli ki...
Ve etrafından gördüğü her tepki bir o kadar inceliksiz, bir o kadar kaba ve bir o kadar samimiyetsiz ki...

Kitap karakterine rağmen enfesti! Ne diyebilirim? Tam da bu zamana, bu mutsuzluk zamanlarına cuk oturdu. 

Ve tatlı küçük bir ayrıntı: 

23 Mayıs 2020 Cumartesi

Karahindiba tohumları

Her yerdeler !

Sadece yürüyüşte gözümüze, burnumuza,  kulağımıza girmesinden bahsetmiyorum. Pencere kapı açmayagör bütün evi ele geçiriyorlar.


Öğleden sonra başlaması muhtemel yağmuru iple çekiyordum. Ortalık mis gibi yıkanacak, hava bile temizlenecek ve tabii karahindiba tohumları sonsuz uçuşlarına ara verecekler...


Diye seviniyordum ama yağmur şöyle bir yağıp geçmiş, bizim saksıların toprakları bile ıslanmamış. Mış çünkü uyuyordum ben. Öğlen uykusu. Yaşlandıkça babama benziyorum. Öğle uykusu düşkünü oldum. Hiç olmazsa 15 dakikalık kestirme yapıyorum. Müthiş bir tazelenme! 


Martın ortasından beri evden çalışıyorum. Ofiste çalıştığımdan daha fazla çalıştığımı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Hatta önümüzdeki hafta kullanacağım izin mecburi olmasa tercih etmezdim.


Pandemi günlerinde ekmek yapamamış olabilirim, arayı temizlik ile kapatmayı planlıyorum. 


Evin pisliği epeydir gözüme batıyor. Aslında temizleme ihtimali doğduğundan beri batıyor, yoksa üç senedir umrumda değildi. Pislik derken, cam silme, dolap dip köşe temizleme, perde yıkama gibi bahar temizliği bahsediyorum üç bahardır dokunmadığımız alanlar bunlar. Temizlik yapmayı o kadar unutmuşum ki, YouTube videolarına bile baktım: cam nasıl silinir? Sirkeyi biliyordum da şampuan müthiş bir sürpriz bilgi oldu!


Uzun lafın kısası domestiğe bağladım, ev paklanacak, o kadar!



11 Mayıs 2020 Pazartesi

Kitap yorumu: 4 Hane 1 Teslim, 2666, M treni, diziler ve diğerleri...

Alkışlar şahsıma değil, karantina günlerinde bitirebilmeyi başarabildiğim ilk kitabın başarısına gelsin. 

Bu aynı zamanda yazarın da ilk kitabı. İlk çıktığında aldığım hatta yanlışlıkla iki tane alıp birini, buraya taşınırken arkadaşıma bıraktığım 4 Hane, 1 teslim.

Aşırı dozda tasvirleri bir kenara bırakmayı başarabilirseniz, kitabın kurgusu anlatımı oldukça sağlam. Karakterler oturmuş, sürükleyici. Yazar da, geçtiği dönem de bizim kuşaktan olunca sık sık eskiye, çocukluğuma götüren benzer yaşamlar iyi geldi.

Yaşlanıyor muyuz ne? İlker'in sıkılıp uyuyakaldığı, benim izleyeceğime söz verip işkenceye daha fazla dayanamayarak ama söz verdiğim için de izliyormuş taklidi yaparak bir taraftan telefondan gizlice Netflix kurcaladığım Recep İvedik akşamında sardığım ve bitirmeden bırakamadığım Aşk 101 dizisini de sevmemin arkasında yatan sebebin ortak geçmiş olduğunu düşünüyorum. Dizinin geçtiği yıllar, bizim de aynı semtlerde İstanbul'da okuduğumuz yıllara denk gelince, hele de fonda çalan doksanlar müzikleri, dizi epey sardı. Diyorum ya, tamamen yaş ile ilgili. Aynı diziyi, aynı kitabı benden yirmi-yirmi beş yaş genç birisi izlese, okusa aynı tadı alır mı? Bilemiyorum.